Kırgızistan’ın ikinci büyük kenti olan Oş’a 55 kilometre mesafede yer alan Üzgen, Fergana Vadisi’nin sonuna doğru, Kara Darya Nehri'nin vadiye giriş yaptığı kısımda, nehrin sağ tarafında yer alıyor. Kırgızistan’ın en eski kentlerinden biri olan Üzgen çok farklı şekillerde söyleniyor: Ozgon, Özgön, Uzkend, Uzkand, Üzgen kentinin diğer söyleniş biçimleri.
Özbekistan’a coğrafi ve tarihsel yakınlığı bulunan Üzgen’de günümüzde yaklaşık 50 bin kişi yaşıyor. Ancak bu nüfusun sadece yüzde 8’ini Kırgızlar oluşturuyor. Yüzde 90’ını Özbekler’in oluşturduğu şehirde azınlık da olsa Ruslar, Tatarlar ve Uygurlar da yaşıyor. Üzgen’de 1990 senesinde Kırgızlar ve Özbekler arasında “Oş İsyanı” adı ile tarihe geçen bir sürtüşme yaşanmış.
Çinli kaynaklara göre Üzgen’de ilk yerleşim MÖ 200’lü yıllarda başlamış. 11. yüzyıla kadar bölgede Karluk Devleti hakimmiş. Ancak 11. yüzyıl başlarında Karluk Devleti parçalanınca Karahanlılar bu bölgeye yerleşmiş. 1089-90 döneminde Selçuklular tarafından saldırıya uğrasalar da Üzgen’i kaptırmamışlar, bölgede 1141’e kadar hakim devlet olmuşlar. Karahanlılar’ın bölgedeki hakimiyeti Cengiz Han’ın ordularının saldırısı ile sona ermiş. Ardından bölgeye sırasıyla Moğollar, Karahayıtlar, Timur İmparatorluğu, Şeybani Hanlığı hakim olmuş. 1470 sonrası Özbekler tarafından işgal edilen bölge zaman içinde önemini kaybetmiş ve 1876 senesinde Ruslar’ın hakimiyetine girmiş. Kentin Üzgen adı ile tanınmaya başlaması da bu döneme rastlıyor.Karahanlılar’ın ilk ortaya çıktıkları yer olan Üzgen, Türk tarihinde büyük öneme sahip. Karahanlılar ortaya çıktığında Üzgen’i ilk başkentleri olarak seçmişler ve Orta Asya’ya doğru buradan yayılmışlar.
Şehrin tam ortasında her ikisi de en az 800 senedir (depreme rağmen) ayakta duran bir minare ve bir de mozole yer alıyor. Karahanlılar’ın bölgeye hakim olduğu 10-12. yüzyıl arasında inşa edilmiş olan yapılar günümüzde Kırgızistan’ın en önemli tarihi eserleri arasında yer alıyor.
Üzgen Mimari Kompleksi
Minare ve Mozole’nin yer aldığı Üzgen Mimari Kompleksi’ne ilk girdiğiniz anda kırmızı tuğlalardan örülmüş arza kadar çıkar gibi duran minareyi görünce etkilenmemek mümkün değil.
Dediğim gibi minare ilk yapıldığında 44 metreyse de bir deprem sonucu yarısına yakını yıkılmış. 1923’te kalan kısmı restore edilmiş ve ortaya çıkan nihai yapının yüksekliği 27,4 metre. Aşağıdan yukarıya doğru daralan bu minarenin tepesinde küçük bir kubbe yer alıyor. Üzerinde ise geometrik desenleri görmek mümkün. İstenirse minarenin içinde daracık merdivenler ile tepesine çıkabiliyorsunuz.
Çıktığınızda göreceğiniz manzara çok etkileyici. Bir tarafta Kara Darya Nehri, diğer tarafta tek katlı tek tip dizilmiş evleri görmek mümkün. Kente yakın bir diğer nehir ise Kara Darya ile birleşen Yassa Nehri. Bu minarenin çok benzerini Güney Karahanlı Devleti’nin başkenti olan Burana şehrinin kalıntıları arasında gördük. Burana’da yer alan Karahanlılar dönemine ait bu antik kentin bulunduğu Burana Açıkhava Müzesi’ni, Burana Minaresi’ni ve balbalların enteresan hikayesini Murat’ın yazdığı yazıdan okuyabilirsiniz.
Üzgen’e geri dönelim. En az Üzgen Minaresi kadar etkileyici olan bir bina da Üzgen Mozolesi. Mozole dikdörtgen formlarda ve düz çatılı. Giriş kapıları üzerindeki işlemeler, içeri girdiğinizde taşların dizilimi, içeriden yuvarlak görünen yuvarlak çatısı ve içeride ışığın oynadığı oyunlar çok etkileyici.
Karahanlı Devleti hükümdarlarının gömülü olduğu bir kompleks olan bu mozole binası dışarıdan bakıldığında bana biraz İran’daki türbeleri, biraz da Hindistan’daki Fatehpur Sikri’yi çağrıştırdı. Minare ise Semerkand’taki Kalyan Camisi'nin minaresinin neredeyse bir kopyası.
Karahanlılar, İslam ve İpek Yolu
Karahanlılar’dan bölgeye kalan bir diğer şey ise İslam. Bu bölgeyi Müslümanlık ile Karahanlılar tanıştırmış. Günümüzde bu bölgede en yaygın olan din yine İslam.
1918 senesinde Sovyetler Birliği’ne giren Üzgen’in bir önemi de tarihi İpek Yolu’nun üzerinde yer alması. Ancak eskisi gibi bir ticaret ve ekonomik anlamda parlak bir yerleşim değil haliyle. Bölgede tarım ağırlıkta, özellikle pirinç yetiştirilen ürünlerin başında geliyor. Biz de bir pirinç üretim tesisi gezmeyi ihmal etmedik.
Günümüzde Karahanlılar’ın buraya miras bıraktığı tarihi eserler ile turizm alanında gün geçtikçe gelişiyor, ancak alacak daha çok yolunun olduğunu söylemeliyim.
Yine Üzgen’de yer alan İmam Serahsi Türbesi ise yine Türklerin ilgisini çekecek bir nokta. Mimari olarak biraz Özbek biraz İran’ı andıran türbenin kubbesi çok dikkat çekici.
Burada peşimize iki kız kardeş takılıyor. Birinin adı Meryem, diğerinin adı Bahtıgül. Büyük olan öyle güzel Türkçe konuşuyor ki hayran olmamak elde değil. Onlar ile yaptığımız sohbette Türkçe’yi TV dizilerinden öğrendiklerini söylüyorlar. Çok şekerlerdi :)
Buradaki ziyaretimiz sonrası Üzgen ile Celalabad arasında Kara-Darya Nehri kenarında yer alan Kırgızca chaihana (çayhane) dedikleri kafe-restorana gidiyoruz. Açık havada ayrı bir loca üzerine kurulmuş sofra karşılıyor bizi. Buradaki ana yemeğimiz bu bölgeye özel olan ve devzra adı verilen kahverengi pirinç ile yapılan bol et ve sebze içeren pilav.
Biz yemek yerken geleneksel Kırgız enstrümanı komuzla bize müzik yapan bir Kırgız müzisyen ise hepimizin favorisiydi.
Enfes yemek sonrası Celalabad’a doğru yol almaya başladık.
Sonraki yazı: Celalabad