Türkiye’nin en kuzey ucunda denizin içine uzanan bir yarımada üzerinde yer alan Sinop’un, adını bir zamanlar konuk ettiği Amazonlar’ın kraliçesi Sinope’den aldığına inanılıyor.
Sinope, Irmak tanrısı Asapos’un kızı su perisinin de adı. Güzelliğiyle mitolojide Tanrılar Tanrısı olarak gösterilen Zeus’u kendine âşık eden Sinope’nin, Zeus tarafından dünyanın en güzel yerlerinden birisi olduğu için Sinop’a yerleştirildiği ve bu perinin adını kente verdiği yönünde inanışlar da mevcuttur.
Ayrıca milattan önce Sinop ile ilgili basılan altın ve gümüş paraların bir yüzünde kraliçe Sinope’nin baş figürü, diğer yüzünde ise balığı kaldırmış deniz kartalı figürü resmedilmiştir.
6.000 yıllık bir tarihi geçmişi olan Sinop, birçok uygarlığın ev sahipliğini yapmıştır. M.Ö. 4500 yılından itibaren Sinop ilinde sırasıyla Paflagonlar, Gaçkalar, Erken Hititler, Frigler, Kimmerler, Persler, Grekler, Kapadokya krallığı, Pontlar, Romalılar, Bizans, Selçuklular ve Osmanlılar yerleşmişlerdir.
Bu uygarlıklara ait birçok eseri Sinop’ta görmek mümkündür. Bu kültürel dokusu, tertemiz doğası ve deniziyle dünyaca ünlü filozof Diyojen ve efsanevi kadın savaşçılar Amazonlar’ın da kenti olan Sinop, doğa harikalarıyla mutlaka gezilmesi, görülmesi gereken yerlerden birisidir.
Sinop merkeze gelirken kentin girişinde sol tarafta antik çağın ünlü filozofu Diyojen’in heykelini görebilirsiniz. M.Ö. 412 yılında Sinop’ta doğmuştur. Bu sebeple antik kaynaklarda “Sinoplu Diyojen” olarak anılır.
Diyojen, mutluluğun en basit biçimde bile elde edilebileceğini savunmuş ve yaşamını bir fıçıda geçirmiştir. Diyojen ile ilgili anlatılan en ünlü hikâye ise, Büyük İskender ile arasında geçen diyalogdur. Bu filozofu ziyaret eden Büyük İskender, başka insanların kendisinden korkuyla kaçışmasına rağmen hiç istifini bozmayan Diyojen’e “Sen benim kim olduğumu biliyor musun?” der. Diyojen. “Sen benim kölemin kölesisin çünkü dünya benim kölemdir, sen de dünyanın kölesisin” diyerek cevap verir. Diyojen’in bu yanıtı çok hoşuna giden İskender, kendisinden istediğini dile getirmesini söyler. Diyojen’in cevabı ise yaşam felsefesine uygundur: “Gölge etme başka ihsan istemem” diye cevap vermiştir. Yine Diyojen elde fener gündüz dolaşırken sormuşlar; “Hayrola! Gündüz fenerle ne arıyorsun?” O da cevaplamış: “Adam arıyorum.”
Bu sebeple Sinop girişindeki heykeli içinde yaşamını sürdürdüğü fıçı üzerinde elinde feneri ve yanında köpeği ile figüre edilmiş. Sinop’a gelenleri karşılamaya hazırlanmış gibi duruyor.
Son yıllarda karayollarının inşa edilmesi ve Sinop Havaalanı’nın hizmete girmesi ve uçak seferlerinin başlamasıyla beraber kuzeyin “Bodrum”u olma yolunda ilerlemektedir.
Sinop, coğrafi konumu itibariyle Karadeniz’in en güzel doğal limanına sahiptir. Bu doğai liman da Sinop’un ticari ve stratejik önemini arttırmıştır. Sinop limanı günümüzde liman hizmetlerini gördüğü gibi, yat turlarının ve yelken yarışlarının yapıldığı bir kent olmuştur.
Sinop’u ele geçiren her uygarlık birçok eser yapmıştır; kaleler, tapınaklar, kiliseler, camiler inşa etmişlerdir. Bu eserlerden ilk sırada olan hiç kuşkusuz 4000 yıllık bir geçmişi olan Sinop Kalesi’dir. Bu kale üzerinde, üzerinden geçen uygarlıkların izleri de mevcuttur. Roma, Bizans döneminde asıl işlevi olan savunma görevini yerine getiren kaleye, Selçuklular bir iç kale eklemişlerdir. İç kalenin inşası sırasında kentteki antik binaların kalıntıları kullanıldığından, duvarlarında çok sayıda sütun ve sütun başlığı görebilirsiniz.
Osmanlılar döneminde bir süre tersane olarak kullanılan ve dönemin en güçlü savaş gemilerinin inşa edildiği iç kalesi, 1887’de cezaevine dönüştürülmüştür.
