Türk toplumlarının beşiği olan Orta Asya’da neredeyse yüzde doksanı görkemli dağlarla kaplı, tertemiz havasıyla yemyeşil yaylalara sahip, göçebe yaşam tarzının halen sürdüğü, Türk medeniyetinin İslam öncesi ve sonrasına ait pek çok esere sahip bir yere girmek ister misiniz? Haydi bu hafta Kırgızistan’a gidiyoruz.
“Göğe uzanan dağlar ülkesi” tanımlamasının yakıştırıldığı ülkede 3 bin metrenin üzerinde 45, 4 bin metrenin üzerinde ise 29 dağ zirvesi var. Doğal olarak burası kayakçılar ve dağcılar için tam bir cazibe merkezi. 13 civarında kayak tesisine sahip olan ülkede kış turizmini canlandırmak için her sene yeni kayak tesisleri yapılıyor. Yine 7 bin metrenin üzerindeki yüksekliği ile dünyanın en yüksek zirveleri arasında gösterilen Pobeda ve Han Tengri zirveleri de burada.
Bu kadar çok zirveye sahip bir ülkede 2 binin üzerinde de dağ gölü yer alıyor. Deniz seviyesinden 3 bin metre yükseklikte yer alan Son Köl Gölü ve dünyanın ikinci büyük krater gölü olan Isık Köl Gölü en popüler olanları.
Dağlık bölgeler ve Son Köl çevresinde yürüyüş, bisiklet ve at ile gezinti turları yapılırken, Isık Köl çevresinde plaj turizmi olması dikkat çekiyor. “Sıcak Göl” anlamına gelen Isık Köl yeraltı kaynaklarından beslendiği için rakımı yüksek olsa da donmuyor. Yaz aylarında ise Isık Köl, plaj turizmi sevenlerin akınına uğruyor. Derinliği 668 metre olan gölün rengi masmavi. Uydudan bakıldığında bir gözü andırdığı için buraya Orta Asya’nın gözü deniyor. Çevresinde çok sayıda otel, pansiyon ve bir kaç tane de Spa merkezi bulunuyor.
Kırgızistan yeraltı kaynakları açısından da oldukça zengin. Özellikle ülkenin bazı bölgelerindeki yeraltı sularının çeşitli hastalıklara çare olduğu söyleniyor. Bu nedenle sağlık amaçlı hizmet veren ve tamamen sağlık personelleri tarafından hizmet verilen pek çok tesis var. Celal-Abad Spa Merkezi de bunlardan biri.
Yeraltı su kaynakları kadar yer üstü su kaynakları da etkileyici. Uzunluğu 1.300 metreyi bulan Çu Nehri ülkenin en büyük nehri. Pek çok nehirde zorlu parkurlarda rafting yapılabiliyor. Bu kadar fazla su kaynağına sahip olan ülkede şelaleden bahsetmeden olmaz. Yolunuz düşerse Arslanbob bölgesindeki büyük şelaleye uğrayın, hatta girişindeki küçük mağaranın melekler ile olan hikayesini yerel bir ağızdan dinleyin.
İki bin yıldır doğu ile batı uygarlıklarını birbirine bağlayan İpek Yolu’nun ana güzergahlarından biri üzerinde yer aldığından yıllar boyunca farklı kültürlerden kişileri ağırlamış. Bu sayede kültürel olarak epey gelişmiş.
2014 senesinde Kırgızistan toprakları üzerinden geçen tarihi İpek Yolu'nun Çanan-Tanrı dağları koridoru bölümü UNESCO tarafından dünya mirası olarak ilan edilmiş. Bu bölgedeki en önemli yapı ise 15. yüzyılda İpek Yolu üzerindeki seyahat ve ticaret hayatının klasik örneklerinden biri olan Taş - Rabat Kervansarayı.
