Maasai Mara'da Yaşam

Maasailer, Doğu Afrika'nın Kenya, Uganda ve Kuzey Tanzanya bölgesinde yoğunlaşmış olan yarı göçer kabilesidir.

Biz de Kenya'daki gezimizin sonlarına doğru “Sonsuz Topraklar" anlamına gelen Masai Mara’da bir Masai köyünü ziyaret etmeye karar verdik. Bu köyler genel olarak Manyata adını verdikleri 5 – 10 evden oluşuyor.

Köyün girişinde bizi o köyün lideri olan Andrew karşıladı. Asıl Masai dilindeki ismi ise “gökyüzü” anlamına gelen Kipeno.

Kipeno, öncelikle hepimizi bir araya topluyor ve köyü gezmeden önce Masai kabilesi hakkındaki açıklamalarını yapmaya başlıyor.

Uzun boylu ve zayıf bir vücut yapısına sahip olan Maasailer, 15. yüzyıl civarında Sudan'ın Nil havzasından göçmüşler. Maasaililer kendi arasında da genel olarak üç gruba ayrılıyor. Toplamda Tanzanya’nın kuzeyinde 3.2 milyon, Kenya’nın güneyinde 1.2  milyon Masaili yaşıyor.

Her bir grup göç ederken kendi hayvanları ile birlikte göç ediyor. Maasailer, savaşçı olarak bilinen bir toplum olmasına karşın, hayvancılıkla hayatlarını idame ettiriyorlar. Maasailer için büyük baş hayvanlar, özellikle de sığırlar çok büyük öneme sahip. Çünkü dünyadaki tüm sığırların Yağmur Tanrısı Ngai tarafından kendilerine verildiğine inanıyorlar. Sığırlarına gelebilecek en ufak bir saldırı ihtimalinde ise savaşçı kimliklerine bürünüyorlar. Bu nedenle de vahşi hayvanlar kendileri için en büyük düşman. Herhangi bir vahşi hayvan kendi sürülerine saldıracak olursa, öldürüyorlar. Bu sebeple de vahşi hayvan nüfusu düştüğünden Kenya hükümeti Maasailere para ödeyerek, arazilerini satın alıp, Maasai köylerini Doğal yaşam alanları sınırlarının dışına taşıyarak soyu tükenmekte olan hayvan nüfusunu korumaya çalışıyor.

Hatta aralarında şöyle bir espri var. “Bir Maasaili’nin nasıl olduğunu anlamanın en iyi yolu ona sığırlarının nasıl olduğunu sormaktır diyorlar. Çünkü bir Maasaili’nin sığırları iyi ise, her zaman keyfi yerindedir.

Sığırların tek önemi elbette ki bu değil. Maasailer’de poligami hakim. Maasaili bir erkek ne kadar çok sığıra sahip ise o kadar çok eş alabiliyor. 100 sığırı olan bir eşle yetinirken 500 sığırı olan beş eş alabiliyor.

Eşler arası kıskançlık mı? Andrew’un dediğine göre eşler arası kıskançlık yok. Tabii bir de bunu eşlere sormak lazım…

Aynı soydan evlilik yasak, kan bağı olmayanlar evlenebiliyor. İlk eş aynı zamanda gelen diğer eşler arasındaki koordinasyondan da sorumlu. Her gelen yeni eş kendine yeni ev yapmakla yükümlü. Örneğin bir erkeğin 5 eşi var. Her bir eşin kendi çocukları ile yaşayacağı bir ev var. Her eşin evi birbirinin yanında. Erkek, eşler arasında adil davranıyor. Bir hafta bir eş ile geçiriyorsa, diğeri ile 3 gün geçirmiyor. Hepsine ayırdığı zaman eşit.

Ancak bir kadın birden fazla erkekle evlenemiyor. Sadece bir kişi ile evleniyor. Eğer eşi vefat ederse, ikinci evlilik yapamıyor. Ölen eşin ailesi kadına sahip çıkıyor ve bakımını üstleniyor.

Maasailerde ortalama evlilik yaşı erkeklerde 18, kadınlarda ise 16.

Maasai köylerinde hem kadınların hem de erkeklerin sorumluluğunda olan işler var. Gerçi kadınlara yine daha çok iş düşmüş, ama onlar hayatlarından memnun. Andrew kadınların erkeklere göre daha kabiliyetli olduğunu söylüyor. Kadınlar evlerin yapımı, çocukların bakımı, temizlik ve yemekten sorumlu. Erkekler sığırları otlatmaktan, köyün etrafındaki çitlerin yapımından ve köyün güvenliğinden sorumlular.

