CRUISE İLE DÜNYANIN KEŞFİ yazı dizimin bu bölümünde sizleri Uzakdoğu’ya davet ediyorum.
Uzakdoğu’da en çok görmek istediğiniz şehirler neresi diye size sorulsa ne cevap verirdiniz? Pekin mi? Yoksa Shanghai mi? Yoksa Hong Kong mu? Yoksa siz bunlardan başka Güney Kore, Japonya, Vietnam’ı da görmek ister misiniz? Hatta yetmez diyorsanız, Bangkok ve Singapur’u da ben ilave edeyim. Üstelik buraları lüks bir Cruise ile şöyle rahat rahat 3 hafta gezelim diyorsanız buyurun Cruise ile Büyük Uzakdoğu turuna götürüyorum sizi. Bu turumuzda sizleri hayatınızda unutamayacağınız deneyimler ve olayları tanıtacak, hem de lüks içerisinde keyifle, bir o kadar da maceracı ruhunuzu ortaya çıkartarak, kendinize ne kadar çok değer vermeniz gerektiğini ve ara sıra kendinizi de ödüllendirmeniz gerektiğini ve bunların zevkini tattıracağım.
Bu yolculuğa çıkmamıza neden olan gazete ilanında, hem fiyatının uygun olması hem de görülecek şehirlerin benim de Uzakdoğu’da en çok görmek istediğim yerler olması üzerine, gitmeye karar verdik. Hemen kendimize yol arkadaşlarımız kim olabilir diye düşündüm. Çünkü yol arkadaşlığı çok önemli. Hele böyle uzun soluklu yolculukta daha da önemli. Herkesle yola çıkılmaz ki… Türlü türlü eziyeti onların normal hayatıymış meğerse diye katlanırsın veya katlanmaz arkanı döner devam edersin. Düşündüm, bir daha düşündüm, ilk aklıma gelen 1 sene önce cruise ile yaptığımız Adriyatik turumuzda gemide tanıştığımız İstanbullu arkadaşlarımızı aramak oldu. Biliyor musunuz işte hayat böyle güzel bir şey. Hiç tanımadığınız birilerinin, üstelik ayrı ayrı şehirlerde oturan iki ailenin, ikinci bir gezi için bir araya gelmeleri, gezerken birbirlerine uymaları, birbirlerinin istek ve ihtiyaçlarına saygı göstermeleri, hayatın bu aralığında bize katılıp keyifli bir tatil geçirmeyi düşünmeleri, gerçekten çok önemli. Tabii arkadaşlarımızın da bu geziye müsait olmaları, ve ilk teklifimde bu tura gelmeyi kabul etmeleri bizim için yıllar boyu sürecek dostluğun başlangıcıydı. Mahmut ve Ayfer dostlarıma bize katıldıkları için buradan teşekkür ediyorum.
Dönelim gezimize, Cruise ile Büyük Uzakdoğu Turu...
Rotamız: Pekin – Busan (G.Kore) – Nagazaki (Japonya) – Şangay (Çin) – Hong Kong (Çin) – Nha Trang (Vietnam) – Ho Chi Minh City (Vietnam) – Bangkok (Tayland) – Singapur
Pekin ve Pekin Ördeği
1.GÜN: PEKİN THY uçağı ile 9 saatlik yolculuğumuzun sonunda Dünyanın en büyük havalimanlarından biri olan Pekin havalimanına öğleden sonra indik. Komünistlerin dev ve boş, dekorasyondan yoksun alanları görünce pek şaşırmadık hani. Çin’e hoş geldiniz. Terminaller arası transferimizi yani bavulları alacağımız yere bile 10 dakikalık bir tren yolculuğu sonunda vardık. Bavullarımızı almak için trene bindik. Var mı böyle bir şey! Neyse yarım saatte terminalden çıktık ve bizi bekleyen Çinli turizm rehberimiz eşliğinde otelimize geldik. Hemen yerleştik. Dörtlü ekip olarak hava kararmaya başlamadan otelimizden fazla uzaklaşmamak şartıyla çevremizi keşfetmeye başladık.
Ancak akşam yemeği için rehberimizden bizi Pekin ördeği yemek üzere popüler ve geleneksel bir restorana götürmesini istedik ve randevulaştık. Otelimiz çok büyük ve güzeldi. Uluslararası zincirin bir parçası olmanın avantajı ile herhalde Pekin’den başlayacak cruise turlarının tüm yolcuları buradaydı.
Pekin (Beijing) deniz kıyısında değil ama cruise, deniz, liman burası için yabancı değil. Gemiler Pekin’e 2 saatlik mesafede olan Tianjin limanından kalkıyor. Bu liman o kadar büyük ki bizi Tiajin’e gemimize götürecek Çinli transfer otobüsü bile limanın içerisinde kayboldu ve sora sora yarım saatte gemimizi bulabildi. Gerisini siz düşünün artık.
Gelelim Pekin ördeğine…. Taksilerimize bindik ve 10 dakika sonra ışıltılı , rengarenk bir binanın önünde durduk. Burasının restoran mı gece kulübü mü olduğunu ancak içeriye girince ve masamıza oturunca kararlaştırabildik.
Mekan çok büyüktü ve merdivenlerden masamıza kırmızı halı üzerinde yürüyerek geldik. Siparişlerimizi verdikten sonra hafif atıştırmalıklar eşliğinde biralarımız geldi ve büyük bir masanın ortasındaki dönen tablaya kondu. Sabit tabak ve çatallarımızla, dönen tabladaki yiyecekleri tabağımıza almamız bayağı zordu. Çünkü masada herkes o yuvarlağı kendi önüne döndürüyor ve siz tam alacakken çatalınız boşta kalıyor. Alışık olmayana oyuncak işte buyurun bakalım. Derken siparişlerimiz kişi başı yarım ördek olarak 2 servis arabasında masamızın yanına geldi.
Büyük bir özenle ve beceri ile tabii ki şov yaparak, ördeği resimlerde de göreceğiniz üzere pastırma dilimleri gibi keserek kişi başı 7-8 dilim servis yaptılar.
Bunu özel sosu ile avuç içi büyüklüğündeki pirinç lavaşlarına ikişer ikişer sararak yedik. Hımm gerçekten lezzetli. Hem gezi sitelerinde de okumuşumdur; Pekin ördeği Pekin’de yenmelidir, başka yerde bu lezzeti bulamazsınız diye. Bu tavsiyeye uydum ve bingo! Muhteşem. Ama bir baktım dilimledikleri ördeklerden kalanları masaya getirmelerini beklerken, servis arabalarıyla birden yola çıktılar. Tabii ki ördeklerden geriye kalanlar da gidiyor… Daha üzerinde etler duruyor hop mop diyene kadar gitti gider bizim ördekler, yolcu abbas.
Yemekten sonra koridora çıktım ve dolaşırken bir kapı açıldı ve içeride bir de ne göreyim? Bizim ördeklere 6-7 tane Çinli komi yumulmuş, kemikleri sıyırıyorlardı. Tabii öteki masalardaki ördeklerle birlikte. Eh biz de böylece ayda 50-100$ kazanan bu yamakları doyurmuş olduk. Artık kalkma zamanı. Hala ayaktayız hayret, 24 saattir yollardayız ve her ne kadar uçakta uyumuş olsak da, insan uzanıp yatmak istiyor değil mi? Haydi yatağa çocuklar, yarın işimiz çok, erken kalkalım, yol alalım diyorum. İyi geceler…
Pekin Turu ve Çin Seddi
Gezimizin ikinci gününde rotamızda tam gün Pekin turu, Yasak Şehir, Cennet Tapınağı, Yazlık Saray ve Çin Seddi var.
Sabah kahvaltımızı otelimizin muhteşem salonunda yaptık. Cruise yolcuları için toplanma mekanı olan bu büyük otelde çeşitli toplantı salonları vardı. Buralarda gemilerine gidecek yolcular için hostesler tarafından bilgilendirmeler ve dünyanın her yerinden gelecek olan yolcular için buluşma noktaları oluşturulmuştu. Bizim gemimizin 3.500 kişilik olduğu düşünülürse bu kadar yolcunun nerelerden geleceği ve nasıl toplanacağını düşünün bir kere. Biz Türkler gemide 50 kişi civarındaydık. Hepimiz aynı programla gelmemiştik tabii ki. Hepimiz İstanbul’dan gelmiyorduk. Amerika’dan veya Singapur’dan gelenler bile vardı. Onun için gemiye binmeden 2-3 gün önce Pekin’de toplanıyoruz. Çünkü gemi gününde ve saatinde kalkacağından, bu kadar kişinin 2 gün önceden toplanması mantıklı.
Çok güzel bir Çin kahvaltısı yaptık. Her şeyin tadına baktım.
Beğenmediklerim tabii ki oldu ama bu kadar değişik şeyleri tattığım için kendimi şanslı sayıyorum.
Sizlere Bugünkü programımızı kısaca anlatmak istiyorum. Türk Rehberimizin eşliğinde Muhteşem yerleri gezdik, bilgi aldık. Önce Yasak Şehir, sonra Yazlık Saray, Cennet Tapınağı. Bunların hepsi görülmesi gereken yerler ve buraları size uzun uzun anlatmayacağım. Tüm bu yerler ile ilgili gezi sitelerinde ve internette bilgilenebileceğiniz bir sürü kaynak var. Biz esas konumuza, yani gemi seyahatimize odaklanıp, amacımız dışına çıkmamalıyız diye düşünüyorum ve günün yorgunluğunu akşam aperatif bir yemek ile otelimizde geçiriyoruz. Ama size yine de bu yerlerle ilgili birkaç fotoğraf göstermeden yapamayacağım. Bu arada küçük bir not: Hava sıcaklığı sıfır derece ve Yasak şehri çevreleyen su kanalı da donmuş, üzerinde yürünebilir! Haydi resimlere buyurun bakalım:
Bir sonraki gün ise Çin Seddi’ne gideceğimiz için zinde ve dinlenmiş olmamız lazım.
Ve ertesi gün Çin Seddi…
Sayılı günlerimizi değerlendirmek için sabah erken saatte Çinli rehberimiz eşliğinde otobüsümüze bindik. Çin Seddi’nin Badaling Bölümünden 1 milyon kişinin yapımında çalıştığı 6.700 km’lik Çin Seddine çıkmak üzere yola koyulduk. 1 saatlik yolculuk sonrası ulaştığımız yerde yine her yerde olduğu gibi turistik eşya satıcıları etrafımızı sardı ve biz kararlılıkla bizi Çin seddinin bu bölümündeki kalesine çıkaracak olan teleferiğe binmek üzere yolumuza devam ettik. 10 dakikalık seyirli bir yolculuktan sonra, bir de tünelden geçerek Çin Seddi’nin üzerine çıktık. Manzarayı işte size gösteriyorum.
Tabii ki dünyada görülmesi gereken yerlerden birisi. Muhteşem ve heybetli görüntüsü ile, size bu yapının nasıl yapıldığı sorusunu defalarca sorduruyor.
Zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz ve artık başka bir noktadan hem bu dev yapıyı seyretmek, ve meşhur Çin porselenlerinin yapımı ve dolayısı ile de öğle yemeği yeme zamanı geldi.
Otobüsümüze tekrar biniyor ve size fotoğrafını göstereceğim Çin Porselen fabrikasına geliyoruz.
Burada Çin porselenleri satış mağazasında evet beğenebileceğiniz çeşitli parçalar var.
Tabii sizin kesenize ve taşıma kapasitenize bağlı.
Bu vasıflara uyan Bursalı bir çift her gittiğimiz yerde epey bir alışveriş yaptı ki, biz ağzımız açık onları seyrediyorduk. 1 metrelik vazoyu nasıl taşıdı ve uçağa nasıl bindirdi hayret ettim. Neyse burada yemeğimizi de yedikten sonra artık programımıza devam edip, öğleden sonra Pekin’in ucuz ve taklit mallarının satıldığı çarşılarını ziyaret edeceğiz. Bakalım bu çok katlı çarşılarda neler göreceğiz ve neler alacağız. Bu yer şehrin merkezinde ve birkaç tane AVM tipi kalabalık ve reyonlardan oluşan bir Pazar. Ne ararsanız var. Herkes sizi bir tarafınızdan çekiyor ve malını satmaya çalışıyor. Tabii pazarlık etmeyi seviyorsanız, ve kaliteli ile kalitesiz malı ayırt edebiliyorsanız ne mutlu size.
Burada epey alışveriş yapabilirsiniz. Ben bir adet kışlık çift kat Colombia montu mesela 140$’dan 45$ dolara indirebildim ve tabii ki üstümde kaldı ve hala orada sıfır derecede ve burada tek tek hava durumuna göre memnuniyetle kullanıyorum. Eveeet grubu toplamak ve buradan çıkmak tabii ki zor oluyor, 2-3 kişi fire vererek şehir turumuza devam ettik. Enteresan dev binaları ve Olimpiyat stadı “Kuş Kafesi”ni de gördükten sonra bizi bir çay mağazasına götürdüler.
Çay mağazasında bizi ders odasına aldılar ve önce çayın tarihçesi ve cinslerini öğrendik. Ardından da tadım yaptık. Tabii burada da amaç çay satışı yapmak ama bizde yine de alıcılar var merak etmesinler. 1 saatimizi de burada geçirdikten sonra otelimize ulaştık ve bu yorgunluğu nasıl atarız diye düşünürken, rehberimizin de tavsiyesi ile masaj yaptırmaya karar verdik. Odamıza 2 adet geyşa masöz geldi ve eşimle beni yoğurmaya başladı. Yumuşadık, pelte gibi yerlerde sürünmeye başladık. Akşam yemeğine nasıl gideceğiz diye düşünmeye başladık ki arkadaşların baskınına uğradık. Kolalar ve viskiler elde, çerezler çikolatalar da de bizden, oda partisi verdik. Böylece mutlu sona erdik. Sizlere de tavsiye ederim.
Tianjin ve Cruise ile Tanışma
Gezimizin üçüncü gününde sabah kahvaltımızı mükemmel bir şekilde yaptıktan sonra nihayet otelimizden ayrılıyoruz ve otobüsümüze binerek 1 saat 45 dakikalık yolculuktan sonra Pekin’in liman şehri olan Tianjin’e ulaşıyoruz. Artık gemimize kavuşacağız ve rüya yolculuğumuz başlayacak. Ama bu iş o kadar kolay değil. Öyle büyük bir limana geldik ki , otobüs şöförü bile bizim geminin hangi terminalde olduğunu yarım saatte sora sora ancak bulabildi. Şöförümüzle ve Çinli rehberimizle vedalaştıktan sonra işte dev Cruise terminalindeyiz ve gemimiz bizi bekliyor. Yuppiiii…
Hemen gemi için check-in yapıyoruz. Bavullarımızı teslim ediyor ve gemi resimli giriş kartlarımızı alarak gemimize doğru gidiyoruz. Heyecan son haddinde!!! Tekrar Cruise gezisindeyiz ve o meşhur dıt sesi ile gemi kimlik kontrolunu geçiyor ve odamıza doğru yöneliyoruz. Ne demiştik saat 14:00 olduğuna göre haydi doğru restorana gidelim ve keyifle karnımızı doyuralım. O nasıl bir his biliyor musunuz? Dev bir gemide istediğiniz her şey var, ve siz hangisini yapacağım diye tereddütte kalıyorsunuz. Restorana gidiyorsunuz. Ne yiyeyim diye tereddütte kalıyorsunuz. Barlara gideyim, müzik dinleyeyim diyorsunuz ama tereddütte kalıyorsunuz, hangi barda hangi canlı müziği dinleyeceğim diye. İşte böyle iyi şeyler ve seçenekler içersinde olmak güzel bir his. Bunun zevkine vararak kendinize ne büyük iyiliği yaptığınızın farkında olun. Öğlen yemeğimizi yedikten sonra odamıza gidiyoruz ve bavullarımızı açıp 16 gece kalacağımız odamıza yerleşiyoruz. Daha önceki yazılarımda bu gemilerde yapılması ve yapılmaması gerekenler hakkında sizleri bilgilendirmiştim ama yine tekrar etmek isterim . Çünkü yeni bir gemiye bindik ve ilk günümüzde bunları hatırlamakta fayda var.
