Yedi Tepenin Rengi

Bir rüzgâr eser İstanbul’da. Uğultusunda onlarca kültürün sesi vardır. Bir caminin penceresinden girer, bir kilisenin duvarına çarpar. Yedi tepeli İstanbul’u boydan boya dolaşır. Binlerce yıllık tarihi yapıların arasında süzülür ve dudağınıza götürdüğünüz Türk kahvesinin kokusuyla içinize işler.

İstanbul’un bir dünya başkenti olma nedeni de yüzyıllardır esen bu rüzgârdır aslında. Savaşlar, acılar, mutluluklar, farklı kültürlerin harmanı bu rüzgârın içine tarih boyunca öyle bir işlemiştir ki artık hiç birini diğerinden ayırmak mümkün değildir. İnsanlar, kilometrelerce uzaktan bu rüzgârın büyüsüne kapılıp sürüklenirler şehre.

Dokundukları her taş, gördükleri her yapı, şahit oldukları her kültürel farklılık onları büyüler. Dokunarak okudukları bir kitaptır İstanbul onlar için; bazen tarihi, bazen sosyolojik, kimi zamansa mitolojik... Bir sayfasını okurken sonraki sayfada ne yazdığını merakla beklerler. Şehir, onlara çevirdikleri her sayfada unutulmaz bir hikâye ve bambaşka bir renk sunar.

Şehir yüzyıllardır bu topraklarda yaşamış olan herkesin katkısıyla rengârenk bir dokuya sahiptir. Bu mozaik yapı, bu insanın gözünü alan renklilik, şehrin tüm sokaklarına işlemiştir. Kız Kulesi’nin gecenin karanlığına kattığı renk kadar, ara caddelerdeki evlerin pencerelerinden sarkan çamaşırlar da bu şehrin rengidir. Bir zamanlar saraylardan duyulan kanun sesleri kadar arka mahallelerde duyulan ney sesinin sokaklara kattığı renk gibi. Minareleri süsleyen Mahyalar kadar Kiliselerde yanan mumlar da bu şehri aydınlatır. Bu mozaik, yaz yağmurundan sonra güneşe eşlik eden gökkuşağının heyecanını taşır. Her renginde ayrı bir ahenk olsa da sonunu hiçbir zaman bulamayacak olmanın verdiği bir hayranlık verir insana!

Beyoğlu’nun Arnavut kaldırımlarında gezinen, vapurda çayını yudumlarken martıların sesindeki melodiyi hisseden, dar sokaklarındaki karmaşada kendini kaybeden, camilerinde ve kiliselerinde huzuru bulan, adalarında kendini doğaya, saraylarında kendini tarihe bırakan herkes bu şehrin büyüsüne kapılmıştır artık. Yedi tepesinin rüzgârını yüreğinin derinliklerinde hissetmiştir. İşte İstanbul, binlerce yıldır bu şehre gelip hayran olanların yaşadığı hikâyeler, oluşturdukları mitler ve anlattıkları masallarla İstanbul olmuştur!

Yüz yıllardır mitolojilerde yer almış, şairlere ilham kaynağı olmuş, ressamlara kendini nakış gibi işletmiş bu eşsiz şehir, tarihin yaşandığı değil tarihin yazıldığı topraklara ev sahipliği yapmaktadır. İstanbul, binlerce yıllık tarihindeki hikâyeler kadar, her yeni gün yaşanmakta olan yeni hikâyelerle de her zaman bir “Dünya Başkenti” olarak insanları büyülemeye devam edecektir.