Çocuklar 7 yaşına geldiklerinde alttaki 2 dişleri çekiliyor, 10 yaşına geldiklerinde ise kolları damgalanıyor. Yetişkin olduklarında da sünnet oluyorlar. Sünnet yapıldığı sırada kıpardamadan duran erkek 10 sığırla ödüllendiriliyor ve evlenmeye hak kazanıyor. Kıpırdamadan durmasının bir sebebi de, kıpırdarsa ailesini utandıracağından ve ileride hiçbir kızın onunla evlenmek istemeyeceğinden korkması.

Günümüzde çok uygulanmayan bir diğer erkeklik gösterisi ise damat adaylarının geçmek zorunda oldukları sınav: Aslan avlama sınavı. Evlenmek isteyen erkek, kızın ailesine bir aslan başı getirmek zorundaymış. Ancak aslanların soyu tükenmeye başlayınca devletin de desteği ile bu gelenek terkedilmiş.

18-20 yaş arası kızlarda sünnet geleneği olsa da bundan artık vazgeçilmiş, çok nadir uygulanıyormuş. Genç kızlardaki sünnete “emorota” deniliyor. Genital organdan bir parça alınarak genç kızlığa adım attığı kanıtlanıyor. Tüm dünyanın tepkisini çeken bu olay son zamanlarda oldukça azalmış olsa da, belli bir azınlık tarafından halen sünnetli kızların evlilik öncesi değerinin daha yüksek olduğu görüşü hakim.

Andrew’dan genel bilgileri aldıktan sonra Maasai yerlileri bize de tüm turistlere yaptıkları gibi, ilkel şartlarda ateş yakmayı gösteriyorlar.

Biri sert biri yumuşak iki farklı çeşit çubuğu birbirine sürterek ısınmasını sağlıyorlar. Sürtünmeden dolayı iyice ısınan çubukların hemen altında bulundurdukları kuru otları üfleyerek tutuşturuyorlar. Ateş yakma işlemi sadece 5 dakika sürüyor. Ve dumanlar tütmeye başladı bile…

Yerel dinlere inansalar da Maasailerde tek Tanrıya inancı hakim. Bir yaratıcının varlığına inanıyorlar ancak ona ulaşmada bir dağ, bir ağaç gibi aracılar kullanıyorlar. Her sabah ilk iş havaya bir avuç süt saçıyor ve Tanrılarına şükrediyorlar.

Ardından meşhur Maasai danslarını izleyeceğiz. Burada önemli bir nokta var. Maasailer hep yükseğe sıçramaları ile biliniyorlar. Ancak kadınlar danslarında hiçbir zaman sıçramıyorlar. Sıçramalı danslar erkeklere özgü.

Savaşçı erkeklere Maasai Kabilesinde Moranlar adı veriliyor. "En yükseğe kim sıçrar" temalı dansları sırasında, her erkek diğerlerinden daha yükseğe sıçramaya çalışıyor ve bu sayede dayanıklılık ve çeviklik konusundaki yeteneklerini ortaya koyuyorlar. Her biri en az 70 – 80 santimetre yükseğe zıplayabiliyor. Bu dans sırasında bir çoğunun yanında avcılıkta kullandıkları ok, pala ve mızrak gibi aletler de yer alıyor. En yükseğe sıçramak aynı zamanda köyün kadınları arasında takdir kazanmanın da bir yolu.

Dansları sırasında en çok tekrar edilen hareket zıplamak. Bir kişi ortaya gelip 2-3 kez zıplayıp yerini diğer Maasaili’ye bırakıyor. Bir diğeri gelip 2-3 kez zıplıyor ve o da yerini diğerine bırakıyor. Zıplarken ayakları genelde çıplak oluyor. Küçük çocuklar ise ufak yaşlarda bu dans ayinlerine katılarak eğitiliyorlar.

Dansları esnasında bazı Maasai erkekleri ellerindeki bir çeşit geyik olan Kudu boynuzunu kullanarak sesler çıkarıyorlar. Bunu daha çok aslan gibi yırtıcı bir hayvan gördüklerinde birbirleri ile iletişim kurmak için kullanıyorlarmış. Andrew’ün bu konudaki tanımlaması ise şu şekilde, “Kudu boynuzu bizim cep telefonumuz”

Maasai insanlarının giyimleri oldukça çarpıcı. Yüzyıllardır korudukları giyim tarzlarını hiç değiştirmemişler. Erkekler kırmızı ve turuncu tonlarındaki kumaşları özel bir yöntemle vücutlarına doluyorlar. Kumaşların deseni çoğunlukla çizgili ya da kareli.

Ayakkabılarını ise  öldürdükleri hayvanların derilerinden ya da araba lastiklerinden yapıyorlar. Çünkü bu malzeme çalılarda yürürken daha az ses çıkarrtığı için vahşi hayvanların dikkatini çekmiyor.