İşte şimdi size 11 pratik ipucu vereyim. Bu ipuçları saymakla bitmez tabii ama yeri geldikçe sizlere bildireceğim .
*Giysilerinizi dolabınıza yerleştirdikten sonra, az kullanacağınız eşyalarınızı bavullarınızla birlikte yatağınızın altına koyun.
*Günlük gezi notlarınızı ve önemli hatırlatmaları, gemideki aktivite bilgilerini duvarınıza asın. Bu ne yahu? Evet, her limandan aldığınız hediyelik magnetleri kullanarak kabin duvarlarına yapıştırın. Çünkü duvarlar metal!
*Oda veya banyo kokusundan rahatsız olmamak için yanınızda getireceğiniz bir askılı kokuyu banyonuza takın.
*Dışarıdan odanız için 3-5 şişe içme suyu getirin. Çünkü gemide restoran ve barlarda içme suları 4-5$ kadar ücretlidir. Açık büfe restoranlarda, makinelerdeki su, ice tea, limonata ve sıcak içecekler parasızdır. İnsanların buralardan su alıp kabinlerine götürdüklerini görüyorum. Nafile, çünkü makinelerdeki sularla kabininizde çeşmelerden akan su aynıdır. İçilebilir arıtma suyu.
*Yanınızda 3’lü priz olsun. Hem şarj aletleriniz, hem traş makinanız, hem de diğer küçük elektrikli aletleriniz için lazım olacaktır. Gemilerde zaten yangına karşı elektrikli aletler kullanmak yasaktır. Odalarda yalnızca saç kurutma makinesi vardır ve çekmecelerin içerisinde, aynanın önünde durur; yerinden çıkartamazsınız.
*Kamaralarda sigara içemezsiniz, balkonda hiç içemezsiniz, çünkü uçan ateş diğer kabinde yangına sebebiyet verebilir. Dikkat edin! Gemide özel sigara odaları ve güvertede özel sigara küllüklerinin bulunduğu alanlar vardır. Buraları kullanabilirsiniz.
*Yanınıza küçük bir kutu çamaşır deterjanı ve 4-5 adet mandal alın, acil durumlar için ihtiyacınız olabilir.
*Gemide her katta özel çamaşırlarınızı yıkayabileceğiniz parasız çamaşır makineleri ve özel odaları var. Buraları veya geminin paralı kuru temizlemecisini kullanabilirsiniz.
*İç kabinlerde doğal aydınlatma yoktur. Televizyonunuzun güverteyi canlı gösteren kanalını, sesini kapatıp devamlı açık bulundurursanız hem odanız aydınlanır, hem de dışarıdaki hava durumunu takip edebilirsiniz.
*Televizyonunuzdan aynı zamanda gezi boyunca geminin yapacağı şehir turları gösterilmekte ve tanıtılmaktadır. Bunları takip ederseniz ertesi gün gideceğiniz limanda nereleri gezmek konusunda görsel seçeneklere sahip olursunuz.
*Balkonunuza çıktığınız zaman balkon kapınızı sonuna kadar kapatmayın, yanlışlıkla kilitlenirse, balkonda birisinin gelmesine kadar mahsur kalabilirsiniz. Kabin kapısı ile balkon kapısını da aynı anda açık bırakmayın, yoksa kabininizin içerisinde fırtınalar estirirsiniz.
Şimdi gelelim tekrar gemimiz yolda iken ilk gün yapılacak işlere. Mesela; Resepsiyona gidip geminin aktiviteleri ve ücretsiz servisleri konusunda bilgi alabilirsiniz.
İlk gün, yolculuk boyunca kullanacağınız içecek paketi satın almak avantajlı olabilir. Bu içecek paketleri, her seferinde yemeklerde veya barlarda içtiğiniz içeceklerin daha ucuza veya bazılarının bedavaya gelmesini sağlar.
İlk gün geminin özel restoranlarında yer ayırtmak ucuz olabilir.
İlk gün bazı sauna ve masaj servisleri ücretsiz olabilir.
İlk gün akşam oturma düzeninizi beğenmediyseniz veya saatini değiştirmek isterseniz resepsiyondan bunu düzelttirebilirsiniz.
İlk gün yine açık büfe restoranlar, herkes belirli saatte gemiye bindiği için kalabalık olabilir. Siz güvertedeki diğer restoranlarda daha rahat yemeğinizi yiyebilirsiniz.
Her gün, nakit paranız kalmadığında muhasebeden, kendi hesabınıza kaydedilmek üzere belli bir komisyon karşılığı nakit para alabilirsiniz. Ama bazı uyanıklar bunu kumarhaneden sağlıyorlar. Çünkü Casino’da oynamak üzere hesaptan çekilen paralar komisyonsuzdur.
Umarım bu bilgiler işinize yarar. Bunları; her Cruise ile dünyanın keşfi yazı dizimin değişik turlarında azar azar sizlere bildireceğim. Hepsinde aynı şeyleri tekrar etmek sıkıcı olabilir. Bu yüzden iyice bilgilenmek için bütün seferler yazılarımı okumanız lazım.
Eveet efendim, gemide odamıza yerleştikten ve gemiyi de kısa bir turla tanıdıktan sonra geminin güvertesine çıkıp geminin limandan ayrılışını artık seyredebiliriz.
Kaptanımız Bob Oliver kumandasında, 2.670 yolcu ve 1.100 mürettabatı ile birlikte gemimiz ile Tianjin – Singapore arası yaklaşık 8.000 km yol yapacağız. Şu anda 27 Şubat 2012 ve hava sıcaklığı 3 derece C, rüzgar 3 kuvvetinde güneybatı esmekte ve hareket saatimiz 18:00 Hayırlı yolculuklar…
Gezimizin dördüncü gününde denizdeyiz. Bu sabah Bohain Denizi’ni, öğleden sonra da Sarı (Çin) Denizi geçerek Güney Kore’nin Busan şehrine doğru yol alıyoruz. Gemide yapılacak çok şey var bugün. Öncelikle tabii ki açık büfe kahvaltı salonuna gidiyoruz ve gözümüzün gördüğü, gönlümüzün beğendiği, ağız tadımıza uygun yiyecekleri alıyoruz. Hangi birini alayım diye şaşırmayın, hepsinin tadına bakabilirsiniz. Yalnız kilonuza dikkat edin diyorum ben. Bu gemilerden kilo almadan inmek çok zor. Siz yine de kilo almak istemiyorsanız, spora başlamalı ya da sporunuza devam etmelisiniz. Güvertede sabah yürüyüşü çok güzel oluyor. Her ülkeden insanın buluştuğu bu gemide, hem onlarla birlikte geminin çevresinde yürümek, gerektiğinde sohbet etmek sizi keyiflendirebilir. Terledikten, odanızda duşunuzu aldıktan sonra kahvaltı nasıl güzel geliyor biliyor musunuz?. Tabii bu arada fitness center’de koşu bandlarında koşmak da keyifli ve ücretsiz. Yeter ki uygun kıyafetinizi giymiş olun. Düşünün bir kere, bir tarafta gemi uçsuz bucaksız Çin Denizi’nde yol alıyor ve siz manzaraya karşı koşuyorsunuz. Buradan saunaya da girebilirsiniz. Tansiyonunuza ve Çıplaklara dikkat! Sonra özel masajlar, terapi ve dinlenme programları da var. Bunlar ücretli, ama yolculuk süresince burada kullanabileceğiniz paket programlar alırsanız size daha uygun fiyata gelebilir. Sonra ping-pong turnuvalarına, çeşitli havuzbaşı oyunları ve eğlencelerine de katılabilirsiniz.
Hava uygun değil ise, ne havuz başı demeyin . Üstü kapanan havuzlarımız da var. Soğuk havada kapanır, sıcak olunca açılır. Yaaa işte böyle…
Bakın hele öğle yemeği saati de gelmiş. Daha dinlenmeye vakit bulamadan haydi bakalım yemek çeşitlerimizi görmeye buyrun yemek salonuna. Yemek yemeyi seviyorsanız buradan keyif alacaksınız. Azar azar herşeyin tadına bakın bakalım beğenecek misiniz? Burada makinalardaki meşrubatlar ve sıcak içecekler bedavadır. Masaya servise istediğiniz su ve içkilerin ücretleri ise kartınıza işlenecektir. Yemekten sonra ister dinlenin, ister sohbetlere katılın, isterseniz de sinema salonundaki filmleri izleyin. Tabii ki İngilizce lisanınız yeterliyse.
Bu arada zaten gemiyi keşfetmeye devam ediyorsunuz ve mağazaları dolaşıyorsunuz. Neler var neler, fiyatları nedir, dostlarıma, çocuklarıma şunu mu alsam, bunu mu alsam gibi düşünceler. Bu düşüncelerinizi, geminizin son günlerine doğru yapacağı promosyon satış günlerine saklayın. O zamanlarda daha ucuza alırsınız. Ben bu gemide, promosyon günlerinde 4-5 kol saati alındığını da gördüm. Sanki bedava veriyorlar… Açılışta öyle bir saldırdılar ki 15 dakika sonra tezgahta 200 saatten eser kalmamıştı! Ama tabii ki şehirlere indiğimizde neler göreceksiniz bakalım. Bu arada dikkat edin 23 kg olan uçak bagaj kapasitenizi geçmeyin. Yoksa aldıklarınızın astarı yüzünden pahalıya gelir. Biz mesela gelirken 20’şer kg ağırlıkla uçağımıza bindik. Niye, hem kış, hem de yaz göreceğiz. Onun için buraya gelirken evde az giydiğim, modası geçmiş giysilerimi getirdim. Dönüşte çoğunu, takım elbisem dahil kabin görevlime verdim. Çok memnun kaldı ve bir de eline yazı verdim ki, çalıntı mal olmadığı belli olsun diye. Böylece yeni alacaklarıma yer açtım ve dönüşte 23.5 kg ile uçağa bindim. Nasıl ama. Çok kişinin fazla bagaj parası ödediğini ve birbirlerine bavul transferi yaptıklarını da gördüm. Ona göre…
Busan'a Varış
Gemimiz Busan’a öğle vakti yanaştı. Akşam 19:00’da hareket edeceğini düşünürsek, elimizi çabuk tutmak zorundaydık. Saat 13:00’te öğle yemeğimizi bitirdik ve hemen dışarıya çıktık. Bir gece önceden resepsiyondan aldığım Busan haritası üzerine, yine odamızdaki TV’de yayınlanan tur boyunca gidilecek olan şehirlerin tanıtımının yapıldığı programları izledim ve notlarımı aldım. Gideceğim yerleri öğrendim ve ekibimi ona göre yaya olarak yapacağımız tura hazırladım.
Şimdi efendim gemiden çıktıktan sonra cruise terminaline giriyoruz ve gemi kartlarımızı göstererek bizi bekleyen geminin Shuttle servisi ile eski şehir merkezine ulaşıyoruz. Burada ilk hedefimiz Uzakdoğu’nun en büyük balık pazarlarından biri olan Jagalch’i Chijan- Balık pazarını ziyaret etmek. Yolda pazara giderken zaten kurutulmuş balık pazarından yürüyorsunuz ve dükkanlarda Korelilerin ne yediğini ve enteresan kurutulmuş her çeşit deniz mahsulünü görüyorunuz. İşte mesela bizim hamsinin küçüğü gümüş balıkları kuruları kutular içersinde satılıyor ve bunları içki yanında çerez niyetine servis ediyorlarmış.İşte size balık pazarındn insan manzaraları.
Burada balıkları ve deniz mahlukatlarını canlı canlı kovaların içersinde teşhir ediyorlar. Oradan beğeniyorsunuz.
Sudan çıkarıp, hemen ayıklıyorlar ve size tartıp veriyorlar. İsterseniz de üst katta restoranlar var orada pişmişini servis ediyorlar. Basit restoranlar ama nazik, saygılı ve güleryüzlü insanlar.
Buradan ayrılıyoruz ve yürüyüşümüze sokak aralarında devam ediyoruz. Busan Tower’a ulaşıyoruz. Burası şehrin tüm manzarasını görebileceğiniz ve Yongdusan parkı içersinde olan yüksek bir kule.
Kapıda bizi yine güleryüzlü Koreli genç kızlar karşılıyor ve bize rehberlik ediyorlar.
Busan’ın manzarasını seyrettikten sonra Taegak Temple, Kukje Market, Çin mahallesi, Bulguksa Temple ve Kore savaşındaki şehitlerimizin yattığı Şehitliği ziyaret edebilirsiniz.
Yeraltı çarşılarını gezebilir ve Çin Mahallesinde dolaşabilirsiniz. İşte gününüz bitti ve bir sürü yer gördünüz ve bu gezi için harcadığınız para 4 kişi için 40$. Bu da taxi ve giriş yerleri için bilet paraları dahil. Eğer gemideki turlara katılırsanız kişi başı 50-60$ ödersiniz ama biraz daha detaylı bilgi alırdınız. Bence şehirde kaybolmak daha güzel. Pilinizin bittiği yerde taksi’ye binin ve geminize 20 dakikada ulaşın. Kolay bir şehir Busan.
Busan'dan Nagasaki'ye Yolculuk
Akşam oldu gemimize döndük ve şöyle yarım saat kadar uzanarak dinlendik. Gece aktivitelerimizi öğrenmek için bültenimize göz attık. Yemekten sonra tiyatroda herzamanki gibi bir şov var ama acaba bu akşam hangi grup bizi eğlendirecek? Merak edenler haydi bizimle biraz sonra tiyatro salonuna gelsin. Yemek saatimiz de geldi. Bu akşam yemekte neler var? Hep soru işareti ve merak konusu. Çünkü bu gemide yemek yemek benim için ayrı bir ritüel. Ne yani demeyin şimdi. Her zaman oturduğunuz salonunuza geçip, bembeyaz örtülü şık bir masada iltifat ve güleryüzle karşılanmak, menüyü karıştırmak ve o gece nelerin tadına bakmak istediğinize karar vermek, karar veremeyince sormak, yahut da menüdekilerin hepsinden istemenin dayanılmaz zevkine varmak, içeceğiniz eşliğinde karşınızdaki veya masanızdaki yoldaşınızla sohbet etmenin keyfini çıkarmak, ritüel değil midir? Mesela bakın bakalım bizim masa ekibimiz ne kadar coşkulu ve güzel!
Bekleyeniniz yok, alkol kontrolü yok, arkanızdan koşturan yok, hesap ödemenizi isteyen yok, zaten hesabı baştan ödemişsiniz, eee ben böyle ritüeli yerim de yan da gelir yanına yatarım. Tatlılardan beğenin bakalım, limonlu sorbe mi, yoksa cheesecake mi ? Yöresel bir tatlı mı vs. üzerine dondurma da istiyor musunuz, yoksa bu akşam yalnız meyve ile mi yetineceksiniz.
Kahve nasıl olsun, yoook. Siz bu akşam çok yediniz. Açgözlülük yaptınız. Hah işte benim demem de bu. Bu gemilerde kendinizi ve boğazınızı tutmayı da öğreniyorsunuz. Yani nefsinize hakim olmayı. İkinci ve üçüncü günden sonra zaten az az yemekleri tatmaya ve masanın zenginliği ile gözünüzü doyurup normal yemek düzeninize dönüyorsunuz. Siz siz olun yine de bu gemide 18 saat mi desem 24 saat mi desem devamlı yiyecek bir şeyler bulabileceğinizi unutmayın ve midenizde rezerve yer bırakın, her an karşınıza bir yiyecek çıkabilir. Ama bütün bu yediklerinizi eritmek için de spor yapın. Bu arada sizin için geminin mutfağına da girdim. Her daim bir şeyler pişiyor ve ocak boş değil. İşte bizlere bu güzellikleri sunan aşçıbaşımız ve restoran müdürümüz. Sizler için bu pozu verdiler.
Yukarıda restoranda ise bize en iyi hizmeti vermek için çabalayan servis elemanımıza da bu pozu sizin için verdirdik. Nasıl ama!!
