Orlando’ya ulaşmak için Tampa’dan kiraladığımız araç ile yoğun yağış altında 90 kilometrelik yol yapmamız gerekiyor. Tabii bu arada Orlando’daki otel rezervasyonlarımız ve planladığımız program değişikliğe uğradı. Ancak fırtınaya rağmen azimliyiz, programımıza mutlaka bir yerden giriş yapacağız. Normalde 1 saatte alabileceğimiz yol neredeyse 2 saat sürdü. Ama sonunda sağ salim Orlando’ya ulaştık ve Orlando’daki otelimize yerleştik.
Çok ilginçtir ki burada fırtınadan iz yok, her şey normale dönmüştü. Ama tüm uçaklar iptal edildiğine göre bir gün önce buralar epey karışmış olmalı.
Akşam otele yerleştiğimizde saat 20.00 civarıydı. Bu saatten sonra eğlence parklarına da gidilmez. Bu nedenle biz de güzel bir yemek için Downtown Disney bölgesine gittik. Burası çok sayıda konsept restoranın bulunduğu keyifli bir bölge.
Hemen girişte prehistorik dönemi yansıtan bir restoran var. Girişinde ise dev bir dinozor heykeli.
Bu restoranların bir kısmının girişinde ise o konsepte uygun ürünlerin satıldığı mağazalar yer alıyor. Restoranlar çok dolu olduğundan sıradaki müşteriler kendileri için masa boşalmasını beklerken bu mağazalarda alışveriş yapabiliyorlar. Böylelikle restoranlar da kârını katlayarak arttırmış oluyor.
Akvaryum temalı, volkan temalı, Afrika temalı gibi çok sayıda restorandan sadece birini tercih etmek bir hayli zor. Buradaki restoranlar birbirinden güzel. Çeşitli hayvan figürleri, akvaryumlar, buzullar, sarkıt ve dikitlerle dizayn edilmiş pek çok restoran var.
Ancak fazla sıra beklemeyelim diye düşündüğümüz için daha sakin bir restoran olan İrlandalılar tarafından işletilen Fish Pub isimli deniz ürünleri restoranına gittik. Fish&Chips oldukça lezzetliydi.
Yemek sonrasında 20 kişi kapasiteli balona binerek tepeden kuşbakışı Downtown Disney’i izledik. Balon yerden yaklaşık 200-250 metre yükseğe çıkıyor. Havada yaklaşık 10 dakika kalıyor ve sonra iniyorsunuz.
Balon turu sonrasında ortadaki göl içindeki legodan yapılmış dev ejderha heykelini gördük. Bunun hemen karşısında ise oldukça büyük bir lego mağazası var.
Ardından yorgunluk atmak için otele dönüyoruz. Sabah kalktığımızda otelde yaptığımız kahvaltı çok ilginçti. Kahvaltıda sadece bir tane kek ve kahve hakkınız var. Daha da ilginç olanı otel görevlisi müşterilerin kek çalmasını önlemek için kapıda dikiliyordu. Bir de çıkışta “Kahvaltı salonundan çıkarken yanınıza yiyecek almayın” diye bir yazı vardı. İyi de zaten alacak bir şey yok ki! Bu uyarı niye : )
Bu yüzden ertesi sabah kahvaltımızı hemen otelin yanındaki Ihop’ta yaptık. Ihop, Amerika’da birçok eyalette bulunan bir restoran zinciri. Eğer yolunuz düşerse burada mutlaka ve mutlaka T-bone Steak yemelisiniz. Mükemmel!
Orlando’daki ikinci günümüzde Universal Stüdyolar’a gittik. Buraya 1 tam gün bile yetmese de biz yettirmeye uğraştık. Universal Stüdyolar’da keyifli zaman geçirmemek mümkün değil. Burası aslen 2 bölümden oluşuyor. İlk bölüm daha çocuklara yönelik. Karikatürler ve çocuklara yönelik masalsı tema ön planda.
Ardından Jurassic Park’tan geçiyoruz.
Jurassic Park’ı geçtiğimiz gibi Harry Potter dünyasına giriyoruz.
Ancak buradaki Harry Potter’ın sihirli odası bizi hayal kırıklığına uğrattı. İçeri girebilmek için epey zaman harcadık fakat tam bir hayal kırıklığı. İçeride bir sihir gösterisi izleyip sizi alışverişe yönlendiriyorlar. Buradan küçük kızıma sihirli Harry Potter değneğinden aldım.
Harry Potter’ın sihirli odasına girmeyi beklerken sırada yediğimiz hot dog mükemmeldi. Ardından Buffer Beer dedikleri üzeri tatlı kremalı bir tür bira içtik. Tadı çok da bize uymadı.
Ardından bu tema parkta yürümeye devam ediyoruz. Karayip Korsanları’ndan Sinbad’a kadar pek çok hikaye sunulmuş burada.
