Uluabat Gölü Kıyısında Bir Yarımada: Gölyazı

Eylül ayında gezilebilecek İstanbul'a günübirlik mesafede olan yerleri düşünürken aklıma 3 sene önce ÜFK ile gittiğimiz fotoğraf açısından da zengin olan Gölyazı geldi. Eskihisar Topçular İskelesi sonrası Yalova üzerinden Bursa'ya ulaşarak Gölyazı'ya gitmek mümkün. Uluabat Gölü kıyısında bir yarımada Gölyazı. Küçük bir balıkçı köyü, hala bâkir kalabilmiş bir cennet adeta.

Öncelikle adaya uzaktan bakan bir tepeye çıkarak Gölyazı'yı görebileceğimiz kadar yüksekten görerek fotoğrafladık. Bizim gezilerimizi normal gezilerden farklı kılan fotoğraf olunca, ilk işimiz tüm gittiğimiz yerlerde çoğu zaman bölgeye girmeden orayı yukarıdan fotoğraflamak oluyor. Burada da rutin değişmiyordu. 

Köyü dışarıya bağlayan incecik köprüden geçip de meydana düşünce Gölyazı'ya varmış olduk. Sahil boyunca gezip köyün içinde kaybolmayı kesinlikle öneriyorum. Eski Rum evlerini, salça yapan kadınları, yaşlı konuksever amcaları, balıktan dönen ve balığa giden balıkçıları, serbestçe oynayan çocukları görüp de eşsiz portre fotoğrafları çekebileceğiniz bir stüdyo gibi burası... 

Tekne kiralayıp (çok uygun bir fiyata) Gölyazı'ya bir de suyun içinden bakmayı da tercih edebilirsiniz. Doğru sezonda gelirseniz nilüferleri de görme şansınız var çünkü kaptanlar bitkilerin nerede olduğunu biliyor ve talep etmeniz durumunda sizi yanlarına kadar götürüyorlar. Gün batımında göl üstündeki balıkçıları fotoğraflamak ise kesinlikle başlı başına bir eğlence. Biz yapamadık ama siz gider iseniz önerim günü batırmadan dönmeyin. 

Kaçırmamanız gereken bir diğer yer ise Ağlayan Çınar. Hikayesi ise şöyle: (Kaynakça: http://www.aglayancinar.com/sayfa.php?id=75&gid=0)

Anlatılan odur ki şimdiki adı Gölyazı olan Apolyont şehrinde, Osmanlı döneminde Rumlar ve Türkler birlikte yaşarmış. Bizim delikanlı Mehmet güzeller güzeli Rum kızı Eleni'ye sevdalanmış. Çocukluktan beri süregelen bu aşk, Kurtuluş Savaşı yıllarında Rum köylerinin boşaltılmasıyla birlikte bir kabusa dönüşmüş. Mübadele ile Apolyont'ta bulunan Rumlar ile Selanik'te bulunan Türkler yer değiştirmiş. Apolyont'tan topyekün yola çıkan Rumlar içerisinde Mehmet'in sevgilisi Eleni ve ailesi de varmış. Bunu öğrenen Mehmet kalabalığın içerisinde sevdiği kızı Eleni'yi aramaya başlamış. Tam onu gördüğü sırada Eleni'nin büyük ağabeyi Yorgi, Mehmet'in yolunu kesip geri dönmesini ve Eleni'yi unutmasını söylemiş. "Bizler artık kardeş komşular değil, düşman iki milletiz. Bu iş asla olmaz!" demiş. Mehmet sevdasından asla vazgeçmeyeceğini gerekirse bu uğurda canını bile vereceğini söylemiş. Bunun üzerine sinirlenen Yorgi, hançerini çekip defalarca Mehmet'e saplamış. Aldığı yaralarla acılar içerisinde kıvranan Mehmet, son bir gayretle Eleni'yle gizli gizli buluştuğu ulu çınarın oyuğuna kadar gelmiş.

Vücudundan akan kanlarla çınarın oyuğuna şunları yazmış: "Canım sevdiğim, sonsuza dek seni burada bekleyeceğim." Konvoy ilerlerken Eleni'nin sırdaşı ve can dostu Penelopi, Yorgi ile Mehmet arasında geçen tartışmayı görmüş koşarak can dostunun yanına giderek bütün olan biteni anlatmış. Olanları öğrenen Eleni, bir fırsatını bulup konvoydan ayrılarak doğruca sevdiğine koşmuş. Ancak çınarın oyuğuna geldiğinde her zaman en mutlu anlarını geçirdiği bu ulu çınar onun kabusu olmuş. Biricik sevdiği kanlar içerisinde oracıkta boylu boyunca yatıyormuş. Sevdiğinin başını kollarına almış, son kez gözlerine bakmış, hıçkırıklar içerisinde ağlayarak "Merak etme bitanem, az sonra kavuşacağız ve sonsuza dek bu çınarın oyuğu olacak yuvamız, bu çınar var oldukça sonsuza dek yaşayacak sevdamız..." demiş. Daha sonra belinden çözdüğü kuşağının bir ucunu çınarın bir dalına, diğer ucunu da boynuna geçirerek oracıkta canına kıymış. Efsane odur ki ulu çınar bu hazin öykünün ardından kanlı gözyaşları dökmeye başlamış. 

Oldukça acıklı bir hikâyeye sahip bu çınarın gölgesinde oturup dinlenirken efsanelerle süslenmiş bu coğrafyada olmanın tadını duyumsadığımı anımsıyorum. Anadolu'nun her köşesi irili ufaklı sürprizlerle, güzelliklerle dolu. Bu yüzden keşfetmeye devam!

Neslihan DOĞAN Merve KÜÇÜKALİOĞLU

Yazar Hakkında

Neslihan DOĞAN…

Kali (Merve) filmli SLR makinelerle çekim ve baskı tekniklerini öğrenmiş; Ness (Neslihan) ise dijital dünyadan nasip alarak DSLR makinelerle fotoğraf çekmeye başlamıştır.