Lizbon, Portekiz’in başkentidir. Lizbon, İstanbul gibi dünyanın 2 yakası olan nadir şehirlerindendir. Avrupa Birliği sınırları içindeki en kalabalık 11. şehirdir. Şehir merkezinde 500 bini aşkın insan yaşar ancak çeperdeki ilçelerle birlikte Lizbon’un toplam nüfusu 3 milyonu bulur. Portekiz nüfusunun %27’si sadece Lizbon’da yaşar. Lizbon’un Humberto Delgado Havaalanı yılda 20 milyondan fazla yolcunun geçiş noktasıdır. Roma, Barselona, Atina, Madrid ve Milano’dan sonra Avrupa’nın en çok turist çeken şehri Lizbon’dur.
Batı Avrupa’nın en eski şehirlerinden biri olan Lizbon’un beşeri tarihi MÖ 1200’lü yıllara dayanır. O dönem Fenikelilerin hâkimiyeti altında olan Lizbon’un Antik Çağ’daki ismi tarihi belgelerde Ulyssippo veya Olisippo olarak geçer. Lizbon Katedrali’nin ve Sao Jorge Kalesi’nin çevresinde yapılan arkeolojik çalışmalar ile Fenikelilerin kalıntıları ortaya çıkarılmıştır. Fenikeliler Lizbon limanını ticaret için kullanmıştır. Romalıların şehirdeki hâkimiyeti ise iki yüzyıl sürmüştür ve bu dönemde şehrin adı Felicitas Julia olmuştur. Lizbon özellikle Julius Sezar’ın başa geçtiği MÖ 60 yılından itibaren önem kazanmıştır. Kuzey Afrikalı Müslüman bir medeniyet olan Morolar MS 8. yüzyıl’da Lizbon’un yönetimini ele geçirir ve tam 450 yıl ellerinde tutarlar. 1147 yılında Hristiyan Portekizliler ülkelerini ve dolayısıyla Lizbon’u Müslümanların elinden geri alır. Portekizliler ülkelerini ele geçirerek bundan yaklaşık 350 yıl sonra İspanya’da gerçekleşecek “Reconquista” hareketine ilham vereceklerdir. Ancak Portekiz’in sorunları bununla da bitmez. Zira 1383 yılında Portekiz Kralı erkek varis bırakmadan vefat eder. İspanya Kralı Portekiz tahtında hak iddia eder ve 2 ülke arasında savaş başlar. Sonunda Portekiz kralı ilan edilen 1. Joao ile Portekiz bağımsızlığını kazanır. Üstelik 1373 yılında Portekiz İngiltere ile ittifaka girer. Bugün hala 2 ülke arasındaki ittifak ve diplomatik dostluk devam etmektedir.
Hristiyan Portekizlilerin eski topraklarını yeniden ele geçirmesiyle ve Portekiz’in İspanya’dan mutlak bağımsızlığını elde etmesiyle birlikte Portekiz’in yükselişi başlar. Zira çağ Coğrafi KeşiflerÇağı’dır ve Portekizli denizciler Güney Amerika Kıtası’nda önemli keşiflerde bulunmaya başlar. Nitekim bugün Güney Amerika’nın en büyük yüzölçümüne sahip ülkesi Brezilya’da hala resmi dil Portekizcedir. Sadece batıda değil doğuda da yeni topraklar keşfeden Portekizliler Hint topraklarına kadar dayanır, bugün Doğu Timor’a ve Filipinler’e ait toprakları bile ele geçirirler. 1755’teki büyük Lizbon depremi şehrin tarihindeki en yıkıcı deprem olmuştur ve tüm şehir yeni baştan inşa edilmek zorunda kalmıştır. Depremden önceki son iki yüzyılda çok zenginleşen Lizbon bu yeniden inşa sürecinin altından başarıyla kalkar ve şehir eskisinden bile daha güzelleşir. 1803 yılında Napolyon Bonapart’ın Portekiz ve İspanya’yı işgali Lizbon’a büyük hasar verir.
1926-1974 yılları arasında süren “Estado Novo” rejimi diktatör Salazar yönetimi altında hüküm sürer ve faşist rejimin son yıllarında Salazar’ın sağlık problemleri nedeniyle Marcelo Caetano ülkeyi yönetir. Bu dönemde hem ülke içinde demokratik koşullar sağlanamaz hem de Portekiz Keşifler Çağı’ndan beri elinde tuttuğu deniz aşırı topraklarını kaybetmeye başlamıştır. Sonunda ekonomik krizin de verdiği etkiyle milliyetçiler ile solcu gerilla arasında iç savaşın eşiğine gelinir. Birleşmiş Milletler bünyesinde de Portekiz yalnızlaşır çünkü dünya faşist rejime destek vermemektedir. Nihayet 25 Nisan 1974 günü Karanfil Devrimi Lizbon sokaklarında patlak verir. Marcelo Caetano Brezilya’ya kaçar. Artık demokrasiyle yönetilen Portekiz Afrika’daki sömürgelerinde hak iddia etmeyi de bırakır. Portekiz’de o günden beri demokratik bir yönetim vardır ve yeni anayasa yürürlüktedir. Portekiz, 1986’da Avrupa Birliği’ne katılır. 1965’te öldürülen muhalif Humberto Delgado’nun adı Lizbon Havaalanı’na verilir.
1990’lı yıllarda Lizbon turizm alanında durdurulamayan bir yükselişe geçer ve 1994 yılında Avrupa Kültür Başkenti seçilir. 2008 yılında büyük bir ekonomik krize girse de Portekiz başta Lizbon olmak üzere tüm şehirlerinin turizm alanındaki gücünün farkındadır ve krizi turizm sektöründen gelen güçle göğüsler. Portekiz kültürü için en önemli sanat dalı Fado’dur. Fado; terk edilen veya sevdiğine kavuşamayan kadınların melankoli dolu müziğidir. Zaten Lizbon’a gittiğinizde Fado duymamanız imkânsız gibidir.En önemlisi de 28 numaralı tramvayda geleneksel olarak amatörlerin Fado söylemesidir.
Lizbon’un sokaklarına, meydanlarına, tarihi yapılarına, sanat eserlerine, kültürüne ve tarihine hayran kalacak, asla doyamayacaksınız. Lizbon o kadar zengin bir kültüre ev sahipliği yapmaktadır ki gitmeden önce şehir rehberimizi okumak sizin için faydalı olacaktır. Rehberi okuyup Lizbon’a gidince size düşen sadece şehrin tadını çıkarmak ve en güzel kareleri fotoğraflamak olacak.
Lizbon gezi rehberimizin tanıtım videosunu aşağıda izleyebilirsiniz: