Bazı şehirler vardır, el sürmeye kıyamazsınız. O ilk günkü tazeliğini, doğallığını korusun, hiç bozulmasın istersiniz. Cesky Krumlov da tam olarak öyle bir şehir. Yenilenmeye, bozulmaya ve başka bir kimliğe bürünmeye karşı koymuş ve kendi olarak kalmış.
UNESCO da bu gerçeğin farkına varmış ki 1992’de bu şirin şehri kanatları altına almış :)
Şehir güzel olunca insan doya doya bakmak istiyor. Şehri izlemek, hayaller kurmak… İşte tam bu nokta da imdadımıza Cesky Krumlov Kalesi yetişiyor. Kale de karşılaştığınız görüntü muazzam. Hani filmlerde izlediğimiz şirin kasabalar vardır ya; bu nokta, size o türden şirin bir kasabayı seyretme şansı tanıyor.
Kaleyi sadece şehri izlemek için kullanmıyoruz tabi :) Biraz da içine girip kale de ”Ne var ne yok?” inceliyoruz. Cesky Krumlov Kalesi, Avrupa’nın en büyük kalelerinden biri. Kalenin bulunduğu bölümde ihtişamlı heykeller bize ”Merhaba!” diyor. Biz de onları selamlayıp kraliyet alanına ilerliyoruz. Bu arada, kalede bulunan önemli bölümlerden biri; kraliyet alanı. Bu alan çeşitli bölümlerden oluşuyor. Kütüphane, tiyatro ve askerlerin yaşam alanı gibi bölümler kraliyet alanının içinde yer alıyor.
İlk bölümde kütüphane ve tiyatro bulunuyor. Fotoğrafta gördüğünüz bölümlerde tiyatro ve kütüphaneden kesitler. Duvardaki boyamalar, daha sonradan ve 3D olarak yapılmış.
Sonrasında yürüdükçe yol sizi daha geniş bir yere; askerlerin yaşam alanına çıkarıyor. İşte bu alan tam kasabadan bir kesit gibi :)
Askeri alanda gezerken gözünüze bir kule çarpıyor. Bu kule, 86 metre yüksekliğinde. Kulenin gotik bir çekirdeği olsa da Rönesans tarzında tamamlanıyor. Bu arada üstte kule altta da müze bulunuyor. Sadece kuleye çıkmak isterseniz 50 Çek Kronu; müzeyi de gezmek isterseniz 130 Çek Kronu. Çocuklara, öğrencilere ve engellilere, kule 30 Çek Kronu; kuleyi ve müzeyi gezmek 60 Çek Kronu. Kıdemli turistlere ise; kule 30 Çek Kronu; kule ve müze ise 80 Çek Kronu.
Kule kış aylarında 09:00-16:00/17:00’ye kadar açık iken yaz aylarında saat dilimi 09:00-18:00 olabiliyor.
Kuleden bahsettikten sonra tekrar kalemize dönüyoruz. Ben de kale, kule derken kafaları biraz allak bullak ettim farkındayım; ama ne yapayım? Buralar hep kale, kule :) Bir de ayı. Yanlış okumadınız. Kraliyet bölümünün çıkışında, ayı bulunuyor.
Bu arada ben ayıları çok severim. Her halde küçükken getirilen ayı oyuncakları ve genel olarak böyle büyük, peluş oyuncaklara ”ayıcık” denilmesi, bilinçaltımda olumlu yer edinmesini sağlamış ve bu hayvanı hep zararsız kılmıştır benim için. Zaten şuna baksanıza ya? Kimseye zarar veremeyecek gibi duruyor.
Kaleden çıkıp şehre karışma vaktimiz geldi. Bakalım tepeden bakıp aşık olduğumuz şehir, yanına yaklaşınca nasıl oluyormuş?
Anladığım kadarıyla burada yaşayan insanlar sanatçı ruhlu. Çünkü neredeyse şehrin her yeri resimlerle dolu. Zaten böyle sükunet ve huzur dolu bir yerde sanatçı olunmaz da ne olunur?
