"En uzak mesafe ne Afrikadır, ne Çin, ne Hindistan, ne teyyareler ne de yıldızlar... En uzak mesafe iki kafa arasındaki mesafedir birbirini anlamayan." demiş şair Can Yücel, toprağı bol olsun…
Şair’n dediği gibi Datça hep uzak kalmıştı aklımda her ne kadar çok istesem de… Yıllardır gelmeyi hayal ettiğim ancak sadece hayalde ve planda kalan güzelim Türkiye'mizin nadide yerlerinden birisi Datça…
Datça’ya geldiğimde şunu birkez daha iyi anladım, hayallerinizi ve planlarınızı asla ertelemeyin, göreceğiniz güzellikleri neden daha önce görmediğinize yanıyorsunuz sonunda.
Açıkçası Datça’nın bakir koylarını, yemyeşil doğasını, tertemiz havasını, yardımsever ve sıcakkanlı insanını tanıdıktan sonra çok fazla da yazıp herkesin benim gibi sırt çantasını alıp oraya hücum etmesini istemedim ancak belki aranızdan Datça’yı göremeyip de yazımı okuduktan sonra yeryüzündeki bu cennetten bir köşe olan yerleri görme fırsatı yaratırsınız diye düşündüm.
Öncelikle şundan bahsedeyim size anlatacaklarım lüks oteller, en iyi lokantalar değil çünkü onları birçok reklam ve gezi sitelerinden zaten edinebilirsiniz. Benim gezilerim, ekonomik, ulaşımı otostop ve sırt çantam ile yaptığım ve yerel halkı daha yakından tanıma fırsatı bulduğum geziler. Belki bu konuda da size fikir vermiş olacağım.
Datça’ya gelme sebebim Workaway gönüllü organizasyonu kapsamında (Workaway; part time çalışıp bunun karşılığında kalacak yer ve yeme-içme imkanı sağladığınız bir türlü gönüllü organizasyonu) Datça Petya Apart’ta 2 hafta süre ile gönüllü olarak çalıştım.
Datça’daki gezimin ilk gününü Datça'nın ilk kurulduğu yer olan Eski Datça’ya ayırdım. Hani fotoğraflarını hep gördüğümüz rengarenk çiçeklerle donatılmış meşhur taş evleri, daracık sokakları ve tabii ki ünlü şairi Can Yücel ile ünlenmiş Eski Datça….
Datça merkezden yaklaşık 2 km uzaklıkta bulunan eski adı Dadya olan Eski Datça’ya dolmuşlarla veya Marmaris yönüne doğru gittiğinizde yaklaşık 10 dk içerisinde ulaşabiliyorsunuz. Benim gibi yürümeyi seviyorsanız yaklaşık yarım saatte ulaşabilirsiniz hatta otostop bile çekebilirsiniz. Datça insanı o kadar sıcakkanlı ki sizi yolda bırakmayacaktır emin olun.
Ayrıca Eski Datça’nın klasik buluşma yeri olan eski muhtar "Orhan'ın Kahvesi"nin bir köşesinde şairin yarım bıraktığı Evin Şarabı’nı görebilir, bir yandan da yorgunluk çayınızı yudumlayabilirsiniz.
Eski Datça’da en çok ilgimi çeken yerlerden birisi de mimar sahibi tarafından restore edilen ve halen restoran ve otel olarak kullanılan yaklaşık 180 yıllık Kocca Ev. Aynı zamanda Can Yücel’in evini de dışından görebilirsiniz çünkü ziyarete kapalı ve müze olarak kullanılmıyor sadece özel araştırmalar ve ziyaretler için ziyaretine izin verilmiş.
Tabii ki otantik ürünleri bulabileceğiniz Hürriyet Abla’nın hediyelik eşya dükkanına da uğramadan geçmeyin derim.
