Yağmurlu bir Ege sabahında Edremit ten başlayan yolculuğumuz yaklaşık 2 saat sonra Eski Foça’da tamamlanıyor. Yolun Çanakkale-İzmir ayrımından sonraki bölümünün büyük kesimi tam bir görsel şölen; yeşil ile mavinin muhteşem uyumu, irili ufaklı adacıklar ve harika koylar. İnsanda burası Akdeniz sahilleri mi acaba diye bir düşünce uyanıyor…
Foça (Phokaia) ismini çevresindeki adalarda yaşayan foklardan almıştır. Ama ilginç bir saptama; eski Foçalılar kentlerinin simgesi olarak, dirliğin ve erken uyanışın simgesi olan horozu kullanmışlar.
Heredot ünlü Troja (Truva) Savaşı'nı yazmak için Anadolu'ya gelmiş ve bu sırada Foça ile tanışmıştır. Kendi ülkesine döndüğünde gezip gördüğü yerler hakkında yazdığı kitabında Foça ve Foçalılar için şu cümleyi kullanır: “Onlar kentlerini, bizim yeryüzünde bildiğimiz en güzel gökyüzü ve en güzel iklimde kurdular…”
Foça, Büyükdeniz ve Küçükdeniz olarak adlandırılan iki koy boyunca uzanıp gidiyor. Bizim ilk durağımız Fener burnu oluyor. Foça’yı karşıdan görmek ve fotoğraflamak isteyen ziyaretçiler için çok iyi bir seçim burası. Burada hummalı bir deniz doldurma çalışması görüyoruz, sanıyorum bu doğal koyu özellikle ticaret gemilerinin daha fazla kullanabileceği bir bölge haline getirmeye çalışıyorlar.
Fener’den sonra arabamızla önce Büyükdeniz koyu civarına geliyoruz. Burada deniz kıyısı evleri gerçekten çok güzel ve bakımlılar. Öğrendiğimiz kadarı ile bu evlerin fiyatları 1.500.000 YTL (1,5 trilyon) den başlıyor ve üst limit belirsiz. Koyun içerisinde küçük balıkçı tekneleri, yatlar hemen gözümüze çarpıyor. Hava kapalı ve zaman zaman sağanak yağışlı ama biz yine de acaba şimdi yaz olsa buradan denize girebilir miyim araştırması içerisindeyiz. Evet, bu koy tertemiz, bazı evlerin önlerinde küçük iskeleler var; burası denize girmek için ideal ancak deniz taşlı.
Meydan olarak adlandırılan noktadayız. Bu civarda evler daha eski; hemen çoğu iki katlı, sokaklar dar ve kesme taş ( Bu civardaki Ege kasabalarının çoğuna özgü bir özelliktir bu) döşeli. Arabamızı burada park edip Beş Kapılara doğru yürümeye başlıyoruz.
Beş Kapılar, Osmanlı dönemi kalesinin kayıkhane bölümü olarak kullanılmaktaymış. Beş Kapılar, Büyükdeniz ve Küçükdeniz koylarını birbirinden ayıran burnun üzerinde. Beş Kapıları karşınıza aldığınızda sağ tarafınız Büyükdeniz koyu ve sol tarafınız ise Küçükdeniz.
Beş Kapıları hemen yan tarafında, halen kazı çalışmaları devam eden Kybele Açıkhava Tapınağının kalıntıları var. Etrafı çevrili olduğu için bu kalıntılara kadar gidemiyoruz uzaktan çektiğimiz fotoğraflarla yetiniyoruz.
Hava artık kararmaya başladı. Dar sokaklarda ilerlemeye devam ediyoruz şimdi önümüze Küçükdeniz koyu geliyor. Burası için Foça’nın kalbinin attığı yer diyebiliriz. Sıra sıra dizilmiş balıkçılar, eğlence mekanları hepsi burada.
Kıyıdan yürüdüğünüz zaman gezinti tekneleri ile karşılaşıyorsunuz. Özellikle yaz mevsiminde buraya gelecekler için yapılacak en güzel aktivitelerden birisi Foça adalarını, koyları denizden dolaşmak. Elbette bu gezintiler sırasında Foça gezisinin olmazsa olmazlarından Siren Kayalıklarını da göreceksiniz.
Foça’nın geçim kaynaklarının başında balıkçılık geliyor. Bu bölgenin en büyük balıkçı teknelerini yine Foça kıyılarında görmeniz olası.
Şimdi tarihi bir bilgi: denizci bir millet olan Phokaialılar, M.Ö. 6. Yüzyılda Marsilya'yı kurmuşlar. Bugün, Marsilya'da limandan başlayarak birçok yerde Phokaia adına rastlamak mümkün. Samsun, Lapseki, Korsika'daki Alalia, İtalya'da Velia v.b. kentlerin kurucuları da Phokaialılar. Yakın tarihimize baktığımızda da, Foça'dan göçenlerin bu isme ve kente çok bağlı olduklarını görüyoruz. Kurtuluş Savaşı sonrasında Foça'dan ayrılmak zorunda kalan Rumlar, biri Selanik'te (Nea Phokea- Yeni Foça), diğeri de Atina'nın güneyinde (Palea Phokea- Eski Foça) olarak adlandırdıkları iki yerleşim oluşturmuşlardır. Yunanistan'daki Foçalılarla Türkiye'dekiler arasında dostluk ilişkileri; Kurtuluş Savaşı öncesinde olduğu gibi sürüyor. Arşipel' in iki yakasındaki Foçalılar arasında dostluk ziyaretleri, günümüzde de sıkça tekrarlanmaktadır. Foça halk söylencesi bakımından hayli zengin bir kültüre sahiptir. Bu söylencelerin en yaygın olanı da Karataş Hikayesi... Rivayet olunur ki her kim Foça'ya gelirde bilmeden Karataş'a ayak basarsa; artık iflah olmaz bir Foça tutkunu olur; hep Foça'yı düşler ve hep gelmek ister. Karataş nerdedir onu bilen yok dolayısıyla Karataş’a basıp basmadığınızı sadece zaman gösterecek.