UNESCO'nun Kültür Mirasları listesine dahil ettiği bir diğer alan ise İpek Yolu’nun ana güzergahında yer alan, ülkenin güneyindekiOş şehrinin ortasındaki Süleyman Dağı. Hz. Süleyman'ın onuruna adlandırılmış olan Süleyman-Too dağı üzerinde 101 farklı yerde insan ve hayvan kaya resimlerine ve 17 farklı ibadet alanına rastlamak mümkün. Hatta burada bulanan ve 16. yüzyıla tarihlenen iki caminin İslam öncesi dönemlerde de ibadet yeri olarak kullanıldığı tespit edilmiş. O nedenle bölge halkı bu dağı kutsal kabul ediyor. Dağda bulunan mağaralardan biri ise günümüzde farklı antik dönemlere ait eserlerin sergilendiği bir müzeye çevrilmiş.
10. yüzyılda Karahanlı Devleti’nin başkenti olarak İpek Yolu üzerinde kurulan Balasagun kenti yakınlarındaki Burana Minaresi ülkenin en önemli tarihi yapılarından biri. İlk olarak 45 metrelik camii minaresi olarak inşa edilmişse de depremlerle hasar görerek yüksekliği 25 metreye kadar inmiş. Minarenin çevresinde yer alan balballardan oluşan açık hava müzesi ise başlı başına görülmeye değer.
Fergana Vadisi'nde yer alan ve 12. yüzyılda Batı Karahanlı Devleti'nin ilim ve irfan merkezi olarak yapılanan Özgen kenti, farklı zamanlarda inşa edilen Karahanlı hükümdarlarının türbelerine ev sahipliği yapmasıyla ünlü. Bu yapı şekil olarak tek bir blok gibi görünse de aslında 3 ayrı binadan oluşuyor ve dönemin sanat anlayışını yansıtıyor. Özgen’deki bir diğer önemli yapı ise İmam Serahsi Türbesi.
Kırgızistan halkının ulusal kimliğinin ayrılmaz parçası göçebe kültürü. Halen yaz aylarında bir çok aile sürüleri ile birlikte “cayloo”, yani yaylalara göçerler. Böylelikle eski gelenek ve göçebe yaşam tarzını devam ettirirler. Göçebe kültürünün ayrılmaz bir parçası ise spor, at oyunları ve yarışmalardır. Yarışmaların çoğu ise at üzerinde yapılır. Burada sıradan insanların bile atın üzerinde ayakta gidebildiğini görebilirsiniz.
Günümüzde de halen popülerliğini sürdüren bu oyunları unutturmamak ve dünyaya tanıtmak için bu sene 3-8 Eylül 2016 tarihleri arasında “World Nomad Games”, yani “Dünya Göçebe Oyunları” düzenlendi. Biz de bu oyunları yakından izleme fırsatı bulduk. Bir kısmı hipodromda, bir kısmı Kyrchyn Yaylası'nda düzenlenen etkinlikler tek kelime ile muhteşemdi. Kokboru’dan At Cabış’a, Bürküt Saluu’dan Cirit’e kadar pek çok farklı oyun izledik, fotoğrafladık.
En etkileyici gösterilerden biri ise açılış günü ışık gösterileri ile hayat bulan Manas Destanı idi. Manas Destanı Kırgızlar’ın kültürel mirası ve sözlü anlatım geleneklerinin temel taşı.
Günümüzde yazıya dökülmüş olan destan 500 bin satırın üzerinde. Yani İlyada ve Odyssey destanlarını toplamından 20 kat daha uzun. UNESCO’nun Somut Olmayan Kültürel Miraslar listesinde yer alan Manas Destanı, MÖ 995 senesinde Manas'ın Çin’e karşı bağımsızlık mücadelesini anlatıyor. Manas’ı anlatan kişiye ise Manasçı deniliyor ve halk arasında büyük saygı görüyor.
Siz de bir Manasçıdan bu hikayeyi dinlemek, göçebe kültürünü yakından tanımak, Türklerin bıraktıkları eserleri dolaşmak, dağlar ve yaylalarda yürüyüş yapmak, göl kenarında plaj keyfi yaşamak, doğal güzellikleri fotoğraflamak, hatta biraz adrenalin depolamak isterseniz mutlaka Kırgızistan’ı not edin. Özellikle de Dünya Göçebe Oyunları döneminde... Bu dönemde ziyaret ederseniz, buradan etkilenmeden dönmeniz mümkün değil.