Amsterdam'dan sonra ülkenin en büyük ikinci şehri olan Rotterdam, 1300’lü yıllardan beri gelen bölgenin lojistik üs olma unvanını yıllardır korumuş olacak ki günümüzde aynı zamanda Avrupa’nın en büyük limanı unvanına sahiptir. Buranın ikinci önemli özelliği ise çok dikkat çekici modern mimarisidir. Ne yana baksanız çağdaş mimari yapı anlayışının en iyi örneklerini görebiliyorsunuz.
Bunun ilk örneği şehrin sembolü görmüş olduğunuz kübik evler. Mimar Piet Blom tarafından 1978'de inşa edilmiş. Burada 78 adet küp ev var. İlginçtir bu evler triplex olarak tasarlanmış. 45 derecelik açıyla duran, altıgen şeklindeki ilginç kübik evlerin her biri bir ağacı, hepsi birlikte ise ormanı simgeliyor. Mahalle sakinlerinin dediklerine göre bu evlerde yaşamak çok prestijliymiş. Eğer biri satarsa çok yüksek miktarlara ulaşan açık artırma yapılıyormuş. Bu yüzden kimse evler için net bir fiyat veremiyormuş.
Erasmus Köprüsü ise şehrin diğer bir sembolü. Hani üniversitelerde çocuklarımızın kazanmak için uğraştığı programa isim veren Orta Çağ'ın ünlü Hollandalı felsefecisi var ya Rotterdam'ın sembolü olan köprüye onun ismi verilmiş. Özellikle gece ortamında fotoğrafsever arkadaşlarım için mükemmel bir obje olacağını söyleyebilirim.
2. Dünya Savaşı sırasında neredeyse tamamı yıkılan şehirde ayakta kalmayı başarmış az sayıda yapıdan biri olan bu Hotel New York kente gelen turistlerin en çok ilgisini çeken yerlerden biri. Eskiden burada Holland America Line Genel Müdürlüğü varmış.
Buradaki eski Wilhelmina Limanı’ndan kalkan gemiler New York’a gidip geliyormuş. On binlerce insan bir zamanlar daha iyi bir yaşam bulmak ümidiyle buradan fırsatlar ülkesi Amerika’ya gitmiş. The Holland America Line kapanınca bu bina 1993’te Hotel New York olarak yeniden faaliyete geçmiş. Burada en azından bir kahve molası vermenizi şiddetle tavsiye ediyorum.
Tam biz ordayken bir gelin arabası geldi. Araba bildiğimiz bir kuğu. Resim çekerken tebrik etmek üzere yanlarına gidince tonton şöförün de gelinin babası olduğunu öğrendim. Ne güzel değil mi?
Hayatınızda hiç bavul heykeli görmediğinize eminim. Rotterdam bugün olduğu gibi eskiden de Avrupa'nın en büyük limanlarından biriymiş. Amerika'ya göç etmek isteyenlerin de yolu bu limandan geçer bir daha dönmemek üzere çıktıkları yolda anılarını bu limanda bırakırlarmış. Tabii ki kesin göç nedeniyle çok fazla bavul bu noktada toplanırmış. Hollandalılar göçü sembolleştirmek için buraya bir bavul heykeli yapmayı unutmamışlar.
Rotterdam'ın neredeyse tamamını görmek isterseniz 100 metre yükseklikteki Euromast Kulesi'ne çıkabilirsiniz. Burada bulunan süit odalar şehre gelen çiftlerin tercih ettiği en romantik noktalar arasında. Ayrıca kulede yemek yemek veya bir şeyler içmek isteyenler için manzaralı bir restoran da var.
Genel olarak şunu da belirtmeliyim: İnşaat mühendisliği ya da mimarlık okumak isteyen ya da okumuş arkadaşlarım bu şehri kesinlikle görmesi lazım.
Buraya ulaşıma gelince Rotterdam ile Amsterdam arasında her 15 dakikada bir tren seferleri var. Amsterdam’dan kişi başı 7,5 € ödeyerek tren ile 40 dakikada, kişi başı 15 € ödeyerek otobüs ile 1 saat 25 dakikada ulaşmak mümkündür. Buradan anlatabileceklerim bu kadar. Gezi ve fotoğrafsever arkadaşlarımın bu şehre 2 gün ayırmasının yeterli olacağını değerlendiriyorum.Sağlıcakla kalın.