Yolda yürürken dikkatinizi bu taşlar çekebilir. Bu taş, arabalar duvara sürtünmesin diye konuluyormuş.
Vltava Nehri, Prag’a can verdiği gibi Cesky Krumlov’a da can veriyor. Şehrin ortasından akan nehir, şehrin görüntüsünü tamamlayan son bir dokunuş gibi olmuş.
Şehrin merkezine geldiğimizde Orta Avrupa’da sıkça rastladığımız veba anıtlarından birine rastlıyoruz. O dönem artık nasıl bir veba salgını varsa Orta Avrupa’da; vebadan kurtulduklarında Tanrı’ya şükretmek için anıt dikiyorlar her yere.
Şükür anıtından sonraki durağımız St. Vitus Katedrali. Katedralin, Peter I von Rosenberg tarafından M.Ö. 1317’den kısa bir süre önce yapılmış olduğu tahmin edilmekteymiş. İlk yazılı kanıtta 1329 yılına dayanıyormuş.
Bu şehir sanki ara sokaklarında kaybolmak için kurulmuş. O kadar keyifli bir yer ki… Restoranlar, hediyelik eşya satan dükkanlar, oteller, marketler… Hepsi muhteşem bir dizayn ve düzenin eseri. İç içe bu kadar binanın olması bile sizi sıkmıyor. Çünkü o ahenkle bütünleşmiş binaları izlemek size keyif veriyor.
Burada da keyiflenen ben
Böyle ara sokakları geze geze, her yeri keşfede keşfede köprüye geliyoruz. Bu köprüde de fotoğrafta arkamda bulunan heykeli ve sağlam müzik yapan müzisyenleri görebilirsiniz.
Şimdi gelelim yeme içmeye... Bir şeyler içmek için yer ararken; bura ile karşılaştık. Tatlı görüntüsü ve sıcak bir ortam olabileceği hissi hemen içeri girmemizi sağladı. Kafenin içi temiz ve ferah. İç tasarımı evinizde bulacağınız konforu bulmanızı sağlıyor. Çok şükür, düşüncelerimizi yanıltan bir yer değildi yani. Tatlı ve kahvelerini denedik. Onlardan da memnun kaldık. Buranın tek sıkıntısı, sigara içenler için olacaktır bence. Çünkü içeride sigara içmek yasak. Tabi benim gibi sigara sevmeyenler için de güzel bir şey :)
Bu arada Trdelnik yapan dükkanlar burada da var. Daha önce denemediyseniz mutlaka burada yiyin.
Bu arada Cesky Krumlov’a gelmek isterseniz:
Prag-Cesky Krumlov arası otobüs ile 3 saat sürüyor. Tren ile gelmek isterseniz de yaklaşık 2,5-3,5 saatlik bir yolculuk yapıp České Budějovice durağında inmeniz sonra da aktarma yapıp Cesky Krumlov trenine binmeniz gerekli. Yaklaşık 45 dakika sürüyormuş. Ulaşım ücreti; 20-40 TL arası. Yani yaklaşık; 200-400 Çek Kronu.
Viyana-Cesky Krumlov arası ise şehir merkezine otobüsle 3,5 saat sürüyor. Tren ile de yaklaşık 4 saat sürüyor. Ulaşım ücretinin, 50TL’den 180 TL’ye yolu var. Yani yaklaşık; 16-60 Euro.
Budapeşte-Cesky Krumlov arası da otobüs ve tren yaklaşık 8 saatte gidiyor. Ulaşım ücreti; 250-340 TL civarı. Yani yaklaşık; 23.584-32.075 Forint.
Şehre veda vakti geldi… Böyle muhteşem yapıların bulunduğu, huzuru içime çektiğim, ara sokaklarında tatil beldelerini andığım ve hayranlıkla baktığım bu muhteşem şehre ”Elveda!” diyorum… Bir daha gelirim gelmem bilinmez; fakat bu şehrin bende anıları hep güzel kalacak.