Haydi haydi şov zamanı. Yemekten artık kalkalım ve lobide şöyle bir dolaştıktan sonra tiyatroda yerimizi alalım. Şimdi bu şovlardan isterseniz biraz bahsedeyim sizlere. Ben bu sahnenin arkasını da gezdim. Sanatçılar ve dansçılar tabii ki makyajlarını burada yaptırıyorlar. Kostümlerini burada giyiyorlar. Aksilikleri de burada yaşıyorlar. Yüzlerce elbise ve kostüm, raylı askılarda asılı ve sanatçının veya dansçının o günkü rolüne uygun kıyafet, raylar (lunaparktaki rollerlar gibi) vasıtasıyla hareket ederken, bilgisayarlı düzenekle önünde duruyor ve 2 dakika içersinde 20-30 kişi giyinip sahnede yerini alıyor.
Perde araları 1-2 dakika ve bu arada sahne arkası, gayet sessiz ve uygun bir düzenle sanatçılarını hazırlıyor ve o koşuşturmada yanlışlara mahal vermiyor. Ama nasıl diyeceksiniz. Şaşırdım. Duyduğuma göre bu şovların 5 milyon Euro civarında bütçesi varmış. Sezon süresince geminin her turunda baştan tekrar ediliyor ve şirketin sezon sonundaki bir başka gemisinde prova edilmiş bir şekilde sahneleniyor. Ama gündüz vakti bazen provalara da denk geldim , inanın çok profesyoneller ve yönetmenleri yanlışlara hiç taviz vermiyor. Onun için de zorlanıyorlar, başarılı oluyorlar ve iyi de para kazanıyorlar. Siz de kendinizi Broadway veya Hollywood prodüksiyonlarının içersinde buluyor ve zevkle seyrediyorsunuz. Bu gezimizdeki gibi uzun turlarda, çeşitli sanatçılar veya gruplar turun çeşitli etaplarında bize eşlik ediyor ve performanslarını o 2-3 günlük yolculuk süresince seyircilere sunuyorlar. Mesela Şangay’da günübirlik bizimle olan Çinli akrobatların şovları sayesinde onların inanılmaz hareketlerini seyretme imkanı bulmuştuk.
Yine Hong Kong’dan binen Hollywood'da meşhur olmuş Kanadalı bir şarkıcı bize 3 gün boyunca unutulmaz müzik ziyafeti çekmişti.
Bu eğlenceli gecede gemimiz de karanlıklar içersinde bir kuğu edasıyla sakince Japonya’ya doğru ilerlemekteydi. Bizi bir sonraki limanımıza ulaştırmak için tam yol ileri. Hayır yanıldınız. Tam yol değil .Ertesi sabahki limana varış saatine uygun hızda. Hafızamıza kazınan böyle keyifli anları, sonradan yazı ve fotoğraflarımıza tekrar bakarak tazeliyor ve yeniden keyifleniyoruz.
Nagasaki - Japonya
Japon Tabakoko adasını sancak tarafımızda geçtikten sonra gemimiz saat 05.30 sularında Nagasaki körfezine girdi. Meşhur Megami Ohashi köprüsünün altından geçerek saat 06.oo da hafif yağmurlu bir günde limana yanaşıyoruz. 12 derece hava sıcaklığı ve yağmur yağıyor. İçimiz karardı ama gezme umudumuzu kaybetmiyoruz. Yine nefis bir kahvaltı yaptıktan sonra hemen çıkışa yöneliyoruz ve sürprizzzz. Gemi personeli hepimize şemsiye dağıtıyor. Düşünebiliyor musunuz? Bütün şehirde bu şemsiyelerle dolaşacağız ve binlerce logolu şemsiyenin yaptığı reklam herhalde akla zarardır. Şehirde bindiğimiz tramvaydaki Japonlar, bize hem yol gösteriyorlar hem de burada inersiniz , şuradan gidersiniz diye yol tarif ederlerken güler yüzleriyle kalbimizi kazanıyorlar .İşte size enteresan 4 enstantane.
Arkamızda dev gemimiz ve şemsiyelerimiz. Tren garında ejderha dolaştıran çocuklar. (Büyükler de olabilir, malum genetik sebeplerden dolayı)
Özgürlük parkındaki origami sanatından örneklerle yapılan adaklar.
Aşağıdaki resimde benzin pompaları dikkatinizi çekti mi? Havadalar ve benzin hortumu havada asılı duruyor. Araç altına yanaşıyor ve fulle bakalım ahbap diyor. Yer ne kadar kıymetli düşünün.
Yürüyüşümüze gemiden aldığımız Nagasaki haritasının güzergahlarını takip ederek devam ediyoruz. Şöyle yazıyor bilgi notunda. Nagasaki Japon toplumunun doğum yeri olarak kabul edilir. Sakin bir balıkçı kasabası olmasının dışında, burası Japonlarla yabancıların ilk buluştuğu yer ve Japonya’ya giriş kapısı olarak bilinmektedir. Japonya’nın en çok batılılaşmış şehri , Hıristiyanlık ve Avrupa kültürü ile kaynaşmanın yanında ekonomik bir merkez olarak da bilinir. Burası aynı zamanda II.Dünya savaşında 9 Ağustos 1945 tarihinde atılan nükleer bombanın en ağır tahribatını gören şehirlerden birisidir. Biliyorsunuz diğer bomba da bu tarihten 3 gün önce Hiroşima’ya atılmıştı. İşte size ziyaret ettiğimiz ve çok da etkilendiğim Atom Bombası Müzesinde bulunan, şişman adam isimli 21.000 ton TNT gücündeki bombanın maketini ve bombanın atıldığı anda duran saatin resmini sizler için çektim.
Nagasaki’de gezilecek daha çok yer var ama biz yağmurun da yağmaya devam etmesi sebebiyle, Konfüçyus Mabedini, Balıklı gölü, Kofuku-Ji tapınağını, Shimabara kalesini ve Urakami Tapınağını, Glover bahçelerini gezmeyi başka bir sefere bıraktık. Ayrıca bunlarla ilgili bilgilere de zaten internetten ulaşabilirsiniz. Biz tramvay ile şehrin bir bölümünü gezdik, yerel halkın içersinde dolaştık, Tren istasyonunda süper hızlı treni gördük, Chinatown ve Hamamachi Pazarını dolaştık. Hepsi çok güzeldi. Ancak zaten bütün bunları yapmaya bir gününüz yetmez. Saat 17:00’de gemimizde olmamız lazım ve 18:30’da limandan ayrılan gemimizin güvertesinden Çin denizine doğru yol almasını seyretmeliyiz.
Eveet bu günü de bitirdik. Tabii ki yorulduk . Azıcık da ıslandık ama neşeli ve kendi başımıza yaptığımız bu Nagasaki turundan ben ve arkadaşlarım memnun kaldık. Gerçi göremediğimiz yerler var ama Japon kardeşlerimizle bir daha ki sefere buluşmak için sözleştik.
Şimdi bakalım önümüze . Yarın bütün gün denizdeyiz ve Çin Denizi’nde yol alacağız. Ne yapacağız deyip sorun yaratmayın sakın. Bakın ben programımı yaptım bile. Sabah şöyle saat 10:00’a kadar uyuyayım diyorum. Ardından yine değişik bir kahvaltı ve spor için koşu bandının başına. Spor ayakkabılarımı iyi ki getirmişim. 1 saatte 250 gr zayıfladıktan sonra, 500 gr almaya havuz başındaki pizza ustasının yanıda buluyorum kendimi. İstediğim karışımları söyledikten sonra, spor adı altında eğlence yapan animatör ve onlara katılan gençleri seyrederek pizzamın tadına varıyorum. Gerçekten enfes bir pizza. Zaten sık sık gidip bu pizzadan yedim ve Endonezyalı ustayı da tebrik ettim. Öğle yemeğimizi bugün pizza ve sıcak içeceklerle geçiştirdik. Saat 14:00’de tiyatro salonundaki film kuşağında oynayacak güzel bir film için kendimi programladım. Filmden sonrada şarap tadım kursu var. Ona gideceğiz. Sonra Hint yemekleri yapım kursu, falan derken uyumaya bile vaktimiz yok. Her seferinde lobiye tabii ki uğruyorum. Ne var ne yok diye. Bugün denizde olduğumuzdan açık pazar ilan etmişler ve 3 katlı lobimizdeki dükkanlardaki malları insanlar bedava bulmuş gibi kapış kapış alıyorlar. Güya ucuzluk yapmışlar. Herşeyin iyisi ve ucuzu bizim memleketimizde var merak etmeyin. Bagaj kapasitenizin de uçakla evinize dönerken sınırlı olduğunu unutmadan ona göre alışveriş yapın e mi, benim sevgili dostlarım.
Bakın gördünüz mü. Havuza ve jakuziye bile girmişim bu arada.
O soğuk havada sıcacık ne güzel geliverdi. Enerjimi toplamam ve yarına saklamam lazım. Yarın bizi Şangay’da sıkı bir gün bekliyor umarım. Ama bu sefer rahat olacağız. Çünkü bizim Türk rehberimizin turuna yazıldık ve 50$ kişi başı ödemelerimizi yaptık bile. Biraz da rahata konalım değil mi. Bakalım yarın nereleri göreceğiz ?
Şangay
Biz yumuşacık yataklarımızda uyurken, saat 01:30 sularında Şangay Deniz Trafik Düzenleme biriminden gelen pilot kaptan gemimize çıkmış ve bizi hemen içersine girdiğimiz Yangtze Nehri boyunca limana kadar refakat etmişti. Sabah saat 07:00’de uyandığımızda limana yanaşmış olarak kendimizi bulduk. Bugün saat 08:00’de Türk rehberimiz ve 20 kadar Türk yolcu ile yapacağımız Şangay şehir turumuz için buluşma yeri olan 5. kattaki lobide, beyaz piyano başında yaptığımız randevuya yetişmek için alelacele kahvaltımızı yaptık ve yanımıza da 1,2 parça yolluk almayı da ihmal etmedik. Şimdi şöyle bir şey var. Herkes gemiden şehre inerken sabah kahvaltısında çantasına ya ufak bir sandviç ya da 1 - 2 tane meyve alıyor. İster o günün öğle yemeği olarak say, isterseniz ara öğün, karın kazıntısını gidermek için. Gemi buna müsaade ediyor. Hatta bazı limanlara çıkarken bu limanda yanınıza yiyecek bir şeyler almayın, liman yetkilileri sağlık ve karantina açından el koyacaklardır diye anons ediyorlar. Tabii bu anonsa rağmen alanlar var hatta abartanlar var ve gümrük kontrolünde el konulan bu yiyecekler epey bir koli dolduruyor. Bunlar da o şehrin fakir semtlerinde dağıtılıyormuş. Bu da iyi. Ha gemide restoranlarda kalan artık ve yenmeyen yiyecekler ne oluyor diyorsanız onlarda öğütülüp ayrı bir giderden denize balıklara dişlerinin kovuğuna gitmesi için veriliyormuş.
Şimdi gelelim turumuza. Lobide toparlanmamızın ardından 15 dakikalık gecikme ile limana iniyoruz. Limanda 100 kadar otobüs yolcuları turlara götürecekler. İngilizce, Fransızca, Rusca, Almanca ve Türkçe rehberli bu turlar bütün şehre dağılıyor. Biz Goldenbay-İstanbul acentası vasıtasıyla bu tura katıldığımızdan 50 kadar Türk için Türk rehberimiz vardı. İyi oldu tabii ki. Rehberimiz; Teoman Cimit çok saygılı, bilgili, efendi ve her işimize koşan bir kişiydi. Kendisine herşey için buradan da teşekkür ediyorum.
Tabii ki Çinli rehberimizi de görüyorsunuz. Onun da elinde Türk bayrağı var ve bizi daima bu bayrağın etrafında topladı.
İşte yine muazzam bir liman ve cruise terminali ile karşı karşıyayız. Sanki havaalanındayız.
Hava sıcaklığı 11 derece ve ara sıra hafif yağmurlu. Liman şehirden biraz uzakta ve iyi ki bu turu almışız diyoruz. Otobüsümüze rehberlerimiz eşliğinde biniyoruz ve ver elini Şangay. Şehir muazzam bir gökdelen nüfusuna sahip. Yollar ve otobanlar bile 3 kat üst üste.
Trafik akıyor ve ilk ziyaret noktamız Oriental Pearl Tower, 468 m. yüksekliğindeki bu kule dünyadaki 3. Asya kıtasındaki 1. yüksek kule olup, 15 değişik ebattaki ve değişik kattaki küçük ve büyük kürelerin yeşim bir kaba düşmesini canlandıran artistik bir konsepte sahip olduğunu belirtiyorlar.
En üst katındaki küreye asansör ile ulaştık. Tabii ki muhteşem bir manzara vardı ama enteresan ve korkutucu olan ,küreyi çevreleyen kenar taban camdı ve üzerine çıkmaya cesaret edenlere güzel bir manzara sunuyordu.
Buradan şehrin manzarası ve Huangpu nehri (mother of Shanghai) nin nasıl şehri ikiye böldüğünü de görebilirsiniz.
İşte size Şangay’ın 8 yıl arayla görsel olarak gelişmesini ve gökdelenlerin ne kadar çoğaldığının karşılaştırmalı bir fotoğrafı.
Buradan öğlen olmadann ayrılıyoruz ve Jade Buddha Tapınağı’na gidiyoruz. 1882 yılında Mong Hougen, 2 muhteşem yeşim taşından yapılma Buda heykelini Burma’dan alıp buraya getiriyor ve bu şahaserler için bu tapınağı yaptırıyor. Budist dünyası için önemli bir yeri olan bu tapınakda her zaman bir ayine denk gelebilirsiniz. Size fikir vermesi açısından 4 adet kendi çektiğim fotoğrafı beğenilerinize sunuyorum.
Haydi bakalım tekrar yola koyulma vakti. Aynı zamanda öğle yemeğini de yiyeceğimiz Şangay’ın meşhur ipekböceğinden nasıl ipek alındığını gösteren ve ipekli ürünlerin yapıldığı devlet eliyle işletilen bir fabrikaya gidiyoruz. Çin’de bu tip fabrika ve satış mağazaları revaçta. Çünkü kazan kazan hesabı, bütün tur rehberleri bu tip fabrikalarda öğle yemeği molası veriyorlar. Bu yemekler fabrikanın, yahut satış yerlerinin daima üst katında bulunan restoranlarda yeniyor. Bu yemekler hem Çin mutfağını tanıtması, hem de gelen misafirlere mola verdirip satış yapmayı sağlaması açısından güzel. Bu yemek bedellerine fabrika para almıyor. Tur rehberleri yemekli tur satıyor, biz turistler hem imalatı görüyor, hem yemek yiyoruz ve istersek de alışveriş yapıyoruz.
Fabrikada bana göre alınacak çok güzel şeyler yoktu. Modası geçmiş gömlekler, yatak takımları, ama 100 tl civarında olan ipek yorganlardan alınabilirdi diye düşünüyorum, ama nasıl getirebiliriz diye de düşünmedim değil.
Ama gitmek, görmek ve yemek güzeldi. 2 saatlik moladan sonra şimdi meşhur Yu Garden (Yu bahçelerine) gidiyoruz.
Burası hem turistik bir merkez ve aynı zamanda da güzel otantik Çin işlerini ve el sanatlarını bulabileceğiniz çarşının yanında. Burası için ayrılan süremiz 2 saat ve bahçeleri görmek için giriş biletimizi alıp grup halinde gezmeye başlıyoruz. Aman Allahım bu ne güzellik ve bu ne güzel korunmuş bir tabiat harikası.
Hem de koca bir şehrin içersinde. Burası 400 yıllık ve Ming ve Dynasty Hanedanlığı’nın güney Çin’de bahçe mimarisine verdikleri önemi yansıtıyormuş. Köprüler, göller, ufak nehirler, ahşap Çin mimarisini yansıtan binalar vs vs.
