Bir şehir düşünün uğruna filmler çekilmiş, her yanı tarih kokuyor. Burada bir semt var. Çukurcuma...
Bu semtte aşk hikayesini anlatan bir kitap var. "Masumiyet Müzesi" bugünlerde sinemada bir belgesel ile desteklendi. Tabi bir de müzesi bulunuyor. Müzeyi ve Çukurcuma'yı gezerken nelere rastladım?
Nobel ödüllü yazar Orhan Pamuk ile aram çok iyi değildir. Roman okumayı çok sevmem. Çevremdekiler de tarzının ağır olduğunu iletmişti. Nobel ödülü aldıktan sonra kitabını okumaya karar verdim. Kitabın üzerinde Nobel işaretini gördüğüm için “İstanbul Hatıralar ve Şehir” kitabını aldım. Oscar ödüllerini film alabilir. Kitapları da böyle zannederdim. Nobel ödüllü kitap arardım. Halbu ki yazıya başlarken kendim “Nobel ödüllü yazar” demedim mi? Hep bu şekilde ifade edilir. Hiç Nobel ödüllü kitap diye bir tabir duydunuz mu? Neyse ki yazarın ödül aldığını öğrenmiş oldum. Kitabı okuduğumda hoşuma gitti. Kendi hayatını çok içten anlatıyordu. Bazen hislerimizi kendimizden bile saklarız ya, yazar gerçek hislerini okuyucudan bile saklamamış.
Doğma büyüme İstanbulluyum. Ama bir gün olsun Çukurcuma’ya gitmedim. Bir hafta sonu plan yaptım. Taksim’e geldim. Beyoğlu’na doğru kalabalık arasında sallana sallana Galatasaray Lisesi’ne kadar yürüdüm. Kendimi Cezayir Sokağı'na attım. Çukurcuma antikacılarına göz attım. Çukurcuma Hamamı’nı geride bıraktım. Tophane’ye kadar indim. Cihangir’e çıktım. Firuzağa Cami, Firuzağa Kahvesi derken turşucular listesinde bir numara olan 1913 yılında kurulmuş Asri turşucusuna uğradım. Cihangir’de Orhan Kemal müzesi önünden geçtim. Güzel bir yemek yedim. Güneşli havada güzel bir gün geçirdim. Tabi Cihangir’de bir saat içinde birkaç ünlü gördüm. Bu semt için gayet normal bir durumdur.
Cihangir ve Taksim’e göre çukurda kalan Çukurcuma adını Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’un fethi sırasında ordularına cuma namazını bu çukurda kılalım demesinden aldığı rivayet edilir. Günümüzde antikacıları, kafeleri ve Asri turşucusuyla ünlü semt Orhan Pamuk’un Masumiyet Müzesi kitabına konu olmuştur. Çukurcuma’da yaşan fakir ve ünlü olmak için can atan Füsun ile Nişantası’nın zengin ailelerinden gelen Kemal’in aşk hikayesini anlatan kitabın sonundan bahsetmeyeceğim. Ama bu sıradan bir aşk değil. Çünkü kitabın hem müzesi hem de sinemalarda oynayan belgeseli var. Kitabı okuyup filmini izledim. Ya da tersini uyguladım. İkisi de ayrı keyiflidir. Peki kitabı okuyup müzesine ziyaret edip, sinemada belgeselini yazarının sözlerinden izlediniz mi? Şöyle müze kitaba konu olan evin ta kendisidir. Karakterler hayali olmasına rağmen müzede romanın kahramanlarına ait eşyalar yer alıyor. Kitabının anlatımı da ilginçtir. Kitabın başkahramanı Kemal’in ağzından anlatılan romanın sonunda Kemal Füsun’un hayatın yazması için Orhan Pamuk’tan yardım istiyor. Orhan Pamuk bu eseri yazarken Kemal de bu müzeyi kuruyor. Kitabı okumadan müzeye gitmeyin. Çünkü kitabın içinde bir de müze bileti var. Elinizde böyle bir şans varken kitabı okuyun ve Çukurcuma’da bir hafta sonu programı yapın.
