Borca Harca Girin Ama Yine de Gelin Buraya: Rio De Janeiro

Gezginlere, seyyahlara “En çok nereyi beğendin?” diye klasik bir soru sorarlar hep. Bu sorunun cevabı çok zordur gerçekten de. Her yer güzeldir, her yer farklıdır, her yerin kendine has bir ruhu vardır çünkü. Bu soruyu bana geçen yaz sorsalardı cevaplamakta cidden zorlanırdım. Ama şu anda net ve kesin olarak söyleyebilirim ki Rio de Janeiro açık ara farkla “en güzel”dir. En güzel sahil, en güzel doğa, en güzel hava, en güzel eğlence, en güzel yemek, her şeyiyle bambaşka bir dünya burası. Hatta bir ara cidden taşınıp buraya yerleşmeyi bile düşündüm ki hala düşünüyorum. Ne yapıp edin, para biriktirin, arsa satın, kredi borcuna falan girin ama buraya gelin =)

Rio de Janeiro için boşuna “Cidade Maravilhosa (Mükemmel Şehir)” demiyorlar. Pão de Açúcar (Sugarloaf Mountain veya Kesmeşeker Dağı ,395 metre), Corcovado Zirvesi (704 metre), Tijuca Tepeleri (1021 metre, Copacabana, Ipanema, Leblon sahilleri, güzel havaları, sıcakkanlı insanları, yemekleri, kendine has ruhu bir araya geliyor ve Dünyanın 8. Harikası'nı oluşturuyor.

Şehrin kuruluş hikayesine gelince; 1565 yılında Portekizliler tarafından Fransız korsanlarına karşı önlem için kurulmuş bir kale aslında burası. Sonraki 200 sene boyunca çok da önemli değilmiş. Napolyon Portekiz’i işgal ettikten sonra Rio de Janeiro Portekiz Krallığına başkentlik bilem yapmış. (1808-1821) O zamanlar için bir Avrupa ülkesinin Avrupa dışında olan tek başkentiymiş hatta.

Sao Paulo’da arkadaşlarım olduğu için çok daha rahat davranıyordum ama şimdi Rio de Janeiro’nun birazcık tehlikeli olduğunu ve hassasiyet gösterilmesi gerektiğini hatırlyorum. Şehir “Favela”ları ile de ünlü. Herkes Cidade de Deus (Tanrıkent) filmini bilir. O kadar değil şu an için ama bir zaman tüm uyuşturucu ve silah kaçakçılığının merkeziydi bu ghetto yerleşim yerleri. Genellikle şehrin dış kesimlerine ve dağların yamaçlarına doğru yerleşmişler.

Favelaların birçoğu yürütülen planlı iyileştirme süreçlerinden dolayı gayet barışçıl (Vidigal, Santa Marta, Rocinha, Tavares Bastos) ama çok az bir kısmı da hala polislerin hala zırhlı araçlar olmadan giremeyeceği cinsten (Vila Cruzeiro gibi). Gerçi UPP’ler (Police Pacification Units) dünya kupası öncesi çok ciddi operasyonlar (Bir çok masum kişinin de hayatını kaybettiği tüm dünyada infial yaratan ve tepki gören operasyonlardı bunlar) yaparak bir çok suçluyu yakalayarak pasifize etmiş ama tedbiri elden bırakmamak lazım.

Favelalara tek başınıza gitmeye kalkmayın (ki ben yaptım) fotoğraf makinenizi çok fazla göstermeyin ortalıkta (ki ben yaptım) ve çok rahat, sakin modda olmayın (ki ben bunu da yaptım =)) Sahte cüzdanınızı, para kemerinizi yanınıza alın bu arada =)

Sao Paulo’dan Rio de Janeiro’ya geçmek en kolay yolu uçak. 50 dk. sürüyor ve otobüsle gitmekten daha rahat. Erkenden biletinizi aırsanız çok ucuza uçabilirsiniz. Azul Brazilian Airlines, Gol Transportes Aéreos gibi LCClere (Low Cost Carrier) bakmalısınız tabi ki de... 2 havaalanı var şehirde. İlki Galeão-Antônio Carlos Jobim Havaalanı ki bu uluslararası uçuşların ağırlıklı olduğu havaalanı. Ülke içi uçuşlar için de Santos Dumont Havaalanı ideal ve uçuşlar gayet uygun fiyatlarla. Havaalanlarından şehre gitmek için Premium otobüsler, BRT otobüsleri, taksi gibi seçenekler mevcut. BRT’leri kullanmak gayet mantıklı ve pratik bence.

