Çok Gezenti’yim ama yara bende
Seyahat, hayatımda hem zevk hem de meslek olarak var. Evet, sonuçta ortaya “zevkli bir meslek” çıkıyor ama burada o konuya hiç girmeyelim reca edeceğim. Zira şu ara muhtemelen ülkenin en “hayat sana güzel abi” adamıyım tahmin ediyorum. Hatta en “oooh geziyor geziyor bide üstüne para kazanıyor” adamı olduğum da kuvvetle muhtemel. Değmedik nazar tutmadık beddua kalmadı; fakat yapacak bir şey yok.
Durumuma “televizyoncu olmanın dayanılmaz hafifliği” diyelim ve geçelim (Yazar burada ”hafiflik” tanımını “sabun köpüğü” olarak kullanmıştır). O yüzden burada işin televizyona çekim kısmına hiç girmeyip, bende kalan tadıyla naçizane yazıyla “Batum’dan aldıklarıma” gireceğim.
Ben giderim Batum’a- Batum’un Spa’sına
Gittiğim yerlere; başka bir yerle karşılaştırmak için değil, orayı ve orada olanı biteni görmek için giderim. Laf aramızda karşılaştırma yapanların yarısından çoğunun da gittiği bir diğer yerden bahsetmek, oraya da gittiğini belirtmek için bunu yaptığına inanırım. Batum benim için Batum’du, orası Batum olarak vardı ve gelişmekteydi. Amacım da orada ne var ne yoksa bunu görmekti zaten ve özet olarak burası; dönünce anlata anlata bitiremediğim bir yer olarak kalmadı hafızamda.
Batum daha ziyade (parana göre) rahat, huzurlu, lüksü bulabileceğin ve eğlenceli vakit geçirebileceğin “gülümseten” bir şehirdi. Bünyesindeki lüks otellerin Türkiye’de erişemeyeceğin fiyatlara sunduğu konaklama ve rahatlama imkânlarıyla yer etti bende tatlı Batumcuk. Radisson’daki Nepalli masaj uzmanı hanım ablanın “ellerine kollarına sağlık” diyerek…
Bahçenizden içeri, al beni Botaniğe
Hafızamın güzel Batum’u, ünlü şarkısına da doğru sırayla uyuyor; teşbihler mecazlar için fazla da beyin hücresi öldürmeme gerek bırakmıyor sağ olsun. Evet bana göre şehrin ikinci öne çıkan zevki, dünyanın ikinci büyük bitki sergisi denilen, kentin 9 kilometre uzağındaki “Batum Botanik Bahçesi”ydi. Ne yalan söyleyeyim başta burayı “atraksiyonu az, küçük şehir için cazibe merkezi olsun diye abartılmış bir yer” konumuna koymuştum. Ancak gezince, bahçenin ününü ne kadar da hak ettiğini görmüş oldum. Dünyanın her bölgesinden her bir tür bitkinin, ağacın burada sarmaş dolaş (jungling) kardeş gibi yaşamalarına hayret etmemek elde değil doğrusu.
Burak Akkul Botanik Bahçesini “beğendi”… FAV.
Nazlı yârim geldim sana, kişnişini toplasana
Mutfakta hem yemek yapmak hem de yemek konusunda iyiyimdir ve hatta yemeği mutfağın dışına taşıyanlardanımdır. Fantezim kuvvetlidir yani bu konuda… Bilen bilir Pekin’de acılı sümüklü böcek, Bangkok’ta soya soslu tırtıl hüpletmişliğim vardır… Özellikle tatlıyı acıya karıştırmayı; ballı hardallı sos kulvarındaki lezzetleri sever, sabah kahvaltısında da tuzlu peynir üzerine reçeli bayıla bayıla yerim afedersiniz. Ancaaak iş “kişniş”e gelince; orada bir dururum arkadaş.
Mutfak kültürü bu kadar eskiye dayanan; etin, sütün en hasına ulaşabilen, meyvenin en tazesini en yağmurlu iklimde misss gibi yetiştirebilen bir toplum, neden yaptığı her yiyeceğin içine “parfüm sıkar” yahu?!! Kişniş gibi “Chanel No:5 kokulu” bir bitkinin; dana şiş olsun, haçapuri pidesi olsun, Gürcü mantısı olsun; herhangi bir yiyeceği lezzetli kılabileceği nasıl düşünülebilir?
No kişniş, No heroin!
Kemençeler çalınıyor, bana kumar oynasana heeey…
Sadede gelmek gerekirse ki neredeyse 4 yıldır yazdığım ilk basın yazısı için bu “saadet” oldukça zorladı beni. Bu şehirden çıkarttığım sonuç şu; şans oyunları oynayıp denize girmek için Kıbrıs’a gideceğinize, Batum’a gelin ki farklı ve kendine has özelliği olan bir kültürü de tanımış olun derim ben.
İnsanı saygılı sevgili, parkı temiz düzenli, sanatı yaygın, heykeli bol, yolu geniş, bina yapısı itibariyle pitoresk ve dediğim gibi deniz-güneş imkânı da hallice iyi olan bu şehri görmemek; haksızlık olur. Hem de pasaportsuz; o ülkenin vatandaşı gibi kimliğinizi gösterip, havaalanından şehre 15-20 lira gibi bir paraya gelerek, ucuz lüks otelinize yerleşebilme imkânınız varken…
Burak Akkul. Batum. Mostly FAV.