Seyahat etmek sihirli bir dünyanın kapısını açan anahtarlar gibidir. Öyle anahtarlar ki; bazen coşkunuzun, bazen çocukluğunuzun, bazen hayallerinizin, bazen geleceğinizin kapılarını açar. Anahtarlarınızı cebinizde, kalbinizde ya da herkesin erişebileceği bir yerde tutmak tamamen sizin elinizde.
 
Biz, gezi yazarları bu üçüncü gruba giriyoruz galiba; istiyoruz ki bizim kalbimize, hayallerimize giden yolda hep birileri ile beraber olalım. Beraber coşalım, beraber maceraya atılalım, beraber tadalım, birilerinin hayatlarına dokunabilelim hatta bazen beraber ağlayalım.
 
Gördüğümüz olaylar ya da kişiler hayatlarımızı öylesine geri dönülmezcesine etkiliyor ki onları da yaşamımıza katıp ilerlemeye bakıyoruz. Birkaç yıl önce bir gezi sırasında yaşadığım rastlantı beni o kadar derinden etkiledi ki, bundan esinlenerek bir roman yazmaya karar verdim. Yakında baskısı bitecek olan romanım; “Geçmiş, Gelecek ya da Şimdi kitapevleri ile mayıs ayında buluşmaya hazırlanıyor. Gezi yazarı olduğum için tüm arkadaşlarım kitabın aslında gezi değil de fantastik bir roman olduğunu duyduklarında şaşırıyorlar ama içerisinde gerçek bir kavim ve onların yaşadığı topraklara yönelik bilgiler de var.

Aşağıdaki yazı bu sene Türkiye Gezginler Kulübü’nün bastırdığı “Seferiler” kitabına yazdığım aynı zamanda kitabımın önsözünde de kullandığım seyahat yazım. Gezimanya’da bu yolculuğumu 8-9 ayrı yazıda yazmıştım, detaylı okumak isterseniz siteden ulaşabilirsiniz.

Kızıl Topraklara Yolculuk

Bundan birkaç yıl önce eşimin şirket merkezinin de bulunduğu Cincinnati’ye gitmiştik, o zamanlar ben de bir Amerikan franchise’ı olan çocuk gelişim merkezini yönettiğim için, gittiğim her farklı ülkede aynı franchise zincirinde bulunan en az bir merkezi ziyaret ediyordum. Ziyaretim erken bitince eşimin iş çıkışını beklemek için bir Ihop’a girip kahve içmeye karar verdim.

Ben kahvemi içerken, içeriye rengârenk yerel kıyafetleri ve boynundaki muhteşem turkuaz kolyesi ile göz dolduran yaşlı bir Kızılderilikadın, iki torunu ile beraber gelip yanımdaki masaya oturdular. Oğlan 7-8 yaşlarında, dünyalar güzeli kız çocuğu ise 4-5 yaşlarındaydı. Aralarında kendi lisanlarını konuştuklarını duydum ama garson kız gelince iki küçük, mükemmel İngilizceleri ile istedikleri yemeklerin siparişlerini verdiler. Bu arada yaşlı kadın ile göz göze gelip içtenlikle birbirimize gülümsedik, onların enerjisi beni çoktan sarmalamıştı. Oğlan, yemeklerden önce alelacele tuvalete gitmek için masadan fırlayınca masanın üzerindeki peçete ile birlikte kadıncağızın gözlüğü de yere düştü. Ben de gayriihtiyari onun kalkıp eğilmesinin güç olacağını, küçük kızın ise masanın duvar tarafında oturduğu için erişmesinin zor olacağını düşünerek bir çırpıda yerden düşürdüklerini toplayıp geri verdim. Ona uzattığım elimi sevgi ile tutarak “Makawi” dedi, ben ne yapacağımı bilemez vaziyette öylece bakarken torununa eğilip bana söylediği kelimeyi çevirmesini söylemesiyle, küçük kız gözlerinin içi ışıldayarak “-Anneannem sizin çok cömert bir insan olduğunuzu söylüyor ve hep böyle kalmanızı istiyor” dedi, bu arada ben şaşkın bir vaziyette, kadının ruhumun içine işleyen gözlerinin sarhoşluğunda onların Navajolar olduğunu öğrendim. Bundan sonra eşim beni arayana kadar geçen bir saatin ise o tatlı sohbet ile nasıl geçtiğini anlayamadım bile.

O gün yaşadıklarım beni Navajolar ile ilgili sonraki zamanlarda araştırma yapmaya itti. Birçok kitap okuyup internette onlar ile ilgili araştırmalar yaptım. Hatta yazdığım ve şu anda baskıda olan ilk romanımda biraz da onlardan bahsediyorum. Bu ilgi, onların yaşadığı yerleri de görme sevdasına dönüşünce bizi, iki sene evvel eşim ile çocukları Los Angeles’ta üç haftalık yaz okuluna bırakıp, araba ile tam tamına 5.700 km yol yapmamıza sebep oldu. Los Angeles’tan çıkıp California’nın San Francisco’ya kadar kıyısını dolaşıp, oradan Yosemite Ulusal Parkı’na sonrasında Las Vegas’tan devam edip, Arizona çöllerinde yaptığımız yolculukta gördüğümüz Navajo toprakları olağanüstü güzellikteydi. Seneler önce bir Las Vegas yolculuğumuzda Grand Canyon’un batı yakasını görmüştük ama bu kez kuzey, doğu ve güneyini de görüp kanyonun etrafında tam bir tur atma şansımız oldu.

