Faroe Adaları’nın ufak ve şirin bir kasabası Gjogv.
Başkent Torshavn’ı dolaştıktan sonra Faroe Adaları’nda konaklamak için bu kasabayı tercih ettik. Eysturoy Adası’nın kuzeydoğusunda yer alan kasaba Torshavn’a yaklaşık 45 dakika-1 saat mesafede.
Bu yolculuğumuz sırasında yerel rehberimiz ile de biraz sohbet etme şansı buluyorum. Rehberimiz aslında ilkokul öğretmeni, rehberliği yaz aylarında okulun tatil olduğu dönemde ek iş olarak yapıyor.
Özellikle merak ettiğim konu; Faroe Adaları’nda yaşamanın avantajları ve dezavantajları. Rehberimiz halkın Faroe Adalı olmaktan gurur duyduğunu ve çok memnun olduğunu söylüyor. Avantajları olarak hava kirliliğinin olmamasını, her an taze balık bulabilmeyi, her yere ulaşımın kolaylıkla yapılabiliyor olmasını, suç oranının neredeyse sıfır olduğunu söylüyor. Gerçekten de burası tüm İskandinavya ülkeleri arasında suç oranının en düşük olduğu yer. Gece geç saatlerde bile çocuğunuz dışarıda güvenle oynayabilir diye de ekliyor rehberimiz.
Tabii bir de dezavantajlar var. Ufak bir ada ülkesi olması daha izole bir yaşamı da beraberinde getiriyor. Kuzey kutbuna yakın olduğu için güneşe hasret duyuyorlar. İklim dolayısı ile yapılan tarım sınırlı. Pek çok şey ithal edildiği için de gıda pahalı.
Faroe Adaları’nı gezerken neredeyse hiç turiste rastlamadık. Japonlar tüm dünyada turistlikleri ile ünlüdür. Ama burada hiç turist görmedim ya da gördüm ama kendileri ile benzer soydan geldikleri için ayırt edemedim. Faroe Adaları’na en fazla turist sırasıyla İskandinav ülkelerinden, Almanya’dan ve İngiltere’den geliyormuş.
Gjogv’a doğru giderken yol üzerinde Eysturoy Adası’nın kuzeybatısında yer alan Eidi kasabasını tepeden görüyoruz. Burası da balıkçılık ile geçinen bir kasaba. Limanda çok sayıda somon üreme havuzları var.
Faroe Adaları'nın efsanesi
Bu kasabayı geçtikten sonra efsaneye konu olmuş iki kayayı fotoğraflamak üzere kısa bir mola veriyoruz.
Efsaneye göre zamanında 2 tane ejderha varmış. Bu ejderhalar Faroe Adaları’nı çalıp İzlanda’ya birleştirmek istemişler. Ama Faroe Adaları’nı yerinden kıpırdatamamışlar ve Faroe Adaları’nı bu şekilde çalmaya çalışırken taşa dönüşmüşler.
Bu efsane sonrasında adını kuzeyinde bulunan 200 metre uzunluğundaki boğazdan alan Gjogv kasabasına ulaştık. Gjogv’un kelime anlamı Faroe dilinde “vadi” demek.
Marketi bile olmayan kasabada yerel halkın evleri dışında bir tane küçük kilise ve bir de otel/konuk evi var.
Viking geleneklerini yaşatan konuk evleri
Bu konukevi tamamen ahşaptan yapılmış oldukça ilginç bir yerdi. Tüm grup ikinci kata çıktık. Ortada genişçe 3-4 tane uzun masa ve masaların bulunduğu alana bakan dolaplar var. Yani odalar dolap şeklinde. Valiziniz bu dolabın dışında kalıyor. Dolabın içinde sadece yatak var. Emekleyerek yatağa yatıyorsunuz. Dolabın içinde ayağa kalkamıyorsunuz yer yok : )
Sırt üstü yatarsanız akşam eğer şanslıysanız yıldızları ve kuzey ışıklarını izleyebilirsiniz. Maalesef biz o kadar şanslı değildik.
Bu tarz konaklama Vikingler döneminden gelen bir gelenekmiş. Vikingler de kendi yataklarını ortak yaşam alanının çevresine konumlandırırlarmış. Ben de grubun geri kalanı da bu tarz bir konaklamayı ilk kez tecrübe ettik, değişikti.