Çarşıda her türlü hediyelik eşyayı bulabilirsiniz. Ama pazarlık yapmayı unutmayın tabii ki. Bu gibi turistik çarşılarda herşeyin taklit olduğunu da biliyorsunuz zaten.
Zamanımız doldu, hediyelik eşyalarımızı aldık ve buluşma noktamıza geldiğimizde tur otobüsümüz bizi gemimize kavuşturmak üzere bekliyordu. Bayağı yorulduk bugün. Hatta otobüste kestirecek kadar. Ama gemimize bindiğimizde yine kendimize geldik, geminin kendine has lükslüğü ifade eden o kokusu bizi afyon çekmiş gibi kendine çekti. Biliyorsunuz tabii ki bu tip gemiler için özel kokular üretiliyor ve bu koku geminin havalandırma sisteminde daima var. O ihtişam ve rahatlama hissinizi kabartmak için.
Gemimiz bu akşam saat 17:00’de hareket ediyor. Limandan ayrılırken daima güvertedeyiz. Çünkü şehrin en güzel manzaralarını daima denizden görebilirsiniz. Üstelik şimdi pilotumuz eşliğinde Yangtze Nehrinden Çin Denizine doğru süzülecek ve trafiği hayli kalabalık olan bu nehirde aynı zamanda görsel bir şölen olan güneş batışını yakalayacağımızı umuyorum.
Saat 23:30 sularında Yangtze Nehrinden çıktık ve gelecek durağımız olan Hong Kong’a doğru yol almaya başladık. Tabii biz de gemideki eğlencemize kaldığımız yerden devam edeceğiz. Bu akşam yemekte salyangoz ve kurbağa bacağı olduğunu öğrendim. Türkler’in ayyy dediklerini, yabancıların ise ellerini ovuşturduklarını görür gibiyim. Daha önce defalarca denemiş biri olarak tavsiyem tadına bakmanızdır. Salyangozun eti, tavuğun taşlığı gibi lastikimsi ve lezzetlidir. Hele o Fransızların meşhur tuzlu tereyağı, maydanoz ve sarımsak ile birlikte fırınlanınca lezzeti mükemmel oluyor. Gördünüz mü bir de yemek tarifi verdim bu arada! Bir de özel tabağında fotoğrafını sunuyorum size. Tabii kurbağa bacağı resmini de unutmadım. Görev tam olsun!
Bu akşam sovdan sonra diyorum ki Casino’ya gidelim. Yol ve masa arkadaşım Mahmut Çakır zaten sigara içtiği ve Casino’da sigara serbest olduğu için pek sever oraya gitmeyi. Kaybolduğu zaman hiç gemide dolaşmamıza gerek yok. Gidin baktığmızda makinaların başında buluyorduk. Bu gece para kaybeden arkadaşları seyretmeye gideceğim. Bayağı zevkli oluyor inanın. Hele rulet masasında kaybedip sinirle kalkanlar, az da olsa kazanıp çığlık atanlar, o rengarenk ve cıvıl cıvıl salonda bayağı eğlenceli oluyor. Ben oynamaktan çok seyretmeyi seviyorum. Hem de kaybedeceğim para cebimde kalınca kazanmış sayılıyorum. Değil mi yani?
Hong Kong'a Yolculuk
Şangay’dan Hong Kong’a ulaşmak için iki gün boyunca denizde seyredeceğiz. Hava sıcaklığı 13 dereceye yükseldi, yarın daha güneye ineceğimiz için geminin bülteninde 19 derece hava sıcaklığı tahmini yazıyor. Tabii ki bu hava değişikliği beraberinde sis de getiriyor. Deniz dümdüz ama önümüzü göremiyoruz. Kaptan küçük balıkçı kayıkları için 10 dakikada bir siren ile uyarı düdüğü çalıyor. Ne de olsa son teknoloji ile donatılmış bu gemilerde her şey bilgisayarların emrinde. Bu sefer şöyle keyifli ve uzun bir sabah kahvaltısından sonra programa bakıyoruz. Havuz başı oyunları var, parfüm ve sigara açık pazar satışları ve Endonezya yemekleri servisi var havuzbaşında. Havuzun üstü tabii ki kapalı ve isteyenler zaten havuzun içersine atlamışlar bile. Demek ki öğlen yemeğinde Endenozya yemeklerinin tadına bakacağız ve bu günü havuzbaşında eğlenerek veya sakin bir köşede kitabımızı okuyarak geçireceğiz.. Akşam üstü de açık hava sinemasında güzel bir film var, oradayız unutmayın dostlarım. Yemekten sonra biraz kestirip soğuk havaya çıkalım kendimize gelelim diyorum. Bu havaları 3-4 gün sonra mumla arayacağız. Bu defa da açık havuz başındaki şezlonglarda serili olan battaniyelere bürünüyoruz ve bir Western filmi seyrediyoruz. Bu sinemanın adı CINEMA UNDER THE STARS. Açık havada, hava soğuk ve kapalı yıldızlar da yok ama olsun film güzel, arkadaşlarım güzel, servis güzel. Ne servisi yahu! Eveeeeet garson kızların biri patlamış mısır, biri dondurma, diğeri pizza, sıcak soğuk içecek getiriyorlar. Diğer birileri de devamlı boşları topluyor. Ohhh kekah, gel keyfim gel. İşte böyle. İşte size de bu resimlere bakmak kalıyor. Unutmayın bunlar parasız. İnanın o kadar keyifli ki burası, hele bir de fazla kalabalık olmayınca mis mis mis.
Şimdi bu arada akşam yemeği saatimizi de ayarlamaya çalışıyoruz. Bu film yarıda kalmaz, ama yemek saati geldi. Boş verin bu akşam havuz katındaki açık büfe salonundan yemeğimizi alalım. Hem de istediğimiz saatte ve gözümüzle görerek, beğenerek tabaklarımızı dolduralım bu sefer. Yarın akşam masanıza gittiğinizde de garsonlarınız size dün gece nerede olduğunuzu sorsunlar, merak etsinler biraz değil mi?
İşte gemide bugün de böyle geçti. Dinlendik ve hayatımızı bugünlük yavaşlattık. Hiçbir şeyi düşünmedik. Hiçbir şeye kızmadık ve hesap yapmadık. Çocuklarımızı bile aramadık. Okyanusdayız, onlar da bizi arayıp sormadılar. Bunları dert etmedik, çünkü onlar biliyorlar ki biz buraya dinlenmeye geldik. Hayat bazı zamanlarda böyle düşününce güzeldir.
Bir sonraki gün gezimize yine denizde devam ediyoruz. Gemimiz güneye doğru, Güney Çin Denizi’nde ilerliyor. Bugün hava hafif açmış ama ara sıra yağmur çiseliyor. Sıcaklık 19 derece ve hava ısınmaya başladı. Montlarımızı yavaşça kaldırıyoruz. Bugünkü programımızda akşama hazırlanmamız lazım. Kaptanın partisi var. Bu parti bildiğiniz partilerden değil. Gerçekten bilmiyorum ve anlamıyorum. Hanımlar en şık tuvaletlerini beyler ise papyonlu siyah takım elbiselerini giyiyorlar. Hatta frak giyenler bile var. Saat 18:00 civarında lobide toplanıyorlar. Kaptan adına ikram edilen alkollü ve alkolsüz kokteylleri içerek, lobide görsel bir şölen sergiliyorlar. Buradan sonra yemek salonuna girerken de kaptan ile tanışıp, el sıkışarak “Hoş geldiniz” fotoğrafı çektiriyorlar. Bu fotoğraf için ben diyorum ki 30, siz deyin ki 40 kişi daima kuyrukda bekliyorlar! Zaten geminin fotoğrafçıları her anı yakalamak için fırsat kolluyorlar. Her yerde her anınızı fotoğraflayıp, size gemi albümü bile satmaya çalışıyorlar. Biz tekrar sabaha dönersek; bugün yine sakin bir günümüz geçecek belli. Havuz ve jakuzzide vakit geçiriyoruz. Kitap okuyoruz. Biraz da geminin internet kafesinden maillerimize bakıyoruz. Öğleden sonra kapalı tiyatro salonunda yine güzel bir film var, onu seyrediyoruz ve biraz uyuklama, tembellik ve ikindi çayı için atıştırmalıklar ve şarap tadım kursu. Hiç olmazsa biraz şarap bilgisi alalım ve şarapların tadına bakalım. Sonra, Casino açık, free-shoplar açık, mağazalar açık, seyre doyum olmuyor ve akşam oldu bile. Haydi bakalım biz de yanımızda getirdiğimiz takım elbisemizi giyelim ve şık ortama uyup; kaptanın partisine katılalım. O da ne! lobby balonlarla süslenmiş. Bütün balonlar lobinin üzerine gerili bir ağın üzerinde toplanmış, kaptanın konuşması sonunda bırakılacak ve party time. O balonların üzerine ben önceden oda numaramızı ve ismimizi yazdım. Çünkü kaptanın yakaladığı balona hediyeler verilecek. Nerede bizde o şans. Tabii ki birisi bu akşam yemeğinde bir şişe şampanya kazandı.
Bu akşamın menüsü de özel tabii ki. İstakoz ve balık yiyeceğiz. Yanında bir şişe beyaz şarap da açtırdık mı işte size keyif. Şarap fiyatları 18€ dan başlıyor 400€ a kadar çıkıyor. Kesenize ve zevkinize bereket. Hodri meydan. Biz 4 kişi 28€ luk bir California şarabı açtırdık. Gayet de güzeldi.
Artık her yemek sonrası dondurma istiyorum. Çok da güzel yapıyorlar. Kahvelerimizi de içtikten sonra ver elini tiyatro salonu. Bu akşam Çin tiyatrosu temalı bir şov var. Haydi isterseniz hep beraber seyredelim.
Şovdan sonra artık odamıza çekilme zamanı geldi. Bu sefer yarınki Hong-Kong şehir gezimiz için program yapmamız lazım. Biz kendi başımıza şehri gezeceğimizden, lobiden şehrin haritasını ve bilgilerini içeren broşürü alıyorum ve odamızdaki TV den nereler gezilmeli diye, geminin hazırladığı, her varış noktası ile ilgili görsel anlatımı izliyorum. Broşür üzerine notlarımı alıyorum ve yarın arkadaşlarımı iyi gezdirebilmek için uykuma dalıyorum. Hepinize iyi geceler.
Bu gün sabah olduğunda hemen güverteye koştum. Niye acaba ? Hong Kong’a geldik uyanın millet Hong Kong’tayız, ondan tabii ki. Yaşasın !!! Gemimiz önce Tsing Ma asma köprüsünün altından geçip saat 8.00 de Kwai Chung Modern Terminaline yöneliyor ve limana doğru kılavuz kaptan önderliğinde yanaşmak için gerekli manevraları yapıyor.
Bu dev gemi, en küçük hareketleri dahi milimetrik hesaplayarak muazzam manevra yeteneğine sahip. Hele Şangay’da Yangtze nehrinde, kendi ekseni etrafında bir geriye dönüş manevrası yaptı ki hayran kaldım.
Büyük bir coşku ile hemen kahvaltımızı yapıyoruz. Gurubumuza bu gün bir kişi daha ekleniyor. Masamızın en yaşlısı ve bir bilgi deryası Sabahattin amca. Her akşam yemekde ondan değişik hikayeler ve de fıkralar dinliyoruz. O torununa I-phone 4S alacakmış, bizim de alacağımızı duyunca bize takıldı. Biz de ona el vererek görevimizi yaptık tabiiatiyle. Geminin shuttle servisi bizi merkezde Royal Pasific Otelinin önündeki Ocean Terminal’inde bırakıyor ve akşam gemi kalkışına 1 saat kalaya kadar, her yarım saatte bir limana yani gemiye ücretsiz geri dönüş servisimizin olduğunu unutmadan not ediyoruz.
İlk işimiz; tabii ki akşamdan dersimizi çalışmışım, sahildeki adalar arası çalışan vapurların kalktığı Star Ferry iskelesini bulmak. 15 dakikalık yürüyüşten sonra iskeleye ulaşıyoruz ve otomatik makinelerden 2$ lık gidiş dönüş biletlerimizi aldıktan sonra yeni bir adalar vapuru sefamız başlıyor.
20 dakikalık keyifli bir yolculuktan sonra, göğe uzanan, hatta bulutları yaran gökdelenlerin doyumsuz seyri altında Hong Kong adasına geçiyoruz. Alışverişin Mekke’si olan bu ada aynı zamanda para kazanmak için koşuşan insanların yoğun olduğu bir yer. Herkes koşuşturuyor. Aman Allahım herkes meşgul, herkes bence mutsuz gibi, suratlarından düşen bin parça ! Amaaan size Hong Kong hakkında biraz bilgi vereyim ;
İngilizlerin Hong Kong’u yıllar içersinde 3 etapta Çinlilerden aldığını ve en sonunda da 1 Temmuz 1977 yılında tekrar Çin devletine iade ettiğini hepimiz biliyoruz. Burada 7 milyonu aşkın insan yaşamakta ve %98 i Çinlilerden teşekkül etmektedir. Para birimi Hong Kong Doları (HKG) olup lisan olarak İngilizce ve Kanton Çincesi konuşulmaktadır. Buraya insanlar her türlü eşyanın gümrüksüz satılmasından dolayı alışveriş için gelirler. Alış veriş dışında gezilecek yerlerin başında ise Viktoria Peak gelmektedir. Stanley Market size giysiden antik eşyalara kadar herşeyi rahatça ve pazarlıkla alabileceğiniz imkanlar sunar. Aberdeen ise, geleneksel bir Çin balıkçı köyünün panoramik görüntüsünü verir. Wong Tai Sin Temple Hong Kong’un en büyük Taoist İbadethanesidir. Hong Kong da Taoizm ve Budizm en etkili dinlerdir. Ngong Ping 360 parkı ise Hong Kong’un Landau adasındaki yeni kültür temalı etkinliklerinin, şovların, restoran ve alışveriş dükkanlarının bulunduğu güzel bir yerdir. Lantau adasındaki Po Lin Manastırı’nda ise dünyanın en büyük oturan bronz Buda heykeli bulunmaktadır. Bu kadar Hong Kong bilgisi verdikden sonra yürüyüşümüze kaldığımız yerden devam ediyoruz ...Hava sıcaklığı bugün havanın bulutlu olmasına rağmen 26 derecelerin üzerine çıkmaya başladı ve kapalı alanlarda klimalar çalışıyor. Elektronik cenneti ve vergisiz alışveriş yeri olan bu şehirde önümüze altından yol geçen koca bir Apple mağazası çıkıyor.
Hemen içeriye saldırıyoruz, ama durun acele etmeyin bakalım, I-phone’u ranvedu ile ve günde sadece 30 kişiye internet üzerinden satış yapıyoruz hemen internetten form doldurun diye ikazediyorlar. Muhtemelen ertesi gün teslim edebileceklermiş. Oldu canım ! gemiye artık servis yaparsınız. Yeni ürünleri de hızlı bir şekilde inceledikten sonra elektronik cihazlar satan 100 tane AVM lerden bir tanesine doğru ilerliyoruz. Yanliş yazmadım. 100 tane AVM var bu şehirde. Herbirinin içersinde 300-500 dükkan olduğunu düşünürseniz vay canına demeniz normal olur herhalde.
