Rotterdam ve Kübik Evleri

Bu kez de Rotterdam’dayız. Hollanda’nın ikinci büyük kenti olan Rotterdam’ı ziyaret etmek artık çok kolay… Çünkü 4 Mart 2014 tarihinde THY, Rotterdam seferlerine başladı. Biz de Gezimanya olarak THY’nin ilk İstanbul - Rotterdam seferini deneyimledik.

Öncelikle uçuştan biraz bahsetmek istiyorum. Rotterdam yeni açılan hat olduğu için, ilk seferinde Temel Kotil başta olmak üzere Türk Hava Yolları’ndan pek çok önemli isim de bu uçuştaydı. 
THY’nin zaten yüksek oranda misafirperver olan sunum ve ikramları, hattın açılışı vesilesiyle her zamankinden bile öteydi. Tüm yolcular bindikten sonra, Temel Kotil hostesler ile birlikte herkese akide şekeri ve sabun hediye etti.
 
Uçuş esnasında dağıtılan menüler oldukça orijinal ve dikkat çekiciydi. Yorumu size bırakıyorum.

2010 senesinde “En İyi Ekonomi İkram Servisi” ödülünü alan THY, bu sene de Skytrax değerlendirmesine göre dünyanın “En İyi Business İkram Servisi” ödülüne layık görüldü. Dolayısıyla biz de güzel bir yemek eşliğinde Rotterdam’a ulaştık.
 
Tabii indiğimizde yapılacak olan basın toplantısı için pek çok Hollandalı haberci de oradaydı.

Temel Kotil’in basın açıklaması sonrasında kısa bir süre kokteyle katıldık.

Ardından sera sebzesi üretiminde dünyanın birincisi olan Hollanda’nın önemli seralarından birini ziyarete gittik.

Hollanda’nın ikinci büyük kenti olan Rotterdam, aynı zamanda dünyanın en büyük limanlarından birine sahip. Büyük bir liman kenti olduğundan, ticaretin kalbi de burada atıyor.

600.000 kişilik kent, oldukça kozmopolit bir yapı hâkim. Türklerin nüfus oranı ise hiç de azımsanamayacak büyüklükte. Burada yaşayan Türkler ise genelde çalışan kesim değil, işveren konumunda.
 
Dünya genelindeki ekonomik krizden Hollanda ve tabii ki Rotterdam da nasibini almış. Orada yaşayanlar, hayatın hiç de dışarıdan görüldüğü kadar kolay olmadığını söylüyorlar. Kriz büyüdükçe işverenler de kendi çaplarında çözümler üretmeye başlamışlar. Hollandalı bir işçiye saatine 8-10 Euro ödemek yerine, saatlik 2 Euro ödedikleri Polonyalı ve Bulgar işçilerle çalışmaya başlamışlar. Böylelikle son yıllarda buradaki Polonyalı ve Bulgar göçmen sayısı da artmaya başlamış.
 
Rotterdam'da konaklama adına birkaç tavsiye verecek olursak, Rotterdam'ın turistik yerlerine yürüyerek kolayca ulaşımı olan, Rotterdam Merkez İstasyonu'na 1 km, Dünya Ticaret Merkezi'ne ise 200 metre uzaklıkta olan  Urban Residences Rotterdam uygun bir tercih olacaktır. Bu otele alternatif olarak ise şehrin birçok noktasına ulaşım imkanı sağlayan ve alışveriş noktalarının içinde yer alan Holiday Inn Express Rotterdam'da düşünülebilir. Rotterdam'da ekonomik bir konaklama düşünüyorsanız şehrin en merkezi yerlerinden Blaak'ta bulunan Boathotel Rotterdam gayet uygun bir tercih olacsaktır. Otele, Rotterdam tiyatrosu 1,3 km, Ahoy etkinlik salonu arabayla 12 dakika, Euromast ise tekneyle 3 km uzaklıkta yer alıyor. Bu otellerin yanında Rotterdam'da ki diğer otellere ise buraya tıklayarak booking.com'dan göz atabilir ve rezervasyon yaptırabilirsiniz.