Dünyanın en yaratıcı ve güzel bahçesi
Ardından kasabada biraz yürümek üzere dışarıya çıktık. Otelimizin hemen yanı başındaki evin bahçesi bence dünyanın en yaratıcı ve güzel bahçesi.
Taştan deniz kabuğuna, teneke konserve kutusundan balık ağına, dal parçasından süngere kadar pek çok malzeme değerlendirilerek keyifli bir bahçe yaratılmış burada oturan yaşlı çift tarafından.
Sanırım, “komşu neden bizim evin önüne park etti?”, “Ahmet Bey bugün geç mi eve geldi?”, “Huriye Hanım bugün kırmızılarını mı giyinmiş?”, “Ali’nin oğlu da bugün okulu mu asmış ne?” gibi bizi ilgilendirmeyen sorulardan uzaklaşır, her şeyi bizim için başkalarının yapmasını beklemekten vazgeçersek, kendi çevremizi de güzelleştirmeye zaman bulur, enerjimizi daha güzel ve faydalı işlere harcayabiliriz : )
Buradaki birkaç fotoğraf bahçeyi anlatmam için az olsa da fikir vermesi açısından önemli…
Bahçeden sonra kasaba sokaklarında dolaşmaya devam ediyoruz. Burada pek çok evin dış duvarına ya da dışında yer alan farklı bir askılığa balık ve balina etleri asılmış ve kurumaya bırakılmış. Faroe Adaları’nda kurutulmuş deniz ürünleri çok popüler.
Ortasından ufak bir nehir geçen bu şirin kasaba, uzun ve güzel yaz günlerinde sakin ve huzurlu olsa da, soğuk ve fırtınalı kış günlerinde korkutucu ve yaşanması zor bir yer haline geliyormuş. Neyse ki biz yaz aylarında burayı ziyaret ettik.
Yaz aylarında bile karaya vuran dalgalar oldukça heybetliydi.
Gjógv'daki bilinen en eski uygarlık “Eystri við Garðar” olarak kayıtlarda geçen bir köy. Bu köy günümüzde kilise ve mezarlığın olduğu bölgede kurulmuş ve uzun süre varlığını sürdürmüş. Köyle ilgili en eski kayıtlar 1584 yılından olsa da araştırmacılar köyün tarihinin çok daha geriye gittiğini düşünmekte.
Buradaki kilise öyle her zaman açık değil. İçini gezmek isterseniz Anahtarı otel resepsiyonunda. Ben de gidip resepsiyondan anahtarı aldım. Ardından diğer grup arkadaşlarımız ile birlikte kiliseye doğru yöneldik. Tabii ben cebimden kilisenin anahtarını çıkartıp kilisenin kapılarını açınca herkes çok şaşırdı.
Kilisenin içi oldukça sade ve gösterişsiz. Sadece buradaki en önemli unsur tepede asılı olan tekne maketiydi. Çünkü bu kasaba bir balıkçı kasabası ve kiliseyi ziyaret edenler de balıkçılardı : )
Kilisenin hemen dışında ise küçük bir mezarlık var. Mezarlıkta en fazla dikkatimizi çeken şey ise ortalama yaşamların çok uzun olması. Neredeyse 85 yaşının altında vefat eden yok. Demek ki stres yoksa hava kirliliği yoksa gerçekten ortalama ömür uzuyor.
Buradan sonra yavaş yavaş otele doğru geri yürümeye başladık. Burada da balıkçı motorlarını nasıl suya indirdiklerini gördük. Dar bir vadi olduğunu düşünün. Deniz patlayınca dalgalardan kaçan balıkçı tekneleri buraya sığınıyor. Teknelere bakım yapılması gerektiğinde ise yaklaşık 60-70 metre yüksekliğe raylı sistem ile tekneler çekiliyor. Oldukça yaratıcıydı.
Artık akşam saatleri oldu. Otelde aldığımız yemek sonrası kuzey ışıklarını görürüz umuduyla neredeyse tüm gece uyanık kaldım. Ama nafile… Umarım bir sonraki sefere görebilirim.