İzmir,Türkiye’nin üçüncü büyük şehridir. Ege Bölgesi’nde denize kıyısı olan şehir İzmir Körfezi üzerinde kuruludur. Dünya çapında ünlü fuar alanı ve liman özelliği nedeniyle yaşayan, farklı kültürlere kucak açan ve modern bir şehirdir İzmir. Yüzölçümü dikkate alındığında ülkenin yirmi üçüncü büyük ili olan İzmir’in batısında Ege Denizi ve adaları bulunmaktadır.
Bu büyük metropol, Atina’dan sonra Ege Denizi’nin ikinci büyük ve kalabalık şehridir. Sakin yaşantısıyla dikkatleri çeken ve gözde bir şehir olan İzmir, İzmir Körfezi'nin dış suları boyunca uzanır ve Gediz Nehri Deltası üzerinden kuzeye doğru uzanır. Birkaç küçük derenin yarattığı alüvyonlu bir ovada doğuda ve güneyde biraz daha engebeli araziye sahiptir; ancak ikliminin ve sularının özellikleri sayesinde verimli arazileri mevcuttur. Aynı zamanda ticari faaliyetlere katkı sağlayan gıda, sanayi ve rafineri fabrikalarını da bünyesinde bulundurmasıyla iş olanaklarının zengin olduğu şehirlerden biri olma özelliğini taşımaktadır.
Günümüzde yatların uğrak yeri olan limanı, geniş caddeleri üzerindeki hurma ve palmiye ağaçlarının yanı sıra harika vakit geçirilebilecek ilçeleriyle nam salmış olan İzmir, geçmiş dönemlerde İyonya, Roma gibi belli başlı medeniyetlere ev sahipliği yapmış olmasıyla oldukça büyük bir tarihe, medeniyete ve kültüre ev sahipliği yapmış değerli bir şehirdir.
Şehrin isminin nereden geldiği konusunda bazı efsaneler vardır. Ancak bunlardan en geçerlisi şudur: Şimdiki İzmir dolaylarında yaşamış Erektidler'in lideri These’nin Amazon kadını Smyrna ile evlenip bölgesine eşinin ismini vermesi ve İzmir isminin de ilk halinin buradan geldiği söylenir. Ayrıca son yapılan kazı çalışmaları ve bulunan kil tabletlerden de hareketle kentin adını Efes’teki bir kraliçenin isminden ladığı görüşü de vardır.
İsmi nereden gelmiş olursa olsun, İzmir’in çok eski bir yerleşim yeri olduğu şüphe götürmez bir gerçektir. Şehrin ilk yerleşim yeri, İzmir Höyüğü’dür. Bugünkü Çandarlı ve Foça da ilk yerleşim yerlerinin görüldüğü verimli yarımadalar olarak tespit edilmiştir. Bu yerlerin en önemli özelliği hem iki adet limana sahip olunması hem de kara alanı sayesinde gelebilecek saldırılara karşı konulacak bir konumda olunmasıydı. Sonrasında nüfus artışı nedeniyle sınırlar genişletildi.
Demir Çağı’na gelindiğinde Troya ve Hititler’in yıkılmasının ardından, Frigyalılar hakimiyetinde İzmir’de çok sayıda keramik ürünler bulunmuştur. O zamanlar Eski İzmir’de Aioller ve İyonlar yaşamaktaydı. Bunlar oldukça ilerlemiş, ticari faaliyetlerini sürdüren kavimlerdi. Dönem boyunca da kerpiç ve sazdan yapılan tek odalı büyüklü küçüklü evler inşa ederek yapılmışlardır. Sonrasında yaşam bölgelerini surlarla çevreleyen bu halk, bin kadar kişiden oluşuyordu. Halkın geçim kaynağını ise, verimli tarlalar, zeytin ağaçları ile çömlek ve taş işçilikleri sağlıyordu. Balıkçılık da oldukça yaygın bir av kaynağıydı. Bu dönemde kentin en değerli yapısı, Athena Tapınağı’ydı.
