Rodos'ta Bir Nağmedir Lindos

Bence “Zorba” Anthony Quinn'in oynadığı en güzel filmlerinden birisi... Özellikle final sahnesinde Anthony Quinn ve Allan Bates'in dansı hafızalarımızın en güzel köşesine yerleşik bekler. Anthony Quinn, Zorba'yı çekmek için adaya gelir ve Rodos'un koylarına vurulur. Onu içlerinden birisi cazibesiyle etkileyerek, beğeniden çıkıp, satın almaya kadar ulaşır. Evet, adada Anthony Quinn ismiyle anılan koy herkes tarafından da bilinir.

Kaleyle başlayan ada serüvenimiz, Eski Şehir'den biraz uzaklaşarak etraftaki güzellikleri keşfe çıkma vaktimizin gelişinin de sinyalini veriyor. Kiraladığımız aracımızla adanın sakin koylarına doğru yolculuğumuzu da başlatıyoruz.

Kaleden yaklaşık 15 dakikalık uzaklıkta bulunan Kalithea ilk bizi karşılıyor. Görülmesi gereken yerlerden birisi de burası. İçeriye bilet alarak giriyoruz (kişi başı 3 Euro). Sağda İtalyan mimarisinin zenginliğini gözler önüne seren bir yapı, aşağıya doğru uzandığımızda ise sımsıcak maviliğiyle güzel bir koy karşılıyor. Binayı dolaşmaya başladığımızda yer yer burada çekilen film karelerinin de duvardaki geçidini seyre dalıyoruz. Kimler yok ki! Anthony Quinn (başkahramanımız), arkasında Tony Cortis ve ismini hatırlayamadığım birçok yıldız...

Aşağıda ise Osmanlı hamamlarını andıran mimariyle bir hummalı inşaat çalışması sürerken, sahil kısmı bayağı kalabalık. Aylardan Mayıs ve yazdan çalınmış güzellikte bir hava, kucak açmış ziyaretçileri zengin mavi sularında ağırlıyor. Yaklaşık bir günü acımadan buraya hediye edecek güzellikte ve büyüleyici...

Yaklaşık iki saatlik süremizin sonunda Lindos'a doğru yol alıyoruz. Uzun ve virajlı yollarda ilerlerken Antalya'nın Beldibi, Kemer bölgesini dolaşıyormuş hissine kapılmamakta elde değil. Sahile dizili yıldızlı oteller, yazlık evler, palmiyeler ve tatilin keyfini yaşayan turistler...

Yaklaşık 55 kilometrelik yolculuğun sonunda Lindos'a varıyoruz. Uzaktan aynı Patmos adasındaki Chora bölgesini andıran bir havayla bizi karşılıyor. Girişte park yerine arabamızı park ettikten sonra meraklı kalabalığın arasına karışıyoruz. Adanın en popüler yerlerden birisi olması nedeniyle ilgide fazla. Uzun yolculuğun ardından girişte soldaki kafede bir soluklanma molası veriyoruz. Soğuk kahve güne en güzel yakışan içecek olsa gerek! Hava sıcak serinlemek zamanı... 

Aylaklıktan sonra yavaş yavaş Lindos'u keşfetmeye başlıyoruz. İsteyen eşekle de dolaşabiliyor. Biz adımlamayı tercih eden gruptan olduğumuz için yavaş yavaş tırmanışa geçiyoruz. Soldan keşfe başlıyoruz. Dik bir meyille yukarı doğru uzanan sıra sıra dizili bembeyaz evler, dar sokaklar, muhteşem incelikte kapılar yazın başlangıcında derin sessizliğiyle hüküm sürüyorlar.

Kalabalıktan uzaklaşıp yükseldikçe, manzaranın büyüsüne doğru ilerliyoruz. Bir kıvrımdan dönünce karşımıza güzel bir mekân çıkıyor. Güzelliği daha giriş kapısından belli, içine doğru çekiciliği kat kat daha da artıyor. Bir seyir terası gibi bütün Lindos'u ayaklar altına seriyor. Manzara büyüleyici, bir serinleme molası da burada veriyoruz. Uzunca bir süre aylaklık yaparak, serilme hissi ile yanıp tutuşurken, yukarıda antik kent sabırsızlıkla bizi bekliyor. Geçmişin izlerini sürmeye devam etmek için mekânı terk ediyoruz. Keşke zaman olsa uzunca burada soluklansak... Ama nerede? İşler güçler olunca kısa süreli gezi programında minik molalarla idare ediyoruz.

Antik kent kalıntılarına gelince, bilet alarak (girişte yaklaşık 6 Euro ödeyerek) içeriye giriyoruz. Biraz kalıntı ve aşağıda bir uçurumun derinliklerini inceledikten sonra yaklaşık 30 basamaklı merdiveni tırmanarak kemerli kapıdan geçip, geçmiş zamanın tam ortasına konuyoruz.

Antik Lindos Kenti, bugünkü Lindos’un bulunduğu yer ile Akropolis ve Krana Burnu’nun kapsadığı alanda kurulmuş. 116 metrelik bir kayanın tepesinde asılı gibi duran Akropolis’i ile Antik Lindos adanın en önemli arkeolojik alanlarından da birisi. Buradaki buluntular şehrin diyakronik güç ve zenginliğine tanıklık ediyor. Mitolojik rivayetlere göre kenti, Danaides’in Mısır’dan gelen 50 kızı kurmuş ve tanrıça Athena Tapınağı ile süslemişler. Tarihçi Diogenes Laertius’a göre bu tapınak M.Ö. 6. yüzyılda, 7 Yunan filozofundan biri olan Tiran Cleobulus’un hâkimiyeti zamanında yapılmış. Kimin yaptığı net değil ancak bir gerçek var ki geçmişte burada bir tapınağın olduğu, geriye kalan kalıntıları da dimdik ayakta duruyor.

Tapınaktan aşağıya doğru salındığımızda, bu sefer şehri sağdan dolaşmaya başlıyoruz. Tapınaktan biraz uzaklaşınca çarşının göbeğine düşüyoruz. Her yer renk cümbüşü; dar sokaklar, sıra sıra dizili hediyelik eşyalar ve alış verişe meraklı turistler... Bu taraf cıvıl cıvıl... Gölge ve geleni geçeni seyredeceğimiz bir kafede oturup biraz açlığımızı kırmaya çalışıyoruz. Önümüze inanılmaz lezzetli yemekler geliyor. Hangi adaya gidersem gideyim lezzet deryasıyla kiloları yüklenip geliyorum. Sonrası malum, verme çalışmaları yoğunlukta! 

Uzun süre kalarak, içselliğe doğru yolculuk yapılacak yerlerden biri olan Lindos'a, gün batımına doğru veda ediyor, Rodos Eski şehir'e dönüyoruz.

serap selçuk

Yazar Hakkında

serap selçuk

Yazar Gezgin ve blogger 1968 yılında Niğde'de doğdu 1987-1991Ankara Üniversitesi Fizik Mühendisliği eğitimi gördü.