Orta Karadeniz'in incisi Kastamonu'da kent merkezindeki gezimizi tamamladıktan sonra rotamızda Küre Dağları ve İnebolu var.
Şehirdeki gezimizi bugünlük tamamlayarak Kastamonu'nun kuzeyinde, Karadeniz sahiline paralel yükselen Küre Dağları'nı aşarak, eteklerinde kurulmuş İnebolu'yu görmek için yola çıkıyoruz.
Küre Dağları Milli Parkı
Adını çok duyduğum Küre (İsfendiyar) Dağları'nı ve fotoğraflarda, filmlerde gördüğüm Karadeniz’in o güzelim dağ köylerini göreceğim için sabırsızlanıyorum. Dağlara tırmanmaya başladığımızda karşımıza çıkan manzara henüz tam bahar başlamadığı halde muhteşem, yeşil alabildiğine yeşil çam, henüz tomurcuklanmaya başlamış ya da pembe beyaz açmaya başlayan bahar çiçekleriyle bezenmiş ağaçlar, yamaçlardaki köyler, kütük köy evleri. Sarp kayalık dağ kütlelerini, yemyeşil çam ormanlarıyla kaplı dağların zirvelerini kaplamış yoğun bulut tabakaları daha da bir mistik görüntü yaratıyor. Şimdiden Doğu Karadeniz gezimi iple çekiyorum.
Küre Dağları'nın bize verdikleri bu kadar değil, İstanbul'un fethinde büyük rol oynayan topların dökümünde kullanılan demir ve bakır madenleri de bu dağımızdan. Bu madenlerin bulunduğu Küre ilçesini, 1350 metredeki Masruf geçidi ve 955 metredeki Çuhadaroğlu geçitlerinden geçip, oldukça alçaklara inmiş bulutların içinden bir süre daha yol alıyoruz ve işte nihayet İnebolu görünüyor. Kastamonu’ya 90 km. mesafede, ancak fotoğraf molaları ve sis nedeniyle 2 saate yakın sürüyor yolumuz. Manzaralar o kadar güzeldi ki hiç acele etmedik ve dayanamayıp sık sık fotoğraf molası verdik.
Milli Parkı ülkemizde bulunan 40 milli parktan ilkleri ile tanınan milli bir park. İlk Tampon Bölge uygulaması bu Milli Parkta başlatılmış ve Türkiye’nin ilk PAN PARKS sertifikalı milli parkı. Dünyada ilk uygulama olan “Engelli Dostu Milli Park Projesi” de parkta halen devam etmekte. Ayrıca Azdavay - Çatak Kanyonu arasında yer alan 1.500 metre uzunluğundaki yürüyüş parkuru da engellilerin kullanımına göre düzenlenerek, engelli vatandaşların da bu olanak ve güzelliklerden faydalanmaları sağlanmış olacak. Ülkemizde böyle güzel projeler çok memnun edici.
İstiklal Madalyalı Şehir: İnebolu
Evet, bu şehir denizcileriyle ünlü ve M.K. Atatürk'ün de imzası bulunan, TBMM kararı ile verilmiş İstiklal madalyalı tek şehir. İneboluluların yönetimindeki vatansever denizciler, kurtuluş savaşı sırasında işgal kuvvetlerinin kontrolü altındaki İstanbul'dan binlerce silah, cephane ve mühimmatı deniz yoluyla gizlice İnebolu'ya ulaştırır. Halkın da desteği ile bu silahlar Mustafa Kemal'in ordusuna teslim edilir ve İstiklal harbine büyük katkı sağlanmış olur. Sadece denizcilerin, askerlerin, erkeklerin değil, analarımızın, bacılarımızın da büyük katkıları olmuş.
İşte İnebolu sahilindeki meydanda Arnavut kaldırımı döşeli küçük bir parkın içinde, Kurtuluş Savaşı'nın kadın kahramanlarını simgeleyen bir bacımızın, Şehit Şerife Bacı Anıtı'nı göreceksiniz. Tanıdınız elbette, Kastamonu şehir meydanındaki anıtı anlatırken adı geçen şehit Bacımız, çok etkileyen hikayesini yazımı okumayanlar ve bilmeyenler için bir kez daha anlatayım izninizle.
