Zambağın Çok Yakıştığı Şehir Firenze

Floransa denildiğinde akıllara sanat ve Rönesans geliyor. Fakat burada biraz fazlaca zaman geçirdiğinizde Firenze’yi anlatmak için daha çok kelimeye ihtiyacınız olduğunu anlıyorsunuz.

Bilmeniz gereken ilk şey; Firenze şehrin İtalyanca hali. Ben çok sevdim, sürekli bu ismi kullanmaya başladım.

İkinci şey ise şehrin sembolünün zambak olması. Herhalde daha çok yakışan başka bir çiçek olamazdı güzeller güzeli Firenze’ye.

Burası pahalı bir şehir, özellikle şehrin göbeğinde Duomo Meydanı’nın civarındaysanız pizzayı ucuza yemek bile hayal. Bu nedenle biz konaklama için Airbnb tercih ettik. Hem çok uyguna geldi, hem de şehrin bir parçası gibi hissetmemize neden oldu, altıncı günde market kasiyeriyle selamlaşmak buna delalet sanırım. Genel olarak şehrin pahalı olmasının yanında, müze ve saraylara giriş ücretleri de can sıkıcı. Tabii bu euro-tl kuru acımasızca fark atan biz Türkler için geçerli. Eğer kişi başı 70 euro Firenze Card almak sizin için uygunsa ve her tarihî kapının arkasına bakmak istiyorum diyorsanız bunu almak çok faydalı ama bizim gibi iki kişiyseniz ve biraz da yiyip içmek istiyorsanız rotanız konusunda birkaç detayı belirlemeniz ve can alıcı noktalara uğramanız yararlı olacaktır. Bizim için 1 haftalık Firenze oldukça eğlenceli ve tam anlamıyla dolu dolu geçti. Kaçırmamanız gereken noktalar ve yapmanız gereken rutinler için madde madde yazmak mantıklı olacaktır.

Floransa'da kaçırılmaması gerekenler:

1. Duomo Katedrali, Çan Kulesi ve Müzesi

Âşık oldum desem sanırım abartmam. Avrupa; katedralleri, sarayları ve farklı dönemlere ait mimarî tarzları her zaman etkileyici bir yer ama Duomo (Santa Maria del Fiore) adeta benim birincim, güzel kızım! Beyaz, yeşil ve pembe tonlarda mermerleriyle devasa, göz alıcı bir yapıdan bahsediyorum. Geceleri ayla yarışan, gündüzleri kafanızı kaldırdığınızda gökyüzünün mavisi ile birleşen muhteşem bir görüntüyü size ne kadar tarif edebilirim bilmiyorum. Burayı kaç kere izledim hatırlamıyorum. Sabah erkenden meydan turist akınına uğramadan önce, güneş batarken, gece yarısı ve pek çok kez bu katedrale bakmaya doyamadım.

Her bir kapısında özenle tasvir edilen bütün detaylara tek tek bakmak, içine girmek oturmak, 500 basamağı sabırla tırmanıp şehri seyretmek ve çan sesiyle irkilip sonrasında alışmanın güzelliğini tecrübe etmek gerek.

Fiyat konusunda bilgi isterseniz katedral, çan kulesi, Aziz Giovanni Vaftizhanesi ve müze için kombine bilet alıyorsunuz ve fiyatı Kasım 2017 için 15 euro. Bu üç mekânı özenle ziyaret etmezseniz gerçekten çok eksik kalırsınız. Katedral, çan kulesi ve müze yine aynı isme sahip olan Duomo Meydanı’nda yer alıyor. Ayrıca küçük ama önemli bir uyarı yapmakta fayda var. Eğer benim gibi biraz klostrofobikseniz katedralin kubbesine çıkmak için iyi düşünün. Merdivenler başlangıçta yaklaşık bir metre genişlikte devam ediyor ama kubbeye doğru eni çok daralıyor ve iyice basık bir hale geliyor. Üstelik çıkış ve iniş farklı merdivenlerden yapılıyor. Eğer yukarıda daralırsanız aynı merdivenden geriye inme şansınız yok. Bir de katedralin kapılarını yakından inceleyin. Dört kapının hepsinde kare kare ayrılmış alanlar, müthiş bir el işçiliği ve anlatılan hikâyeler var. Kapıların orijinalleri de müze kısmında sergileniyor. Sadece Duomo Katedrali'ne girmek ise ücretsiz.

Yukarıda gördüğünüz; Aziz Giovanni Vaftizhanesi'nin kubbesi. Burası da meydanda bulunuyor ve 15€'ya aldığınız bilet ile girebiliyorsunuz.

Bu da Duomo'nun müzesi.

