Bozcaada Dediğin Eylül'de Güzel

Bunu yazmaya üşeniyordum, itiraf ediyorum.

Arka arkaya 3 yazdır Bozcaada'ya gidiyorum. Her biri farklı 3 Bozcaada yaşamış oldum. İki adet Eylül Bozcaada’sı, 1 adet de Ağustos Bozcaada’sı. Hepsi öyle güzel birer tatil oldu ki bir rehber hazırlatacak kadar güzel…

Arka arkaya “Bozcaada” demek insana garip geliyor. Bundan sonra “Bzc” yazıyorum.

Arka arkaya 3 paragraftır “arka arkaya” yazmak da garip, bu yüzden o da artık “AA” benim için.

İşte benim anladığım Bzc:

GİT-GÖR:

1) Polente (Batı Burnu), Rüzgâr Tribünleri

Bu zaten adanın olmazsa olmazı… Günbatımında büyük bir olay yok, güneşin 8 dakika önceki haline bakıp "Bildiğin günbatımı bu. Bzc'de farklı olur diye düşünmüştüm, hani temiz hava falan? Yoksa ben mi güzelliği takdir edemiyorum. Arkadaşlardan da olumlu/olumsuz ses yok. Neyse, biraz da rüzgâr tribünlerine bakayım." diye düşündürebilen bir manzara. En azından bende böyle oldu. Bence güneş battıktan sonra daha güzel oluyor.

Yanınıza yiyecek-içecek bir şeyler alın, ama kalkarken de çöpünüzü alın. Bazen etrafı bayağı pislik götürüyor. Bu konu hakkında yerlilerin bir mesajı var ki aşağılarda bir yerde fotoğrafına da yer verdim. Batı Burnu konusunu kaparken söylemeden geçilmemesi gereken bir şey daha var: Kesinlikle bir arabayla gidin, en azından otostop yapın. Buruna giden yol bayağı engebeli, kendi arabanızın amortisörlerini falan birkaç yıl eskitebilir; bu yüzden başkasının arabasıyla gidin.

Polente Burnu'nda Günbatımı

2) Ayazma Plajı - Habbele Plajı - Mitos Plajı - Akvaryum Plajı

Popülarite sırasına göre sıralanmış, gerçekten denizi güzel halk plajları bunlar. Akvaryum dışında Bzc'nin güneybatısında yer alıyorlar. Hafta sonları şemsiye şezlong neyim için plaj çalışanları ücret almaya geliyor. En güzeli, ben yaptım diye değil; bu rejisör koltuklarından götürmek. Kuma havlu atmak da fena fikir değil ya da bas parayı, çok bir şey değil zaten. Akvaryum'a ilk defa bu sene gittim, adanın güneydoğusunda; sizin gibi arabalarıyla gelenler dışında çevrede hiçbir şey yok. Deniz aynı, sahil biraz daha taşlı; o kadar.


Mitos Plajı

3) Göztepe

Göz-tepe. Bu bir tepe. Etrafa bakabiliyorsunuz. Kuzeyde.

4) Bağ Evleri

Bzc'nin ünlü şaraplarının hammaddesi olan üzümlerin yetiştiği bağlar. 3 şarap markasının fabrikasından biri bağ evlerinde, diğer ikisininki merkezde. Eskiden Bağ Bozumu Festivali diye güzel bir etkinlik vardı. Bu 2012 yazına kadar AA devam eden, şarap markalarının 5-6-7 Eylül civarında ortaklaşa düzenlediği, gidip bağlardan üzümlerin toplanmasıyla başlayan, sonrasında farklı üzümlerin çeşitli süreçlerden geçmesi sonucu ürettikleri şarapları size tattırmalarıyla sonuçlanan güzel bir etkinlikti. Şansıma Bzc'ye ilk gidişimizde 2012'de, bu etkinliğe vasıl olduk. Sonrasında “içki düzenlemesi” çıktı ve özgürleştik. Bu sayede sırf bu festival için Bzc'ye gideceğimize, oturduğumuz yerimizde oturup özgürleşmenin tadını çıkardık. Hatta özgürlüğümüzü hava almaya çıkardık, dışarıda gittik güzel bir çay içtik, eve geldik. Paramız cebimizde kaldı. Özgürlük işte buydu.

5) Bozcaada Sahafı

Küçük ve güzel bir de sahaf var. İçinde İstanbul Alman Lisesi mezunu bir kadın var. Güzel bir muhabbeti var.

6) Çiçek Fırını

O meşhur damla sakızlı kurabiye ve kavala kurabiyesi için kesinlikle bu tarihi Bzc fırınına bir uğrayın.

İÇ:

1) Polente

Adaya varır varmaz karşınıza çıkan, küçük ve kazık bir bar. Sokaklara dökülünce düşündürür insanı: "Yanda tekel varken neden oradan almıyorum içeceğimi?" Bu mekânın garson-müşteri ilişkisini bozan konumunu gözden geçirilmeye davet ediyorum.

