Bugün rotamızda Burdur’un Gölhisar ilçesinin batı yamacındaki üç tepelik alan üzerinde yer alan Kibyra Antik Kenti var. Antik çağların en önemli yerleşim alanlarından biri olarak bilinen Kibyra, antik dönemlerde Likya, Karya, Pisidya ve Frigya bölgelerinin kesişme noktasında konumlandığından ticaret yollarının da merkezinde yer alıyormuş haliyle.
Kibyra Antik Kenti’nde kazı çalışmalarına 2006 yılında başlanmış. Burdur Müzesi ve AkdenizÜniversitesi Arkeoloji Bölümü tarafından yürütülen kazı çalışmaları sırasında bu antik kentte bulunan tüm mimarî kalıntıların Roma Dönemi’ne ait olduğu görülmüş. Ancak milattan sonra 23 yılında meydana gelen deprem nedeniyle buradaki yapıların büyük çoğunluğu yerle bir olmuş. Daha sonradan İmparator Tiberius bu kente para yardımında bulunmuş ve vergi affı getirmiş. Böylelikle kent yeniden kendini toparlayabilmiş, pek çok binayı o dönemde yeniden inşa etmişler. Adını da “Caesarea Kibyra” yani İmparatorun Kibyra’sı olarak değiştirmişler.
Açıkçası biz buraya gitmeden önce Kibyra Antik Kenti’nden bu derece etkileneceğimizi düşünmüyorduk. Aracı Antik Kent’in yamacına park ettikten sonra yokuş yukarı yürümeye başladık. Sol tarafta ilk gördüğümüz yapı devasa bir stadyum kalıntısı oldu. 12-13 bin kapasiteli bu stadyum, simetrik olarak düzenlenmiş bir yapı. Antik Çağ Anadolusu'nun en görkemli stadyumları arasında gösteriliyor.
Biraz daha devam ettiğimizde bu kez de sağ tarafımızda agorayı görüyoruz.
Burada aşağı ve yukarı agora olmak üzere iki agora varmış. Aslında bu da ticarete ne kadar önem verdiklerine bir işaret. Agorada yürürken rehberimiz Roma Dönemi’ndeki ölçüm metodundan bahsediyor. Nasıl mı? Düz kayaya oyulmuş genişçe bir oyuk var. Zamanında bu çanağın içine tahıl veya tohum mesela buğday koyuyor, eliyle de üzerini düzeltiyor. Kaya ile aynı seviyeye geliyor. Oyuğun içindeki paketlenip satılıyor. İşte basit bir ölçüm sistemi.
Yine Agora bölgesinde yürürken burada kurban edilen hayvanların kesildiği havuzları görüyoruz. Bu bölgede bazilika, hamam, gymnasium, Roma İmparatoru’nun 1.900 yıllık konutu ve 2.000 yıllık çeşme gibi yapıları görmek mümkün. Buradaki yapıların en önemli özelliği tamamının göl ve ova manzarasına sahip olması ve hiç bir yapının bir diğerinin manzarasına engel olmaması.
Biraz daha devam ettiğimizde bizi bu kentte en fazla etkileyen yere ulaşıyoruz. Neresi mi? Odeon, yani bir diğer deyişle tiyatro binası. Ancak Roma’da odeonların tek görevi tiyatro temsilleri değil, aynı zamanda mahkeme binası ve kent meclisi binası olarak da kullanılıyorlar.
Antik Çağ Anadolusu'nun en görkemli eserleri arasında yer alan bu odeon tam 3.600 kişi kapasiteliymiş. Odeon sahnesinin tam merkezinde ise Anadolu’da eşi benzeri olmayan kırmızı, yeşil ve beyaz mermerlerden yapılmış olan Medusamozaiği yer alıyor. Medusa’nın hikâyesini bilirsiniz. Hani şu bakışlarıyla karşısındakini taşa çeviren yılan saçlı karakter.
Biz odeonun basamaklarını tırmanarak tam tepesinden bakıp da Medusa’nın bakışlarıyla karşılaştığımızda resmen büyülendik. Buraya Medusa’nın mozaiğini yapmalarının sebebi büyük ihtimalle burada yargılanan kişilerin de burada karar verici kural koyucuların da doğruluktan sapmalarını engellemek. Sanki “Doğru ol, adil ol, taşa dönüştürmeyeyim seni” der gibi.
Antik kentte yapılan çalışmalar aynı zamanda bu bölgede seramik ve çömlek atölyelerinin de bulunduğuna dolayısıyla Kibyralıların seramik ve çömlek işiyle uğraştığını gösteriyor. Aynı zamanda Kibyralıların demircilik, dericilik ve at yetiştiriciliğiyle de ünlü oldukları yapılan çalışmalarla ortaya çıkmış. Bu antik kentte bulunan eserler ise günümüzde Burdur Müzesi’nde sergileniyor.