Şehirde ulaşım kolay. En pratik yollar metro ve yürüme, bazen de otobüs. Metrolar sürprizlerle dolu. Ne çıkacağı belli olmuyor. Şuraya da bir futbol sahası çizelim o zaman =)

Akşam 8-9 gibi Lapa bölgesindeki hostele varıyorum. Konum olarak gayet güzel bir yerde olan “Rio Aplauso Hostel”i tavsiye ederim. Lapa bölgesi bizim Cihangir veya Karaköy tadında bir bölge. Tabii normalde 30-40 TL olan hostel fiyatları Dünya Kupası var diye ikiye üçe katlanmış. Şöyle söyleyim 8 kişilik ortak oda için geceliğine 100 TL verdim yani. Aynı fiyatları karnaval zamanı da görebilirsiniz. Her şeye rağmen sonuna kadar değerdi.

Hostele çantayı attıktan sonra bir duş alıp hemen Lapa’yı keşfetmeye çıkıyorum. Lapa gençliğin önemli uğrak noktalardan birisi. Çoğunlukla kalabalık. Ortasında Arcos da Lapa diye bir su arkı var. Cariocaların Montmartre’ı da deniyor. Yani biraz bohem aynı zamanda.

Gece ışıklandırılmış halde insanlar arkın dibinde birşeyler içiyor, müzik dinliyor. Farklı bir ortam gerçekten de. İnsanlar sokak aralarında her yerde eğleniyor, dans ediyor. 5-6 TL gibi fiyatları çok lezzetli kokteyller içebiliyorsunuz. Tabii Brezilya’nın meşhur Caipirinha ve Cachaçasını içmeden olmaz. Caipirinha lime, şeker ve cachaçadan oluşan ve bağımlılık yapan bir kokteyl.

Ayrıca burda büfelerde satılanlar inanılmaz lezzetli. “Churrasquinho” küçük barbekü anlamında. İstediğinizi seçebilirsiniz. “Salsichão” “Misto” “Carne com Linguiça” ve “Frango” tavsiyeler arasında =)

Lapa bölgesi kalabalık ve gürültülü ama eğlenceli güzel bir yer. Tabi Gringo (Tüm Güney Amerika’da turiste veya yabancıya böyle diyorlar) olarak gezersiniz yani lokalle gelmezseniz güzel yerleri bulma şansınız az. Tabi birileri bloglarda yazmazsa =)

Orijinal mekanların başında “Bar Brasil” geliyor. Burası 1907’den beri açık olan bir çoğunlukla Alman mutfağı sunan bir yer. İlk ismi “Bar Zeppelin” olan bu mekan 2. Dünya Savaşı sırasında Nazizm çağrışımı yapıyor diye birçok insan tarafından tercih edilmemeye başlanıyor. İnsanlar yemekler güzel olduğu halde gitmiyor yani. Mekan sahibi de sonunda dayanamayarak ismi değiştirerek “Bar Brasil” yapıyor. Tasarım, dizayn çok farklı. Sosisler, patatesler ve bira inanılmaz.

Rio Scenarium yine görmeniz gereken yerlerden birisi. The Guardian’nın dünyanın en iyi 10 barı listesinde yer alan bir mekan. Şiddetle tavsiye edilir. Mimari, müzik ve dans birleşirse böyle olur işte.

İşin en güzel kısmı da bir yere gitmeye mecbur değilsiniz. Sokakta güzelce sohbet edebileceğiniz, eğlenebileceğiniz yerleri düşünürsek “her yer” demek yanlış olmaz. Ama Escadaria Selarón” kesinlikle kaçırmamanız gereken bir yer. Sanki Gaudi Barcelona’dan buralara gelip şu merdivenlere bir el atalım demiş gibi bir yer burası.