2. Açık hava müzesi ve ünlü meydan Plazza Signoria

Vecchio Sarayı ve Uffizi Galeri’nin olduğu meydan burası, aynı zamanda da bir açık hava müzesi. Bu meydan başlı başına bir zevk unsuru. Bu dediğimi çok ciddiye almanızı şiddetle tavsiye ediyorum: Hem gündüz hem de gece gelmelisiniz. Meydanda bulunan heykellerin ve sarayın üzerinizde günün farklı zamanlarında farklı etkiler yaratması şaşırtıcı bir tecrübe. Onur (çok sevgili sevgilim) ve ben burada iki gece geçirdik. 1 şişe şarap, tirbüşon ve muhteşem sandviçlerle (İtalya’da yediğimiz en iyi yemek lokasyonunu ve adını vereceğim) konuşacak çok konumuz, izleyeceğimiz çok şeyimiz oldu.

Meydanda bulunan heykeller muhteşemler. Bu konuda derin bir bilginiz olmasa bile anlatımın gücü sizi etkisi altına alıyor. Beni en çok etkileyenler elinde Medusa’nın kesilmiş başını tutan Cellini’nin Perseus’u ve Giambologna’nın ellerinde şekillenen Sabine Kadınlarının Kaçırılması’nı anlatan heykeller. Bunların yanında Michelangelo’nun David’i de bu meydanda hemen sarayın yanı başında yer alıyor.

3. Uffizi Galeri

Tartışmasız gidilmesi, görülmesi gereken yerlerden biri de burası. Eğer birazcık sanata ve hayata ilginiz varsa Uffizi sizi doyuma ulaştıracak bir yer. Lokasyon olarak ikinci maddede bahsettiğim meydanda yer alıyor yani oldukça merkezi. Burada genelde sıra oluyor, kolay değil tabii Leonardo’lar, Rembrandt’lar, Goya’lar, Botticelli’ler içeride bekliyorlar.

Galeriye giriş ön rezervasyon olmadan12,5 euro, eğer rezervasyon yaptırırsanız 16 euro gibi bir fiyata geliyor ve beklemeden saatinde içeri girebiliyorsunuz. Galerinin geniş merdivenlerinden çıkmaya başlarken sizi heykeller karşılamaya başlıyor. Zaman içerisinde bulunan, toplanan, Medici ailesinin dev koleksiyonlarından kalan heykeller inanılmaz sayıda ve çeşitlilikte. Salonlar numaralandırılmış durumdalar ve oldukça muntazam şekilde, kronolojik olarak sizi yönlendiriyorlar. Galerinin dev koridorlarında iki yanınız muhteşem heykel ve resimlerle donanmışken, bunlar hakkında bilginiz olmasa bile güzel ve estetiğin evrensel bir parçasıyla tanışmak ve bunu anlamak sanırım buranın en vurucu tarafı. Öte yandan sizi 1200’lerden 1800’lere sürükleyen bu mekânda resmin evrimsel yolculuğunu görebilirsiniz. Buna figürlerin gerçekçiliği, teknik detaylar, gölgenin artık tabloların bir parçası olması, sanatın halka inmesi ve daha nice detay dâhil. Biz burada yaklaşık 5 saat geçirdik ve pek çok şeyi yorgunluktan üstünkörü geçtik. En dinç olduğunuz zamanı seçmeniz çok önemli. Mümkünse bizim gibi çantanıza birkaç sandviç ve meyve atmakta da fayda var.

4. All’antico Vinaio

Yemeksiz olur mu hiç? Size İtalya’nın en iyi sandviç dükkânını tanıştırmak isterim: All’antico Vinaio. Burası Plazza Signoria’ya çok çok yakın. Eğer yorulursanız açık hava müzesinden baktığınızda aşağıya inen tek bir yol göreceksiniz, işte o yolu takip etmeniz yeterli. Sonrasında ise karşılıklı iki kaldırımda uzunca kuyruklar sizi karşılayacak hemen en kısa olana ilişin.

All’antico Vinaio kendi ekmeğini kendisi yapıyor, sandviçlerin içerisine de spesiyal soslarından koyuyor. Doymamanız oldukça zor çünkü porsiyonlar büyük, malzeme bol ve taze. Sandviç 5 euro, yanına 2 euroya bir bardak şarap da alabilirsiniz. İçeride oturmak mümkün olmuyor genelde bu yüzden biz ilk gece kaldırımda oturup güzel güzel yedik yemeğimizi.