Sabahattin amca dili bir karış dışarda bizi takip ediyor, hem vaktimiz kısıtlı, hem şehri gezeceğiz, hem de I-phone’ ları bulacağız. Bizim elimizden hiçbiri kurtulmaz. Nihayet istediğimiz telefonu istediğimiz fiyata kısa bir pazarlıktan sonra alıyoruz. Şimdi sıra şehrin caddelerinde kaybolmaya geldi. Durun Sabahattin amca var, ne yapıyorsunuz demeyin. Onun eline verdik haritayı, torununa telefonunu da aldı nasıl olsa, geldiğimiz vapurun yerini de gösterdik, haydi bize bye. Hong Kong’da sokakları caddeleri üstü kapalı üst geçitlerden yürüyerek geçiyorsunuz. Alışveriş binalarının yoğun olduğu semtlerde gökdelenlerarası ulaşımda da bu bazıları kapalı ve klimatize üst geçitler kullanılıyor. Gerçekten gökdelenler arasında kayboluyoruz. Mağazaları tetkik ediyoruz. Lüks markalar ve moda merkezlerindeki malların hepsi Türkiye’ye nazaran pahalı tabii ki. Ucuz Çin malı taklit ürün satan yerler var ama onlara da biz bakmıyoruz. Ne de olsa Çin’den geliyoruz biz ! Size bir tespitte daha bulunayım. Biz diyoruz ya bizim memleketimizde herşeyin iyisi ve ucuzu var. Çok doğru. Bu seyahatten döndükten sonra ne yaptım biliyormusunuz ? Merakımdan İstanbul Mercan’daki Çin pazarları ve hanlarını dolaştım, memleketime şükrettim. Aman Allahım biz boşuna Çin’de alışveriş yapmışız. Bizde herşey var ve fiyatları da neredeyse Hong Kong’dan ucuz. Uğramanızı öneririm .
Eveet gelelim Hong Kong’a ; tepede teleferik ile çıkılan bir seyir terası var. Biraz önce bahsettiğim Victoria Peak. Hong Kong’un 1805 ft. yüksekliğindeki en yüksek tepesi. Buradan tüm şehrin müthiş bir manzarasını seyredin derim.
Bulunduğumuz yere yakın. Oraya mı çıkalım yoksa şehrin ana karasına geçip o tarafdaki ekzotik çarşıları ve kafeleri mi dolaşalım derken yorulduğumuzun farkına vardık. Bir oyun salonuna girdik. İnanın makinaların bu kadar çok ve gürültülü olduğu bir yer daha önce hiç görmemiştim. İnsanlar vakitlerini buralarda geçiriyorlar. Makinelerin gürültüsüne artık alışmışlar ve ben diyeyim 500 siz deyin 700 adet kollu oyun makinesinin hepsi bir salonda. Biz artık dinlendik mi yoksa kafalarımızı mı şişirdik bilmiyorum.
Buradaki moladan sonra meşhur Nathan Caddesine yöneldik. Bu cadde üzerinde 2000 tane alişveriş dükkanı var. Cadde yürü yürü bitmiyor. Derken bu gökdelenler arasında bir vahaya rastladık. Kawloo Park. Hemen içeri girdik, o güzelim çiçek ve bitkilerin içersinde kaybolduk. Bir de karşımıza kuş bahçesi ve flamingo gölü çıkmaz mı? İşte size yine cennetten bir köşe.
Park girişinde bu pozu da sizlere hatıra olarak veriyoruz ve flamingolar bölümünden bir resim ile bu parktaki gezimize son veriyoruz. Şimdi artık servislerimizin kalkış noktasına doğru yöneliyoruz. Canton caddesini geçip sahile ulaşıyoruz.
Hong Kong’un deniz manzarasını bir kez daha gözlemledikten sonra servislerimize binip gemimize dönüyoruz.
Sahildeki yunusların ve bulutları yaran yüksek binaların da resmini sizler için çekmeden yapamadım.
Eveet gemimize geldik ve kaptanın seyir programına bakıyorum. Saat 19.00 da limandan ayrılıyoruz ve ağır ağır havanın kararırken saat 20.00 de güvertede olmamız gerektiği anonsunu duyuyorum. Victoria Limanı’ndan geçerken hava kararmış ve gökdelenler tam saat 20.00 de bizim geçiş rotamızda bize ışıkların senfonisi gösterisini ( Symphony of the Lights ) sunacaklarmış meğer. Tanrım böyle bir güzellik olamaz. 44 tane binadan inip çıkan ışık sellerine mi bakacağız, yoksa hem Hong Kong adasında hem de Kawloon yarımadasında eşzamanlı,iki tarafımızdaki gökdelenlerin rengarenk ışık oyunlarını mı seyredeceğiz, inanın şaşırıyoruz. Gemide müzik çalarken hem gökdelenler tanıtılıyor ve hem de ışık oyunları, müziğe uyum sağlıyor. Müthiş. Size YouTube’da aşağıda link’ini verdiğim Dünyanın en büyük görsel ve muzikli ışık gösterisini seyretmenizi öneririm.
http://www.youtube.com/watch?v=AHWmFkpondw
http://www.youtube.com/watch?v=DsBQO6ZzH5Q
İşte geminin güvertesinden çektiğim resimler. Ne kadar yakın geçiyoruz ve özellikle gemimiz bize bu güzellikleri seyrettirmek için bu saate kaldı diye düşünüyorum. Bu güzellikleri zaten çift taraflı olarak gösterinin ortasından yavaşca ilerleyen bu dev geminin 15. katından başka bir yerde göremezsiniz.
Teşekkür ederiz Kaptan Bob!
Vietnam'a Yolculuk
Hong Kong gezimizin tadı daha damaklarımızdan ve yorgunluğu da ayaklarımızdan çıkmadığı için, bu gün denizde olmamız, havuz başında dinlenmek için herkese iyi bir fırsat yarattı. Bu gün gemimiz, güneybatı istikametinde Güney Çin Denizi’nde Vietnam’a doğru yol alıyor. Hava sıcaklığı artmaya devam ediyor. 27 derecede, bulutlu ve hafif kapalı bir havada seyir edeceğiz. Gemide yapacak yine çok şey var. Öncelikle kahvaltının tadını çıkarmak için sabah kahvaltımızı 5. katta bulunan restoranda beyaz peçetelerimiz ve garsonlarımızın servisi eşliğinde alıyoruz. Bugün 12. kattaki açık büfeden kahvaltı yapmayı istemedik .Keyif yapacağız. Siparişinizi menüden veriyorsunuz, ne istiyorsanız geliyor. İsterseniz tüm menüyü sipariş edin, emriniz olur “Sir” deyip masanızı donatırlar. Bir taraftan da 5. katta olduğumuz için dalgaların serpintisini cam kenarındaki masamızdan hissedebiliyoruz. Çok keyifli ve tabii ki hiç sallantı yok. Kahvemizi de içtikten sonra lobide başlıyoruz dolaşmaya. Mağazaları geziyoruz. Ufak tefek alışverişler yapıyoruz. Nereden? Tabii ki açık pazardan. Bugün denizde seyir halinde olduğumuzdan barlardan bir tanesini Açık Pazar haline getirmişler ve 5$ - 10$ - 20$ fiyat koyarak yine yolculara bir sürü şeyleri satmayı başarıyorlar. Sonrasında biz üst güverteye çıkıyoruz ve orada da spor turnuvasına katılalım diyoruz. Ben masa tenisi turnuvasına katılıyorum.
Eh 3. Falan oluyorum işte. Oradan cup havuza ve sonrası güvertede hafif bir öğle yemeği ve saat 14.00 da sinema salonunda güzel bir Amerikan filmi olduğunu günlük bültenden okuyorum. Onu izlemeye gidiyoruz. Saat 16 da başka bir aktivite, saat 17 de başkası falan derken geçiyor saatler. Biraz kitap okuma ve yarının programını yapma, şezlong üzerinde hafif güneşlenme, hafif uyuklama, danslara ayak uydurma ve buz heykeltıraş gösterisi derken hava kararmaya başlıyor. Bugün ıvır zıvır çok yediğimizden, ana yemek salonuna gitmeyelim yine üst güvertede pizza ve patlamış mısır eşliğinde açık hava sinemasında başka bir film seyredelim diyoruz.
Ohhh keyfe bakar mısınız, gökyüzü tepenizde açık, yarı yıldızlı yarı bulutlu bir hava ve ay da denize vurmuş, yakamozları mı seyredersiniz artık yoksa filmi mi bilemem. Ne istiyorsanız onu yapıyorsunuz. Yine garson kızlar biz film seyrederken etrafımızda pervane oldular. Uçsuz bucaksız denizde etrafımızda bazen küçücük balıkçı teknelerini görüyoruz. Tabii bunlar bize göre küçük. Buralara gelebildiklerine göre kendilerine göre bir büyüklükleri vardır elbet. Onları da küçümsemeyelim canım. Eveet filmi de seyrettikten sonra artık, ne artık… daha barlara takılacağız. Bugün bütün gün dinlendik. Artık Show Time, şov başlasın.
Hangi bara gitsek acaba? 6 ayrı barda 6 ayrı canlı müzik var. En eğlencelisine ve tarzımıza uyanına, yer bulabilirsek tabii ki, oturuyoruz. 4lü grup olarak zaten gemide başka arkadaşlarımız da oldu, hep beraber saat 24 lere kadar eğleniyoruz. Bizim arkadaşlardan birisi arada sırada kayboluyor. (O kendini bilir) Merak etmeyin siz onu, yeri belli. Yukarı katta Casino’da kollu makinaların başında sigara molası vermiştir. Mola sonrası tabii ki yanımıza damlıyor. Ne sigaraymış bu be kardeşim. Şu eğlence, sigara zehrini içine çekmek için yarıda bırakılır mı? Artık uykunuz geldi mi? Yoksa daha disko var, gece yarısı kahvaltı büfesi var. Dediklerinizi duyar gibi oluyorum. Yatalım tamam yarın Vietnam’dayız ve Na Trang nasıl bir yer bakalım, dinç olmamız lazım diyorsunuz. Yarına tur da almadık. Yarınki gurubun rehberi benim. Uyarlarsa kazanırlar, uymazlarsa kalırlar akşam da biz hikayeleri masamızda ballandıra ballandıra anlatırken ahlar vahlarla geçer yolculukları.
Haydi bakalım iyi geceler.
Nha Trang Vietnam
Sabah uyandığımızda bütün gece Güney Çin Denizi’nde yol alan gemimiz Vietnam’ın Nha Trang limanının açığına gelmişti bile. Saat 6.40 de açıkta demirledik. Güverteye çıktığımızda masmavi bir deniz, hemen önümüzde Nha Trang ve onu Hon Tre (eğlence temalı) adasına bağlayan dünyanın deniz üzerinde kurulu en uzun teleferik hattını görüyoruz. Kahvaltımızı yaptığımız sırada filikalar denize indirildi ve yolcuları sahile taşımaya başladı. Biz bugün tur almadık ve dersimizi bir gün evvel çalışmanın verdiği rahatlıkla şehirde bizi bekleyen sürprizlere hazırlıklıyız. 3$ vererek gemiden aldığımız bilet ile bizi sahile götürecek filika ve daha sonra da servis otobüsü sırasına girdik. Bu arada 3-5 gün öncesinden 31$ hesabımızdan ödeme alarak gemi bizim adımıza Vietnam vizesi almıştı. Çıkışta vizeli kimlik belgelerimizi gemimize gelen Vietnam gümrük yetkililerine damgalatarak gemiden ayrıldık.
15 dakikalık bir deniz yolculuğundan sonra bizi şehir merkezine götürecek olan otobüslerin bulunduğu iskeleye geldik. Tabii her limanda olduğu gibi hediyelik eşya çadırları kurulmuş ve alışveriş başlamıştı bile. Hemen otobüse binip ekibim ve ben (4 kişi) şehir merkezine geldik. Elimde gemiden aldığım şehir haritasından yön tayini yaptıktan sonra, ilk durağımız 2 sokak arkada sağa dönünce karşılaşacağımız Dam Market oldu. Yerel bir pazar olan bu yeri, aman kalabalık ve pis diye sakın geçiştirmeyin. Bizim ekibin keyif aldığı 2.favori güzel etkinlik idi. Bu renkli dünyada dolaşmak acayip keyifliydi.
Bize değişik meyveler ikram eden köylüler ve alışveriş yapan Vietnamlıların yüksek perdeden konuşmaları, kalabalık ve bir şeyler satmaya çalışan ve peşimizden ayrılmayan satıcılar, motorsiklet gürültüsü hepsi curcuna.
Mürekkep balıkları, bazı küçük balıklar, kalamar ve ahtapotlar hep kurutulmuş ve satışa hazır almanız için sizi bekliyorlar. Ama teşekkür ederiz, almayalım. İşte size çektiğim resimleri de gösteriyorum. Bu aşağıdaki resme bakınca dikkatimizi çeken iki şey var. Bütün Vietnamlılar güler yüzlü ve cana yakınlar. Şu çocuğun, (bayan da olabilir) yüzündeki gülümsemeye bakar mısınız?
İkinci dikkat çekici şey ise çoğu ağız bölgesine maske takıyor ve kafalarından şapkalarını hiç eksik etmiyorlar. Bu, sıcaktan korunmak için gerekli olan bir önlemmiş. Yüzlerini kapatmaları ise yüzlerinin güneşten kararmasını önlemekmiş.
Çünkü yüzü kara olan Asyalılar köylü sayılıyormuş. Beyaz ten hem makbul ve hem de şehirli olduklarını belli edermiş. Peşimizde taa servis otobüsümüzden beri bizi takip eden ve tek kişilik bisikletli tuk tuk’ları ile bizi gezdirmek isteyen Vietnamlıdan hala kurtulamadık. Pazar turumuz ve alışverişimiz bittiğine göre yeni yerleri görmeye hazırız. Ama eleman bize ısrarla bisikleti ile gezdirmek istediğini söylüyor. Tamam dedim en sonunda. Elinde resimli gezilecek yerlerin listesi ve kitabı ile 2 saat için 4 kişilik toplam 40$ ödemek üzere pazarlık yapıyoruz. Çünkü biz de aynı yerleri elimdeki haritaya göre zaten gezeceğiz. Eveet 1. Favori güzel etkinliğimizde işte buydu. Çok keyifliydi ve çok eğlendik.. Bisikletlerimize bindik ve biz önde rahat koltuğumuzda, adam da (çocuk da olabilir) arkamızda pedallara basarak 30 derece sıcakta bize, tüm şehri gezdirdiler.
Zaten hazırlarmış, hemen 4 bisikletli oldular ve peş peşe başladık dolaşmaya. Bizi önce şehir içerisindeki Long So’n Pagoda’ya götürdüler.
Bizi kapının önünde bıraktılar ve yarım saat sonra buluşmak üzere sözleştik. Bu Budist mabedi 19. yüzyılda bulunmuş ve birkaç kez yıkıldıktan sonra tekrar tekrar yapılmış. Girişindeki ve çatılarındaki ejder motifleri cam ve mozaik tozundan yapılma imiş. Tabii turistik olduğu için hemen rehber ve satıcılar etrafınızı sarıyorlar. Burada bu mabedin içerisindeki çan dikkatimi çekiyor. İşte size resmini çektim. İçerisi dilek kagıtları ile dolu. Kafamı altından içerisine soktum ve kendi resmimi çektim ve bir de dilek diledim. Dileğimi öğrenmek istiyor musunuz? Söylüyorum o zaman. Sıhhat ve afiyet içerisinde tüm dünyayı dolaşayım Allah’ım.
Sen bana tüm gemilere binmeyi nasip eyle. Amin.
Biz yukarıya doğru 152 yontma taştan yapılma merdiveni çıkıyoruz. Yarı yolda yatan Buda heykeli, tam yukarda ise 1963 yılında yapılmış olan dev bir oturan Buda heykeli ile karşılaşıyoruz.
Vakit kaybetmeden şehri de yüksekten seyrettikten sonra aşağıya iniyoruz ve bizi bekleyen bisikletli rehberlerimizle (artık onlara rehber diyorum, esasında para kazanmaya çalışan bildiğiniz köylüler) rotamız şimdi katedral. 1928 – 1933 yıllarında Fransız Gotik tarzda inşa edilmiş olan bu katedral tren istasyonuna da bakan bir tepede duruyor. Yeni evli çiftler buraya hem dua etmeye hem de herhalde evliliklerini kutsamak için gelinlik ve damatlıkları ile gelirlermiş. Biz de bu arada 2 çifte rastladık ve fotoğraf çektirdik. Şimdi yine yolları aşındırma zamanı. Ben önde arkadaşlarım arkada, bazen yanımda, bazen de önümde yarışa başladık artık. Bu zevkli geziyi, şehrin o kalabalık ve karmaşık trafiği içerisinde yapıyoruz. Üstelik hava sıcaklığı da 30 dereceyi geçti, ama ne yapalım şehri tanıyoruz ve şu sokağa gir, bu sokaktan çık, şehrin her kesimine dokunuyoruz.