Parlak döneme gelindiğinde, İzmir’de çok güçlü bir İyonya varlığından bahsetmek mümkündür. Bu dönemde, pek çok uygarlıkla yarışır halde olan zengin İyonya, eski faaliyetlerinin yanı sıra, güçlü gemileriyle Akdeniz ticaretinde de faal bir konuma gelmiştir. Bu faaliyetlere ait çok sayıda heykel ve özellikle yolculuklar öncesinde Athena’ya sunulan eserler ve yazıtlar bulunmaktadır. Haliyle refah düzeyi yüksek bu yerleşim yerinde, okuryazarlık da oldukça yüksekti ve halk Helen dünyasına büyük sanatsal ve edebi katkılar sağlamaktaydı. Mimari çalışmalar da oldukça hızlanıyor ve şehrin ızgara sistemli evleri hızla düzgün bir şekilde tamamlanıyordu. Ayrıca taş çeşmeler, anıtsal mezarlar ve heykeller de şehri süslüyordu. Öyle ki, sanat eserlerinin bir bölümü de ihraç ediliyordu. Ayrıca kentte özgür düşünce ve buna bağlı olarak da bilimsel çalışmalar artış göstermekteydi. Doğu dünyasının bilgi hazinesinden etkilenen Thales ve Anaximenes başta olmak üzere birçok doğa filozofu yine bu dönemde yetişmiştir. Bu dönemden itibaren de bilim dünyasındaki üstünlük batılılara geçmiştir. Yine Efes, Milet ve Samos gibi bölgeler, filozofların yerleştiği ve özgür düşüncenin yükseldiği bölgelerin başında gelmekteydi. Ancak Persler tarafından yağmalanan ve ele geçirilen bu kentten ne yazık ki günümüze çok fazla eser gelememiştir. Ancak buna rağmen tüm anlatılanlara ışık tutan tarihi mekanlarıyla İzmir, tarih gezginleri için oldukça önemli bir destinasyondur.
Roma İmparatorluğu zamanında, Helen dünyası refaha ulaşmıştır. Kentte nüfus patlaması yaşanmış, Kadifekale eteklerinde yeni bir kent kurulmuştur. İzmir, Büyük İskender’in ölümünden sonra Bergama İmparatorluğu’na ve Romalıların eline geçmiştir. Bu dönemde şehre büyük bir antik tiyatro ve stadyum inşa edilmiştir. İmparatorluğun ikiye bölünmesiyle İzmir, Bizans yönetimine geçmiştir.
Bizanslılar döneminde, çok sayıda sefer düzenlenen İzmir Araplar, Selçuklular, Haçlılar ve Cenevizliler tarafından defalarca kuşatılmıştır. Türklerin İzmir’deki ilk varlığı Çaka Bey komutasındaki Selçuklular Dönemi’nde gerçekleşmiştir. Bu tarihten sonra da çok kez el değiştiren İzmir, en sonunda 1442 yılında Osmanlı İmparatorluğu bünyesinde kalmıştır. Kurtuluş Savaşı zamanlarında da düşmanla büyük bir mücadele içerisinde olan şehir, nihayet Türkiye Cumhuriyeti bünyesinde kalabilmiştir. Atatürk’ün de çok sevdiği İzmir, İzmir İktisat Kongresi’ne de ev sahipliği yapmış, Cumhuriyet Tarihi’nin önemli merkezlerinden biridir. Haliyle pek çok medeniyete beşiklik etmesi, sürekli el değiştiren stratejik bir il olması nedeniyle bünyesinde fazlasıyla tarih barındırmaktadır.
Günümüzde, büyükşehir unvanını kazanan İzmir, bünyesinde barındırdığı üniversiteleriyle de gençlerin gözde şehirlerinden biri haline gelmiştir. İzmir, 1971'de Akdeniz Oyunları'na, 2005'te Dünya Üniversiteler Oyunları'na (Universiade) ev sahipliği yapmıştır. Ayrıca hem kent merkezinde hem de diğer ilçelerinde düzenlenen kültürel, sanatsal etkinlikleriyle İzmir, turistlerin gözde mekanları arasındadır.
Şehir otelleriyle de çok ünlüdür. İzmir'e giden kişiler Dikili otellerinde, Şirince otellerinde, Alaçatı otellerinde ve Çeşme otellerinde kalmayı tercih edebilir.