Tiran’a yaklaştıkça ufak yerleşimlerden geçiyoruz. Sabah erken saat olmasına rağmen çocuklar yırtık elbiseler ile ortalarda geziniyor, küçük kahvelerde insanlar oturmuş sohbet ediyorlar.
Yollar E5 gibi ama şerit çizgileri yok. Trafik ise tam bir keşmekeş. Trafikte akla gelmeyecek olaylar geldi başımıza. Yolun ortasında duranlar, sol şeritten ters yönde gelenler… Karma karışık bir trafik. Bir an İstanbul’da trafik ne kadar düzenliymiş diye geçirdim içimden.
Sonra yol kenarında mezar taşına benzer, üzerinde resimler olan çiçekler ile süslenmiş granit taşların anlamını sorduk şoföre. O noktada gerçekleşen trafik kazalarında ölenlerin anısına aileleri tarafından yaptırılan mezar taşlarıymış. Yol üzerinde neredeyse 100-150 metrede bir mezar taşı var. Ama bu trafik akışında yine bile az diye geçirdim içimden.
Yol kenarlarında mezar taşlarının yanı sıra çok sayıda araba mezarlıkları da bulunuyor. Bir de şişte domuz satan yerler gördük.
Tiran’da ilk olarak Büyük İskender heykeli ve bir çok kamu binasının olduğu merkeze geldik. Meydanda büyük bir otel var, etrafta ise çok sayıda bahis ofisleri ve kumarhaneler.
Tiran’ın insanı yoran bir gürültüsü var. İnsanlar mutsuz, neredeyse kimse gülmüyor ve size yardımcı olmak istemiyor. Soru sorduğunuzda genelde “Bilmiyorum” cevabı ile karşılaşıyorsunuz. Biz de Fransız bir çift turisti görünce sevinip, onlara yön soruyoruz. Bize hemen ana camiiyi ve heykeli işaretliyorlar haritada. “Başka?” diyoruz. “Bu kadar” diyorlar.
Camiyi de gezip gördükten sonra birbirine benzer kafelerden birinde oturup insanları gözlemliyoruz. Nargile kültürü burada da oldukça yaygın. Sanki, hayattan bir memnuniyetsizlik var ve her yere sinmiş gibi.
Ana cadde üzerinde hediyelik eşya olarak en sık rastlayacağınız şeyler; Büyük İskender heykelinin ufak versiyonları ve Tiran kartpostalları.
Yeni yapılmış, modern ve oldukça geniş olan Tiran Havaalanı ise şehir ile büyük bir tezat oluşturuyor.