Futboldan Anlamayanlar İçin Avrupa Kupası

Eğer “ben futboldan anlamıyorum” diyorsanız işte bu yazı size göre. Çünkü futbolculardan, maçlardan ve bu kupada neler olduğundan çok bu sporun kökenleri, değişik ülkelerde sportif ve kültürel anlamlarından bahsedeceğim biraz. Neden mi? Futboldan ben de anlamıyorum da ondan.

Avrupa Kupası'ndan pek bir sonuç alamadan dönen ve aldıkları fahiş primlerle eleştiri konusu olan milli takımımızı ve performanslarını tartışmayı futbol uzmanlarına bırakmakta fayda var.
Peki nedir bu futbolun önemi? Neden yüzlerce spor arasından neredeyse dünyanın her yerinde tartışmasız en popüleri olarak karşımıza çıkıyor?

Futbolun kökenleri aslında çok eskilere dayanıyor, M.Ö. 4. yüzyıl kadar eskilere tarihleniyor. Antik Yunan’da episkyros, Roma İmparatorluğu döneminde ise harpastum isimli sporların futbolun atası olduğuna inanılıyor. Bugün bildiğimiz anlamdaki futbol ise 19. yüzyılın sonunda İngiltere’de köylülerin oynadığı bir spor olarak yaygınlaşmış. Hatta bazı görüşlere göre fut-bol (yani ayak topu) olarak adlandırılmasının nedeni ayakla topa vurulması değil; atı olmayan köylülerin ayakta, yani yaya olarak oynadıkları bir oyun olması. O dönemde İngiliz İmparatorluğu’nun “üzerinde güneş batmadığı” için, tüm dünyadaki İngiliz sömürgelerine futbol hızla yayılmış ve gittiği her yerde de kabul görüp çok beğenilmiş.

İşte öyle enteresan bir büyüsü var futbolun. Hangi millet, hangi kültür olursa olsun önüne yuvarlanan topa vurmak ve vuranları izlemekle ilgili güçlü bir istek duyuyor. Değişik ülkelere seyahat eden kişiler iyi bileceklerdir; hangi ülkeye giderseniz gidin, mutlaka bir futbol konusu açılır. 

“Neredensin?” sorusuna “Türkiye” diye cevap verdiğiniz anda hemen duyarsınız: “Galatasaray, Fenerbahçe, Hakan Şükür” diye uzar gider sohbet. Yani aslında bu evrensel beğeni toplayan spor, bir anlamda kültürel bir iletişim aracı görevi de görüp iletişimde ortak noktalar yaratıyor.

İspanyol diktatör Franco, halkı istediği gibi yönetebilmek için futbolu bir oyalama aracı olarak kullanmıştı. Meşhur deyişine göre ülkeyi 3 F ile yönetiyordu: Franco, fiesta (yani parti) ve futbol. 
 
Normalde futboldan nefret eden Hitler ise bu oyunun popülaritesini kullanmayı bilmiş ve o dönemde “İnsanlar için bir maçı kazanmak bir şehri fethetmekten daha önemli” diyen Goebbels’in yansıttığı gibi futbolu bir Nazi propaganda aracına dönüştürmüştür. 

Günümüzde ise futbol dünya kültüründe çeşitliliğin, farklı kültürlerin bir araya gelmesi ve temas etmesinin bir ifade aracı olarak değer bulmaktadır. Kuzey ülkeleri aynı kendi kültürlerindeki gibi sert, disiplinli, garantici bir futbol anlayışı sergilerken; Latin ülkeleri yine aynı damarlarındaki Akdeniz kanını yansıtacak şekilde hareketli, eğlenceli ve renkli top oynamaktadır. Futbol dünya kültürlerinin savaşarak değil spor müsabakalarıyla mücadele ettiği, kültürel bir araç olarak büyük bir potansiyel taşıyor.
Tabii bu potansiyeli değerlendirebilmek için ise bilimsel, taktik, disiplinli bir yönetim anlayışı, ahlaklı, akıllı ve alçak gönüllü sporcular ve tüm ülkeye yayılmış etkin bir spor altyapısı olması gerekiyor. Umarım sonraki Avrupa ve Dünya kupalarında ülkemizi bu medeni ölçeklerle çok daha güzel temsil etmeyi başarırız.
 
Milletlerin kendini ifade etmesi ve mücadele içine girmesi, futbol müsabakalarıyla yapılması savaşılmasından kat kat iyi değil mi? Futbol neresinden baksanız dünyanın en popüler sporu.