Şimdi Cai Nehri üzerindeki köprüden tuk tuklarımızla Po Nagar Tapınağına doğru gidiyoruz. Buraya girişte 5-6$ gibi bir para ödüyoruz ve rehberlerimiz bizi kapıda yine bekliyorlar. Tabii ki götürdükleri yerle ilgili bilgi de veriyorlar. Burada Champ Krallığı zamanında (MS200-1720) yıllarında inşa edilmiş 8 adet kule tapınak bulunuyor. Bu kulelerin şimdi 4 tanesi kalmış. Champ Krallığı insanları Hindistan’dan geldikleri için, bu yapılarda da Hint mimarisinin izlerini görüyoruz. Bu kulelerin en büyüğü 23 m. yükseklikte olup 817 yılında dünya güzeli Lady Thien-Y-ana anısına tarım ve ziraat tekniklerini geliştirip halkına öğrettiği için inşa edilmiştir. Diğerleri ise Tanrı’ya atfedilmiştir.
Buradan çıkarken bizim tur otobüsü de karşımıza çıkmaz mı. Onların ziyaret sırası buraya gelmiş. Tabii biz bisikletteki koltuklarımıza kurulunca, bas pedalı adamım deyince bu keyfi onlar kıskanarak seyrettiler. Akşam da bize gururlanacak konu çıktı. Şimdi 2 saatimiz dolmuştu. Ben saatime bakıyorum tabii ki ama gezecek bu sıcakta fazla da bir şey kalmadı. Bizi servisimizin olduğu yere yakın sahilde bırakmalarını söyledik. Biraz da deniz sefası yapalım değil mi. Evet Nha Trang turumuzun sonuna gelmiştik. Rehberlerimize bizi yarım saat fazla gezdirmenin bedeli olarak 10$ daha para verdik ve sahilde kumlara kendimizi bıraktık.
Buraya kadar gelmişiz, şu koca Pasifik Okyanusunda artık bir denize girmeyecek miyim yahu. Hemen mayomu gizlice oracıkta giymeye çalıştım ama meraklı tazeler yüzünden başarılı olamadım, ama olsun yine de denize girdim ya. Şunu size açık ve net söylüyorum. Burası dünyanın en iyi 30 plajından birisiymiş. Pöh. Bence sıralamaya bire giremez. Gelsinler Türkiye’deki plajları gezsinler ve puanlasınlar bakalım, kim ilk 10 da çıkacak.
Şimdi artık servisimize binip gemimize dönme zamanı. Servisimiz bizi iskeleye götürüyor ve yine son dakika alışverişi ve işte gemi ile seyahat etmenin farkı burada bir defa daha kendini gösteriyor. Buz gibi ıslak havlular dezenfekte edilmemiz ve ferahlanmamız için hazır. Buz gibi su servisi de daha gemiye binmeden iskelede servis ediliyor. Ohhhh bu sıcakta nasıl ferahlatıcı. Filikalarımıza biniyor ve gemimize kavuşuyoruz. Bir ohhh daha, klimalar çalışıyor ve odamızda duş ve yatağımız istirahat için bizi bekliyor. Bavul taşıma yok, bavul açmak yok. Doğru duşa buyurun. Yok, önden siz buyurun lütfen. Bugünün hesabını da çıkarırsak: 50$ bisiklet+10$ içecek+20$ tapınak giriş+12+ transfer +ıvır zıvır 8$ toplam 100$ /4 = 25$ kişi başı. Tur alanlar bu günü 60-70$ dan aşağı tamamlamamışlardır. Hem de böyle eğlenmemişlerdir!
Kısa bir duş ve dinlenmeden sonra, gemide başladık aç kurtlar gibi dolanmaya yine. Nha Trang’da öğle yemeğini yanımıza aldığımız atıştırmalıklarla geçiştirdiğimiz için, açık büfede bu saatte pasta, çay ve kahve servisi başladığından oraya doğru yöneldik. Bu sırada geminin hareket etme zamanı geldiğinden, Vietnam adalarını yemek salonundan ve daha yakından izledik. Hava kararmaya başladığından sizlere güverteden çektiğim bu fotoğrafları sunuyorum.
Artık akşam olduğuna göre gözümüz yemek masamızda. Bakalım bu akşam neler var neler. Değişik ve egzotik olan her şeyin tadına bakmayı seviyorum. Zaten beğenmediğimi de geri gönderiyorum. Biraz denizde balıklara da bir şeyler kalsın! Bu akşam programa göre tiyatro salonunda konser var. Hong Kong’dan binen bir meşhur zenci kadın şarkıcıyı dinleyeceğiz. Çok güzel sesi olduğunu ve iyi performans sergilediğini duydum. Haydi bakalım bu sefer de hepimize iyi eğlenceler.
Phu My (Saigon) Vietnam
Gemimiz güneye doğru rotasında ilerlemekte ve hava sıcaklığı da artıyor. Şu anda 31 dereceye çıkmış durumda. Bütün gece Güney Çin Denizinde seyrettik. 04.41 de yerel pilot kaptan gemimize çıktıktan sonra Megong Nehrine girdik ve 6.45 de Phu May limanına yanaştık. Artık yolcular karaya çıkmaya hazır ve biz de bugün Türk rehberimiz Teoman Cimit önderliğinde Ho Chi Minh (Saigon) şehrini gezeceğiz. Toplanma saatimiz yine saat 8.00 tabii ki de lobideki beyaz piyanonun başında. Şehre çıkmadan önce gemide biraz Vietnam parası olan Dong bozduruyoruz. 1$ =20000 Dong. Çünkü yerel paranın yanınızda bulunması her zaman iyidir biliyorsunuz. Kahvaltılarımızı yaptıktan sonra gemiden saat 8.30 da ancak ayrılabiliyoruz. Tur otobüsümüz bizi bekliyor ve haydi hayırlısı Vietnam’lı rehberimizin de katılımı ile bir saatlik bir yolculuktan sonra, ilk hedefimiz Ho Chi Minh şehrinin meşhur Amerika-Vietnam savaşı kalıntıları müzesini gezmek oluyor. Müzenin bahçesine girdiğimizde, savaşta kullanılan Amerikan uçak, helikopter, jet, howitzer top ve diğer araçların sergilendiğini görüyoruz.
İçeriye girince hafızalarımızdaki bilgiler hemen canlanıyor. Çünkü resim ve panolarda o günlerdeki savaş manzaralarını görünce içimiz parçalanıyor. Size o resimlerden bazılarını göstereyim.
2 milyon Vietnamlının ve 58.000 Amerikalının öldüğü, 2 milyon Vietnamlının yaralı ve 300.000 kişinin de kayıp olduğu bu savaş Kuzeyin galibiyetiyle sonuçlansa da arkalarında bıraktıkları acı ve zalimliğe insan kahretmeden edemiyor. Neyse daha çok şey var sergilenen tabii ki ama yerimiz buna müsait değil.
Buradan tekrar otobüsümüze biniyoruz ve yine Fransız Koloni dönemine ait inşasında tuğlaları bile Fransa’dan getirtilen, Fransa’daki Notre Dame Kilisesi’nin biraz küçüğü ama aynısının bulunduğu şehir meydanındaki Katolik kilisesini ve yanındaki merkezi postaneyi ziyaret ediyoruz. Fransızlar zamanında koloni mimarisinde Gustave Eiffel tarafından inşa edilen buradaki postanenin dışı kadar içi de görülmeye değer.
Buradan; artık biraz hem ferahlayalım, hem de bir şeyler içelim diye Ho Chi Minh meydanına doğru yol alıyoruz. Yol üzerinde Reunification Palace (Yeniden birleşme) eski adıyla Özgürlük Sarayı’na da uğruyoruz. Burası Güney Vietnamlıların elinde iken başkanlık sarayı olarak kullanılmış fakat 1962-1965 yıllarında restore edilmiş ve bu güne kadar içindeki eşyaları ile birlikte (masa, sandalye, teleks, telefon, avize vs.) Kuzeyliler tarafından aynen muhafaza edilmiş. Bir nevi burayı gezdiğinizde geçmiş yıllara gidiyorsunuz.
Gelelim Ho Chi Minh meydanına. Burada grup olarak Vietnam’ın kurtarıcısı ve bu şehre adını veren Ho Chi Minh’in heykeli önünde grubumuz topluca poz veriyor. Arkamızda da yine Koloni döneminden kalma eski şehir meclisi binası bulunuyor.
Bizim ilgimizi esas çeken yer, meşhur Rex Oteli idi. Burası Amerika-Vietnam savaşı esnasında basın tarafından üs olarak kullanılmıştı. Bütün dünya gazetecileri ve basın mensupları burada yatıp kalkmışlardı. Haberlerini bütün dünyaya buradan geçmişlerdi. Ben de bu oteli o yıllardan hatırlıyorum. Hemen buraya girdik ve üst katındaki terasında biraz soluklandık.
Bir şeyler içtikten sonra sıra geldi öğle yemeğine. Yerel Vietnam mutfağını tadacağımız Vietheritage restoranına geldik. Vietnam müziği (canlı performans) eşliğinde güzel bir yemek yedik. Mesela resimde gördüğünüz karidesler gibi.
Yemeğimizi de yediğimize göre artık alışverişimizi rahat rahat yapabiliriz. Şimdi sıra geldi çarşılara; tur otobüsümüz bizi lake hediyelik eşyaların satıldığı, hem imalat hem satış yeri olan atölyeye götürüyor. Burası o kadar kalabalık ve sıcak ki sanki bütün tur otobüsleri burada. Tabii bizim Türkler durur mu? Saldır. Hücum arkadaşlar sanki bedavaya veriyorlar.
Bundan sonra gideceğimiz esas şehrin pazarına iştahımızı saklayarak sabır içerisinde 1 saat bekliyoruz. Ama bu arada lakenin nasıl yapıldığını da görüyoruz. Bizim grubun alışverişi 30 dakika sürdü. Otobüs tekrar hareket ettikten sonra şimdi meşhur Ben Thanh Market’e varıyoruz. Rehberimiz 1 saat mola veriyor, hayır 1 saat yetmez 2 saat olsun derken 1,5 saatte anlaşıyoruz. Çünkü gemimizin kalkış saati belli, yolumuz belli. Aman tanrım gördüklerime inanamıyorum. Kapalı bir alan, eski dev bir bina; girişinde koca bir saat kulesi var ve yiyecek tarafı ayrı, hediyelikler ayrı düzenlenmiş tam bir alışveriş cenneti. İçeride 2-3 m2 lik 2000 tane dükkan var. Girince öyle rahat rahat dolaşmanıza imkan yok. Mallar daracık sokaklarda ve 2 kişi yan yana zor geçiyor. Herkes pazarlıkta. İşte size hırsızlar cenneti. Dikkat! Ama çok heyecanlı ve seyretmesi bile zevkli bir yer. Tabii çok güzel ve ucuz bir sürü şey var. Vaktiniz olmalı ve tamamını dolaşıp alacaklarınıza iyi pazarlık etmelisiniz. Zaten biliyoruz ki Nike gibi bir sürü marka, tekstil ürünlerini burada yaptırıyor. Mesela şapkalar. Gerçek markalar 2-3$ a, ben 10 tane aldım, mesela biraz evvel gittiğimiz atölyedeki lakelerin fiyatları burada daha ucuz. Ama yine de sahtelerine dikkat. Ucuz etin yahnisi yavan olur misali.
Tişörtler 3 adedi 10$, hediyelikler 1$ dan 20-30$ a kadar ve güzel şeyler alabilirsiniz. Yiyecek kısmına gelirsek, orada isterseniz biraz durun. Önce kokudan rahatsız olmamanız lazım. Çok güzel tatlar olduğuna eminim. Hepsi bir arada ve işportadaki tezgahlarda gibi. Oracıkta elinize tutuşturuveriyorlar tabağı. Fiyatı da 2$-10$ arası. Size aşağıda linkini vereceğim videodan hem tekstil hem de yiyecek bölümlerini seyredin isterseniz.
http://www.youtube.com/watch?v=nc6ETUIoS9U http://www.youtube.com/watch?v=vkpQ46yIMtQ
Ayrıca size Saigon’un motorsiklet cenneti olduğunu anlatmış mıydım? Her tarafınızdan karıncalar gibi motorsikletler geçiyor. Karşıdan karşıya geçmek için biz bile bayağı çaba sarf ediyoruz. Bunu size anlatabilmem için motorsiklet ile bir şehir turu link’i veriyorum. En iyisi hem motor nasıl kullanılır hem de motorla güzel bir görsel şehir turu nasıl yapılır buyurun seyredin bakalım. İyi gezmeler. Sakın motordan düşmeyin e mi benim sevgili okuyucularım!
http://www.youtube.com/watch?v=9rSuDlMzMc4
Bir de Saigon Square var alışveriş çarşısı olarak. Burası da ayni, Ben Thanh gibi ama klimatize edilmişi. Size tavsiyem eğer bir gün buralara gelirseniz gündüz klimalı çarşıyı Saigon Square’i, gece olunca da Ben Thanh ve civarında kurulan gece pazarını ziyaret etmenizdir.
Eveet artık toparlanma vakti. Tur otobüsümüz randevumuza geliyor ve hepimiz yerimizi alıyoruz. Tabii hangi yerinizi!! Bu da ayrı bir tartışma konusu. Acaba ön sırada bu sefer kim oturacak? Yol üzerinde verdiğimiz molada, şimdi sizlere resmini gösterdiğim şişedeki kudret içkisinden aldım. Erkek çocuğu olmayanların, bu içkiyi içtikten sonra vuslatlarına nail oldukları söyleniyor. Ben de bir tane aldım, her ne kadar benim vuslat 1977 yılında oğlum Arda’nın doğumu ile olduysa da, bu şişenin içersinde kobra yılanı ve akrep var. Bunu içen kudretli oluyor duyurula. Bunu da içki koleksiyonuma koyuyorum. Tatmak isteyenlere kapım her zaman açıktır.
Gemimize saat 17.30 da geliyoruz ve kalkış saatimiz 18.00. Ohh! rahat bir nefes, duş ve ardından yine güverteye çıkıyoruz. Gemilerin hem kalkış hem de yanaşma zamanlarında, her zaman güvertede olun. Çok güzel şehir manzaraları ve doğa harikaları ile karşılaşabilirsiniz. İşte size Mekong nehrinde gemimizin limandan kalkıp geriye dönüp, nehir ağzına doğru seyrinden 2 fotoğraf sunuyorum.
Bu akşam yine yeni bir telaş ve yemek menümüzde ne çeşitler var acaba? Yemek sonrası hangi şovları izleyeceğiz. İşte size yemek sunumları ve şovlardan birkaç resim.
Salyangoz ( Fransız usulü sarımsak ve tereyağlı)
Profiterol (Çilek ve ballı kayısı soslu)
Şovdaki şarkıcı şovmende bir ses var ki zannedersiniz “Ronaldinho nefis şarkı söylüyor.!! “ Ama ne şov, izlemeniz için gemide olmanız gerek.
Hepinize iyi geceler diliyorum. Yarın bütün günü denizde geçireceğiz ve Bangkok şehrinin limanı olan Laem Chabang’a doğru yol alıyor olacağız.
16.GÜN DENİZDE
Bugün geç saatte uyandık. Kahvaltımızı da yavaş yavaş, keyifle çaylarımızı yudumlayarak yaptık. Kaptanın seyir bülteninden edindiğimiz bilgiye göre sabah erken saatte Mui Bai Bung sahil şeridini dolanarak kuzeybatı yönünde Tayland körfezine girmiş ve hedefimiz olan Bangkok’un liman kasabası Laem Chabang’a doğru yönelmiş bulunmaktayız. Hava sıcaklığı 31-32 derecelerde güneşlenmek için nefis bir gün. Havuz başındaki şezlonglar kapılmış bile.