Şehre varışımız akşam saatlerini buldu. Bu nedenle otele bile yerleşmeden Bazar isimli restorana gittik öncelikle. Restoran, Rotterdam’ın en işlek caddesi olan Witte de Withstraat  üzerinde yer alıyor.

Oldukça renkli bir dekora sahip olan restoranda, Kuzey Afrika ve Ortadoğu mutfağı sunuluyor. Yemekler oldukça lezzetliydi ancak herkes oldukça yorgun olduğu için çok uzatamadık geceyi.
 
Yemeğin hemen ardından Erasmus Köprüsü’nün ayağında Leuvehaven metro durağının yanı başında yer alan Main Port isimli otelimize geldik. Bir tasarım oteli olan Main Port’un odaları bir Avrupa oteline göre oldukça geniş ve konforluydu.
 
Güzel bir uyku sonrası sabah erkenden kentin en önemli müzelerinden olan Boijmans Müzesi’ne gittik.

Bosch, Rembrandt, Bruegel, Salvador Dali, Van Eyck, Van Gogh, Christo, Monet gibi pek çok sanatçının eserlerinin yer aldığı müze, aynı zamanda kentin en fazla ziyaret edilen müzesi.
 
Maas Nehri’nin Louvre’u olarak tanımlanan müze, 1940 senesindeki Nazi bombardımanında ayakta kalmış olan binalardan. Bu müzenin tarihine bakarsak; 1849 senesinde avukat Boijman kendi sanat koleksiyonunu Rotterdam şehrine bağışlıyor, seneler sonra 1935’te mimar Van der Steur bu binayı inşa ediyor, 1940 Nazi saldırılarında sağ çıkan bina günümüze kadar pek çok kez genişletiliyor ve günümüzde 12.000 metrekareye ulaşıyor. Eskiden fener olarak kullanılan kulesi ise müzeye ayrı bir enteresanlık katıyor.

Müzenin girişinde basın kartlarımızı aldıktan sonra çantalarımızı bırakmak üzere dolaplara ilerliyoruz. Hepsi kilitli teldolap... Montunuzu asmak istediğinizde çok özel düşünülmüş, modern sanatın eseri bir askılıkla karşılaşıyorsunuz.

Burada müze gezisinde, bize aslen Uzakdoğu kökenli olan arkadaşımız eşlik ediyor. Her salonda çarpıcı eserlerin önünde bize açıklamalarda bulunuyor.

Beni en çok etkileyen eser, Bruegel’in Babil Kulesi adlı eseri oldu.

Müzenin dikkat çekici özelliklerinden bir diğeri de salonlardan birinin tabanında bir hırsız maketinin yer alıyor olması. Maorizio Cattelan’a ait olan heykeli buraya yerleştirmek için bir hayli çaba sarf edilmiş. Müzeden izin alınarak binanın tabanı delinmiş ve heykel bu alana yerleştirilmiş.

Yaklaşık 1,5 saat süren müze turumuz sonrasında kısa bir kahve molasını hak ettik. Burada dikkatimi çeken nokta, pek çok restoran ve kafede müzik yayını yapılmıyor olmasıydı. Bunun sebebi işletmelerin müzik çalabilmesi için telif hakları nedeniyle ciddi vergi ödemeleriymiş. Bu nedenle çok lüks restoranlarda bile müzik yoktu.
 Gelelim programın devamına... Maas Nehri’nde Splash adı verilen turu gerçekleştireceğiz. Bunun için de Maas Nehri kenarındaki Euromast Kulesi’nin yanına kadar gittik.

1958 ve 1960 yılları arasında inşa edilenEuromast Kulesi, Rotterdam’daki en dikkat çekici yapılardan biri. 9 metre çapındaki kulenin üzerindeki geniş alan restoran olarak hizmet vermekte olup, kulenin 96. metresinde yer alıyor ve karga yuvası olarak biliniyor. Kulenin tepesine 1970 yılında ek bir yapı eklenmiş ve toplam yüksekliği 185 metreye ulaşmış. İsteyenler asansör ile kulenin tepesine de çıkabiliyorlar ancak biz çıkmadık.