5 katlı müze binasının 4 katı sergidir. Katlarda bölüm başlık numaralarını taşıyan sergi kutuları bulunur. Sadece yer sorunu nedeniyle giriş katında Füsun’un içtiği 4213 adet izmarit yer alır. En üst katta da Kemal Basmacı’nın yaşadığı oda yer alır. Beni en çok etkileyen Füsun’un elbiseleriydi. Sanki gerçek bir şahıs karşımda duruyordu. Yüzünü bilmesem de güzel bir kadın. Bir de aşk acısını insanın iç organlarıyla anlatan resim çok ilginç. Müze ağırlıklı olarak eski İstanbul üzerine kurulmuş. Bu nedenle yazar kitabı okumasanız da gelin diye röportajlara ekliyor.Eserde aşk acısı, eski Türkiye, aileler arası ev ziyaretleri ve gündelik eşyalar muazzam bir şekilde betimlenmiş. Kitaptan bazı bölümler:
- Kemal Bey iç ses;
Masumiyet Müzesi’nin ölenle yaşamak için yapılmış bir yer olduğunu söyleyecektim.
- Kemal Bey’den Orhan Bey’e;
Her yerden aynı anda bütün eşyalar, yani bütün hikayem görülebildiği için, müzegezer zaman duygusunu unutacaktır. Hayatta en büyük teselli budur. Kalpten gelen dürtülerle yapılmış ve iyi kurulmuş şiirsel müzelerde, sevdiğimiz eski eşyalarla karşılaştığımız için değil, zaman kaybolduğu için teselli oluruz.
- Sonsöz;
Müze 2012 yılında açıldıktan sonra karşılaştığım “Orhan Bey, sen Kemal misin?” sorusuna olumlu bir cevap vermeyi çok isterdim. Belki de bu yüzden şu cevabı geliştirdim: “Evet ben de çocukluğumu ve ilk gençliğimi 1950-90 yılları arasında romanda anlattığım Nişantaşılı burjuvalar arasında geçirdim. Kemal’in ailesi, dostları benim aileme, yakın çevreme; gittiği, yaşadığı yerler de benim gittiğim, bulunduğum yerlere çok benzer. Sonra ama hem ben hem Kemal yaşadığımız sınıftan, çevrelerden dışarı itildik: Bir anlamda sınıfımızdan dışına düştük. Kemal, Füsun’a olan aşkı yüzünden; ben, edebiyat sevgim ve siyasi durumlar yüzünden. İkimiz de pişman değiliz.”
Kitapta bileti aramayın, sayfa 537’ye bakın:)
Kitap aynı zamanda bir belgesele de konu oldu. Sinemada izleme şansım olduğu “Hatıraların Masumiyeti” bazen kitaptan bölümlerle bazen Orhan Pamuk’un anlatımlarıyla ama ağırlıklı olarak İstanbul’un gece çekilmiş görüntüleriyle donatılmış. 90 dakikalık belgesel Masumiyet Müzesi gibi gerçek ile hayaller arasında bir yere konmuş. Ara Güler ve Türkan Şoray da kendi gözlerinden İstanbul anılarını paylaşıyor. Kitabı okumadan belgeseli anlamak imkansız olacaktır. Demek ki küçük bir kitle sinemada tercih edecek demeyin. Çünkü kitabın 12 milyon kişiye ulaştığı tahmin ediliyor.
Kitabı, belgeseli veya müzeyi beğenmeyebilirsiniz. Ama şu bir gerçek ki bu deneyimi başka türlü yaşayamazsınız. Sadece bunun için bile bu kitap, müze ve belgesel üçlüsüne göz atmaya değer. Ayrıca kitap eski İstanbul ve aşk acısını çok iyi anlatıyor.
Roman Yayınlanma Yılı 2008
Müze Açılış Yılı 2012Film Vizyona Giriş Yılı 2016