Ardından tema parkın ikinci bölümüne doğru geçiyoruz. Herkesin yaptığı gibi meşhur UNIVERSAL yazılı dünyanın önünde biz de fotoğraf çektiriyoruz.
Universal Stüdyoları’nda aslında 2 park var. Birinci parkın girişi kişi başı 100$, ikinci parka girmek için artı 40$ daha veriyorsunuz. İkinci park yeni yapılmış. Daha önce yani bundan yaklaşık 12 yıl önce gelmiştim Orlando’ya ama o zaman ikinci park yoktu. İkinci park tarafında daha çok Mummy, Terminator, Hulk gibi filmlerin stüdyoları var.
Tam iki park arasındaki geçişte dünyanın en büyük Hard Rock Cafe’sini de ziyaret edebilirsiniz.
Buradaki Spider Man ve Transformers mutlaka ve mutlaka görülmeli. Özellikle Transformers…
Uzun kuyruk olsa da beklediğinize değiyor. Kendinizi savaşın içinde buluyorsunuz ve gerçekten görsel efektler ile o anı yaşıyorsunuz. Daha önce San Diego’da da gitmiştik. Burada aynı keyfi yine aldık.
Burada bazı bölümleri San Francisco’ya benzetmişler ve o şekilde de isimlendirmişler.
Burada yine bazı doğal afetleri size his olarak yaşatan bir stüdyo var. Metrodasınız aniden deprem ardından sel oluyor. Ürkütücü ama bir o kadar da etkileyici idi.
Çevredeki antika otomobiller ise oldukça ilgi çekici.
Buradan sonra Tampa’dan kiralamış olduğumuz cipi Orlando Havaalanı’na götürdük. Oradan başka bir aracı Miami’de teslim etmek üzere aldık.
Normalde İstanbul’dan arabamızı Orlando’dan alıp Miami Havaalanı’nda bırakmak üzere ayarlamıştık. Ancak fırtına, uçak iptal falan derken tüm rezervasyonlar değişti. Aracı Tampa’dan kiralamak durumunda kaldık. Ama Tampa’daki acente aracı ancak Orlando’ya kadar verdi. Amerika’da yaşadıklarımdan şunu anladım ki bu halk inisiyatif kullanamıyor ve asla pratik zekâya sahip değil. Sorun çözmede hiçbir pratiklik yok. Niçin Türkiye’den beyin göçü talebi var, bunu daha iyi anladım. Neticede havaalanında arabamızı değiştirdik. Artık Miami’ye kadar bu araçlayız.
Orlando’daki diğer günümüzde Kennedy Uzay Merkezi’ne gitmeye karar verdik. Aslında Disneyland’a ya da Sea World’e de gidebilirdik. Ancak Disneyland’a hem Paris’te hem de Orlando’da daha önce gitmiştim. Sea World ise San Diego’da çok keyif aldığımız bir tema park olmuştu. Ancak uzay mekiklerini her yerde görmek mümkün değil bu nedenle tercihimiz Kennedy Uzay Merkezi oldu.
Kennedy Uzay Merkezi (NASA) Orlando merkezine yaklaşık 90-100 kilometre mesafede. Burası oldukça özel bir yer.
Önce otobüslere binerek uzay mekiğinin yapıldığı bölgeyi gezdik. Burayı yaklaşık 6 saat dolaştık. Roketlerin nasıl yapıldığı, mekiğin uzaya gönderilişini, gönderilme platformlarını bu işin tüm aşamalarını tüm incelikleri ile gözlemledik.
Buradaki simülasyon gösterisini de izleyip sergi alanındaki mekikleri, astronot kıyafetlerini, aya getirilen parçaları ve daha pek çok şeyi gördük.
Ardından NASA’ya veda ederek Miami’ye doğru hareket etmek üzere aracımıza bindik.
Orlando-Miami arası yaklaşık 360 kilometre. Ancak bu yol yoğun yağış dolayısı ile oldukça stresli geçti. Çünkü tam anlamı ile bardaktan boşanırcasına yağan yağmur görüş mesafemizi 1-2 metreye indirdi. Trafik yoğun ve yol yabancı. Bu stres dolu yolculuk yaklaşık 5,5 saat sürdü. Gece ve sabah çok erken saatlerde bir sahil şehri tatil beldesi olan Miami’yi kısa da olsa ziyaret ettik. Otel ve restoranlarla dolu ışıl ışıl bir şehir. Daha önce geldiğimde mevsim daha müsaitti ve deniz güneş kumsalından bolca yararlanmıştık. Bu seyahatimizde ise bizim için bir durak oldu. Ertesi sabah Orta Amerika seyahatimize başlamak üzere Miami ile vedalaşıp havaalanına gittik.
Orta Amerika’da görüşmek üzere…