Amman – Petra arası yaklaşık 3-3,5 saat sürüyor. Yollar dümdüz. Hiçbir kıvrım yok. Sağımız çöl, solumuz çöl. Ara ara küçük yerleşim bölgelerinden geçiyoruz.
Petra’da Mövenpik otelin hemen arkasındaki Petra Inn otelinde kalacağız. Geceliği oda başı 55 Euro. Çok lüks olmasa da temiz bir otel. Yerleşmemiz akşam saatlerini buldu.
Yemek yemek için en fazla 8-10 alternatifiniz var. Hepsi de yan yana dizilmiş durumda. Restaurantlar çok çok temiz değil ama idare ediyor.
Diğer alternatif ise Mövenpick otelin içindeki açık büfe akşam yemeği. Kişi başı 26 Euro. Oldukça uygun ve otelin içi de çok şık. Yemekleri de çok lezzetli.
Bir de Petra’nın giriş kapısının yanında Cave Cafe var. İstenirse yemek te var. Biz yemek sonrası çay ve nargile içmeye gittik buraya. Aynı zamanda burada yeni yapılan bir de otel var. Yeri hemen Petra’nın girişi.
Ertesi sabah otelde yaptığımız kahvaltının ardından Petra giriş kapısından biletlerimizi almaya gittik.Petra’ya 1 günlük giriş ücreti kişi başı 73,5 dolar yani 50 Euro civarı. Ama her kuruşuna değiyor.
Petra antik şehri geçmişten günümüze kalan en etkileyici ve görkemli dünya miraslarından biri. Dünya’nın 8. Harikası olarak adlandırılıyor. Ve ortadoğu bölgesinin en görülesi yeri bana kalırsa.Petra antik şehrine yaklaşık 1 km uzunluğunda dar bir oyuktan giriliyor. Sadece bu yürüme yolu bile büyüleyici. Buraya araç ile girmek yasak. Ancak istendiğinde, bu dar boğazda faytonla ya da deve ile gidebiliyorsunuz. Biz tadını çıkartmak için yürümeyi tercih ettik. Bu dar boğaz da bile duvarlarına motifler – ki en etkileyicisi bence deve kervanıydı – işlenmiş.
Kanyona girmeden önce de at kiralayıp at ile gezinti yapabiliyorsunuz. Ama kanyonun içinde değil, dışarıdaki bölgesinde.
Kanyonda 1 km kadar ilerledikten sonra, işte evet karşımızda tüm görkemi ile Hazine Binası (Treasury) duruyor. Gerçekten çok etkileyici. Buranın içine girmek yasak.
Hemen karşısındaki bir bedevi çadırında Türk kahvesi var. Birer tane ısmarlıyoruz ama tadı daha değişik, farklı bir aroma var içinde ama lezzetli.
Biraz soluklanma esnasında çevremizi izliyoruz. İspanyolundan Korelisine kadar her milletten insan var burada.
Bundan 2000 sene önce Nabatilerin kumtaşından oyarak yarattıkları Petra, mimari bir mucize ile doğal güzelliği harmanlamış durumda. Kayaları dantel gibi işlemişler. Biraz dinlenmenin ardından yürüyüşümüze devam ediyoruz. O kadar geniş bir alana yerleşim kurmuşlar ki. Saray, adalet binası, Kraliyet mezarlığı, meclis binası, halkın barındığı evler... Kraliyet sarayı ve adalet binasının cephesi halkın yaşadığı yöne bakıyor. Adalet binasının halka dönük cephesinin olmasının nedeni topluma suç işlememeleri gerektiğini sürekli hatırlatmak içinmiş.
Biraz daha ilerleyince anfitiyatro ve sütunlu cadde çıkıyor karşımıza. Bu bölge aynı zamanda Salih Peygamberin de yaşadığı yer olarak biliniyormuş.
Antik kentin içinde ara ara minik bedevi çadırları var ve içinde hediyelik eşyalar satıyorlar. Hatta tam biz kraliyet sarayından çıktığımızda çadırdan bir genç “elinde birşey tutmuş, “One dinar, one dinar” diyor. “No, no,...” dediğim gibi çocuk bastı kahkahayı. 20 yaşlarında yabancı bir turist. 3 erkek arkadaş gelmişler, bize numara çekip eğlendiler. Biz de çok güldük tabii. Türkiye’den geldiğimizi söyleyince, Türkiye’de bulunmuş olmalı ki “Tesekkur” dedi ve bizi tekrar gülümsetti.
Petra mutlaka görülmesi gereken bir yer. Burada yürüyüş yolu oldukça fazla olduğu için bazı yerel insanlar “taksi, taksi” diye bağırıyor. Hani motorlu araç girmiyordu diyorsunuz değil mi? Evet, girmiyor. Burada taksiler eşek. Merdiven bile çıkabiliyorlar üstelik. Biz yine yürüyerek Petra’nın girişine doğru gidiyoruz. Akşamları da bu kanyonu ışıklandırıyorlar. Gecesinde de ışıklandırılmış olan kanyon apayrı bir güzellik sunuyor. Bundan 5-6 sene öncesinde Petra’ya geldiğimde gece ışıklandırma kanyon boyunca dizdikleri içine kum doldurulmuş kesekağıtları içine yerleştirilmiş mumlarlaydı. Son gittiğimde teknoloji buraya da girmiş ve aydınlatma normal elektrik düzeneği ile yapılıyordu.
Petra’yı hakkını vere vere gezmek için en az 6 saatinizi ayırmalısınız.
Yorumlar