Herkes bu fırsatı değerlendirmek istiyor anlaşılan. Pekin’de hava sıcaklığının sıfır derece olduğunu hatırlarsanız, kemiklerimizi ısıtmak ve yorgunluklarımızı atmak için iyi bir fırsat. Kahvaltıdan sonra, güverteye çıktığımızda müzik ve dansın tüm coşkusu ile herkesi eğlendirdiğini görüyoruz. Saat 11 de buzdan heykel yapma şovu, Endonezya mutfağı ve aperatifleri tanıtımı ayrıca aerobik ve çeşitli havuz oyunları ile gençler eğleniyor. Saat 2 de yine biz bir Amerikan filmi seyretmeye gideceğiz. Film öncesi aşağıdaki 5.kat güvertesinde BBQ var. Herkesin sıraya girdiğini görür gibiyim. Akşama da barlardan birinde Avustralya’lı komedyen bir şovmeni izlemeye gideceğiz. Sonra da bu akşam dansa gidelim diyorum. Bu arada Casino ise yine şıkır şıkır, rengarenk insanı cezbedici neonlarını yakmış, müziği ile yolcuları kendisine çağırıyor. Aman ha şeytana kanmayın! Bugün istirahat ve tembellik günü, tadını çıkartın Diamond Princess misafirleri.
Bangkok
Laem Chabang limanına girmeden önce geminin sancak tarafından görülebilecek olan Ko Khram ve Ko Lan adalarını geçtik. Saat 7.00 de de limana yanaştık. Hava sıcaklığı bugün 32-33 derecelerde olacak ve sabah serinliği erken kalkmış olmamıza rağmen hala hoş bir meltem olarak yüzlerimize vuruyor. Güvertede hala ışıklar yanıyor ve biz kahvaltıya bir türlü inemiyoruz. Bu erken Tayland sabahında kendimizi tatlı romantizmin kollarına atmış durumdayız.
Bugün Laem Chabang limanından Bangkok’a 1.5 saatlik yolumuz var. Acele etmemize gerek yok, çünkü gemimiz gece yarısı saat 12 ye kadar burada. Tur rehberimiz eşliğinde, kahvaltıdan sonra beyaz piyanonun başında toplandık ve otobüsümüze binerek bugünkü macera ve keşfimize başladık.
İlk olarak sizlere Bangkok’un bir tapınaklar cenneti olduğunu söylememe gerek yok herhalde. Önce rehberimiz bizi Wat Pho tapınağına götürüyor. Burası uzanan Buda heykelinin bulunduğu tapınak. Hindistan’daki en eski Buda heykelinden sonra, bu Uzanan Buda dünyanın en büyük ve en eski heykeli 43 metre boyunda ve 15 metre yüksekliğinde olan bu yatan Buda heykelinin tamamı altın varak ile kaplı.
Bu tapınak kompleksi içerisinde 4 ayrı mabet ve bahçesinde 1000 adet buda heykeli ve tasviri bulunmakta. Ayrıca 91 adet de çeşitli imajlara sahip küçük stupa heykelcikleri vardır. Bu heykelcikler, zamanında gemilerde safra olarak kullanılan madenlerden yapılmıştır. Komik şekilli ve bahçede çiçek ve saksı içerilerinde sergilenen bu stupaları görmeniz lazım.
Ana tapınağa giriş 100 Baht. (61,50 TL = 1000 baht) Uzanan Buda heykelinin bulunduğu mabede girerken ayakkabılarımızı çıkarıyor ve bizim camilere girerken dikkat ettiğimiz saygılı kıyafet ile içeriye giriyoruz. İçeride duvar kenarına dizilmiş büyük kaseler var ve girişte 1$ bağışlayıp aldığınız bir kase dolusu parayı, bu büyük kaselere atarak, hem çıkardığı sesi inliyor hem de dilekte bulunuyorsunuz. Sonunda elinizdeki kasede para kalır ve sonuncuya atma şansına sahip olursanız, dilekleriniz kabul olurmuş.
Wat Pho’nun aynı zamanda Tayland’daki ilk Thai masaj ve tedavi merkezi ve ilk din, edebiyat ve bilim dalında öğretim veren halk üniversitesi olarak da kurulduğunu bilmemizde fayda var. Burada hala hizmet veren bir Thai masaj ve tedavi merkezi mevcuttur. Denemelisiniz ve buna vakit ayırmalısınız. Kan dolaşımı ve postürel duruşların de öğretildiği yoga eğitim merkezi de buradadır.
Giriş ücretleri ve çeşitli bağışlar ile buranın devamlı restorasyonu ve bakımı yapılıyormuş. Bizim burada bulunduğumuz anda da çatı kiremitleri aktarılıyordu. İşte elime aldığım yeni bir kiremitin arkasına ismimizi ve bugünün tarihi ile dileğimi yazdım. Bu kiremit şimdi Wat Pho’nun çatısında ve bizim ismimizi taşıyor.
Bana ne mutlu ki hala sizlere yazabiliyorum. Yazabildiğim sürece demektir ki hala geziyoruz.
Bizi çıkışta piton yılanları karşıladı. Eh nasibimizde bu da varmış!
Kısa bir Bangkok turundan sonra yine rehberimiz bizi şaşırtıyor. Şimdi Chao Phraya nehrinde bir tekne gezisine çıkıyoruz. Chao Phraya nehri şehrin can damarı. İnsan ve yük taşımacılığı ve insanların beslenmesinde çok büyük bir rolü var. Her gün burasını 50.000 kişi kullanıyor ve bu nehir için Kral Rama1 nehirlerin kralı ifadesini kullanmış. Bu nehir aynı zamanda tezatlıklarıyla da anılan bir yer. Kaos/sakinlik, modern/geleneksel, dini/modern, çirkin/ulu, yabancı/yerli hep bir arada yaşıyor. Geleneksel ince uzun kayığımıza 15 kişi olan grubumuz biniyor, kanal ve nehir gezimize başlıyoruz.
Bu sırada bir de yağmur başlamaz mı? Aman da aman, tadına varılmıyor bu gezinin. Ana nehir üzerinde birçok modern binanın yanında en eski tapınaklardan olan Wat Arun’u da görüyoruz. Daha sonra kanallara giriyoruz. Fakir halkın nehir üstü evlerindeki yaşantılarına şahit oluyoruz.
Çok enteresan ve rengarenk. Hele o sivri kayıkların burunlarındaki çiçeklerin güzelliğine bakar mısınız? O kadar da hızlı hareket ediyorlar ki, bazen korkuya bile kapılıyorsunuz.
Eveeet artık karnımız acıktı ve midemiz kazınıyor ne yiyeceğiz derken, rehberimizden yine bir sürpriz. Kayığımız büyük bir tekneye yanaştı ve tekneye Türk bayrağı çekilmişti. Güzel bir jest. Tekneye teker teker çıktığımızda, bir de ne görelim. Aman Allahım! dünyanın en güzel meyvelerini öyle bir sunuş ve ikram yaptılar ki. Pes vallahi diyorum. Görmediğim, tadına bakmadığımız bütün meyveler burada. İsimlerini de etiketlemişler. Biz tabii açız, ama mide ferman dinlemiyor. Hemen meyveleri yemeğe başladık. Tabii ki sizlere çektiğim şu resimlerden sonra. Sonrasını göstermek istemiyorum. Hele bizim halimiz çok komikti. Tekne bizi iskelemize götürdüğü sırada birer maymun gibi bir kenara çekilmiş ve göbeklerimizi sıvazlamaya başlamıştık bile. İşte size mango, jack fruit, ejder meyvesi, greyfurt, karpuz, Hindistan cevizi, papaya, muz, ananas ve ballı kavrulmuş çeşitli kuru fıstık ve cevizler.
Şimdi alışveriş ve masaj zamanı. Meşhur Rama 4 Bulvarına gidiyoruz. Yolumuzun üzerinde çeşitli masaj salonları var ve kafilemizde masaj yaptırmak isteyenleri 1,5 saat sonra aynı yerden almak üzere bırakıyoruz. Otobüsümüz bizi de biraz ileride merkezi bir yerde indiriyor. Dev alışveriş mağazalarının olduğu yerde önce biraz soluklanıyoruz. İhtiyaç molası. Sonra ana cadde üzerinde kurulu olan işporta pazarına dalıyoruz. Tabii ki benim ekip yine peşimde hızlı bir turdayız. Hanımlar tabii ki bir şeyler almadan olur mu? Cadde kenarları yine seyyar lokantalarla dolu. Herkes boğaz derdinde. Yoldaki trafik derseniz. Sormayın görün derim.
Bir sürü mağazaya uğruyoruz. Bir sürü AVM ye girip çıkıyoruz ve vaktimiz doldu. Otobüsümüz tam zamanında geliyor ve masajdakileri de alıp tekrar dönüş yoluna koyuluyoruz.
Tabii ki Bangkok’da görülecek bir sürü yer var. Mesela Theweet semtini görüp, dolaşmak ve sokak restoranlarından atıştırmak ve antikacılarından alışveriş yapmak isterdim. Mesela Pah Khlong çiçek pazarındaki o sabahın erken saatlerindeki rengareng , cıvıl cıvıl koşuşturmayı görmek isterdim. Mesela geçen gelişimde gittiğim Grand Palace ve diğer birkaç önemli Buda tapınaklarını daha ziyaret etmek isterdim. Nasip bakalım hangi sefere. Şimdi akşamüstü olduğuna göre meşhur Jumbo Restoranına gidelim ve biraz da deniz mahsulü yiyelim diyoruz. Diyoruz ama şoförümüz otoyolda çıkışı kaçırınca, geri dönmekte bu trafikte bize 1 saat kaybettireceğine göre haydi bu kadar yorulduğumuz yeter 1,5 saatlik yolumuz var diyerek gemimize dönüyoruz. İyi ki gemimize dönmüşüz. Bir de ne görelim. Tiyatro salonunda Thai dansı ve Tayland folklor gösterisi var. Tabii gemimiz şehre çıkmayanları da düşünmüş. Bangkok’dan gelen yerel dansçılar çok güzel bir gösteri sunuyorlar.
O sıcak ve gürültülü şehir turundan sonra klimalı bu salon, bu koltuklar nasıl geldi biliyor musunuz? Mis mis. İyi ki yolu şaşırmışız da buraya dönmüşüz diyoruz. Çünkü gemimizin bizlere hazırladığı sürpriz bununla da kalmıyor. Akşam yemeğimize yerel tatlar ve deniz mahsulleri de damgasını vuruyor.
Sen çok yaşa Princess Cruises.
Singapur
Günlük dinlenme ve aktivitelerimize devam ediyoruz. Güneşlenmek için güzel bir gün. Bu günün programına bakıyorum. Oooo! tablo müzayedesi var. Bu geminin bir özelliği de içerisinde bir resim galerisi barındırmasıdır. Edindiğim bilgiye göre bu tabloların hepsi orijinal olup, dünyanın çeşitli ülkelerindeki sanatçılara ait imiş. İleride değer kazanacak genç ve bu yüzden tabloları ucuz olan ressamları seçiyorlar ve onların tablolarını sergiliyorlarmış. Tabii bilinen sanatçıların ki de var ama bu müzayede de gençlerinki epey ilgi görüyor belli. Bu sergi salonunu gezen ve beğendiği tabloları not eden yolcular var. İşte size şimdi bu galerinin ve tablolardan beğendiğim birkaç eserin fotoğraflarını çektim.
Bu resimlerden epey bir adedi satıldı. Eve teslim edilecek olan bazı tablolar için 2-3 kişi epey bir mücadele etti. Fiyatlar ise 2000-3000$’dan 80000-90000$’a kadar çıkıyordu. Sırf buradan tablo almak için bu geziye katılanlar olduğunu ilgililerden öğrendim. Ayrıca müzayede öncesi, ilgilendiğiniz tabloların ön bilgilerini de yetkililerden alabiliyorsunuz.
Müzayede sona erdikten sonra, barda biraz müzik dinledik. Elimdeki programa göre bu akşam kaptanın veda kokteyli ve sonrasında da yemeği var. Tabii ki resmi ve şık kıyafet zorunlu. Herkes şık giysilerini giyecek ve bu gemideki üçüncü şık kıyafetli gecemiz olacak. Sizlere işte resimlerimle bu geceden anılar vermeye çalışacağım.
Bu arada size odamızı, meşhur buluşma noktamız beyaz piyanoyu ve gemimizin holünde kaptanın konuşmasını dinleyen yolcuları görüyorsunuz. Gelelim yemeklere. Tabii ki yemeklerde özeldi o gece.
Bu akşamki şovu da unutmayalım. Sondan bir gece önce olduğu için bu bir karnaval parti şovuydu.
Bu gecelik bu kadar yeter değil mi? Daha yarınımız var. İsterseniz yarınki programa da kısaca bir göz atalım. Sabah sporları, golf turnuvası, havuz başı eğlencesi ve tiyatroda yemek kursu. O da ne? Evet sahneyi mutfak dekorunda düzenlemişler, katılım çok olacağından ve mutfakta da bu şov yapılamayacağına göre, işte size yemek şovundan resimler.
Ben de şovu hazırlayan restoran sorumlusu aşçımız ve otel müdürümüz ile birlikte mutfağa gidip bir hatıra resmi çektirdim.
20.günümüz de akşam yemeği ve şovların ardından tamamlanıyor.
Bu gece yatmadan önce bavullarımızı toplayacağız ve yarın giyeceğimiz kıyafetlerimizi ayırarak, gece yarısından önce kabinimizin dışına bırakacağız. Sabah kalktığımızda Singapur’da olacağız ve bagajlarımız limanda seçilmek ve bizi otelimize götürecek olan servise yüklenmek üzere bizi bekliyor olacak. Sakın gece her şeyinizi bavula koymayın, yoksa sabah pijama ile limana inenler arasında siz de olursunuz.
Şimdi artık bavullarımızı seçiyoruz ve rehberimiz eşliğinde 1 gece kalacağımız otelimize gideceğiz.
