Böylesine güzel bir bahar havasında Beydağları'nın heybetli gövdesinin ardında saklı Alakır Vadisi’nde yürümek için düşüyorum yollara. Antalya'dan Finike'ye uzanan 70 kilometrelik vadisinde bin bir çeşit güzelliği barındıran, HES’lere karşı dirençle çağlayan, bölgenin can suyu Alakır’a...
Alakır Vadisi, flora-fauna çeşitliliğine ve yöre halkıyla onların oluşturduğu çok değerli kültürel zenginliklere hayat veriyor. Ayrıca eski Likya kentlerinin bıraktığı tarihi zenginlikle, yaylalarındaki Yörük kültürü ile içinde nadide sedir ormanlarını, eski su değirmenleri ve ahşap köprüler gibi birçok değeri içinde yaşatıyor.
Beydağları'nın zirvelerinden akıp gelen nehrin Kumluca bölgesine uzanan barajında başlıyor yürüyüş. Kumluca’ya bağlı Karacaören köyünde yer alan baraj yöre halkı tarafından Karacaören Barajı olarak da anılıyor.
Doğanın masmavi rengini almış Alakır Barajı ile sık ve upuzun çam ağaçları ortasındaki patikadan yavaş yavaş dağın eteğine doğru çıkıyorum. Ağaçların arasından süzülüp gittikçe serin bir esinti vuruyor nehirden ve karlı tepelerle çevirili yemyeşil bir vadiye varıyorum. Gelincik, papatya, kır çiçekleri derken baharın tüm güzelliklerinin yer aldığı bir tablonun içinde buluyorum kendimi. Kulaklarımda ise hafif bir rüzgar uğultusu, Alakır’ın sesi ve kuş cıvıltıları.
Yapılaşmanın nerdeyse hiç olmadığı bölgede, ara ara nehir kenarında küçük taş evler yer alıyor. Sırtlarında orman, önlerinde harika nehir manzarası ve bahçelerinde tazecik sebzeler… Köylülerin bu mütevazı yaşamları, bizim apartmanlar arasında hayal ettiğimiz hayatın ta kendisi!
15 kilometrelik etapta yol aldıkça, iç ferahlatan bir hava yorgunluğun yerine doyumsuz bir enerji bırakıyor. Sinir, stres, endişe hepsi doğanın meditasyonu ile yok olup gidiyor.
Üzerinde yapılması öngörülen ve bir kısmına da başlanan HES projeleri nedeniyle son yıllarda hüzünle akan Alakır’ın sularının borularla hapsedilecek olması, bölgeye can suyu olan bu cennet vadinin tükenme olasılığı ise yürüyüşün buruk bir tadı oluyor.