Adana ve Mersin'e Yemek Turu

Aylardır hatta yıllardır arkadaşlarla aramızda muhabbetini yaptığımız "Abi ne olacak bi haftasonu atlayıp Adana, Gaziantep, Hatay vs. gibi yemekleriyle meşhur bir şehrimize gidip gelelim çok mu zor?" geyiğini Kebap ve Şalgam Festivali'ni bahane edip sonunda gerçekleştirdik. Gerçekleştirdik demeyelim de Adana ve Mersin ile açılışı yaptık diyelim çünkü daha Gaziantep ve Hatay'ı listeden çıkarmadık ;)

Bu gezinin baştan yeme içme üzerine olduğu girizgahını yaptım ki turistik amaçlı gidecekseniz bu yazı sizin için çok doyurucu olmaz onun için vakit kaybetmeyin istedim ama bizim gibi oburgillerdenseniz bi göz gezdirin derim:)

12 Aralık 2015 Cumartesi sabahı saat 6.00'da buz gibi bir Ankara sabahına uyanmış olmama rağmen yaklaşık 4 saat sonra Adana'da olacağım için soğuğu pek umursamadan giyinip Esenboğa'nın yolunu tuttum. Başta bahsettiğim boğazına düşkün arkadaş grubumdan bu yemek turuna gelebilen şanslı insan Elif ile burada buluşup Adana'ya doğru yolculuğumuza başladık. Saat 9:40 itibariyle Şakirpaşa Havaalanı'na indiğimizde hava sıcaklığını gözümüzü alan güneşi ve etrafta gezen tişörtlü insanları görünce acaba fazla mı güneye indik diye düşünmeden edemedim.

Adana Şakirpaşa

Bu gezide bize rehberlik edecek olan Adana'nın yerlisi adamın dibi oburların yüz akı Selahattin bizi havaalanından alarak İlk hedef olarak Kazım Büfe'ye götürdü. Bu büfe 1 büyük bir küçük bardak ile servis ettiği muzlu sütüyle nam salmış bir mekan. Ben Ankara'da hiçbir şey yemediğim için muzlu süt öncesi Yengen ve meşhur şalgam suyunun icabına baktım:) Elif ile Selahattin de bir porsiyon muzlu sütü paylaştılar.

Kazım Büfe standart muzlu süt porsiyonu

Benim asıl hayalini kurduğum Çürük çorbasıydı ve bir an önce oraya gitmeyi istiyordum. Daha önce internette araştırmasını yapıp Selahattin'e söylediğim Kuru Köprü Kelle Paça adlı mekana hızla giderek ben daha fazla aş ermeden Çürük çorbasına kavuştum. Efendim nedir bu çürük çorbası? Çürük çorbası, kelle paça çorbasının elit hali yani tüm kelleden değil de sadece kellenin yanak etlerinden yapılan versiyonu. Kelle paça çorbasındaki gibi içinden göz, dil, beyin ya da tanımlanamayan parçalar çıkmayan löp löp etten oluşan bir kelle paça düşünün ha işte o :) Neyse bu mekan sadece Çürük ve kelle paçanın meşhur olduğu bir mekan değil mumbar, şırdan, humus da özel lezzetleri arasında yer alıyor. Humus canım istemediğinden şırdan da sabah saatlerinde çıkmadığından ben bir porsiyon mumbar dolması sipariş ettim. Selahattin ve Elif Kazım Büfe'deki tost ve muzlu süt üstüne iştahlarını kaybetmişlerdi ama benim aylar sonra kavuştuğum yemek turizmi hayalimde doymaya hiç niyetim yoktu :) İştahlarını kaybetmişlerdi dediğime bakmayın benim mumbardan da çaktırmadan yediler :)

Çürük Çorbası

Mumbar Dolması

Kuru Köprü Kelle Paça Fiyat Listesi

Buradan sonra midemiz biraz dinlensin bir de Adana'nın manzarasını görelim diye Selahattin bizi Baraj Gölü manzaralı Sütiş adlı mekana götürdü. Kahvelerimizi italyan usulü tercih etsek de o güzel göl manzarası eşliğinde önemli olan kahve değil Adana'da olmaktı. Manzara eşliğinde fotoğraflar çekildik sohbet ettik kendimize geldik.

Sütiş sonrası Selahattin'in biraz işi olduğundan bizi bir diğer arkadaş Serkan devraldı. Daha doğrusu Ziyapaşa'da Selahattin'den ayrılıp geze geze biz onu bulmak üzere yola çıktık :) Ziyapaşa Bulvarı ortasında turunç ağaçları kaplı sağlı sollu cafe ve mağazalardan oluşan hemen hemen her şehirde bulunan güzel bir caddeydi. Ben Atatürk ile süslenmiş yol ortası düzenlemesini çok beğendim.

