4100 Kilometrelik Solo Alpler Turu

Solo Alpler, bir geçitten diğerine 4100 km, 7 gün, Ekim 2008

Gitme zamanı geldi, çok özlemişim bu duyguyu. Doğu planları yapıyorum uzun zamandır, Orta Asya'nın lojistiğini çözemedim henüz, İran'a ise bayram tatilinin trafiğinde gitmek istemedim. Perşembe triptik işlerini hallediyorum, cuma sabahı karar veriyorum, 2 defa eteklerine kadar gidip 1 kere kısa bir süreliğine çıktığım Alpler beni bekliyor. Son dakikacılık uzmanı olarak tabi motor bakımını ve yeni lastik takma işimi yapacağım cuma günü sağlam bir fırtına patlıyor ve benim motora ulaşmam akşamı buluyor. Hiçbir yerde lastik kalmamış, son bir şans buzmotor`a gidiyorum ve akşam 10`da yeni Pilot Road2`lerim hazır. Cumartesi öğlen Ali Usta`dayım, motoru son bir gözden geçirip soğuk hava için ince yağla değişimi yaptıktan sonra kışlık kıyafetler, çantalar ve hazırım. Ama 2 gündür yağmur altında epey bir ince dolaşmışım herhalde, ateşim çıkıyor ve yola ancak Pazartesi 11.00’de çıkabiliyorum. İpsala'daki dezenfektan tünelinde bu sefer yeni bir şey deniyorum, iyice hızlı giriyorum ve işe yarıyor bu sefer, dezenfekte(!) olmadan geçiyorum.

Tempolu 1000 km`lik bir seyir, 1 yemek, 3 benzin ve ara ara yağmurdan sonra akşam 9:45`de İgoumenitsa'dayım. Pindos dağlarındaki çok güzel yollar ve virajlar haricinde sıkıcı bir yol. Medeni bir trafikteyim ama artık, tek sinyal yakmadan şerit değiştiren tabi ki 34 plaka bir turist. Bari ve Brindisi'ye oda bulamıyorum, mecbur Ancona`ya bilet alıyorum. 2 saatlik rötardan sonra motoru gemiye alıyorum, sabitliyorum, odama çıkıp yatıyorum. 16 saatlik uzun bir gemi yolculuğu oluyor ama en azından biraz rota çalışıyorum. Buraya kadar detaylı bir yol planı çalışmamıştım çünkü.

Salı Akşam 4`de Ancona`dayım, otobanları kullanmak istemiyorum ama her çıktığımda da kaybolup geri dönüyorum. Sonunda sadece otobanları kullanarak İtalya`nın diğer kıyısına geçiyorum. 400 kilometre sonra Pisa`dayım. 1 saat kuleyi arayıp bulamıyorum, sonra da otel aramayla biraz uğraşıp, sokaklarında dolaşıyorum.

Çarşamba günü kuleyi bulup komik turist gruplarıyla beraber bir iki fotoğraf çekip 10.30`da yola devam ediyorum. Sahili takip ederek kuzeybatıya doğru sağlam bir yağmur altında devam ediyorum. Asıl rotam Alpler ama babamın küçükken gitarda durmadan çaldığı “I fall in love in Portofino”nun etkisiyle Portofino`ya, Christopher Colombus`un şehri Genova`ya ve pişman olduğum Nice`e giriyorum, GPS`im olmasa önceki senelerdeki gibi kaybolucam durmadan şehirde, özellikle bütün Fransızca kelimeler birbirine benziyor. Trafiğe her girdiğimde pişman oluyorum şehre girdiğime. Genova`nın labirent gibi dar sokaklarına motorla girip biraz bilerek kayboluyorum, ama sonunda da yokuş aşağı bir yolda kitlenip 2 İtalyan`ın çırpına çırpına yardımıyla motoru döndürebiliyorum. Kitaptaki gibi gerçekten yürüyerek kaybolmak lazımmış burda, motorla değil :) Hava kararırken Cote d’Azur`dan Fransız Alpleri`ne çıkmaya başlayınca sırıtmaya da başlıyorum, virajlar ve dağ yolları ile beraber artık mutluyum. Karanlıktan sonra dağları görememek acı. Hemen hemen hiç araba yok, kapkaranlık bir yolda hazır bir düzlük bulmuşken gazlayınca bir anda ne olduğunu anlamıyorum, ortalık aydınlanıyor. Artık meşhur olduğumu anlıyorum, fotoğrafım çekilmiş limiti geçtim diye : )