*** “CRUİSE İLE UZAKDOĞU TURU” bir yazı dizisidir. Yazıların diğer bölümlerine aşağıdaki linklerden ulaşabilirsiniz.
1.BÖLÜM: CRUISE İLE UZAKDOĞU TURU –PEKİN VE PEKİN ÖRDEĞİ
www.gezimanya.com/GeziNotlari/cruise-ile-uzakdogu-turu---1--bolum--pekin-ve-pekin-ordegi
2.BÖLÜM: CRUISE İLE UZAKDOĞU TURU – PEKİN TURU VE ÇİN SEDDİ
http://www.gezimanya.com/GeziNotlari/cruise-ile-uzakdogu-turu---2--bolum--pekin-turu-ve-cin-seddi
3.BÖLÜM: CRUISE İLE UZAKDOĞU TURU – TIANJIN VE CRUISE İLE TANIŞMA
http://www.gezimanya.com/GeziNotlari/cruise-ile-uzakdogu-turu---3--bolum--tianjin-ve-cruise-ile-tanisma
4.BÖLÜM: CRUISE İLE UZAKDOĞU TURU – GÜNEY KORE BUSAN’A VARIŞ
http://www.gezimanya.com/GeziNotlari/cruise-ile-uzakdogu-turu---4--bolum--guney-kore-busan-a-varis
5. BÖLÜM: CRUISE İLE UZAKDOĞU TURU - BUSAN’DAN NAGASAKİ’YE YOLCULUK
http://www.gezimanya.com/GeziNotlari/cruise-ile-uzakdogu-turu---5--bolum--busan-dan-nagasaki-ye-yolculuk
6. BÖLÜM: CRUISE İLE UZAKDOĞU TURU – NAGASAKİ - JAPONYA
http://www.gezimanya.com/GeziNotlari/cruise-ile-uzakdogu-turu---6--bolum--nagasaki---japonya
7. BÖLÜM: CRUISE İLE UZAKDOĞU TURU – ŞANGAY
http://www.gezimanya.com/GeziNotlari/cruise-ile-uzakdogu-turu---7--bolum--sangay
8. BÖLÜM: CRUISE İLE UZAKDOĞU TURU – ŞANGAY’DAN HONG KONG’A YOLCULUK
http://www.gezimanya.com/GeziNotlari/cruise-ile-uzakdogu-turu---8--bolum--sangay-dan-hong-kong-a-yolculuk
9. BÖLÜM: CRUISE İLE UZAKDOĞU TURU – 9. BÖLÜM: HONG KONG
http://www.gezimanya.com/GeziNotlari/cruise-ile-uzakdogu-turu---9--bolum--hong-kong
10. BÖLÜM: CRUISE İLE UZAKDOĞU TURU – 10. BÖLÜM: HONG KONG'TAN VIETNAM'A YOLCULUK
http://www.gezimanya.com/GeziNotlari/-cruise-ile-uzakdogu-turu---10--bolum--hong-kong-tan-vietnam-a-yolculuk
11. BÖLÜM: CRUISE İLE UZAKDOĞU TURU – 11. BÖLÜM: NHA TRANG VIETNAM
http://www.gezimanya.com/GeziNotlari/cruise-ile-uzakdogu-turu---11--bolum--nha-trang-vietnam
12. BÖLÜM: CRUISE İLE UZAKDOĞU TURU – 12. BÖLÜM: PHU MY VIETNAM
http://www.gezimanya.com/GeziNotlari/cruise-ile-uzakdogu-turu---12--bolum--phu-my--saigon--vietnam
13. BÖLÜM: CRUISE İLE UZAKDOĞU TURU – 13. BÖLÜM: BANGKOK
http://www.gezimanya.com/GeziNotlari/cruise-ile-uzakdogu-turu---13--bolum--bangkok
14. BÖLÜM: CRUISE İLE UZAKDOĞU TURU – 14. BÖLÜM: BANGKOKhttp://www.gezimanya.com/GeziNotlari/cruise-ile-uzakdogu-turu---14--bolum--bangkok-tan-singapur-a-yolculuk
Günlük dinlenme ve aktivitelerimize devam ediyoruz. Güneşlenmek için güzel bir gün. Bu günün programına bakıyorum. Oooo! tablo müzayedesi var. Bu geminin bir özelliği de içerisinde bir resim galerisi barındırmasıdır. Edindiğim bilgiye göre bu tabloların hepsi orijinal olup, dünyanın çeşitli ülkelerindeki sanatçılara ait imiş. İleride değer kazanacak genç ve bu yüzden tabloları ucuz olan ressamları seçiyorlar ve onların tablolarını sergiliyorlarmış. Tabii bilinen sanatçıların ki de var ama bu müzayede de gençlerinki epey ilgi görüyor belli. Bu sergi salonunu gezen ve beğendiği tabloları not eden yolcular var. İşte size şimdi bu galerinin ve tablolardan beğendiğim birkaç eserin fotoğraflarını çektim.
Bu resimlerden epey bir adedi satıldı. Eve teslim edilecek olan bazı tablolar için 2-3 kişi epey bir mücadele etti. Fiyatlar ise 2000-3000$’dan 80000-90000$’a kadar çıkıyordu. Sırf buradan tablo almak için bu geziye katılanlar olduğunu ilgililerden öğrendim. Ayrıca müzayede öncesi, ilgilendiğiniz tabloların ön bilgilerini de yetkililerden alabiliyorsunuz.
Müzayede sona erdikten sonra, barda biraz müzik dinledik. Elimdeki programa göre bu akşam kaptanın veda kokteyli ve sonrasında da yemeği var. Tabii ki resmi ve şık kıyafet zorunlu. Herkes şık giysilerini giyecek ve bu gemideki üçüncü şık kıyafetli gecemiz olacak. Sizlere işte resimlerimle bu geceden anılar vermeye çalışacağım.
Bu arada size odamızı, meşhur buluşma noktamız beyaz piyanoyu ve gemimizin holünde kaptanın konuşmasını dinleyen yolcuları görüyorsunuz. Gelelim yemeklere. Tabii ki yemeklerde özeldi o gece.
Bu akşamki şovu da unutmayalım. Sondan bir gece önce olduğu için bu bir karnaval parti şovuydu.
Bu gecelik bu kadar yeter değil mi? Daha yarınımız var. İsterseniz yarınki programa da kısaca bir göz atalım. Sabah sporları, golf turnuvası, havuz başı eğlencesi ve tiyatroda yemek kursu. O da ne? Evet sahneyi mutfak dekorunda düzenlemişler, katılım çok olacağından ve mutfakta da bu şov yapılamayacağına göre, işte size yemek şovundan resimler.
Ben de şovu hazırlayan restoran sorumlusu aşçımız ve otel müdürümüz ile birlikte mutfağa gidip bir hatıra resmi çektirdim.
20.günümüz de akşam yemeği ve şovların ardından tamamlanıyor.
Bu gece yatmadan önce bavullarımızı toplayacağız ve yarın giyeceğimiz kıyafetlerimizi ayırarak, gece yarısından önce kabinimizin dışına bırakacağız. Sabah kalktığımızda Singapur’da olacağız ve bagajlarımız limanda seçilmek ve bizi otelimize götürecek olan servise yüklenmek üzere bizi bekliyor olacak. Sakın gece her şeyinizi bavula koymayın, yoksa sabah pijama ile limana inenler arasında siz de olursunuz.
Şimdi artık bavullarımızı seçiyoruz ve rehberimiz eşliğinde 1 gece kalacağımız otelimize gideceğiz.
Tabii ki sabah kahvaltılarımızı yine rahat rahat yaptık. Ne de olsa bavullarımız limana indi, odalarımızı boşalttık. Saat 11.00 e kadar gemiyi terk etmek için zamanımız var. Personel de yeni gelecek yolcular için saat 15.00 e kadar gemiyi hazırlayacaklar ve Diamond Princess bu sefer aynı rotayı kuzeye doğru yapacak.
Otobüsümüze biniyor ve otelimize saat 12.00 de varmış oluyoruz. Hemen odalarımıza yerleşip Singapur’u keşfetmemiz lazım. Ne de olsa yarın gece yarısına kadar vaktimiz var. Uçağımız İstanbul için saat 23.50 de kalkacak. 4 kişilik ekibimle saat 13 de buluşuyoruz ve önce otelimizin etrafını keşfe çıkıyoruz. 15 dakikalık yürüyüşten sonra meşhur Orchard Bulvarına ulaşıyoruz. Hafif yağmur çiselemeye başladı ama olsun bizi durduramaz. AVM’lerin ve içerlerinde de marka mağazaların bulunduğu bu bulvarda dikkatimizi bir kuyruk çekiyor. İnsanlar sakin sakin kaldırımlara taşmış belli ki bir mağazanın açılmasını bekliyorlar. Mesele şu efendim. O güne mahsus mağaza %20 indirim yapmış ve içeriye belli sayıda insan alındığı için, kapıda kuyruk var. Bir taraftan da yağmur yağıyor. Bu şemsiyelerle bekleyiş manzarasını görmeniz lazım.
Şimdi isterseniz sizlere biraz Singapur hakkında bilgi aktarayım. 1819 yılında Thomas Raffles adalara yerleşilmesinden sonra burada İngiliz koloni devletinin ilk adımlarını atmış. İngiliz kolonisi olarak 1827 yılında şimdi sanat merkezi olan ilk parlamento binasını inşa ettirmiş ve bugünkü modern yeni parlamento binasına 1999 yılında taşınılmış. Bugün 5 milyon nüfuslu Güneydoğu Asya’nın tek ada şehir devleti. Para birimi Singapur doları(SGD) ve 1$ = 1.27 SGD. Singapur halkının %75 ini Çinliler, %14 ünü Malaylar ve %9 unu da Hintliler oluşturmaktadır. Singapur’un %50 si büyük ana parklardan oluştuğu için her taraf yeşil. 4 adet de tabiat koruma havzası var. Tabii ki programımızda bu parklardan bence en güzel olanı National Orchid Garden’ı ziyaret edeceğiz, ama yarın. Bugün küçük Hindistan ve yanındaki Çin mahallesine doğru gidiyoruz. Yürüyerek yarım saatte Çin mahallesine geldik. Önümüze ilk olarak Sri Mariamman Hindu Tapınağı çıktı. Hemen içerisine bir göz atıyoruz. Resimlerde de göreceksiniz, rengarenk ve her tarafı küçük heykelciklerle donatılmış. İşte size kapısının önünde bir poz ve binanın kubbelerinden birinden küçük heykelcik resimleri.
Hemen yanındaki sokağa giriyoruz. Buyurun size Çin mahallesi. Sanki biz Çin’den gelmemişiz gibi merakla dükkanlara giriyoruz. Ama durun bir mola verelim hele. Bir şeyler içelim, can bu değil mi?
Burada iki dükkan ilgimi çekti. Birisi Tenten’in dükkanı. İçeride her şeyin bu temada olduğu mağaza, hatta Kaptan Haddok ve Tenten’in köpeği Fındık’ın da çok hoş eşyaları var. İyice gezdim merak etmeyin.
Diğeri de içeride bayağı pahalı antikaların satıldığı bir antikacı mağazası. Oradan aldığımız yatan ve göbeğini kaşıyıp tesbih çeken Buda heykelini ucuza kapattım diyebilirim !
Eveet yürüyüşümüze devam ediyoruz. Şimdi, sırada Clarke Quay ve Singapur nehri turumuz var. Buralar eski koloni mahalleleri. Müzeler, tiyatrolar, heykeller, bar ve restoranlar hepsi birarada.
Singapur nehri boyunca heykellere takılıyoruz.O kadar sevimliler ki size göstermeden olmazdı.
Nehir kıyısında dolaşan tekneleri ve biz poz veren Singapurlu kızları da atlamayacağım.
Şimdi yolun sonuna doğru yaklaştık. Niye yolun sonu. Çünkü meşhur Marina Bay Sands Oteli, Singapur’un simgesi kafası aslan, gövdesi balık ve dalgalar üzerinde duran Merlion heykeli ve fıskiyesi altında poz vermeden olmazdı. Marina Bay Sands Oteli tepesinde gemi şeklindeki 3 blok’u birbirine bağlayan barı ve havuzu meşhurdur. Havuzuna girerseniz o gördüğünüz geminin içersinde yüzüyor olursunuz. Bu otel aynı zamanda altında Singapur’un en büyük kumarhanesini barındırıyormuş. 2010 yılındaki açılışında 8 milyar dolar olan maliyeti ilk 3 senede çıkmış. Peh peh peh..
Merlion Heykelinin hemen arkasında bulunan yuvarlak onü açık binaya dikkatinizi çekmek isterim.
Burası 2002 yılında hizmete açılan Esplanade Tiyatro ve konser salonu, akustik bakımından dünyanın ilk 5 salonu arasında gösterilmektedir. Çatısı da aluminyumdan imal edilmiştir. Şimdi biraz gökdelenlerin arasında kaybolma zamanı. Akşam oluyor ve biz akşam vakitimizi burada nehir kıyısında geçirmeye ve yemeğimizi sahilde masası olan restoranlardan birinde acılı, karabiberli mavi yengeç yiyerek tamamlamaya karar verdik.
Otelimize döndükten sonra rahat yataklarımızda derin bir uykuya daldık.
22.GÜN SİNGAPUR
Sabah otelimizde kahvaltımız güzeldi. Akşam üstü saat 16.30 da otelde buluşmak ve saat 17.00 de havaalanına hareket etmek üzere grubumuz ile randevulaştık.
İlk hedefimiz Orkide Bahçelerini gezmek. Hemen bir taksiye bindik ve 15 dakikalık yolculuktan sonra prıl pırıl, yemyeşil bir yere geldik. Vaktimiz kıymetli olduğundan hemen bahçelere giriş yaptık.
Olağanüstü güzel bahçeler ve çiçekler gördük. Gezerken insan kendini cennette zannediyor. Burasını anlatmaya kelimeler yetmez zaten. En iyisi siz resimlere bakın ve bu güzellikleri görmek için planlarınızı ertelemeyin artık diyorum.
Tabii turistler için girişte çok güzel hediyelik eşyalar ve orkide temalı biblo ve kolyeler satan mağazalar da var. Oraları gezmeden ve birşeylere dokunmadan olmaz. Bir de size parkın ziyaretçilerinden bir poz ikram ediyorum.
2 saatimizi burada geçirdikten sonra şimdi hedefimizde eğlence adası Sentosa var. Hemen bir taksiye biniyoruz ve 20 dakikalık yolculuktan sonra Sentosa adasına tünelden geçerek ulaşıyoruz. Şöföre bizi merkezi bir yerde indirmesini söylüyoruz. O da bizi kumarhanenin girişindeki kapalı alanda bırakıyor. Bozuk paramız yetmediğinden taksi ücretini de kredi kartımız ile yapıyoruz. Bunu da denedik yani.
Şimdi içeriye girip Casino’dan başlayıp, üst kattaki Universal stüdyoları ve adanın diğer yerlerini de hava metrosu ile gezeceğiz.
Hava metrosu ile adanın sonuna kadar bir gidip geliyoruz.
Belli saat içersinde inmek, binmek ve dolaşıp tekrar binmek bedava. Yani 1 kere bilet almaya bakıyor. Bir sürü durak var bu adada. Her durakta değişik yerler ve güzellikler görüyoruz. İşte duraklardan bazı fotograflar.
Bu açık otobüsler de sizi ayrıca son duraktan alıp plaj ve diğer eğlence yerlerine götürüyor. Tabii ki restoran ve kafelere de. Paranızı cebinizden nasıl alacaklarını biliyorlar.
İşte bütün tatlılığı ile ekibin en uyumlu üyesi Ayfer Çakır. Ona da zaten bu sevimli aslan ile beraber poz vermek yakışırdı. Ona bir alkışşşş. Artık öğle vaktini geçtik. Şehre dönelim ve otelimize yakın yerlerde dolaşıp son alışverişlerimizi tamamlayalım diyorum. Hava metromuza binip ana karadaki istasyona oradan da taksi ile otelimize yakın olan Orchard bulvarına gidiyoruz. Mağazaları gezerek Uzakdoğu seyahatimizdeki artık son saatlerimizi değerlendiriyoruz. Son dakika hediyelikler alınıyor ve otelimize zamanında dönerek diğer grup üyelerimizle beraber bizi havalimanına götürecek olan servis otobüsümüze, rehberimiz eşliğinde biniyoruz. Singapur Havalimanı; dünyanın büyük, modern terminalleri ve en işlek havalimanı dalında ödül almış meşhur Changi Havalimanı. Check-in ler yapılmadan önce bagajlarında fazlalık olduğunu hisseden arkadaşlarımızın hafif bagajlılarla sohbetlerinin arttığının farkındayım. Eh ne de olsa 22 gün geçirdik beraber bu kadar güzellik de yapılmalı. Bizim bagajlarımız tam 23’ er kg tartıyor. Ama o da ne 26 kg olan da sorun çıkartmadan geçiyor. E ne de olsa memleketimin havayolu THY o kadar iltimas geçsin bize. Diğer havayollarında bunun geçerli olduğunu zannetmiyorum.1 kg'nin bile hesabını alırlar.
Bagajlarımızı verdik, gümrük kontrolünden de geçtik. Şimdi artık rahatlıkla free shopları inceleyebiliriz. Hele bir de uçağımız 2 saat rötar yapıp bizi gece saat 2 lere kadar havalimanında bekletirse bol bol etrafı ezberlemeye zamanımız olur. Biraz sıkıcı oldu ama elden başka bir şey gelmiyor.
Uçağımıza yerleştikten sonra artık hasret ile memleketim de güzel memleketim nakaratları başlıyor. İnsan dışarıda ne kadar güzel günler geçirse de, yine “bülbülü altın kafese koymuşlar, memleketim demiş” değil mi? Biz de öyle diyoruz. Evimizi özledik.
Yazı dizimizin de böylece sonuna geldik sevgili okuyucularım ve arkadaşlarım. Hepinize; yazılarımı okuyarak yaptığınız katkılarınızla, grup arkadaşlarıma ve bu seyahati düzenleyen Golden Bay Seyahat acentasına ve rehberimiz Teoman Cimit’e de ilgi ve yakın dostluklarından dolayı teşekkür ediyorum. Başka bir yolculukta tekrar beraber olmak üzere hoşçakalın.