Caddeyi gezerek tam ortasında şehre nefes aldıran Atatürk Parkı'na geldik. Parkın içinde biraz nefeslenip temiz havayı ciğerlerimize çektik. Buz gibi Ankara'dan gelen biz Adana'ya göre giyinmeyi akıl edemediğimizden biraz da mecburi mola verdik aslında çünkü o sıcakta montlarla yürüdükçe terliyorduk. Serin parkta oturup biraz mola vermek iyi geldi.

 

İyice dinlendikten sonra sora sora Bağdat bulunur hesabı Serkan'ın işyerini bulduk. Bulur bulmaz Serkan açsınızdır siz şimdi deyip bizi hiç nefes aldırmadan kendisine göre Adana'nın en iyi kebapçısı olduğunu düşündüğü Öz Adana Patlıcan Kebap lokantası'na götürdü. Mekan nezih temiz ve sakindi. Erdal Tosun da bizim yan masada ikamet ediyordu. Ben ünlü görünce fotoğraf çekilme gerekliliği hisseden güruha dahil olmadığımdan onunla bir hatıraya sahip olamadım daha doğrusu 3 kişilik sipariş verdiğimiz ortaya gelen şahaserle meşgul olduğumdan Bruce Willis olsa dikkatimi çekmezdi o an :) Gelen kebaplar gerçekten çok başarılıydı çok yemeyiz diye düşünürken tepside kalan son parçaya kadar cümle değil kelime dahi çıkmadı ağzımızdan :)

Öz Adana Patlıcan Kebap Karışık Kebap Sunumu

Tıka basa doyduktan sonra Serkan'ın mekanında kahve içip biraz soluklandık. Türk kahvesi eşliğinde günü karnımızı güzel yemeklerle doyurarak yarılamış olmanın verdiği huzuru yaşıyorduk.

Selahattin'le Ziyapaşa üzerindeki Caribou Cafe'de buluştuk. Elif'in işleri olduğundan onu bilgisayarı ve kahvesiyle mekanda bırakıp biz  konaklama için daha önce booking.com'dan yer ayırttığım 4 yıldızlı Güneş Işığı Otel'e gittik. Arabadaki eşyaları otele bırakıp girişimizi yaptırdık ve Selahattin ile akşam Kebap ve Şalgam Festivali'nin yapılacağı Kazancılar Çarşısı'na gidip bir fizibilite çalışması yaptık. Çarşı resmen yıkılıyordu. Sabahtan IŞİD festivali bombalayacak, provakatörler olay çıkarak vb. dedidkodular şehirde yayılmasına rağmen kimse bunu dikkate almamış ve çarşıyı çoluk çocuk kadın erkek genç yaşlı yerli yabancı bir çok insan hınca hınç doldurmuştu. O kalabalıkta yemek yemek sorun olur diye düşünerek Elif'i Ziyapaşa'dan alıp ekibimize yeni katılan Selahattin'in kardeşi Can ile beraber Ceyhan Ocakbaşı adlı mekana gittik. Mekan tıka basa dolu olduğundan bize yer yok dendi ancak biz kenarda köşede de olsa olur zaten çok oturmayacağız yiyip Kazancılara gideceğiz diyerek ısrar ettik. Şansımıza tam o an ocak başında 4 kişilik yer boşaldıve biz hemen atladık :) El kıyması Adana Kebap'ın meşhur olduğu söylenince hepimiz ondan sipariş verdik. Büyük olmasına rağmen beni bir porsiyon kesmedi ve ikincisini söyledim. Saat 23:00'e kadar burada rakımızı içtik sohbetimizi ettik vakit geçirdik.

23:00 itibariyle artık günün anlam ve öneminin sergilendiği Kazancılar'a gitme vakti gelmişti. Büyük Saat'in önüne geldiğimizde ucu bucağı gözükmeyen kalabalık hala yerinde duruyordu hatta akşamüstü geldiğimizden daha da kalabalık bir hal almıştı. Biz önce insanlar neler yapıyor diye merakla çarşının sonuna doğru ilerledik. Bütün yol boyunca masalar atılmış mangallar kurulmuş ve mis gibi kebap kokuları etrafı kaplamıştı. Bir yanda halay çekenler bir yanda şarkılar türküler söyleyenler bir tarafta sessiz sakin kadehleri tokuşturanlar yol boyu bize eşlik etti. Bir ara gelinle damat bile gördük düğün sonrası kutlamaya buraya gelmişler :)

Kazancılar

Sonra tüm günün yorgunluğu ile park kenarında bulduğumuz bir masada çay içip sohbet ederek geceyi noktaladık. Noktaladık derken Kazancılar etabını noktaladık bugün sabah eksik kalan Şırdan yemeden gece noktalanır mı Adana'da? Meşhur Şırdancı Kadir'i bulup Şırdanımızı yedikten sonra 02:00 civarı otelimize döndük. 