Dağlar beni neden bu kadar çekiyor anlatmak zor. Yıllarca dağcılık yapmamın da sebebi bu çekim olmuştu. Yorgunluğu hissetmeye başlıyorum artık, bir kaç defa viraj çizgimi kaçırıyorum, tempoyu düşürüyorum ve 600 kilometre sonrasında akşam 9:30`da Diğne`deyim. Turistlerin geçmediği rotaları tercih ediyorum genelde artık ve burası da pek turist görmeyen büyük bir kasaba. Resepsiyondaki kız İngilizce bilmiyor, işaret dili ve kuş dili karışık bir şekilde anlaşıyoruz :)

Perşembe sabah 10.30’da çıkabildim Digni'den, gece 2'ye kadar rota çalıştım. 2 yol konusunda kararsız kalıp, hatta çıkışında göbekte 2 tur atıp, daha çok kullanılan yolu seçtim, bu gece Chamonix ve çevresinde kar bekleniyor, acele etmem lazım. Yol çok güzel, her yan masif duvarlar, zirveler, dağ geçitleri, araba tek tük. Grenoble'dan sonra otobana giriyor yol, manzara süper ama keyfim kaçıyor ve bombayı patlatıyorum. Otobandan çıkmak için Abertville'dan Beufort yoluna giriyorum, ağzım kulaklarımda, sürekli yükseliyorum, lastiklerin ortası sadece bi taraftan öbür tarafa geçerken değiyor yere, manzara muhteşem. Beufort'dan sonra devam ediyorum, Routes Des Grandes Alpes tabelasını görünce çok doğru bir seçim yaptığımı anlıyorum, ama bomba daha patlamadı :) Yol birçok kere ayrılmaya başlıyor, Chamonix'e olan yolu uzatmak ve Mont Blanc'a yaklaşmak için hep doğuya gidiyorum. Sonra fotoğraflık yollardan tırmanıyorum, köyler azalıyor azalıyor, sonunda bitiyor. Kendimi bir kayak merkezinde teleferik hatlarının altında buluyorum. İşin komiği de ne haritalarımda, ne de tomtom'da yolun devamı görünmüyor, Alg le de Roselette’den La Görge'a yol yok geçitten sonra, herhalde bi tünel vardır diye devam ediyorum. Manzara muhteşem, birden karşıma bembeyaz zirveler çıkıyor, sonradan anladığım gibi Mont Blanc massif'inin batısına gelmişim, 4000+liklere bakıyorum. Çöl des Joy geçidindeyim ama aslında sırttayım tam veee yol yok. Bir 4X4 çıkıyor taşlık bozuk bi yoldan, yanına gidip işaret dili ile gidip gidemeyeceğimi soruyorum, Sı Sı diyorlar, yanındaki adamsa elini açıp bir şeyler demeye çalışıyor, Fransız işte, bir Türk dünyaya bedeldir diye aşağı o bozuk yola vuruyorum kendimi. Meğer o kocaman şeyler kayalarmış, kayak pistinden 1 saatte epey sakat yerlerden geçerek, bol bol kayarak 1500 metre irtifa kaybediyorum. Les Contamines Montjoie'e inip asfalta değdiğimde hem ağzım kulaklarımda hem FJR ile indiğime hayret ediyorum burdan, Fransız forumlarına yazsam herhalde ağzı açık kalır milletin.