2) Fuska

Merkezde, kalenin arkasındaki sahil şeridinde bulunan, cidden denize 0 (yazıyla da sıfır) bir bar. İçerideki eski film afişleri dışında bir olayı yok. Tabii ki fiyatlar gereksiz pahalı. Önünde, denizin içinde beyaza boyalı bir ağaç var, başta ilaçlanmış sandık da denizde ne arar haşere… Sonra aramızdan bizim kadar sığ olmayan bir arkadaş sıyrıldı ve "Sanat!" dedi. Geceleri de yakıyorlar bu ağacı…


Gündüzüyle

3) Bakkal

Yine diğerleri gibi verdiği aldığını tutmayan bir Bzc kokteyl barı. Sadece girdim ve baktım ve çıktım. Kokteylleri başarılı olacak ki içmediğim halde beğendim.

YE:

1) Cafe at Lisa's

Kesinlikle Lisa adındaki bu Japonumsu Türkmen kadının kafesine (Kafes değil, kafe. Onun kafe-si) gitmeniz gerekiyor. İtalyan pizzaları mükemmel. Nasıl yapıyorsa Japon, Türk, İtalyan derken aynı anda size bir sürü kültürü yaşatıyor. Eskiden gülmeyen bir garsonları vardı, şimdi hem sayıları artmış hem de gülüyorlar. Ama bir garson var ki siparişinizi çok karışık şekilde söylemeyin. Sanıyorum hafızası 16 kelimelik olduğundan, birkaç kere içeri gidip gelmesi gerekiyor tüm siparişi alabilmesi için… Bu arada kafenin yan tarafında yine şekil şukul bir bar vardır, adı da Oda.


Cafe at Lisa's

2) Simyon - Ada'm

Bu Bzc'nin merkezinde bir Rum tarafı bir de Türk tarafı diye tabir edilen iki mahalle var. Türk tarafı deniz kenarında, Rum tarafı ise içeride. O Bzc denilince gördüğünüz fotoğraflar falan hep Rum tarafından geliyor. Bu restoranların ikisi de Rum'da. Zamanında onun da menşelinin kavgası çıkmış, mahalleleri ayırmışlar. Simyon'da mezelerden bir yiyin. Ada'm asıl gidilmesi gereken yermiş ama biz cebimizi tek geceye göre ayarladığımız için bu sene Ada'm'a gidemedik. Geçtiğimiz senelerde de farklı ve ismini söylemeye gerek olmayan yerlerde yedik ve bayıldık.


Türk Tarafı

3) Patiska Bağ Evi 

Eski adıyla "Karaf Bağ Evi", pasta ve ekmek ustası bir arkadaşımın tavsiyesiydi. Adamı Instagram'dan tanıyormuş, "alishiro" ismiyle (http://instagram.com/alishiro). Kendisinin bir pansiyonu var, sabahları ve akşamları da yemek servisi var. Rezervasyonsuz çalışmayan bir yer. Ara vakitlerde gittiğinizde sizinle oturuyor; siz ikram zeytinyağı-ekmek-şarap üçlüsünü tadarken, sizi bir de güzel muhabbetiyle besliyor. Sonrasında oturduk kendisi yemek yaparken bir daha güzel muhabbet ettik. Adam muhabbetiyle doyurdu bir kere. Hesap gelince gördük ki muhabbete de para alıyormuş. Bir arkadaş "Ben çok dinlemedim, siz konuştunuz" dedi ve muhabbet ücretini Can ile bana kilitledi. Çerezden arada tırtıklayan ama sadece kendi içtiğini ödeyen arkadaş gibiydi. Şaka şaka, “muhabbetiyle doyurdu”dan sonrası şaka. Kısacası Patiska Bağ Evi, şu anda popüler olmayan ama yakında Bzc deyince akla gelecekler arasında. Sonra AA bunun muhabbetini duyarsınız, ilk edenlerden biri siz olun.

KAL:

Ada Camping

Kesinlikle her Bzc turistinin kamp alanında kalmayı tatması gerekiyor. Gece yıldızları bir de buradan seyredin. Tulumunuza matınıza çok güvenmiyorsanız, çadır götürmek yerine oradan kiralayın. Gerçi işletmeci Şenay Hanım gelecek seneden itibaren kendi çadırlarını kaldıracağını açıkladı ama şimdiye kadar çadırlarını kiralayanlara sundukları şilte + yastık + battaniye hizmetine devam etmelerini önerdim, bakalım ne yapacak. Bu arada merak etmeyin; kampın mutfağı, buzdolabı, duşu, alafranga tuvaleti falan her şeyi var. 


2014 - GSL Tayfa

Kısaca: Ne yapılır, ne edilir? Ulaşım, konaklama, masraflar kaça patlar?