Şırdan

13 Aralık 2015 Pazar sabahı Elif acil çıkan işi sebebiyle erkenden Ankara'ya dönmüştü. Selahattin ve Can Tarsus'a gitmişti ben Adana'da yalnızdım. Dün Ankara'ya sabah kaçta dönsem diye düşünürken Selahattin'in ben yarın boşum Tarsus'a gel beraber Mersin'e geçelim gezeriz teklifinin etkisiyle biletimi akşam 18:30 'da Mersin'den Ankara'ya şeklinde aldım. Selahattin 12:00 treniyle Tarsus'a gel dediği için 12:00'ye kadar boştum. Önce otelin teras katında merkez park manzarası eşliğinde kahvaltımı yaptım. Sonra buraya kadar gelmişken bir kaç tarihi yerini bari gezeyim diyerek önce Sabancı'nın 10 yılda tamamladığı 1998 yılında açılışı yapılan Merkez Camii'ni gezdim. Açıldığı dönemde Ortadoğu'nun en büyük camisi olan (28500 kişi kapasiteli) bu yapı gerçekten etkileyiciydi.

Cami ziyaretinden sonra yürüyerek karşı yol üzerinden dünyada kullanılan en eski taş köprü olma özelliğini taşıyan Roma döneminden kalma Taş Köprü'den geçtim. Bu kadar eski bir köprüden bugüne kadar geçen kaç milyonuncu insan olduğumu düşünmek içimi değişik duyguların kaplamasına sebep oldu. Köprü 310 metre uzunluğunda ve 12 metre genişliğinde. İlk inşaa edildiğinde 21 göze sahipken zamanla toprak altında kalan 7 gözden sonra şu an 14 göze sahip. 

Köprü ziyaretimden sonra dün içemediğim için aklımda kalan muzlu sütü içmek için navigasyon yardımıyla geze geze biraz da bilerek kaybola kaybola Kazım Büfe'yi buldum. Bir büyük bir küçük bardak süt geldi aldım ama benim gibi iştahlı biri için bile çok fazlaydı. Ben bu sütü nasıl bitireceğim diye düşünürken çözüm yanımda belirdi Adana'da diğer tüm Türkiye şehirlerindeki gibi bolca Suriyeli göçmen görmeniz mümkün ben tam süt içerken de iki tanesi yanıma geldi. Bardağımı onlarla paylaşıp muzlu süt sefasını şişkinlik yaşamadan sonlandırdım :)

)

Kazım Büfe Fiyat Listesi

Muzlu sütten sonra baktım hala vaktim var Ziyapaşa'da bir mekanda oturup uykum açılsın diye bi kahve içtim. Aslında kebap, ciğer vs. yiyecektim de bu saatlerde hem mekan bulmak zordu hem de benim canım istemedi. İştahımı Mersin'e saklayıp 11:45 te Adana garına yönelip Tarsus hızlı trenine biletimi aldım.

Adana Tarsus Bileti

Yarım saatlik bir yolculuktan sonra Tarsus'a vardım. Selahattin beni garın kapısından aldığı gibi hiç mola vermeden Mersin'e geçtik. Selahattin'in açık öğretim sınavı vardı o sınava giderken ben sahilde inip Mersin'i keşfe başladım. Önce havanın yine güzel olmasını fırsat bilip tekne turuna çıktım. Sahildeki Ertuğrul Anıtı'nı ziyaret ettim.

Bu anıt Türk Japon geçmişten gelen köklü ilişkilerinin bir nişanesi olarak 1890 yılında Japonya'nın Kushimoto şehri yakınlarında batan Ertuğrul fırkateyni'nde şehit düşen Osmanlı askerleri için yapılmış. Hatta burada Kushimoto şehrinin adını taşıyan bir sokak bile mevcut. Sahil kenarında biraz daha deniz havası aldıktan sonra şehir merkezine doğru yöneldim. Karnım hafiften acıkır gibi olunca yoldan geçen birine buralarda Çürük çorbası yapan güzel bir yer var mı diye sordum. Bulunduğum yere çok yakın Sakallı Kelle Paça adında meşhur bir yer öğrenip oraya gittim. Çürük çorbası burada da gayet başarılıydı. Mekan daha salaş daha basitti ama lezzeti dün yediğim Kuru Köprü'nün çorbasını aratmadı. Fiyatı da daha uygundu.