Tam indiğimde beni gören bisikletlilerin ağzı açık. Şu Fransızca isimleri de bir ayırt edebilsem birbirinden, buğ'im var :) Saat 4 oluyor, akşama kar beklendiği için biraz huzursuzum, hava da kapalı epey. Chamonix'e giriyorum, Mont Blanc büzülü inanılmaz, neredeyse yola kadar iniyor 4000+metrelerden. Tempolu gittiğim için genelde pek foto çekemiyorum, kamerayı da monte etmekle uğraşamadım henüz, keşke takabilsem, muhteşem yollar ve virajlar ama burda yolda zar zor durup foto çekiyorum. Açlıktan ölmek üzereyim 7 saattir bir şey yemedim ve yarım litre su içtim sadece. Benzin aldığım yerde de şansıma bir Fransız askeri birliği duruyor, acayip sıra. Chamonix`de yiyebiliyorum ancak. Fransızlar inanılmaz, Alpler'de yaşıyorlar, her tür sporu yapan insanlar görüyorsunuz, trekking, tırmanış, rafting, bisiklet vs. Chamonix cok şirin ve büyük bir yer, tam bir doğa sporu merkezi. Oyalanmadan apar topar çıkıyorum. Yine muhteşem yollardan tırmanıyorum doğuya İsviçre'ye doğru, yağmur ve kardan önce uzaklaşmam lazım. Nasıl oluyorsa gittikçe virajlara daha rahat ve hızlı giriyorum artık. Boynumun altı ve özellikle sağ bileğim ile dirseğimin içi zorlamaya başlıyor artık. Her gün 8-10 saat motor üzerindeyim full. Ağırlıklı 2. bazen 3. Vites tempolu gidiyorum dağ yollarında. Birden İsviçre'de buluyorum kendimi, sınırda bir bina var ama yavaşlayıp geçiyorum, kimse yok. Geçitten inmeye başlayınca Rhone vadisinin girişinde buluyorum kendimi, manzara çok güzel. İsviçre'liler abartılı artık, kimse tabeladaki limitin 1 km üstünde gitmiyor, Fransa'da arada sırada delikanlılar çıkıyordu, İtalya'yı saymıyorum, orası bizden :) Ülkeden ülkeye geçince kasabalardan geçerken trafik modumu da değiştirmem gerekiyor. Brig'de ilk gördüğüm otele atıyorum kendimi. Adam büyük yatağın bir tarafında yatmamı rica ediyor, İsviçreliler ilginç bir toplum sanırsam :) Bugün 400km olmuş.

Cuma uyanabildiğimde 9:30'du. Apar topar kahvaltıda tek bulabildiğim şey olan corn flakes'leri götürdüm. Çantalar gittikçe daha kolay kapanıyor, bir şeyler unutup duruyor muyum yoksa yükseldikçe eşyalar mı çekiyor : ) Yola çıktığımdan beri çantadan aldığım tek ekstra şey üst içlik henüz. Rhone vadisinden doğu`ya doğru devam ediyorum, Andermatt'a yöneliyorum. 2 tane 2500'lük geçit var önümde. Otelin karısındaki self service Bp'den benzin almayı beceremiyorum, kimse yok, bir açıklama da yok İngilizce. Rhone vadisinden yükselmeye başlıyor yol, bp olmayan bir benzici bulup giriyorum 20 km sonra. Ben çıkarken bir 4X4 geliyor, yükseltilmiş, şnorkel, vinç tam off-road ve üzerinde kar var! Glimpepass'de 10cm kar varmış, deneme diyorlar, trene yükleyebilirimişim ama kim uğraşacak. Alplerin kuzey tarafı daha sert, yağış da bekleniyor, bu yükseklikte muhtemelen kar yağacağı için de ineyim diyorum güneye nolur nolmaz. O 180 derecelik yüzlerce virajda karı bırakın yağmur bile sakat olur. Geri dönüp Siklonpass'e yöneliyorum güneye, yol ve manzara süper. 2000m'lik geçitte hava sıfırın altına düşüyor, çok sert de rüzgâr. Fotoğraf çekmek için durup eldivenleri çıkarında eller dönüyor. Sos odası bile yapmışlar geçide, kışın yolda kalanlar için herhalde. Geçitten inip çocukların önerdiği Lugano yoluna giriyorum. İtalya'ya geçmiştim zaten, şimdi tekrar İsviçre'ye geçiyorum. Yol muhteşem, 2. vites hep, inanılmaz virajlar hemen hemen hiç düz yol yok. Como'ya giriyorum, çok şirin bir yer ama pişman oluyorum trafikten. İyice aşağı iniyorum artık ve Milano`dan önce otobana giriyorum, kötü bir trafikte ilerliyorum. Neyse ki İtalya :) Milano`dan sonra trafik rahatlıyor ve tempolu bir şekilde gidebildiğim kadar gidip Vicenza'ya geliyorum saat 10 gibi. Klasik otel arama derdi, nasılsa bulduklarım dolu hep. Sonunda bir yer buluyorum. 700km yapmışım bugün de. 3 seçeneğim var. Ya balkanlar üzerinden 2 günde 2000km yol ile İstanbul’a dönmek, ya yarın Trieste`den motoru gemiye yüklemek (Pazar gemi iptalmış), ya da İtalyan Dolomiti Alplerine çıkıp Pazartesi'yi de izin alıp pazartesi günü motoru gemiye yüklemek. Erkenden dönmek istemediğim için ve internete girdiğim otelde İstanbul’a kadar beni takip edecek yoğun yağmur bulutlarını görünce kararımı veriyorum. Tekrar Dolomiti`lere çıkacağım.