Kargı Koyu, Datça’nın eşsiz koylarından bir tanesi. Teknelerin bakım için de yanaştığı ve denize açıldığı koy olarak biliniyor. Datça merkeze sadece 2,5 km uzaklıkta bulunan Kargı’da herhangi bir yerleşim yeri yok. Zaten o yüzden bakir kalmış koylarından bir tanesi. Suyunun ılık olduğu söylenmişti bana ancak Nisan ayında pek te ılık olduğunu söyleyemem. Doğru söylemek gerekirse Datça’nın tüm sahillerinde inanılmaz bir temizlik ve suyun berraklığını görebilirsiniz. Kargı’ya şehir merkezinden kalkan dolmuşlar ile ulaşabilirsiniz.
Hastane Önü Plajı, adından da anlaşılacağı gibi Datça merkezdeki devlet hastanesinin hemen yanındaki plaj. Sahili çoğu Datça plajları gibi çakıl taşlı. Ulaşımının kolay olması ve yine burada da tertemiz berrak denizinin olması halk tarafından çok tercih ediliyor. Sahilin üst tarafında bulunan kafe&restoranlarda eşsiz Datça manzarası ile yorgunluk gidereceğiniz mekanlar.
Marmaris yönüne giderken yaklaşık 10 km ileride bulunan Kızlan Köyü ve Kızlanaltı Plajı sessiz ve sakinliği ile kafa dinlemek için ideal. Kızlan’a giderseniz muhakkak nefis çileklerinden yemeyi ihmal etmeyin.
Güllük Plajı, Datça’nın tek büyük oteli olan Perili Köşk ve Gölmar tesislerinin bulunduğu plaj. Perili Köşk daha çok İngiliz turistlerin tercih ettiği bir otel.
Datça’dan Marmaris yönüne giderken yaklaşık 18 km sonra Karaincir Sitesi ya da Özil Plajı'na ulaşılıyor. Özil’e Datça’da kaldığım süre içinde 2 kez gittim. İlkinde otostop ile sağolsun 3 genç arkadaşın arabası ile gittim ve akşam saat 5 te yine oradan geçeceklerini dönüşte tekrar alabileceklerini söylediler. Tabi ben Özil’in harika denizinde biraz fazla vakit geçirince onları yakalayamadım. Böylece hayatımda ilk defa gidiş-dönüş otostop tecrübemi kaçırmış oldum :) Özil’in sahili ince kum ve denizi oldukça sığ, belinize kadar gelmesi için bayağı yürüyorsunuz. bu yüzden çocuklu aileler ve yüzme bilmeyenler tarafından tercih ediliyor. Karaincir sitesine geldiğimde yolda karşılaştığım Bülent Abi ile sohbet ettik hem de plajı tarif etti bana… Büyük şehirlerin gürültü patırtısından kaçıp cenneti tercih edenlerin mekanı diyebiliriz Karaincir sitesine… Gerçekten hayran kaldım. Bülent abi de İstanbuldan kaçmış gelmiş buraya… Aman haa siz de tası tarağı toplayıp sakın gitmeyin, ev fiyatlarını yükseltmeyin önce ben gideceğim Her ne kadar ben fazla kullanmasam da saat başı dolmuşlar Datça’dan Karaincir sitesine hareket ediyor.
Knidos, Datça’da en çok görmek istediğim yerlerin başında geliyordu. Gerçekten beklentimin çok çok üstünde hayran kaldığım ve saatlerce ayrılamadığım bir yer. Datça’da bulunduğum zaman dilimi sezon öncesi olduğundan ben ulaşımımı genelde otostop ile yaptım ancak Knidos’a sezon açılmadığından ve bu bölgede gezilecek çok yer olduğundan hafta sonu araç kiralayarak geldim.
Hellenistik dönemde şarabı, zeytinyağı, merhemi, kapkacağı, seramikleri bütün dünyaya yayılmış Knidos’un sanat merkezi olmasının yanında din ve ticaret merkezi olarak da öne çıktığını görmekteyiz. Geniş ve dağlık bir alan üzerine kurulmuş çok büyük bir antik kent olan Knidos’u tam anlamıyla gezmek için bir günün yeterli olduğunu düşünmüyorum. Hatta imkanınız var ise sabahtan gelip akşam gün batımını da izlemenizi tavsiye ederim.