Günbegün tuttuğum masraf defterim sayesinde bunları cevaplamak kolay…

Adaya ulaşım için birkaç seçenek var: otobüs, deniz uçağı ve araba. Eskiden Çanakkale'den de feribot vardı, şu anda teknik bir arıza sebebiyle (bildiğimiz arıza işte, “teknik” eklentisi çok şey değiştirmiyor) bir süredir bu seferler yapılmıyor. İstanbul'dan, Bzc'nin karşı kıyısı olan Geyikli'ye götürüyor sizi, ama gidene kadar da yok Keşan'dır, yok Silivri'dir derken bayağı uzatıyor yolu. Geyikli'den de kendiniz feribota biniyorsunuz. İstanbul-Bzc arası 400 km; eğer dolacaksa, masraf paylaşımı adına arabayla gitmek çok mantıklı. Deniz uçağına ise hiç bakmadım. Otobüsle gitmenin bir başka stresi de şu; dönüş biletinizi alırken, otobüslerin Geyikli'den kalkıyor olması sebebiyle geçişinizi kendiniz ayarlıyorsunuz ve eğer yolcu trafiği sıklaşmışsa feribotlar doldukça kalkıyor. Bundan dolayı vaktinde yetişebilmek için feribota erkenden binmeniz gerekiyor.

Ada içi ulaşımı rahat sağlamak adına da arabanın varlığı önemli. Merkezden ve Ayazma'dan, sıklığa göre yarım saat başı, ama genelde saat başı minibüs kalkıyor. Batı Burnu'na günbatımını izlemeye, minibüslerin gitmediği plajlara gitmek, merkezde kalmayanlar için de, gece merkezden geç dönmek istiyorsanız araba şart. Kişi sayısı az olan veya kalabalıksa da bölünmeyi iyi beceren gruplar için otostop da çok güzel bir seçenek. İstanbul plakalı araçlardansa, yerlilerin sizi almaya daha meyilli olduklarını fark edeceksiniz. “Kahpe İstanbul” diyeceksiniz belki içinizden. Fakat dönüş yolunuzda, arabalar feribot sırasındayken becerebilir de bir 34 plakayla güzel bir diyalog çevirebilirseniz, çok da güzel otostop yapabiliyorsunuz. Otobüsten çok daha kısa sürede evinize varabiliyorsunuz (yaşanmıştır). O zaman “Kahpe İstanbul” sözünüzü geri alırsınız işte.

Bozcaada'da nerede kalınır diyecek olursanız konaklama konusunda bir sürü seçenek var: merkezdeki oteller ve pansiyonlar, bazı bağ evleri, merkezde veya ada genelinde kiralık evler ve kamp alanı. Fiyatlarına özellikle bakmanız lazım tabii fakat bence Bzc demek kamp yapmak demektir. Çok donanımlı değilseniz, getirmesi götürmesi dertse (genelde öyle), altını üstünü yanını çizerek söylüyorum, kendi çadırınızı getirmeyin ve adanın çadırında kalın. Kamp, biraz farkla size kurulu çadırda şilte veriyor, yastık veriyor ve bir de battaniye veriyor; daha ne? Ha, amacınız kamp yapmaksa, macera olsun diyorsanız tamam. Ada Camping'in üst kısımlarında gerçekten kamp alanının oldukça dışında kalan alanlarda böyle yaşayanlar var; hatta macera diyorsanız kamp alanına dahi girmezsiniz. Bence en güzelini kamp alanına karavanlarıyla gelenler yapıyor. Bu arada çadır dışında kampın bungalovları da var. Fiyatı biraz daha fazla ve o kamp hissiyatını pek de vermiyordur bence. Unutmamakta fayda var; gelecek senelerde Ada Camping çadır servisini durdurmayı düşünüyormuş. Eliniz boş giderseniz, benden bilmeyin. Kamp sorumlusu Şenay Hanım’ı bir arayın, telefonu zaten internette var.

Yeme-içme konusunda masrafları dert etmeyin, yukarıda anlattıklarım sadece uç örnekler. Onun dışında oldukça ucuza kapayabiliyorsunuz.

Şarap fiyatlarını da yazmak gerekirse, muazzam hassas damak tadı olanlar için ise bu fiyat biraz uçabiliyor. O kadar yukarıya biz bakmadık. Marka seçmeye hiç gerek yok. Gözünüzü kapatıp, herhangi bir markadan alabilirsiniz; aynı toprakta aynı süreçlerden geçen üzümler sonuçta. Ataol, Corvus, Amadeus, Çamlıbağ (Yunatçılar diye geçiyor) veya Talay.

Son Deyiş:

- Başka bir sürü güzel festivalleri var Bzc'nin. Mesela Bzc Uluslararası Ekolojik Belgesel Film Festivali. Bu yazı yayınlandıktan hemen sonra okuyorsanız, kaçırmadınız, üzülmeyin.


BIFED (İngilizce Kısaltma)

- Yukarıda bahsettiğim o mesajlar şunlar:


Tenedos: Rumca Bzc demek


1 Yeni Mesajınız Var

Sanatsal Kapanış:

Kalabalıktaki Yalnız: Ahmet

#Makedonyadan yazılar alanında göster
Kapalı