Cumartesi Vicenza`dan yola çıkıyorum, Venedik'e doğru otobanda solda yaramaz çocuklar gibi yağmur bulutları var, çok güzel görüntü. Treviso'ya doğru kuzeye dönünce altlarına geliyorum, beni de iyi bir ıslatiyor hergeleler. Keyfim süper. Kendime en güzel doğum günü hediyesi sanırım :) Hiç acelem olmadan sadece Dölemitilerde motor kullanacağım. Dün gece yine 2'ye kadar rota çalıştığım için ancak 11'de çıkabildim yola, gişelerde 3100km olmuştu artık. Dün çalıştığım rotaları yapmak için Andraz'a doğru çıkıyorum, Dölemitiler'de bütün güzel rotalar aynı bölgede ve ben merkezine gidiyorum. Tomtom ilk defa bi ise yarıyor ve beni planlamadığım çok güzel bir rotaya sokuyor. Selva di Codare'ye az kullanılan dağ yollarından yüzümde sırıtma, bol viraj ve çok güzel manzaralarla çıkıyorum. Aynamda bir sürü araba bitiyor birden, aynen yarış arabaları gibi. Bakıyorum olacak gibi değil yol veriyorum hepsine, 10-12 tane var. Staluanza 1773m geçicinden sonra Çadore'de bir şeyler yiyorum kahve içiyorum. Kesin kilo verdim, günde 2 ogün yiyorum hep. Burdan en güzel Alp rotalarından olduğu söylenen Paso di Ciau'ya çıkıyorum 2233 metreye yol inanılmaz!

2000 metrede kar başlıyor, her yer bembeyaz.