Knidos antik şehirler içinde en görkemlilerden birisinin olması yanında muhteşem mavi ve yeşilin bütünleştiği doğasıyla da ayrı bir cennet… Kıyıda ağlarını toplayan bir çift gördüm ve kayıklarına yanaşıp fotoğraf çekmek için müsade istedim. Bir tanesi izin vermeyince diğer tekneye yanaştım. Orada da bir çift ağlarını topluyordu. Kocası tabi ki çekebilirsin deyince teyze çıkıştı "Neyimizi çekecen! İrezilliğimizi mi çekecen!". Ben de kendisine ölmeden cenneti gördüğünü hatta cennette yaşadığının farkında olup olmadığını sordum ve eşi ile birlikte gülüştük :)
Knidos’a veda ettikten sonra Palamutbükü’ne doğru yol aldım. Yol üzerindeki Çeşme köyünün kahvehanesinde bir soluklanmak istedim. Kahvede Recai Amca'nın çay davetini geri çeviremedim. Dedim ya Datça’nın insanı gerçekten sıcakkanlı ve belki de başka bir tatil beldesinde rastlayamayacağınız şekilde sıcak davranıyorlar. Recai Amca’nın çayını içerken, kendisi oğlunun pansiyon işlettiğini söyledi.
Palamutbükü belki de Datça’nın en uzun sahili bulunan beldesi. Yemyeşil ağaçlarla kaplı, sahilinde birçok kafe ve restoranı bulabileceğiniz, şirin mi şirin pansiyonları bulunan bir yer. Palamutbükü’nün buz gibi denizinde yüzdükten sonra Mesudiye köyüne doğru yola çıktım. Mesudiye’ye yol alırken yol üzerinde Gerence ve Akçabük, Kurubük gibi harika koyları göreceksiniz ve kendinizi alamayacaksınız.
Mesudiye köyü içerisnde bulunan Hayıtbükü, Ovabükü plajları; Palamutbükü’nün aksine ince kum, ve sakin deniziyle çocuklu aileler için ideal. Tabi ki pansiyon fiyatları da Palamutbükü’ne göre biraz daha pahalı. Ancak sakinlik ve doğa arayanlar için ideal bir yer.
Datça’da dikkatimi çeken en önemli noktalardan birisi inanılmaz zengin menülere sahip olan ev yemekleri lokantaları, hepsinin ismini tek tek sayamayacağım ancak Zekeriya Sofrası sadece Datça’da değil belki de gördüğüm en kaliteli lokantalardan birisi. Özellikle boraniyi şiddetle tavsiye ederim.
Aynı zamanda Kumluk plajında bulunan, geceleri masaları sahile taşınan ve inanılmaz güzellikteki balık restoranlarını da ziyaret etmenizi tavsiye ederim. Hüsnü’nün Yeri, Maradona, Kekik bunlardan bazıları.
Datça’dan üzülerek ayrılırken yanınızda mutlaka zeytinyağı, badem ve meşhur Datça balından almayı unutmayınız. Şehir merkezinde bulunan birçok köy ürünleri mağazalarından doğal ürünleri alabilirsiniz.
Datça’yı anlatmak için ne satırlar ne saatler yeter dostlar… Bu yüzden alın çantanızı ve gidin. Datça sizi bekliyor. Can Yücel Usta’nın söylediği gibi, Datça işte öyle bir şey : )
İnsanlar vardır; berrak, pırıl pırıl bir denizBoşa gitmek ne kadar güvenseniz,
Dibini görürsünüz herşey meydanda,
Korkmadan dalarsınız sizi sarar bir anda,
İçi Dışı birdir çekinme ondan,Her sözü içtendir, her davranışı candan…
Can Yücel