Mersin Çürük Çorbası

Çorbayı yedikten sonra hazır hava güzel deniz kenarına da inmişim biraz daha sahil tarafını gezeyim diyerek sahile doğru geze geze ilerlerken Turnib adlı şalgamcıyı gördüm. Midemde yer vardı bi daha buralara ne zaman gelirim belli de olmadığına göre iç bi bardak gitsin deyip burada da mola verdim :)

Turnib

Şalgam'dan sonra gittiğim sahil kenarında gözüm balık ekmekçilere de takılmadı değil ama Selahattin gelince gideceğimiz tantuniciyi düşününce vazgeçtim :) Selahattin ile 14:30 gibi buluşup meşhur Kushimoto Sokağı'na gittik.

Bu sokakta sağlı sollu tantuniciler ve cafeler mevcut. Biz Salih ustaya oturduk ve Mersin dışında bulmanız pek mümkün olmayan yoğurtlu tantuni yedik. Ben tabi gerçeğine uygun olsun diye normal bi tantuni de yemeden duramadım :)

yoğurtlu tantuni

Tantuni sonrası Mersinlilerin güzel havalarda uğrak yeri olan Mersin Marina'ya gittik. Burada ben memleketten Ahmet ve daha önce Belçika'ya birlikte gittiğim Okan ile görüşürken Selahattin de üniversiten öğretim görevlisi arkadaşıyla buluştu. Deniz havasını içimize çekip sohbet ettikten sonra vakit daralırken Ankara'ya doğru yola çıkmadan enerji olsun diyerek meşhur Mersin tatlısı Kerebiç yemek için Kerebiççi Oğuz'a geçtik. Antep fıstıklı ve cevizli olarak yanında çövenden yapılan köpük ile servis edilen kerebiç biraz ağır olsa da güzel bir tatlı. Ben bir porsiyon yani iki tane yedim yetti düşünün.

kerebiç

Kerebiçi de yedikten sonra tek başıma gezmeyi seven ben Selahattin'i gönderdim. Dünden beri bizimle bir helak oldu adam hem dinlensin istedim hem de yabancı bir şehirde kendimi şehre bırakmak oldum olası en sevdiğimdir. Garaja gitmek için bineceğim servisin kalkış yeri ve saatini öğrendikten sonra gönül rahatlığıyla gezebilirdim. Sırtımda çantam ara sokaklara daldım akşam saati insanların koşuşturmaları arasında ben sakin huzurlu geziniyordum. Önce bir cezeryeciye uğradım malum Mersin'e gelip de Cezerye alınmaz mı? Ben kendi adıma bugüne kadar yediğim cezeryeleri hiç sevmedim ve kolay kolay tadına bile bakmadım. Bu cezeryeyi de iş arkadaşlarıma götürmek için öylesine aldım. Ama Ankara'ya dönüp tadına baktığımda çok başarılı buldum. Merak edenler için cezeryecinin adı Samurkaş. Cezeryeciden çıkınca manavdaki portakallar gözüme ilişti dünden beri Adana'da olsun Mersin'de olsun yer gök turunçgillerle kaplıyken buradan portakal almadan gitmek olur mu diyerek 2 kilo portakal alıp çantama teptim:) Artık servis saatine yarım saat kalmıştı yavaş yavaş servis noktasına ilerlemeye başladım. Servis, Kushimoto Sokağı'nın köşesinden kalkıyordu yani oradaki tantuni esnafıyla işbirliği yapan seyahat firmasının oyunu gibiydi bu durum. Yola çıkmadan önce bi tantuni daha yenmez mi arkadaş diye düşünmemizi istiyorlardı kesin ve nitekim öyle düşündüm ben de :) Sigarayı bıraktığımdan beri öne doğru pinokyonun burnundan daha istikrarlı bi şekilde büyüyen göbeğime ithafen ŞİŞKO Tantuni adlı mekana oturup hızlı bir şekilde son bir veda tantunisi yedim ve kalktım. Mersin Şehirlerarası Otobüs Terminali'ne giden yolda iki gündür güneşiyle, manzarasıyla eşsiz lezzetleriyle bana kış ayında olduğumu unutturan bu güzel güney şehirlerine veda etmenin burukluğu ile uyuyup kalmışım :) Sonrasını yazmıyorum soğuk lanet tatsız tuzsuz şehir Ankara'ya dönüşün nesini anlatayım...

MASRAF BİLGİLERİ