​Pembe Şehir Jaipur

Geceleri gördüğünüz rüyaları hatırlamayan birisi olmanıza rağmen iki gün arka arkaya özlem duyduğunuz kişileri rüyanızda gördüyseniz ülkenize dönmenin ve onları görmenin vakti gelmiştir. Bazen çekilen fotoğraflar fayda etmiyor çünkü. Ama bizim gibi macera arayan tiplerdenseniz geziyi sonlandırmadan da dönülmez. O açıdan son 3 günümüzü de iyi değerlendirme niyetindeyiz.

Hindistan Altın Üçgen'in Pembe Şehri: Jaipur

Bizim gibi macera aramıyor ve Hindistan gezisi yapmak istiyorsanız güvenli olması açısından bir tur aracılığıyla Altın Üçgen’i (Delhi – Agra – Jaipur üçgeni) görüp gelin. Eğer macera arıyorsanız bizim gibi, sırt çantanızı takın; kara yolu, tren yolu, üç tekerli motorsuz ve motorlu araçlarla gezin Hindistan’ı. Eğer rehbere ihtiyacınız olursa benim de uçak biletimi alın rehberlik edeyim size:) Ne de olsa artık buralar bizden soruluyor. Şaka bir yana bu ülke aslında yöneticilerinden bile sorulamayacak kadar büyük ve fakir. İnsanlar o kalabalıkta yapayalnız. Kendilerinden başka bir yerleri tahayyül edemeyecek kadar cahiller. Biz de bu gezimizde bol bol kitaplarımızdan yardım aldık.

Bu sabah Jaipur’da, Hindistan şartlarına göre iyi diyebileceğimiz otelimizde, dün akşamki etkileyici ağıt tarzındaki canlı müziğin etkisinde gözümü açtım. Açık büfe kahvaltımızı yapmak için restorana indik ancak açık büfe dedikleri toplamda 5 çeşit kahvaltılık olan ve maksimum iki çeşidini yiyebileceğimiz bir açık büfe bu. Ben de yumurta ve bal alıp, çantamda getirdiğim ekmek eşliğinde kahvaltımı yaptım. Dışarıda bizi bekleyen aracımıza eşyalarımızı yerleştirip ilk durağımız olan Amber Kalesi’ne doğru yola çıktık. Jaipur caddelerinde domuz, maymun ve fillerin yanında yük arabası çeken deveye bile rastlamak mümkün. Bizi de “düşünen bir hayvan” olarak ilave ettiğimizde bu caddelerde yok yok.

Jaipur şehri adını, 1700’lü yıllarda yaşamış olan kurucusu Mihrace II. Jai Singh’ten alıyor. Devlet işlerinin yanında astronomi ile de ilgilenmiş ve bu alanda eserler yaratmıştır ki bunu altı köşeli olarak inşa edilen şehrin kuruluş biçiminden bile çıkarmak mümkün. Ayrıca şehrin inşasında pembe renkli taşlar kullanıldığı için “Pink City” (Pembe Şehir) olarak da biliniyor ancak Jaipur demek bana daha havalı geldi.

Amber Kalesi

Amber Kalesi, şehrin yaklaşık 10 km dışında ve Maota Gölü’nü tepeden görüyor. Bu hakim tepede kurulu Amber Kalesi’ne zikzak biçiminde bir rampadan fil üzerinde çıkılıyor. Fil başı 900 Rupi (30 TL) ödeyip bir file iki kişi binerek bu fil rampasını fillerin üzerinde çıktık. Burada 230 tane fil gün boyu ring yapıyor.

Daha önceden savaşlarda çile çeken bu hayvanlar şimdilerde de bizim gibi turistleri gün boyu gezdirmekle uğraşıyorlar.

Amber Kalesi’ni gezdiğimde ve mihracelerin gösteriş tutkusunu yansıtan bu yapıyı görünce en az Tac Mahal kadar etkilendiğimi söylesem abartmış olmam. Bu arada “Mihrace”, Hindistan'da “raca”dan (prensler) daha büyük hükümdarlara verilen unvan. Gerçi 1970’lerle başa gelen Bayan İndira Gandi’nin bu unvanları ortadan kaldırıp, mihracelerin bir kısım mallarına el koyduğunu da eklemek lazım.

Amber Kalesi’nde Şiş Mahal (Aynalar Sarayı) gerçekten çok etkileyici. Rengârenk dışbükey camlarla donatılmış odalarda göz kamaştırıcı bir işçilik mevcut. Rehberimiz bu salonun birisinde akşam vakti bir mum yakıldığında her tarafın aydınlandığını söylüyor ki dışbükey aynalara bakınca bu güzelliği hayalimde canlandırmaya çalışıyorum ve başka diyarlara gidip geliveriyorum.