İkinci akşam yine gittik daha profesyonel olarak tabii. Yanımıza güzel bir şişe şarap aldık önce sonrasında da sandviçlerimizi ve kendimizi Plaza Signoria’ya attık hemen. Açık hava müzesinin dev kaldırımlarında canlı müzik ve heykeller eşliğinde çok güzel bir akşam yemeği yedik. Dediğim gibi biz biraz kısıtlı bütçe ile hareket ettik ama sizin böyle bir limitiniz yoksa çok şirin restoranlara da merhaba diyebilirsiniz. Öte yandan meydanda bu şekilde yemek yemek hiç bir restoranın sağlayamayacağı bir görsel şölen ve romantizm sunuyor. Bir nevi Firenze’nin bir parçası olmak gibi…

5. Michelangelo Tepesi ve Ponte Vecchio (Vecchio Köprüsü)

Michelangelo Tepesi şehrin en güzel yerlerinden bir diğeri. Eğer bizim gibi tam Duomo’nun yanında yani merkezde kalıyorsanız az biraz yürüme mesafesi var. Fakat şehrin atmosferi sizin bunu düşünmenize hiç fırsat vermiyor. Arna’nın suları, ünlü köprü Ponte Vecchio’nun mücevher ve tasarım aksesuarlar ile dolu vitrinleri oldukça ilgi çekici. Bu dükkânlardan büyük bir şey almanız çok mümkün olmayabilir çünkü fiyatlar biraz fahiş ama hayal gücünüze katkıda bulunacak farklı ve yaratıcı işler mevcut. Bu da bir nevi almak sayılır öyle değil mi? Yeri gelmişken söylemem gerek güzel Arna’nın üstünde birden fazla köprü var fakat Ponte Vecchio üzerinde dükkânların, eski yapıların bulunduğu özel bir hali.

Tepeye tırmanırken gidişte veya dönüşte buradan geçmeniz kesinlikle önem arz ediyor. Tepeye doğru yol alırken yanınıza şarap veya biranızı almayı unutmayın çünkü yukarıda fiyatlar biraz artıyor ve satış yapan tek yer var. Şimdi tepeye geldiyseniz Rönesans’a da geldiniz demektir. Şehri yudum yudum içebildiğiniz yer burası. Gün batımının rengi her an değişirken şehrin hissettirdiği güzellik ve ihtişam da değişiyor. Her yerde kendini gösteren güzel Duomo buradan da öyle güzel ki… Biz ne kadar kaldık hatırlamıyorum ama aşağıya inerken karanlık bastırmıştı, Firenze’nin ışıklarla süslendiği anı da görmüş olduk.

6. Piazza della Repubblica ve Bir Firenze Gecesi Rutini

‘’Piazza’’ kelimesinin Türkçe karşılığı meydan. Yani buraya Cumhuriyet Meydanı deniliyor. Benim için burası çok önemli! Sebebi meydana çıkan caddenin iki yanında uzanan aralarında Gucci, Prada gibi ünlü mağazaların ve çirkin tasarımların bulunduğu bir alışveriş cenneti olması değil. Bu meydanda kocaman bir atlıkarınca var. Kocaman, Rönesans esintileri taşıyan resimlerle bezenmiş, yumuşak sarı ışıklarla süslenmiş, uzun kuyruklu, beyaz ve siyah atların olduğu bir atlıkarınca. Artık bilinçaltımda neler dönüyor bilmiyorum ama bu atlıkarıncaya binmek Firenze kadar güzeldi.

Buraya defalarda gelip izledik. Üstelik meydanda sürekli canlı müzik yapılıyor. Banklara oturup müziği dinlemek, insanları izlemek ve güzel, aromalı bir dondurma yemek bizim en sevdiğimiz akşam aktivitelerinden biri oldu. Dondurmayı ise genelde Venchi’den aldık. Hem meydana yakındı hem de fıstıklısı çok güzeldi. Bu arada eğer atlıkarıncaya binmek isterseniz kombine bilet alın daha ucuza geliyor.

7. Pitti Sarayı

Pitti Sarayı’nı sona doğru bırakmam kesinlikle onun önemini azaltmıyor. İşin aslı; burası çok görkemli bir saray. Burası Medici ailesinin uzun yıllar ikamet ettiği, şehri yönettiği saray o yüzden politik olarak da önemi büyük. Saray tam anlamıyla zevkin ve gücün temsili. Burası ilk inşa edildiği dönem çok daha küçük bir haldeymiş fakat Mediciler satın alınca pek çok yerde imzasını göreceğiniz Bartolomeo Ammannati tarafından genişletilmiş ve yıllar içinde bu hale gelmiş.

Sarayın dış cephesindeki aslan figürleri bizi çok etkiledi. Aslanların mimikleri ve ifadeleri genelde birbirinden farklıydı ve oldukça devasaydılar. Genel olarak şehirde de aslanların göze çarpması söz konusu.

Ayrıca beni çok etkileyen bir detay var, ailenin sarayda aslan beslemesi. Evet, kafeslerde aslanları olan bir aile bu. Durumun Scarface’ten farkı ise bu ailenin sanattan gerçekten anlaması ve dünyanın çeşitli yerlerinden o zamanlar tanınmayan yetenekli ressamlardan dahi nadide parçaları alıp buraya getirmesi.