 
Lapa’ya çok yakın bir alanda sadece Pazar günleri olan bir pazar açılıyor. Bitpazarı tarzında değil ama hediyelik eşyalar ve gayet güzel şeyler bulabilirsiniz. Hem de birçok turistik yerden çok daha uygun fiyatlara.

Confeitaria Colombo saraya benzeyen bir pastane. Yanlışlıkla saray yaparlarken bir anda pastaneye döndürmüşler gibi. Tatlı ve kahve nefis burda. Güney Amerika’nın Avrupa kökenli ülkelerinde bu “Confeitaria” kültürü var. Buenos Aires’te Café Tortoni ve Confeitaria İdeal gibi benzerlerini de görmek mümkün.


 
Ve belki de birçok Cariocanın bile çok uğramadığı, bilmediği bir yer. Saklı, gizli kalmış ve dolayısıyla kendi ruhunu koruyabilmiş bir yer bu Santa Teresa. Desterro Tepesi'nde olan bu küçük bohem bölgesi arnavut kaldırım yolları, sıcak insanları, tramvay yolları ile sanki İstanbul'u andırıyor.

Bugünlerde burası sanat stüdyolarına, salaş barlara ve bohemlerin takıldığı kafelere ev sahipliği yapıyor. Escadaria Selarón merdivenleri takip ederek Lapa’dan Santa Teresa’ya çıkabilirsiniz. Rio’ya dair tek pişmanlığım burda çok zaman geçirememem oldu. Bir dahaki sefere artık diyelim…

Yeterince enerji depoladıktan sonra Botafogo sahiline gidiyorum. Botafogo FC birçok futbolsever için çok şey ifade ediyor ama benim futbolla aram çok yok. Hatta Dünya Kupasına bile sadece bir festival gözüyle bakıyorum. Tabi aynı zamanda kitlelerin afyonu olması da cabası. Neyse Botafogo sahili Guanabara Körfezinde Sugarloaf’u en güzel şekilde görebileceğiniz yerlerden biri. Bu bölge Brasilia başkent olmadan önce büyükelçiliklerin olduğu yermiş. Şimdi eski ihtişamını kaybetmiş ve çoğunlukla insanlar buraya manzarası için geliyorlar. Ben de burada bu şahane manzarayı zihnime kazımak için biraz fazlaca zaman harcadım.


 
Botafogonun hemen dibinde Flamengo bölgesi var. isim nereden geliyor diye araştırdığımda buranın eskiden Hollandalıların elinde olduğunu öğreniyorum. Flamengo “Flemish”ten türeyerek gelmiş. Burdan da manzara çok güzel zamanınız olursa bir uğrayın derim.

Pão de Açúcar (Büyük olan) ve Morro da Urca (Küçük olan) adeta küçük iki erkek kardeş gibi. Buraya çıkmanın birkaç yolu var. Bunlardan en kolayı teleferik tabi. Ama ben daha eğlenceli olan küçüğüne yani Morro da Urca’ya tırmanmak yolunu seçtim. Tırmanış için ideal zaman 4-4.30 gibi. Çünkü Urca’dan gün batımı belki de hayatınızda göreceğiniz en güzel gün batımı olacak. Urca’dan da Pão de Açúcar’a teleferikle çıkılabiliyor.

Urca demişken teleferikten düz devam ettiğinizde Praia Vermelha (Kızıl Kumsal) var. Morro da Urca ve Pão de Açúcar’ı günbatımında görmek için ve güneşin batışını denizde yüzereken seyretmek için şahane bir yer. Listeye ekleyin hemen.

Tırmanış bazı yerlerde biraz dik ve zorlayıcı olabiliyor. Az buçuk kondisyonluysanız çok zorlanmazsınız. Hatta ormanın içinden geçerken karşılaşacağınız minik tatlı hayvanlar var. Bunlar tırmanmayı daha güzel yapıyor. Bu fotoğraftaki tatlı canavar Mico(minik bir maymun türü) Bunlar tatlı olduğu kadar sinirlendikklerinde de tehlikeliler. Aman dikkat.

Urca’nın dibine kadar girebiliyorsunuz. Yukarı çıktığınızda sola giderseniz teleferiktesiniz. Sağa giderseniz Urca’nın dibinde. Manzara gerçekten güzel aynen aşağıdaki gibi.