Buralara geldik geleli sadece Nepal’de bir kez Türk ile karşılaştık. Türk bayrağı ise hiç görmedik. Ama Amber Kalesi’ni gezerken bir baktık ki birisi Türk Bayrağı’nı havaya kaldırmış yürüyor. Biz bayrağı uzakta görüce sanki evladımızı kaybetmiş de sonra bulmuşuz gibi bir sevinç içinde bayrağa doğru koştuk. Sanki kaçıran var. İnsan yabancı bir ülkede kendi milletinden birilerini gördüğünde gereksiz ama durduramayacağı bir sevinç duyuyor. Yalnız kalmışlık güdüsünün insanda ortaya çıkardığı bir tepkidir bu bence. Bayrağın yanına geldiğimizde anladık ki İstanbul’dan gelen bir Türk Grubu. Tur aracılığıyla gelmişler ve kısa bir sohbet ettik onlarla.

Hava Mahal

Benim çok hoşuma giden bu kaleden göl kenarına inip biraz da oralarda deklanşörlere bastık ve şehir merkezine yeniden girdik. Geceleri bile renkli göründüğü söylenen bu egzotik şehirde gözümüze çarpan ince mimari Hava Mahal’di, yani Rüzgar Sarayı. Görkemli bir ön yüzünün arkasında hiçbir şey yok. Aynı Türkiye’deki pazarcı tezgahları gibi. Önlerde güzel görünen meyvelere kanıp aldığımız elmaların birçoğunun evde bozuk olduğunu fark etmemiz gibi bu yapının içerisi de çok dar ve güzel değil. Kral ailesinin ve haremdekilerin şehri izleyebilmeleri için yapılmış bu çok pencereli yapının en üstündeki seyir yerinden biz de şehri izledik. Delhi’de Jantar Mantar’a (Gözlemevi) girdiğimiz için buradakini pas geçtik.

Jaipur City Palace

Bir başka saray ise City Palace (Şehir Sarayı). Halen sarayın bir bölümünde son mihrace yaşamını sürdürüyor. Bundan dolayı gezmeye açık olan yerleri ve müzesini gezdik. Bu gezi sırasında Hint Kınası yapan bir kadın gördüm ve hemen sıraya girdim. Ben babaannemden kalma bilgilerimle avucumun içini uzattığımda bana erkeklerin avuç içlerine değil dışına yapılabileceğini söyledi. Çok kısa sürede güzel bir işçilik çıkardı doğrusu.

Yabancı bir ülkede gezerken fotoğraf çekmenin yasak olduğu müzelerde gizliden birileri fotoğraf çekmeye çalışıyorsa hiç çekinmeden gidin ve öpün çünkü o Türk’tür. İşte Ayhan Hocam da müzede yasak olmasına rağmen fotoğraf çekerken görevliler tarafından enselendi ve sonra da tabi bilmiyorduk ayağına yattık. Telefonu elinden alıp fotoğrafları saydılar ve tanesi 500 Rupi'den 4.500 Rupi (165 TL) ceza kesmeye çalıştılar. Sonra bizim rehber araya girip 200 Rupi rüşvet vererek olayı çözdü.

Tiger Fort

Şehir merkezinden gözümüze uzaklarda çarpan bir tepe var ve daha önceden sarayın bahçesinde kaplan beslendiği için buranın adı Tiger Fort (Kaplan Kalesi). Virajlı ve bozuk yollardan çıktığımız bu yerden 360 derecelik bir görünüm ile Jaipur’u panaromik olarak izlemek mümkün. Bu kuşbakışı görüntüyü izlerken onlarca maymun da bize arkadaşlık ediyor.

Jaipur’daki bu yoğun ama güzel gezimizin ardından yolculuk, turistik başka bir şehri olan Bombay’a (Mumbai). Daha önceki tecrübelerimizden dolayı bu sefer ne tren ne de kara yolu tercihimiz. Bu sefer uçak biletlerimizi aldık ve hava alanından 1,5 saatlik yolculuktan sonra bu şehre indik. Eğer geçmiş tecrübelerden yola çıkmayıp macera üzerine macera arasaydık bu 1150 km’lik yolu tren yolu ile 24 saatte, kara yolu ile en az 60 saatte alabilirdik. Aslında bir gün bu da denenebilir ama ülkeye dönmek için son 2 günümüz kaldı.

#Makedonyadan yazılar alanında göster
Kapalı

Yorumlar

TUĞÇE YILMAZ
09 Ara 2024, Pazartesi - 17:14
Ali Yeniay

Yazar Hakkında

Ali Yeniay

"Çok gezen mi bilir, çok okuyan mı?" sorusuna "Gezerek, okuyan ve hatta gezi yazılarını paylaşan" diye cevap veren bir seyyahım ben...