Navajolar topraklarına kadim bir aşk ile bağlılar ve kendilerini feda edercesine duyulan bir özveri ile hâlâ topraklarında yaşamaya devam ediyorlar. Bunun en güzel örneği Canyon de Chelly (Navajo dilinde Kayalar İçinde). Yaklaşık kırk Navajo ailesinin kanyonun derinliklerinde yer alan mısır tarlalarında hala çalışıp, yiyeceklerini kendilerinin üretiyor olması beni çok etkiledi. Üstelik kanyonların büyüleyici güzelliği belki de dünyanın başka hiçbir yerinde göremeyeceğiniz türden. Kanyonu görmek için birçok görüş noktası var ama öyle bir yer var ki, o güzellik kalbinizi derinden etkiliyor. Kanyonun son görüş noktasına geldiğinizde, yüzlerce metre yüksekliğinde kanyonun tam ortasından göğü delercesine yükselen kaya inanılmaz. Spider Rock, tek kelime ile sizi katıksız bir heyecan içerisinde bırakıyor. Böyle bir oluşumun olabilmesi ve bugün hâlâ durabilmesi için kaç milyon yılın geçtiğini düşünmeden edemiyor insan. Bu arada kanyonların içinde de dilerseniz yürüyüş parkurları var ve rehber ile gezebiliyorsunuz böylece Navajoların ilk yaşadıkları mağaraları da görmek mümkün.

Bir diğer görülmesi gereken yer; Page şehri… Grand Canyon’un tam doğusunda ColoradoNehri’nin üzerine kurulmuş olan, barajın yapımında çalışan John C. Page’den adını almış bir şehir. Denizden 1.300 metre yukarıda, Lake Powell üzerine kurulmuş. Bu şehrin iki mutlaka görülmesi gereken yeri var biri, Grand Canyon’un doğu ucunu oluşturan Horseshoe, diğeri ise Antelope Kanyonları.

Horseshoe adı, kanyonun son noktasının tepeden bir nal gibi görünmesinden dolayı verilmiş. Manzara o kadar büyüleyici ki, oradan asla ayrılmak istemiyorsunuz. En güzel ziyaret saatleri; sabah erken ya da akşamüstü güneş batarken. Navajoların hâlihazırda kırmızı olan toprakları güneşin de batışında aldığı ekstra kızıl renkle de boyanınca, size önünüzdeki olağanüstü görüntünün tadını çıkarmak düşüyor sadece. Güneş çoktan batıp gidiyor ama bizim gidesimiz hiç yok, belki yüzlerce fotoğraf çekiyoruz.

Navajo dilinde “suyun kayalar arasında aktığı yer” olan Antelope Canyon, V şeklinde olan Alt Kanyon ve A şeklinde olan Üst Kanyon’dan oluşuyor. Bu yerleşim çok önemli çünkü en fotografik görüntüyü alt kanyonda; sabah 08.00-11.00 saatlerinde alırken Üst Kanyon’a güneşin en tepede olduğu 12.00-13.00 saatleri arasında gitmeniz gerekiyor. Çünkü üst kanyondaki A şeklinin içerisinden ışığın dik gelebildiği ve destansı ışık huzmeleri oluşturduğu saat ancak öğlen saati. Sabah saatinde açılı gelen ışıklar ise Alt Kanyon’da farklı gölgelenmeler ve yansımalar yarattığı için müthiş görüntüler yakalayabiliyorsunuz. 1997 yılında rehbersiz bir grubun başına korkunç bir olay geldiğinden ve 11 kişi hayatını kaybettiğinden beri kanyonlara rehbersiz girmek yasak ve rehberlerin neredeyse tamamı Navajolar. Bu kazadan sonra kanyonlar 2 yıl boyunca kapatılarak içlerine metal merdivenler yapılmış. Alt Kanyon bu açıdan eğer mobiliteniz yoksa size göre bir yer değil çünkü birçok yerde bu merdivenlerden inip çıkmak gerekiyor.

Biz bu kadar yol almışken Navajo ülkesinin bir nevi başkenti sayılan ve sadece Navajoların yaşadığı Window Rock’ı da es geçemeden oraya kadar da gittik. Navajoların 2. Dünya Savaşı’nda Amerikan askerleri ile birlikte çalışıp, savaşı kazanmalarını sağlayan; Code Talkerların (Navajo telsizcileri) mezarları da işte burada.

Spritüal olan her konuya duyduğum ilgi nedeniyle Kızılderililerin yaşamı ve onların doğaya bağlılıkları benim hep kanımı tutuşturmuş, yaşadıkları haksızlıklar ise hep hüzün vermiştir. Bu gezi, belki de diğer gezilerimden bir tık farkla yüreğimin derinliklerinde hep faklı bir yer tutacak.

Size öyle bir anahtar versem ve desem ki; “hem hayallerini, hem coşkunu, hem macera arzunu hepsini bir araya koyacağım ister misin?” Benim cevabım onu havada kapmak olurdu ki öyle de oldu.

Bu ilk romanım ama bundan sonrakilerin de habercisi. Umarım yazarken hissettiğim heyecanı siz de okurken hissedersiniz. Bu maceraya beraber çıktığımız için çok ama çok heyecanlıyım, kitabımın imza gününe hepinizi bekliyorum…

Açılış ve İmza Günü: 4 Mayıs 2018, Saat: 18.00
Yer: Art212 Harbiye Mah. Kadırgalar Cad. 8 Nişantaşı
Tel: 0212 2402282

Yazı ve fotoğraflar: Banu Demir
İnstagram: banuyollarda
 

BANU DEMİR

Yazar Hakkında

BANU DEMİR

İstanbul Üniversitesi Radyo-TV bölümü ve Marmara Üniversitesi Contemporary Business Management’tan (gece bölümü) mezun olduktan sonra İngiltere Nescot College’da okudum.