Urca’ya vardığınızda gün batımını izlerken tüm yorgunluğunuz yok olacak. Gerçekten de iyi ki tırmanmışım ve bu günbatımını izliyorum diyeceksiniz. Rio ayaklarınızın altında. Hemen aşağıda Botafogo sahili, Flamengo sahili, ilerde Copacabana, Ipanema, Leblon ve tam karşıda Cristo yani devasa İsa heykeli. İnanılmaz bir manzara. Rüya gibi! Günbatımı ve akşam herhalde toplam 2-2,5 saat burada vakit geçirmişimdir.

Bu manzarayı hafızanızın derinliklerine kazınmadan ve burayı görmeden, hissetmeden Rio’dan sakın ayrılmayın. Bu arada tam da yukardan gün batımı izlerken İstanbul’dan arkadaşım Hüseyin’in Cristo’da check-in yaptığını fark ediyorum. İstanbul’da bayağı olmuştu görüşmeyeli, şimdi Rio’da görüşmek için haberleşiyoruz. Hayatın güzel raslantıları işte.

Ipanema, Rio’nun 1964’ten beri en modern ve en meşhur sahili. Neden 1964 yılı bu kadar önemli ki? Çünkü Morales Vinicius’in “The Girl from Ipanema” şarkısını burdaki sahildeki güzel bir kızdan esinlenerek bestelediği tarih 1964. Şarkılara ilham kaynağı olan güzeller hala bu sahillerde güneşleniyor, tarz publarında birşeyler yudumluyor veya bir füzyon mutfağında güzel birşeyler yiyor. Ipanema’yı ve sahilini gezmek için daha fazla zaman ayırın.

The Girl from Ipanema’nın Frank Sinatra hali

Deniz, kum, güneş için ben de birçok insan gibi Ipanema’yı tercih ediyorum. İstanbul’dan arkadaşım Hüseyin ve onun arkadaşlarıyız. Sahilde seyyar satıcıların sattıkları şeyleri kesin denemelisiniz. Pişman olmazsınız. “Soğuk Mate” ve “Biscoito Globo” satan seyyar satıcı burda:

Ve benim favorilerimden biri “Queijo Coalho (kekikli peynir ızgarada)”

Copacabana ve sahili, Rio’nun en meşhur bölgelerinden birisi. Kuzeyde Arpador kayalıklarından başlıyor. Günbatımı için güzel bir yer.  Dünya kupasında kurulan dev ekran yani FIFA Fan Fest burda. Yüzmek, güneşlenmek için en az bir gününüzü ayırın.Sahille yola arasındaki yerde çok dekoratif kaldırınlar var.  Bunlar Portekiz kaldırımları olarak geçiyorlar ve son zamanlarda bunların içine QR kodları ekleyeme başlamışlar. Güzel düşünce =)

Leblon birazcık daha sakin ve aileler tarafından tercih edilen bir bölge. Leblon’un sahili de çok güzel ama arka kısımlarında saklı, gizli vintage mekanları keşfedilmek için bekliyor bizleri. Buraları keşfedip kaybolmak lazım.

Veee Dois Irmãos… (İki Kardeşler Tepesi) Şehirde herkesin gittiği Cristo İsa Heykeli'nden çok daha nefes kesen bir yer. Rio de Janeiro’daki en güzel manzaraya sahip kesinlikle. Biraz yorulmanıza kesinlikle değecek burası için. Leblon sahilden Sheraton yanından geçerek Vidigal favelasına varıyorum.

Birçok favela gibi burası da şehrin dış kısmında dağların yamaçlarına kurulmuş bir favela. Burası gayet barışçıl. Çok daha kötü üne sahip yerler de var.  Kötü dediklerimde polisler zırhlı araçları olmadan giremedikleri, uzun namlulu silahlarla kendilerine ateş edilen yerler buralar. Vidigal gibi favelalar ise gayet güvenli, kafanız rahat şekilde gidebilirsiniz. Vidigal girişinde sizi yukarıya çıkartacak motosikletler bekliyor. Çok fazla para vermeden yürüyüşe başlayacağınız yere kadar çıkartıyorlar sizi. Favela içinde yıkık evler, yarım kalmış inşaatlar ve futbol oynayan çocuklar var.

