Kültür Başkenti Plovdiv

Bulgaristan’ın Sofya’dan sonra 2. Büyük kenti olan Filibe, ismini Makedonya kralı Felip’ten almıştır. Osmanlı döneminde bu isimle anılan şehir, Bulgarca’da Plovdiv olarak geçmektedir. Dolayısıyla her iki söylem de doğrudur. Sofya'ya 2 saat uzaklıkta bulunan 4000 yıllık geçmişe sahip Filibe, Meriç nehri kıyısında kurulu, hem Müslüman hem de Hristiyan nüfusun yaşadığı şirin mi şirin bir kent. Hem günümüzün modern binalarını, hem de eski çağların mimarisini birleştiren güzel bir şehir. Tarih kokan sokaklarda turlarken çok büyük keyif alacağınız ve her gezginin mutlaka görmesi gerekli diyeceğim yerlerden birisi. Baktığınız zaman küçük bir kasaba havası var ama aslında Bulgaristan’ın 2. büyük şehri ve 400.000 nüfuslu, aynı zamanda bir öğrenci şehri. Hiç aklımda yoktu gitmek ama ismini çok duydum, yolumuz düşünce de uğrayalım dedik. İyi ki de gitmişiz, Plovdiv, aynı zamanda 2019 kültür başkenti seçilmiş. Çünkü bu nezih, şirin kente çok yakışmış bu unvan.. Bunu öğrenince daha da mutlu oldum. Hem nezih, hem de gece hayatıyla ünlü bir kent aynı zamanda.

Şehrin kalbi Alexander Caddesi dediğimiz yürüyüş caddesinde atıyor. Şehir gezisi zaten bu alanda başlıyor. Özellikle benim gibi Ağustos ayında giderseniz, bölgenin en sıcak zamanı.. 2019 kültür başkenti pankartları asılı caddenin dört bir yanında. Rengarenk pankartlar ve tesadüfen gördüğüm rengarenk “together” yazılı bölüm o kadar güzel bir hava katıyor ki şehre.. Diğer şehirlerde olduğu gibi burada da Osmanlı döneminden kalan camiyi görüyoruz caddenin sonunda sağımızda. Osmanlı döneminde, 15. yy’da Murat Hüdavendigar tarafından yapılmış cami, Kosova muharebesi sırasında savaş alanında hayatını kaybeden Murad Hüdavendigar Sultan’ın ismini almış önce ancak daha sonra ismi Cuma cami olarak değiştirilmiştir ve şu an bu isimle bilinmektedir. Türk mimarisiyle dikkat çeken caminin orijinal halinden kalan sadece temelidir, defalarca restorasyona uğramıştır.

cuma camii

Caminin hemen önünde Roma stadyumunun bir kısmı görünüyor.  Elips şeklinde inşa edilmiştir. Roma döneminde türlü aktivite ve yarışmalar bu alanda düzenlemiştir. 2.yy’da temelleri atılmış, 4.yy’da tamamlanmıştır. Basamaklar alçak ve çok büyük değildir. Gerek stadyum gerekse yine şehirde iç tarafta  görebileceğimiz Roma dönemi antik tiyatrosunun, o dönemde yapılmış olduğunun kanıtı, önünde manzara olmamasıdır. Stadyum, 130 dereceden geniş açıyla inşa edilmiştir, nüfus artınca 180 dereceye yükseltilmiştir. Yükseklik arttıkça akustik kaybolduğundan performans gösterilen yerin arkasına duvar yapılmıştır. Ses duvara çarpıp geri gelmekte ve akustik sağlanmaktadır.

Stadyumda dikkati çeken bir başka nokta da su gideri bulunması. Su gideri varsa, üstü açık, yoksa kapalı olarak inşa edilir. Üstü açık oturma alanı bulunanlara diazoma, kapalı olanlara odeon denir. Ön sırada şehrin ileri gelenlerinin oturduğu yer bulunur.

Trafiğin bulunmadığı, tamamen yürüyüş yapılan caddenin devamında o bölgede çok meşhur bir süpermarket bulduk. Fazlasıyla büyük ve ihtiyaç duyabileceğiniz her şeyi bulabileceğiniz bir market. Fiyatları da uygun bu arada...

Stadyumun önünden sağ koldan yukarı doğru çıktığımızda “ Eski Plovdiv” denilen yere geliyoruz. Burada da kendine has, o dönemi yansıtan yapılar var. Nasıl ki Safranbolu’nun, Mardin’in evlerinin kendine özgü mimarisi varsa, aynı şekilde Filibe evlerinin de mimarisi vardır. Önden farklı, arkadan farklı görünen evler, 2 katlı inşa edilmiştir. Alt kat, avlunun ve yakın çevrenin kullandığı odaların bulunduğu kattır. Özel misafirler, üst kattaki odalarda ağırlanır.

Kasaba görünümündeki eski şehirde yürürken ağaçlıklı yolda görebileceğimiz önemli bir yapı, tıp ve eczacılığın babası Hipokrat ve kızı adına yapılmış olan, şu an müze olarak kullanılan eczacılık müzesi. Konuya ilginiz varsa, ziyaret etmenizi öneririm.

Harika ötesi yemyeşil bir bahçesi olan Etnografya Müzesi de eski Filibe adı verilen bölümde.. Fotoğraf çekimi için sıraya gireceğinizden hiç şüphem yok.

Çok yakın bir geçmişte 19.yy’da Ortodokslar tarafından yaptırılan Filibe’nin en eski kiliselerinden Aziz Konstantin ve Elena kilisesi de bu lokasyonda bulunan yapılardan.  Çok güzel bir bina ama tabii içerisi kalabalık olabiliyor.

Manzarayı kuş bakışı izlemek, şehre geldik madem her yeri tepeden göreyim diyebilmek için kestirme yollardan uzun bir rampayı çıkmak gerekiyor. Ara sokaklardan yukarı doğru çıkınca “Nebettepe” denilen yere ulaşılıyor. Osmanlı döneminde bu nokta askerlerin nöbet noktası olduğundan “Nöbettepe” olarak da geçmektedir bazı kaynaklarda. Kuşbakışı manzaranın yanında Türkiye’de Edirne, Yunanistan ve Bulgaristan’dan geçerek Ege denizine dökülen Meriç nehrinin bir bölümünü de görmek mümkün.  Bu sebeple kentin en çok ilgi çeken ve ziyaret edilen bölgesi bu nokta..  Zorlanarak da çıkacak olsanız, gördüğünüz manzaraya değecek emin olun...

manzara

Bu arada şehrin farklı noktalarında karşımıza çıkan ressam heykelleri de şehri fazlasıyla özel kılmış. Bir tane binanın yan duvarında gördüğüm çizimleri de o kadar beğendim ki…

Caddede bulunan döviz bürolarında elinizde kalan levaları euroya çevirmeniz mümkün. Ancak bizim denk geldiğimiz döviz bürosunda çalışan bayanın eli biraz ağırdı ve fazlasıyla bekledik.

Nil Kurt

Yazar Hakkında

Nil Kurt

Tam anlamıyla bir seyahat tutkunuyum. Aktif olarak çalışıyor olmam sebebiyle sadece hafta sonlarımı,yıllık izinlerimi ve özel dönemleri kullanarak seyahat etmeye çalışıyorum.