Takı ise hem kadınlar hem erkekler arasında yaygın olarak kullanılıyor. Masaili erkeklerin kulak memeleri kesiliyor ve bir delik açılıyor. Yaşları ilerledikçe Kulak memelerine taktıkları takıların da boyutunu büyüterek kulak deliklerini genişletiyorler.

Erkeklerin zıplama gösterisi sonrası köyün içine doğru geçiyoruz. Evlerini, ağaç dalları ve besledikleri hayvanların tezeklerinden yapıyorlar. Çatı bölümünü çalı ile örtükleri, pencere ve kapısı bulunmayan küçücük evlerde yaşam oldukça zor.

Evin içinde ortada bir ocak görüyoruz. Bu ocakta hem yemeklerini pişiriyorlar, hem de aydınlanma ve ısınma ihtiyaçlarını gideriyorlar. Ocaktan çıkan duman ise çatıların uç noktasına açılan deliklerden dışarı çıkıyor. Hemen yanındaki odalarda ise yatak denilen yükseltilerin üzerine atılmış inek derilerinin çarşaf olarak kullanıldığına tanık oluyoruz. Evlerin içi pencere olmadığından bir hayli karanlık. Cep telefonlarımızın yardımı ile içerisini aydınlatıyoruz.

Bazı evlerin içerisinde ufak ağıl yapmışlar. Akşam saatlerinde ufak buzağıları vahşi hayvanlardan korumak için evin içerisine alıp, aynı çatı altında yatıyorlar. Yatak odaları ancak tek yatak sığacak büyüklükte. Evler 2 odadan ibaret ve bu evlerde 4 kişi yaşıyorlar.

Evler çember şeklinde dizilmiş. Evlerin baktığı meydanı ise çitlerle çevirmişler ve en değerli varlıkları olan sığırlarına alan yapmışlar.

Kabile insanları genel olarak çok mecbur kalmadıkça hastaneye gitmiyorlar. Tedavilerini kabile içindeki büyücüler vasıtasıyla sağlıyorlar. Kabile içinde sihir ve büyü ile ilgilenen kişiler halkın içine çok fazla karışmıyorlar. Bitkisel ilaç kullanımı çok yaygın. Sıtmaya karşı yeşil çay kullanıyorlar.

Maasai'lerde ortalama yaşam süresi 50 civarında. Bu yaşam kısa süresi de beslenme alışkanlıklarına bağlanıyor. Et, hayvan kanı ve süt çok tüketiyorlar. İneklerin şah damarlarından çıkardıkları al kanları içiyorlar. Hayvan kanlarını özellikle dini törenlerinde tüketiyorlar. Mısır unundan yaptıkları “ugali” adlı hamur ile bitki ve ağaç köklerinden elde ettikleri yiyecekler mutfaklarında önemli yer kaplıyor.

Evlerini gezdikten sonra Maasaili kadınların gösteri yaptığı alana geliyoruz. Kadınların saç traşları genelde sıfır numara. Rengarenk giysileri içindeki kadınlar, renk renk boncuklar ile yaptıkları takıları el, kol, ayak ve boyunlarına takmışlar, sağa sola dönererk yaptıkları hareketler ile şarkılarını söylüyorlar.

Biz de bu şarkılara eşlik ettikten sonra hemen köyün yanı başında kurulmuş olan Maasai pazarına gidiyoruz. Pazarda alışverişi Kenya şilini, Dolar ya da Euro ile yapabiliyorsunuz.

Bu pazara çevre köylerden de el işleri yapan kadınlar kendi ürünlerini sergilemek ve satışa sunmak üzere geliyorlarmış. Çok renkli ve çeşitli ürünleri burada bulmak mümkün.

Maasailer, bu pazarlarda satış yaparak elde ettikleri gelirle kabilenin ihtiyaçlarını karşılıyorlar. Hatta burada elde ettikleri gelir ile geleceği olduğuna inandıkları gençleri kente okumaya gönderiyorlarmış. Tabii bu biraz genel yaşam çerçeveleri ile tezat oluştursa da bizim Andrew da okumuş çocuklardan. Kendi dilleri Swahili ile İngilizce karışımı olan “Ma” adı verilen dil olsa da Andrew şakır şakır İngilizce konuşuyor.

Hatta Andrew ile vedalaşırken, “2 ay sonra İstanbul’a iş için geleceğim. Mutlaka görüşelim” demesi beni bir hayli şaşırtsa da, kendisini seve seve misafir edeceğimi söyleyerek köyden ayrıldık.

TUĞÇE YILMAZ

Yazar Hakkında

TUĞÇE YILMAZ

 Yaklaşık 15 sene Medya satın alma ve Planlama sektöründe çok uluslu şirketler ile çalıştıktan sonra kendi tutkusu olan gezi ve seyahate yönelerek Gezimanya.com’u kurmuştur.1997 - 1999 İstanbul Üni