Çay ile Kahvenin Rekabeti

17. yüzyılda İngiliz Kraliçesi çıkardığı bir kanunla Büyük Britanya İmparatorluğu topraklarında çay içilmesini teşvik etti. Sebebi ne miydi? Kahveye karşı rekabet.
 
17. yüzyıldaki deniz savaşları döneminde emperyalizm bir hareket olarak en güçlü zamanını yaşıyordu. İngiliz, Fransız, Hollanda, Portekiz, İspanyol devletleri deniz yolları keşfedip yeni karalara ayak basmak ve buralardaki sömürge topraklarını ele geçirmek; hatta birbirlerinin elinden almak için bir çaba içindeydi. Bu devletler arasında çeşitli ittifaklar olduğu gibi çeşitli cepheleşmeler de vardı. En belirgin cephe Hristiyan mezheplerinin şekillendirdiği İngiliz ve Hollanda’ya karşı Katolik Portekiz ve İspanyol devletleriydi. İngilizler, Kuzey Amerika, Çin ve Hindistan’da oldukça güçlüydü. Latinler ise haliyle Güney Amerika’da. Bu yeni dünya topraklarında üretilen pamuk, tütün, şeker kamışı, çay ve kahve gibi ürünlerin ticari değerleri tabii ki yüksekti. İngilizler çayı Çin’den getirerek Hindistan’la tanışırken Hindistan ve Sri Lanka’daki büyük çay plantasyonlarının ürünlerinin de tadını çıkarıyordu. Portekiz ve İspanyollar ise Güney Amerika’da kakao ve kahve üretimini üst seviyeye taşımıştı.
 
O dönem Avrupa’da çay ve kahve, soylu içecekleriydi. İngiliz ve rekabetinin bir sonucu olarak her devlet kendi ürününün daha fazla kullanmasını desteklediği için İngiltere daha fazla çay, İspanya ve Güney Avrupa’nın geri kalanı da daha fazla kahve odaklı sıcak içecek kültürü geliştirdiler. Bu etkileri modern dünyada hala görebilirsiniz.
 
Tabii ki günümüzde özellikle büyük şehirlerde her türlü yiyecek ve içecek bulmak mümkün. Dolayısıyla çay ya da kahve seven insanlar hemen her yerde. Ancak özellikle küçük şehirlere ve kırsallara giderseniz her ülkede çay ağırlıklı ya da kahve ağırlıklı bir sıcak içecek anlayışı göreceksiniz. İkisinin aynı anda olduğu oldukça nadirdir.
 
Şanghay ve Hong Kong başta olmak üzere yıllarca İngilizlerle sömürge ve iş ortaklığı ilişkisinde bulunmuş Çin’de bildiğiniz gibi çayın her türlüsünü bulmak mümkün. Aynı şekilde eski İngiliz sömürgeleri olan Hindistan ve Sri Lanka’da da çay en önemli bir içecek. Hatta Sri Lanka dünyanın en iyi çayını üretmekle övünüyor. Bugün uluslararası bir ortamda İngilizler’in kahvaltıda ya da akşamüstü saatlerinde kahve yerine çay içtiğiniz gözlemleyebilirsiniz. Güney Amerika’da Kolombiya, Nikaragua, Kosa Rika, Brezilya başta olmak üzere birçok ülke ise kahvelerinin güzelliğiyle ünlü. Aynı şekilde Batı kültürlerinin birçoğunda ve Amerika’nın önemli bir bölümünde kahvenin çaya göre çok daha popüler olduğunu görebilirsiniz.
 
Öyle ki gezileriniz sırasında bir ülkede çayın mı yoksa kahvenin mi daha fazla tüketildiğine bakarak o ülkenin geçmişte Avrupa’nın hangi ülkesiyle müttefik olduğunu ya da hangi ülkesinin sömürgesi olduğunu tespit edebilirsiniz.
 
Ülkemizde ise ikisi de var, öyle değil mi? Eh yanılıyor sayılmazsınız ama ilginç bir gerçek de bu kadar çok çay içilen ve bugün yıllık kişi baş yaklaşık 3 kg ile dünyanın en yüksek çay tüketimine sahip bu topraklara çayın gelişi ancak 19. yüzyıl sonralarını buluyor. Hatta ülkemizde ilk çay üretimi Cumhuriyet dönemine denk geliyor. O zamana kadar İpek Yolu’nun da etkisiyle olsa gerek memleketimizde kahve çaya göre daha yaygındı. Seyahatlerinizde çay ve kahve alışkanlarına bakarak ülkenin emperyalist tarihteki yerini anlayabilirsiniz dediğim gibi. Ama Türkiye’deki alışkanlıklara bakıp bunu anlamak zor. Zaten memleketimiz hangi konuda ne zaman karmaşık olmadık ki, öyle değil mi?