Kalenin dış surları ve surların hemen dibinden başlayan denizin varlığı burasını kaçılması çok zor bir cezaevi haline getirdiğinden, bu cezaevi oldukça ünlü bir cezaevi olarak uzun yıllar hizmet vermiş ve oldukça ünlü kişileri de burada misafir etmiştir. Günümüzde ise turistik ziyaretler ve kültürel etkinlikler için hizmet vermektedir. Burada hediyelik olarak mahkumları yaptığı el sanatlarından satın alabilirsiniz.
Gezilmesi gereken yerlerden birisi Sinop Müzesi’dir. Müzede Sinop tarihini M.Ö. 3000’lere uzanan Tunç Çağı’na ait eserlerden, Sinop açıklarında batmış gemilerden çıkarılan amforalara, Osmanlı dönemi etnografik eserlerinden 19. yüzyıla ait altın yaldızlı ikonalara, lahitlerden heykellere kadar çok geniş yelpazede ve çeşitte eserler sergileniyor.
Müzenin bahçesinde Serapis mabedinin temelleri ve 1335 tarihinde inşa edilmiş Aynalı Kadın Türbesi bulunuyor. Yine Osmanlı sivil mimari mirasını devam ettiren konaklardan birisi olan 19. yüzyıl başlarına ait Aslan Torun Evi günümüzde Sinop Etnografya Müzesi olarak hizmet vermektedir. Yöreye özgü eserleri ve yaşantıyı görmek isteyenler için gezilmesi, görülmesi gereken bir müze.
Bizans dönemine ait nadir eserlerden birisi de Balatlı Kilisesi’dir. Hz. İsa ve Meryem Ana freskleri biraz silinmiş olsa da görülmesi gerekir.
Sinop’ta Selçuklular döneminde yaptırılan en önemli eserlerden biri de Alaaddin Camisi. Sakarya caddesi ile Alaaddin Keykubat caddesinin kesiştiği noktada bulunan ve Sinop’taki en eski Selçuklu eseri olan Alaaddin Camii’si, Selçukluların Sinop’u fethedişlerinin hemen ardından 1214 yılında inşa edilmiş. 1262 yılında Pervane Medresesi’ni inşa ettiren Süleyman Pervane, Rum baskınında zarar gören Alaaddin Camii’ni de tamir ettirmiştir. Camii 5 kubbeli, etrafı yüksek duvarlarla çevrili olup, bir de avluya sahiptir. Avlunun bir köşesinde bulunan türbe ise Candaroğlu dönemine aittir. İçinde bulunan sandukalar Türk taş işleme sanatının en ince örneklerindendir.
Alaaddin Camii’nin yanında bulunan Alaaddin Hamamı da cami ile birlikte aynı zamanda inşa edildiği düşünülmektedir.
Pervane Medresesi, Alaaddin Camii’nin hemen karşısındadır. 1262 yılında inşa edilmiş bir yapıdır. Kentin düşmandan kurtulmasını kutlamak amacıyla inşa edilmiştir. Eskiden eğitimin verildiği odalarda günümüzde yerel el işleri üretimi ve satışı yapılıyor.
Medresenin hemen yanında bulunan ve medreseden açılan bir kapıyla girilen Gazi Çelebi Türbesi Muineddin Süleyman Pervane’nin torunu olan Gazi Çelebi’ye aittir. Gazi Çelebi’nin ölüm tarihi 1322’dir.
Sinop il merkezinin yüksek yerlerinden biri olan Hıdırlık tepesindeki 1297’de inşa edilen türbe, Selçuklu komutanı Tayboğa’ya ait olmasına rağmen halk arasında Seyid Bilal Türbesi olarak biliniyor.
Türbenin hemen yanındaki Cezayirli Ali Paşa Camii de Selçuklular dönemine ait olsa da, 1876-1898’de yapılan tamiratlarla orijinalliğini yitirmiştir.
İsfendiyaroğulları olarak bilinen Candaroğulları Sinop’ta çok kısa bir süre varlıklarını devam ettirmiş olan Pervaneoğulları Beyliği’ne son vererek, Osmanlı imparatorluğu fethine kadar Sinop’a hakim olmuşlardır. Yaklaşık olarak 150 yıl boyunca hakimiyet kuran Candaroğulları döneminde Sinop’ta Alaaddin Camisi’nin avlusunda bulunan Hatunlar Türbesi yapılmıştır.