Sarayın içerisinde Boboli Gardens var maalesef bizim göremediğimiz. Burası da pahalı bir yer, bahçeler ve saray için yaklaşık15-16 euro ödenmesi gerekiyor. Bu yüzden bir sonraki ziyaretimize bırakmaya karar verdik bazı şeyleri.

8. Piazza della Santissima Annunziata ve Piazza di Santa Croce

Duoma Meydanı’na çok yakın meydanlardan bir diğeri Piazza della Santissima Annunziata. Belki çok ünlü değil ama ben ilk gördüğüm an bu meydanı, kenarına iliştirilmiş çeşmeyi ve uzun bir sokağın ardından Duomo’nun tepelerini bana manzara olarak sunmasını çok sevdim. Burası biraz geçmişte kalmış gibi, yavaş ilerleyen bir İtalyan filminin en gündelik sahnesine konuk olmuşsunuz hissi sürekli sizinle. Kasım güneşinin gözümüzü aldığı o gün meydan çeşmesinin önünde durup uzun süre muhabbet ettik.

Ne konuştuk hatırlamıyorum ama insanları izleyip acele etmeden çene çalmak çok güzeldi. Ayrıca burada meydanla aynı isimde güzel bir kilise var. İçi oldukça etkileyici ve güzel. Buranın girişi ücretsiz kendinize bir iyilik yapıp bu meydana ve kiliseye mutlaka gelin.

Piazza di Santa Croce ünlü meydanlardan biri ve burada Santa Croce Basilikası yer alıyor. Duomo ile aynı mermerden yapılmış olan bu yapı da aynı şekilde göz alıcı, özellikle gece son derece görkemli. Bu gotik hava ve görkemli haller elbette pek çok ünlü mimar ve sanatçının elinin değmesi sonucu ortaya çıkmış, üstelik bunların arasında Donatello da bulunuyor. Bu bazilikanın bizim için en önemli tarafı Galile, Machiavelli ve Michelangelo’nun mezarlarının burada bulunuyor olmasıydı. Biz içeriye girmedik daha doğrusu zamanımızı doğru organize edemedik ama meydan banklarına oturup güzel bir şarap içtik. Sanıyorum bu üç önemli adamın biyolojik izlerine bu kadar yakın olmanın mutluluğumuzla bir ilgisi vardı.

Firenze ile ilgili birkaç not eklemek gerekiyor.

Yazıda Galleria dell Academia yok çünkü buraya girmedik. Aslında Davut Heykeli ve bahsettiğim-bahsedemediğim pek çok ünlü heykelin orijinali burada yer alıyor. Çok ünlü bir müze olmasına rağmen sonraki ziyarete kaldı.

Biz şehre kasım ayında geldik, yani bence şehrin en güzel zamanında. Açıkçası hiç uzun kuyruk beklemedik. Oysa ilk geldiğimizde ne kadar çok turist var diye şaşırmıştık bir parça. Meğer bu tenha haliymiş. Yazın Firenze hıncahınç dolu bir şehir oluyor. Çan kulesi ve Duomo’nun kubbesine toplamda 1.000 basamak o havada, o kuyruklarla nasıl olur hayal edemiyorum. Gittiğiniz mevsime göre rezervasyonlu biletleri düşünün mutlaka.

Biz Toscana ve Siena’ya da gidip dolaşmak istemiştik ama olmadı çünkü burası 3-5 günde bitecek bir yer değil. Uffizi’ye 5 saat yetmedi öyle düşünün.

Ayrıca saray ve müzeleri gezerken ara sokaklara girip kahve için mutlaka. Genelde fiyatlar 1-1,70 euro arasında değişiyor ve hiç kötü kahve içmedim. Klasiktir, kahveyi alıp mekânın önündeki masalarda içmek kahveden daha pahalı fakat ben sabah erken kalkıp şehri görmek için kahve aldığımda bir güzellik yaparak sabahları sizden ücret almamıza gerek yok diyerek oturmama müsaade ettiler.

Yemek için de arka sokakları dolaşabilirsiniz, halkın gittiği esnaf lokantası tarzında yerler mevcut atmosferleri de ilginç üstelik. Hem de merkez noktalara göre daha ucuz.

Alışveriş sevenler için şehirde çok fazla deri eşya var. Özellikle eldivenlere ve çantalara aklımın bir kısmını feda ettim. Mutlaka pazarlık yapın. Özellikle tenha zamanları kollayıp satıcının söylediği fiyata dudak bükün. Ben yapamadım orası ayrı ama yapanları hayranlıkla izledim.

Son olarak Neptün Çeşmesi şehrin önemli yerlerinden biri. Fakat biz gittiğimizde sanırım bütün çeşmeleri tadilata almışlardı. Ne Bologna’da ne de burada göremedik.