“Kurtuluş Savaşı sırasında, eli silah tutan herkesin cephelere koştuğu zamanlardayız, İstanbul’dan Anadolu’ya gelip İnebolu’ya çıkarılan silah ve cephanelerin Kastamonu üzerinden Ankara'ya ulaştırılmasında insanüstü çalışarak tarihe geçen kadınlarımızdan biri Şerife Bacı. 1921 yılının çetin kış şartlarının hüküm sürdüğü Aralık ayının soğuğunda, sırtında çocuğu, önünde kağnısı ile kışla önüne kadar gelmiş, mermileri ve çocuğunu korumak uğruna donarak şehit olan, aslında binlerce cesur Anadolu kadınlarından sadece biri o.”
Biraz ileride yine bir kahramanın, üstelik de 70 yaşında bir kahraman ‘Hamamcı Kadı Salih Reis’in anıtı yükseliyor. İstanbul’dan getirilen silahları, İnebolu'ya ulaşıp kayıklarla karaya çıkartıldıktan sonra genç-yaşlı demeden, herkes depolara taşımış. Hamam işleten Salih Reis bir elinde baston, omzunda mermi taşırken onu gören kumandan Muhittin Paşa yanına giderek "dede, ver ben taşıyayım" der. Sırtındaki mermiyi zor taşıyan dedenin cevabı ise "bırak bana yardımı da düşman gelmeden bir sandık da sen al" olur. Etrafındaki subaylar azarlanan komutanın kızacağını düşünürken o "Bu Millet ölmez" diyerek duygularını ifade eder. İşte bu dedenin heykeli de aslında kahraman ve fedakar tüm İnebolu halkını temsil etmekte.
İnebolu doğumlu iki de ünlüsü var şehrin ve onların büstleri de kahraman dedenin yakınında. Yaşamına sayısız ölümsüz eserler kazandıran bir yazar olduğu kadar, Türk toplumu, kültürü ve sanatı üzerinde düşünen bir aydın Oğuz Atay.
Bir şair, yazar, araştırmacı, edebiyat tarihçisi ve bilim adamı olarak Türk dili ve edebiyatına büyük katkısı ve hizmetleri olan Orhan Şaik Gökyay.
İnebolu halkı heykelleri ve anıtları ile bu kahramanları bağrına bastığını ne de güzel göstermiş.
İnebolu’dan başkaca aklımda kalanlar Karadeniz'in hırçın dalgalarının dövdüğü sahil şeridi ve sıra sıra salaş balıkçılar. Sert esen kuzey rüzgarıyla epey üşüdükten sonra balıkçıda çıtır çıtır yanan bir soba hayaliyle gidiyor ama kaloriferli sıcacık bir mekanda buluyoruz kendimizi. Acıkmışız sanırım ki kızarmış balık kokuları iyi geldi. Masaya gelen ot salatası için "buralarda Ispıt deriz ama aslında horan otudur" diyor yöresel bir şeyler istediğimizde (havası buraların havasına benzediğinden Beykoz sırtlarında da bulunuyormuş) ve elbette bol bol deniz ürünleri geliyor masamıza. Belki de yediğim en pamuk gibi yumuşak kalamar, çıtır çıtır Karadeniz hamsisi ve en lezzetli kalkan balığı, üstelik de İstanbul'un üçte bir fiyatına. Salatanın içindeki her malzeme taptaze ve inanılmaz lezzetli. (Sahilde Heyamola Balıkçı, tavsiye ederim.)
Küre dağlarından bol oksijen, İnebolu’dan Karadeniz havası alarak geçirdiğimiz bu güzel günden mutlu olarak, hava iyiden kararmadan sisli dağları aşarak Kastamonu’ya doğru hareket ediyoruz.
Yazının Kastamonu Bölümü:
https://gezimanya.com/GeziNotlari/orta-karadenizin-incisi-kastamonu