Fetih Baba Mescidi ise Hükümet konağının batısında Meydankapı Çarşısı’nda bulunmaktadır. İsmail bin Uslu Bey tarafından 1353 yılında inşa ettirilmiştir. Saray Camisi ise Tersane çarşısının arkasında 1374 yılında Candaroğlu döneminde yapılmıştır. 1461 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından Osmanlı topraklarına katılan Sinop’ta Osmanlı mimarisini en güzel yansıtan eserlerden bir bölümü günümüze gelebilmiş,
1651 yılında yapılan Mehmet Ağa Camii ve Meydankapı Camii, Sakarya caddesi üzerinde yer alıyor. Tuzcular caddesi üzerinde yer alan Aşağıhamam yine bir Osmanlı eseridir.
19. yüzyıl ortalarında meydana gelen Osmanlı-Rus savaşları sırasında şehit olanların cebinden çıkan paralarla şehitlerin adına Tersane caddesinde 1853 tarihli Şehitler Çeşmesi yapılmıştır.
Sinop’tan Karakum’a giden yolun ikinci kilometresinde yer alan, Osmanlı-Rus savaşları sırasında denizden gelebilecek saldırılara bir önlem olarak inşa edilen Paşa Tabyaları, Osmanlı yapıtlarından biri olup açık hava müzesi niteliğindedir.
Sinop denizle adeta iç içedir. İsterseniz ada ucuna giden Karakum tarafında volkanik ve simsiyah kumlarla kaplı Karakum plajına gidebilirsiniz. Simsiyah kumsalları ile sizi etkileyecektir.
İç limanda ve doğuya doğru uzanan plajlarda veya Akliman tarafında ormanın denize kadar uzanan kıyılarında denize girebilme fırsatı vardır. Aslında Sinop’ta her yer deniz ve her yerden denize girebilirsiniz. Akliman tarafında 7 km uzunluğunda ve üzerinde hiçbir tesis olmayan kumsallar dinlenmek için birebirdir.
Akliman piknik - park yeri ve buraya 1 km uzaklıktaki Hamsilos fiyordu Karadeniz’in tek ve muhteşem manzaralı, fiyordudur. Sinop’ta görülmesi gereken yerlerin başında gelir.
İnceburun Feneri de Akliman’ın 10 km ilerisinde etrafı ormanlarla kaplı olup, geyik, karaca ve sülün koruma alanıdır. İnceburun Türkiye’nin en kuzey noktasındadır ve kayalıkların üzerinde fener vardır. Önünde yürüyüş alanları mevcuttur. Havanın durgun olduğu zamanlarda aşağıda görünen koy bir akvaryum manzarasındadır.
İnceburun yolu üzerinde olan Abalı köyü, orman içinde çok güzel bir piknik alanıdır. Sinop’a 12-13 km mesafededir. Aynı zamanda Akliman bölgesinde çok sayıda balıkçı motoruna da rastlayabilirsiniz.
Sinop’ta en başta Karadeniz’in taze ve leziz balıkları, mevsimine göre yenebilir. Buraya has üzümlü, cevizli ve kıymalı “Nokul” adı verilen yöresel çörek, cevizli ve yoğurtlu mantı mutlaka tatmanız gereken lezzetlerdendir.
Sinop’ta şehir merkezinde kalmak isterseniz Tersane bölgesindeki otelleri tercih edebilirsiniz. Merkez dışında ise Akliman ve Karakum tarafındaki otel ve pansiyonları tercih edebilirsiniz.
Sinop’tan dönmeden alınabilecek en güzel hediyelik maket kotralardır. Tamamen el emeği olan maket tekne modelleri ve kotralar alınabilecekler arasında ilk sırada gelir.
1940’lı yıllarda Sinop Cezaevi’nde kotracılık olarak başlayan bu el sanatı, daha sonraları cezaevi dışına yayıldı. İlk zamanlar Sinop’a gelen yolcu vapurlarına hediyelik eşya olarak sunulurken, sonradan il dışına hediyelik eşya olarak gönderilmeye başlanmıştır.
Kotracılık gelişerek yerini projeli, denize uygun olarak yapılan tekne modelciliğine bırakmıştır. Tüm detayları ahşap ve el işçiliği ile üretilmektedir. Modeller genellikle çektirme, taka, sandal, kalyon, gulet, yat, balıkçı gibi çeşitleri ile kayın, kavak, ceviz, dişbudak gibi ahşaplar kullanılmaktadır.
Sinop’ta Özekes ailesinin dört kuşaktır devam ettirdiği el yapımı bıçak üretimine ise ilk olarak dedeleri 1890 yılında bir hobi olarak başlamış. El yapımı bıçaklar, Sinop’un tanıtımında bugün başta gelen el sanatlarından biri olmuş. Bıçakların yapımında yüksek karbonlu çelik, saplarının yapımında manda, geyik boynuzu, gül ağacı kökü kullanılmaktadır. Korkuluk ve tepe malzemesi ise kaliteli pirinç malzemesi kullanılmaktadır.Sinop'ta konaklamak için deniz manzarası ve farklı konseptiyle Sinop Antik Otel ve Hotel 117 tercih edilebilir.