Tırmanmaya başlıyorum. Geri dönüşte daha ayrıntılı bir şekilde gezeceğim favelayı. Çok zor olmayan bir hiking rotası Dois Irmãos. Yolun yarısına geldiğinizde sol tarafta tırmanırken göreceğiniz favela ise Rocinha (Küçük Çiftlik). Brezilya’nın en büyük ve en kalabalık favelası burası. Evlerin hepsi yukardan minicik gözüküyor.

Az gidip uz gittikten sonra karşılaştığınız manzara herşeye değer. Manzarada hemen sol tarafta Rocinha favelası, Jockey Kulübü, Cristo İsa Heykeli, Lagun, Pão de Açúcar  ve Copacabana, Ipanema ve Leblon sahilleri. Buraya gelmeden Rio de Janeiro’yu tamamladım saymayın kendinizi. Bu manzarayı içime çekip iyice hafızama kazımak için burada 1,5-2 saat harcadım herhalde. Gerçekten de inanılmaz!

Dois Irmãos’a çıktığım aynı günün akşamında da bir Rio klasiği olan Cristo-Corcovado’ya çıktım. Tanıtım filmlerinde olduğu gibi gerçekten etkileyici ve büyük ama herşeyden önce söyleyebileceğim tek şey: KALABALIK.

Yani adım atamıyorsun o derece. Tabi bu kalabalık durumla Dünya Kupası çeyrek finalin zamanı orada olmam doğrudan ilişkili. İsayla fotograf çekinmek isteyen bir sürü insan var tabi =)
 
Cristo için en mantıklı zamanı 16.30 trenini yakalayarak yukarı çıkmak çünkü Rio’nun hem gündüz zamanını hem günbatımını görüyorsunuz hem de biraz daha kalıp gecesini görüyorsunuz. Bu arada her yıl bir sürü yıldırıma maruz kalıyor burası. Eee çok normal aslında. Genellikle bir restorasyon faaliyeti içinde Cristo. Manzara şahane. Hayallerimden birisi daha gerçekleşti böylece.

Rio'da Görmeden Gelme:

- Escadaria Selarón merdivenleri
- Botafogo sahilinden Kesmeşeker Dağı (Pão de Açúcar)
- Pão de Açúcar ve Morro da Urca
- Copacabana, Ipanema, Leblon sahilleri
- Arpoador kayalıkları
- Dois Irmãos (İkiz Kardeşler Tepesi)
- Santa Teresa (Kesinlikle)
 
Rio'da Yapmadan Gelme:

- Arcos da Lapa’da gece arkın dibinde müzik yapan insanlarla dostluk kurmadan
- Rio Scenarium’u tecrübe etmeden
- Morro da Urca’ya tırmanmadan, günbatımını burdan izlemeden
- Sahillerde güneşlenmeden, denize girmeden
- Praia Vermelha (Kızıl Kumsal) da denizin içinde günbatımını izlemeden
 
Rio'da Yemeden-İçmeden Gelme:

- Caipirinha ve Cachaça içmeden
- Arroz de coco, Bobó de camarão, Feijoada yemeden (biraz yağlı ve ağırdır ama olsun)
- Lapa’da Bar Brasil’de Alman birası içmeden ve Wurst yemeden
- Confeitaria Colombo’da kahve içmeden, tatlı yemeden
- Lapaki büfelerden “Churrasquinho” tatmadan- Atıştırmalık Brezilya lezzetlerini yemeden (Coxinha, cassava, empanada, Pastel de Carne, Joelho de Queijo com Presunto, Salgado gibi)

Buradan sonraki rota ise İguazu. Gezmeye devam =)

Yazılarımı http://www.fulltimehedonist.com/ adlı sitemden de okuyabilirsiniz. 

 

Can Kazım Beyhan

Yazar Hakkında

Can Kazım Beyhan

http://www.fulltimehedonist.com/Belki de en zor işlerinden birisi insanin kendini tanımlaması, anlatması.Kısaca kendimi sürekli yeninin ve bilinm