Farklı kültür özellikleri taşıyıp kendimize yakın hissettiğimiz ülkelerden biri de Bulgaristan’dır. Ülkeye girdiğiniz andan itibaren çok beklenti içine girmemek gerektiğini kilometrelerce ilerlemeden anlarsınız. Abartı, lüks yaşam izlerine rastlayamazsınız ama zengin tarihi birikimiyle görülecek yerleri sırasıyla keşfetmeye başlarsınız. Bulgaristan’da görülmesi gereken tarihi yerlerden ilki Baçkovski Manastırı’dır.
Issız virajlı yolları kat ederek Baçkovski Manastırı’na varırsınız. Diğer adıyla “Uspenie Bogorodichno” olan Baçkovski Manastırı, Rilski Manastır’ından sonra ikinci büyük Bulgar manastırı. Baçkovski Manastırı, Chepelare Nehri vadisinde (ayrıca Çaya nehri olarak da bilinir) bulunmaktadır.
Bizans ordu komutanı Grigoriy Bakuriani ve kardeşi Abaziiy Gürcüleri tarafından 1083 yılında kurulmuş. Manastır, İkinci Bulgar Devleti sırasında Çar İvan Alexander tarafından himaye edilmiş. Bulgar topraklarındaki birçok manastırda olduğu gibi Baçkovski Manastırı’nda da küçük bir okul var. Tahminlere göre Bulgaristan Devleti’nin Osmanlı egemenliği geçtikten sonra XIV. yüzyılın sonunda Patrik Evtimiy Baçkovski Manastırı’na sürgüne gönderilmiş. Burada patrik ve öğrencileri aktif dini ve kültürel olarak faaliyetler geliştirmiş.
Manastırın kendi müzesi de var, orada farklı dönemlere ait ritüel nesneler ve kuyumculuk sanatının örnekleri görülebilmektedir. 20. yüzyılın başlarında 1930’lu yıllara ait 103 el yazısı ve 252 eski basım kitap bulunmaktadır.
Manastırın doğusundan, Kluvya Nehri vadisinden devam ederek iki ilginç şelaleye varılabiliyor. Bizim gezi programımızda olmadığı için gidemedik. Manastırın etrafını süsleyen, değişik bir tınıda, ruhu dinlendirecek şekilde akan suyun sesini kaydetmesek de görüntüsünden birkaç kare ile yolculuğumuza kaldığımız yerden devam ettik.