Acaba gerçekten de çocuk her yerde çocuk mudur? Çocukluğunu çocukça yaşayabilir mi? Afrikalı bir çocuk ile Anadolulu bir çocuğun oyunları birbirlerine ne kadar benzer?
Hangi ırktan, hangi kültürden olursa olsun sempatik davranışlarıyla bir çocuğun, dikkatini çekemeyeceği kişi yoktur. Gülerken, ağlarken, kızarken, oynarken, şaka yaparken her çocuk aynı hareketleri sergiler. Büyüdükçe onları farklılaştıran şey içinde bulundukları toplumun gelenek ve kültürel değerleridir. Burada Afrikalı çocukların oyun kültürleri ve hayal dünyalarında oyuncağın yerini anlatmaya çalışacağım.
Diversity (Farklılık) Derneği’nin rehberliğinde, Etiyopya’nın Harar eyaletine yakın bölgedeki Era kabilesine yapmış olduğumuz ziyarette sempatik davranışlı çocuklarla oyun dilinde ortak bir dil yakalamaya çalışmıştık.
Bu kabile birkaç dönümlük tarım arazileri ve kendilerine gönderilen yardımlarla geçimlerini sağlayabiliyorlar. Merkezden uzak, köye gelenler yaşlılar tarafından dikkatle takip edilirken çocukların alakası ise başka oluyordu. Köye gelen yabancıları gören çocuklar sevinç ve telaş içerisinde çadırların arasından geçerek, meramlarını meraklı gözlerle muhataplarına ulaştırıyorlar.
İçlerinden bazıları vardı ki yerde sürüklenen oyuncakları ile koşmaya çalışıyorlar. Ellerinde kendi imkânlarıyla tahta, boş şişe ve kapaklardan yaptıkları oyuncakları var.
Tahtadan araba
Bu oyuncakları nasıl mı yapmışlardı? Bir tahta parçasını alıp arabaya dingil yapmışlar, bu dingillere de şişe kapaklarını delerek monte etmişler ve böylece arabanın tekerlekleri tamamlanmış. Arabalarının iskeletlerini ise sağdan soldan topladıkları kartonlar ve ilaç kutuları ile yapmaya çalışmışlar. Ancak en çok dikkat çeken şey yapılan her bir oyuncak arabanın modelinin farklı olmasıydı.
Dağların tepelerin ardında, taşlı ve tozlu yollarda çocukluklarını yaşamaya çalışan bu küçük çocukların oyuncakları, bizlerin beğenmeyerek çöpe attığımız malzemelerden yapılmıştı. Onların uzaktan kumandalı arabaları, Barbie bebekleri olmasa da her daim mutlu olabilmeyi, gülmeyi başarabiliyorlardı.
Tek tekerlekli Ferrari’ler
Çocukluğumuzda arabaların, traktörlerin boyumuzdan büyük eskimiş çıkma tekerleklerini yuvarlayarak yarışlar yapardık. Ellerimiz kapkara olur, tırnak aralarımıza dahi çamur dolardı. Boğazımız şişinceye kadar traktör sesi çıkarırdık. Ama mutluyduk ve çocukluğumuzu doyasıya yaşayabiliyorduk.
Seyahatimize devam ederken Dire Dawa yolu üzerindeki küçük bir köyde mola verdik. Biraz ileride yamaçtan aşağı tekerleklerini yuvarlayan ve neşe içinde oynayan çocukları gördük. Hemen aklıma biraz önce anlattığım o güzel çocukluk hatıralarım geldi. Tıpkı benim çocukken yaptığım gibi Afrikalı çocuklarda eğlenmenin bir yolunu bulmuşlardı.
Üst düzey fizikî kabiliyet
Gördüğümüz çocukların fizikî kabiliyetleri çok yüksekti. Dünyanın en hızlı koşucuları, atlayıcıları ve diğer sporcuların Afrika’dan çıkıyor olması genlerinden mi yoksa tabiata uyumlu hayat tarzlarından mıdır bilinmez. Hal böyle olunca fiziki farklılıkların çocukların oyunlarına da yansıdığına bizzat şahit olduk.
Hayatı deneyerek ve keşfederek öğreniyorlar
Gezimiz sırasında gördüğümüz Afrikalı çocuklar, modern hayatın teknolojik kolaylıklarından uzak doğal şartlarda yetiştikleri için dünyayı yaşayarak öğreniyorlardı. Bir taşın suda sekişini, suya atılan koca bir taşın meydana getirdiği dalgaların ne kadar sürede karşı kıyıya ulaşabildiğini bizzat görerek, deneyerek öğreniyorlardı. Oyunlarının ekserisi doğayı ve kendilerini tanımaya yönelikti.
Günümüz toplumlarında aileler çocuklarının ellerine oyuncak veriyorlar. Onların keşfetmesine izin vermiyorlar. Oysaki Afrikalı çocuklar tecrübe ederek öğreniyorlar ve hayatın zorluklarına karşı kolayca göğüs gerebiliyorlar.
Çocuklarımızı geleceğe hazırlarken çeşitli imkanlardan ve nimetlerinden yararlandığımız kadar hayatın tabii güzelliklerini de onlara göstermeliyiz. Çocuklara mutluluğun satın alınabilen bir şey olmadığını öğretmeliyiz.