Kısa bir beklemenin ardından sapsarı, otobüs görünümlü araca bindik. Evet, görüntüsü otobüs ancak aynı zamanda nehirde yüzebiliyor da…

Yola çıktıktan sonra Maas Tüneli’nden geçerek nehrin karşı kıyısına ulaşıyoruz. Bir müddet caddelerde dolaştıktan sonra araç suya giriyor. Bu nedenle bu tura Splash adı vermişler. Nehir turu oldukça güzeldi.

Erasmus Köprüsünü, eskiden cruise gemilerinin yanaştığı günümüzde ise otel olarak hizmet verenNew York Oteli’ni, yıllar önce Rotterdam - New York arasında sefer yapan ama günümüzde nehre sabitlenmiş duran cruise gemisini ve Rotterdam’a özgü farklı tarzdaki mimari yapıların birbirleri ile uyumunu görüyoruz.

Kentteki yapıların neredeyse hepsi 2. Dünya Savaşı sonrasına tarihleniyor. Çünkü Hollanda 10 Mayıs 1940’ta Nazi güçleri tarafından işgal edilmiş ama ele geçirilememiş çünkü Almanlar burada ciddi bir direniş ile karşılaşmışlar. Ama Almanlar yılmamışlar ve Hollandalılar silah bıraksın, teslim olsunlar diye 14 Mayıs 1940’ta Rotterdam’ın tamamını bombalamışlar. Yaklaşık 800 kişinin öldüğü ve 80.000 kişinin evsiz kaldığı tahmin ediliyor. Dolayısıyla 1950-70 yılları arasında şehir sıfırdan inşa edilmiş. O zamandan günümüze sadece posta binası, belediye binası ve 3-5 tane ev kalmış. Diğer tüm yapılar ise yeni.

Splash turu sonrası mimarisi ile meşhur bu kentin simgesi haline gelmiş olan Küp Evler’i görmeye gidiyoruz.  Burası Willemsbrug Köprüsü’nün çıkışındaki Oudehaven denilen limanın sonunda yer alıyor.

Küp Evler kimileri tarafından mimari harikası, kimileri tarafından ise mimarinin katledildiği bir proje olarak görülüyor. Kijk-Kubus olarak bilinen bu evler, ağaç formundan esinlenilerek yapılmış. Her birinin birbirine bağlandığı teraslar var. Ben bu bölüme kadar çıktım. Ancak evlerden sadece bir tanesi müze ev olarak ziyarete açık ve gezilebiliyor.

Maalesef ben ziyaret saatini kaçırdığım için uğrayamadım. İsteyenler için hafta içi her gün saat 11.00-17.00 arası ziyarete açık ve 3 Euro karşılığında gezilebiliyor. Kentin en işlek caddelerinden olan Blaak Caddesi’nin üzerinde bu evler birbirine bağlanarak terası vasıtasıyla üst geçit görevi de görüyor.

Bu güzel evlerin baktığı noktada ise Hollanda’nın ilk gökdeleni yer alıyor. Tabii günümüzde diğer gökdelenler arasında çok alçak kalmış olsa da hoş mimarisi ile göze çarpıyor.

Akşam saatlerinde bir gurme restoranı olan Las Palmas var sırada. Otelden metro ile bir durak gidiyoruz ve nehrin ortasındaki el yapımı olan adada yer alan restorana ulaşıyoruz.

Restoranın şefi ise TV şovlarından tanınan Mr. Herman...

Bu restoranda hem yemekler hem de sunum enfesti.

Bu enfes yemek ardından da Rotterdam’a veda vakti geldi.

Rotterdam özellikle iş nedeniyle ulaşılması mutlaka gerekli rotalardan biri... THY’nin direkt uçuş hattı sayesinde artık gerek bu güzellikleri görmek, gerekse de iş nedeniyle bu noktaya kolaylıkla ulaşmak mümkün.

TUĞÇE YILMAZ

Yazar Hakkında

TUĞÇE YILMAZ

 Yaklaşık 15 sene Medya satın alma ve Planlama sektöründe çok uluslu şirketler ile çalıştıktan sonra kendi tutkusu olan gezi ve seyahate yönelerek Gezimanya.com’u kurmuştur.1997 - 1999 İstanbul Üni