Geçen hafta sonunu Sinop’ta geçirdim. Grubumuz üyelerinden Aykut Güzer ve yakın dostlarıyla birlikte gerçekleştirdiğimiz iki günlük gezi boyunca pek çok yer gezdik.
İlk olarak, bizi, burada doğan ünlü filozof Diyojen’in “gündüz vakti fenerle insan arayan” heykelinin ve ayakta kalan kale surlarının bir kısmının karşıladığı Sinop’ta ikinci durağımız Sebahattin Ali’nin ünlü şiiriyle meşhur Sinop Cezaevi oldu.
“Dışarıda deli dalgaların gelip duvarları yaladığı” ve zamanında Kale’nin denize yakın kısmında inşa edilen cezaevi halen müze ve film platosu olarak kullanılıyor.
Sinop’un sadece Cezaevi değil zengin sikke ve ikona koleksiyonlarına sahip Arkeoloji ve eski bir konakta açılan Etnoğrafya müzeleri de görmeye değer.
Balatlar Kilisesi kazı nedeniyle kapalı olduğu için göremedik ama gördüğümüz yerler arasında; tarihi Alaeddin Camisi’ni, halen turistik çarşı olarak kullanılan Pervane Medresesi’ni, restorana çevrilmiş tarihi hamamı (daha önce disko olarak kullanılmış) ve de Ortodoks kiliselerinin soğan kubbelerine benzeyen minaresiyle dikkat çeken Cezayirli Ahmet Paşa Camisi’ni Sinop’un görülmesi gereken yerleri arasında sayabiliriz.
Ayrıca Boztepe’den Sinop manzarasını seyretmeden de olmaz.
Her nedense kapatılan Rıza Nur Kütüphanesi’nin karşısındaki Teyze’nin Yeri’nde cevizli mantı yemeden ve fırınlarda sabahları sıcak sıcak çıkan nokul çeşitlerini tatmadan ve tabii Karadeniz’e gelip balık yemeden de olmazdı. Kalkan az bulunuyordu ve de çok pahalıydı ama iskorpitin kızartması da, buğulaması da, sebzelisi de ayrı ayrı pek güzeldi.
Erfelek’te sezonu açmaya hazırlanan İstanbul’dan emekli Muzaffer Bey’in yeni açtığı çay-gözleme evinden Okyanus restoranın işletmecisi Mert ve Ayhan Kotra’ın sahibi Ayhan beylere kadar gittiğimiz her yerde büyük bir konukseverlik gördüğümüz Sinop’ta Türkiye’nin en kuzey noktası İnceburun’a, Karadeniz’in fiyordu olarak anılan Hamsilos koyuna da gittik.
Erfelek
Ayhan Kotra
Hamsilos Fiyordu
Sinop’ta tek sıkıntımız, Turizm Danışma’nın Pazar günleri kapalı olması ve de müzelerde bile Sinop haritası bulamamak oldu. İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü pazar günleri turist beklemiyor anlaşılan! Neyse ki hazırlıklı gelmiştik, nereleri gezeceğimizi biliyorduk. Hazırlıksız gelenler ne yapar, kim bilir?
İnce Burun
Bu gezideki rehberim ve yol arkadaşlarım; değerli üyemiz Mehmet Bilgehan Merki’nin Gezgin Gözüyle Türkiye 2 adlı kitabımızda yayımlanan “Sinop Seni Nasıl Anlatsam” başlıklı yazısıyla bir diğer değerli üyemiz Levent Boz’un Ankara Çiğdemi’nin 5.sayısında yayımlanan “Sinpoe’nin Çağrısına Kulak Verin” başlıklı yazıları oldular.
Sinop’ta önemli bir yol arkadaşım daha vardı. Daha önce Orhan Pamuk’un konusu Kars’ta geçen Kar adlı kitabını ve Nedim Gürsel’in konusu Venedik’te geçen adını şimdi hatırlayamadığım kitabını okurken aldığım keyfin bir benzerini Sinop’ta tattıran bu kitabın adı “Sis Kelebekleri” idi. Nazlı Eray’ın Sadrazam Mahmut Şevket Paşa’nın suikastından sonra Sinop’a sürülen dedesini arayışını anlattığı romanın satır araların geçen Sinop Cezaevi’ni ziyaret etmek, bugün artık emekli olan eski gardiyan Pala’nın rehberliğinde bu tarihi mekânı gezmek veya 114 numaralı odasında denize karşı romanını yazdığı Melia Kasım Oteli’nde konaklamak vb ayrıntılar Sinop gezimize büyük renk kattı.
Melia Kasım Oteli
Sinop Kalesi
Gerçi 114 numaralı oda denize bakmıyordu ama hemen karşısında seçtiğim 102 numarada Karadeniz önümdeydi ve romanın trapezci kahramanı Sebati kâh balkonumda kâh Mamak Çöplüğünde idi. Çok severek okuduğum kitap henüz bitmedi ve ben şu anda bir toplantı için gitmekte olduğum İstanbul yolunda da bu kitabı okumaya devam ediyorum ama zaten Sis Kelebekleri de Sinop, Ankara, İstanbul arasında dolaşıp duruyor…
Son olarak Sinop’u görmeyenlere “mutlaka görün”, daha önce" konusu gezmekte oldukları bir kentte geçen bir roman/hikâye okumayanlara" da mutlaka bir kez olsun bu deneyimi yaşayın diyorum.
Büyük keyif alacağınıza eminim.