Artık önceki günlerin aksine her güzel yerde durup fotoğraf çekiyorum, geçit muhteşem. Arabalar da burda mola vermiş, daha çok fotoğraflarını çekiyorum, e-mail atacağım. 2 arabayı parçalamışlar birkaç saat önce, birini görmüştüm, diğeri takla atmış, şaka gibi! Devam edip Poçöl'a geliyorum. Batıya dönüp Falzerago geçidi, Lana geçidi, Andraz, Arabba ve ardından Pordoi geçidine çıkıyorum, sert bir rüzgar var, sıfırın altına düşüyor hava zaman zaman. En alçak yer olan Arabba 1600 m. Pordoi'de bol fotoğraf çekiyorum, aşağı inip sağa çıkmaya başlıyorum bu sefer. Piz Boe zirvesinin çevresinden dolaşıyor sanki yol, uzaktan da çok güzel görünüyordu, dikdörtgen masif bir kaya 3151m'lik. Buralarda yaşayanlar çok şanslı. Sellajoch geçidine çıkıyorum, hava artık abartmaya başlıyor. Çantalarda 2 polar, alt üst ek iç giysi ve extreme eldivenler var ama çıkarmaya üşeniyorum, heryer o kadar güzel ki :) de şimdi giymeyeceksem ne zaman giyeceğim dememe rağmen giymiyorum. 2244 m'lik geçitte sert rüzgarın etkisiyle yerde kar başlıyor ara ara, tırsıyorum, burdan rotamı tamamlayıp Corvora'ya geçmem için hem uzun bir yol, hem bir geçit daha var. Saat de 6'ya yaklaşıyor, güneş gidince buzlanma başlar diye geri dönüyorum, yerler çoğu yerde ıslak çünkü. Geldiğim yollardan Arabba'ya dönüp otele yerleşiyorum ve ısınıyorum, epey üşümüşüm. Geçtiği yollardan bir daha geçince insan temposunu artırıyor ve daha da fazla keyif alıyor. Keşke yerler tamamen kuru olsa, daha aşağılarda yaptığım gibi ayaklarımı yere değdire değdire viraj alabilsem ama buralarda zorlamıyorum fazla. Yarın bir bütün günüm daha var ve hava daha sıcak olacak gibi. Yaz kadar değil ama arada sırada başka motorlar görüyorum, selamlaşıyoruz. Bir ara bir de Audi konvoyu geçiyor, hepsi uçuk kaçık modeller, test sürüşündeler mi bilmiyorum ama profesyonel pilot sanki sanırım, ip gibi dizilmişler gidiyorlar ve yol veriyorum hepsine. Tırmanmak aşırı zevkli, iniş ise daha temkinli gitmene sebep olduğu için daha yavaş.

Sanki dünyanın tepesindeyim!

Pazar günü Arabba`daki şirin otelimde kahvaltı yapıyorum ve motora kitesurf için aldığım kask kamerasını monte ediyorum. Tahmin ettiğimden daha kolay oluyor. İlk defa video çekimim olacak motor üzerinde ama video`nun etkisiyle kendimi fazla zorlamamam lazım. Bu sefer alt/üst iç giysim ve üstümde ince bir polar var, -10`a kadar rahatım. Dün yapmadığım bütün geçitleri yapıyorum çevredeki, 40km`lik Canazei-Fadai geçidi-Caprile rotasına bayılıyorum, toplam 4 kere geçiyorum bu rotayı :) 1000m`lerden 2200`e çıkan tekrar 1000`e inen bir rota ve orman bittikten sonra yerler kupkuru, 3-4 viraj sonrası görülebiliyor. Motoru hiç zorlamadığım kadar zorluyorum birinci ve ikinci viteste, ağzım kulaklarımda. Bugün hiç 3. vitese atmadım hemen hemen:) Bölzano`ya iniyorum, St.Ulrich yolundan tekrar yukarı çıkıyorum. Genelde çoğunlukla çoğunluğu 90 derecenin üzerinde virajda oluyorum, düz yol hemen hemen yok. Tam bir cennet!!! Bazı geçitlere çıkmak için 30`un üzerinde 180 derecelik viraj oluyor, bir süre sonra başımı çevirmekten artık boynum ağrımaya başlıyor:) Bir zirveden öbürüne inip çıkıyorum, genelde 2000 metrenin üzerindeyim.Toplam 10 saat motor üzerinde bütün bölgeyi dolaştıktan sonra Arabba`daki şirin otelime dönüyorum. Artık dönüş :(

Pazartesi günü önce Cortina d’Ampezzo`ya gidip bir motor servisi arıyorum ama bulamıyorum. Dün favori rotamda frenleri aşırı zorladığım için arka fren takılı kalıyordu, neyse ki bugün azalmış. Trieste`ye gemiye geç kalmaktan korkup geldiğim yoldan aşağı iniyorum ve 3`te limandayım. İtalya turu yapmış olan Filintalar ekibi benden önce limana gelmiş. Motorları yüklüyoruz, klasik Trieste turu, 9`da servisimiz, Ljubljana`dan uçuş ve sabah 4`te evdeyim.

Pazartesi 11:00`de başladığım Alpler turuma, 4100 km sonrasında diğer pazartesi 15:00`de motoru gemiye yükleyerek noktalıyorum.