Kırgızistan'da İlk Durak: Oş

Kırgızistan’ın güneybatısında ve Fergana Vadisi’nin güneyinde yer alan Oş şehri, Kırgızistan’ın ikinci en büyük şehri. Ülkede güneyin başkenti olarak anılan Oş, Özbekistan sınırına da çok yakın.

1939 senesinde bir merkez olarak kurulan kentte günümüzde yaklaşık 260 bin kişi yaşıyor. Nüfusun büyük çoğunluğunu Kırgızlar, Özbekler, Ruslar ve Tacikler oluşturuyor. Yüzde ikilik bir kısmını ise Karadeniz Türkleri ve Ahıska Türkleri oluşturmakta. Çünkü Stalin döneminde 1944 yılında Batum’da, Ahıska’da ve aslen Sürmene ve Fındıklı kökenli olup Orta Asya’da yaşayan halk Kırgızistan’ın bölgesine sürgün edilmiş. O nedenle günümüzde halen bu bölgelere özgü yiyecekleri ya da kültürel çeşitliliği görmek mümkün. Mesela Kırgızistan’da Oş’a yaklaşık bir saat mesafedeki şarap üretim tesisinde yapılan kırmızı şaraplarda kullanılan üzüm türlerinden bir kısmı Gürcü üzümleri, Saperavi gibi.

Ya da yemeklerde çoklukla rastladığınız pide şeklindeki yiyecek, biraz haçapuri’yi andırıyor. Bu da kültürler arası etkileşimin güzel bir örneği.

Oş’a nasıl ulaşılır?İstanbul’dan Oş’a her gün karşılıklı seferler var. Uçuş süresi yaklaşık 5 saat. Havaalanı uluslararası olsa da oldukça küçük. Pasaport polisi ile İngilizce yerine Türkçe iletişim kurarsanız daha kolay anlaşıyorsunuz. Havaalanından merkeze taksi ile yaklaşık 10 -15 dakikada ulaşabilirsiniz.

Oş Nerededir?
Orta Asya’nın en eski yerleşimlerinden biri olan Oş, 3000 yıllık geçmişe sahip. Oş, Süleyman Dağı ve Tanrı Dağları’nın bir uzantısı olan Keklik-Uçar ve Tur-Buas gibi dağlarla çevrili düzlük bir alana kurulmuş.

8. yüzyılda İpek Yolu üzerinde bulunduğu için ipek üreticiliği ve ticarette oldukça gelişmiş. Günümüzde en fazla üretilen ürün ise pamuk. Türk tarihi açısından da büyük öneme sahip olan kent ve çevresi aynı zamanda Karahanlılar’ın ortaya çıktıkları ilk topraklar.

Oş Tarihi
Babür hanedanının kurucusu olan Babür, Fergana Vadisi yakınında ve günümüze Özbekistan sınırları içerisinde yer alan Andican yakınlarında doğmuş. Hatta Hindistan’ın kuzeyini fethetmek için buradan yola çıkmış. Babür için en önemli noktalardan biri Süleyman Dağı ve Bara-Koh zirvesi. UNESCO Dünya Mirasları listesinde de yer alan bu dağ ve zirve yerel halk tarafından kutsal sayılıyor.

Yazılı kaynaklara göre zamanında Hz. Süleyman burayı ziyaret etmiş. Ve ziyareti sırasında kentin ortasında yükselen bu tepeye çıkıp her gün ibadet etmiş. Hatta bu sebeple adının Süleyman Dağı olarak değiştirildiği söyleniyor. Bir söylentiye göre ise Hz. Süleyman sonrası Hz. Muhammed bölgeyi ziyaret etmiş ve dua etmiş. Bu nedenle bu dağ ve çevresi Kırgızistan ve çevre ülkelerde yaşayan Müslümanlarca çok ziyaret ediliyor. Ve dağı ziyaret edip, ibadetini tamamlayanların yarı hacı olduğunu düşünüyorlar.

Biz de bu çok zor tırmanılan dağın tepesine oldukça dik yokuşlardan bir tırmanış gerçekleştirdik.

Dağın tepesinden baktığınızda kuzeyde Özbekistan’ı, güneybatıda Tacikistan’ı ve güneydoğuda Çin Halk Cumhuriyeti'ni görebiliyorsunuz. Fergana Vadisi’ne hakim konumda bulunan dağın tepesinde ve yamaçlarında bronz çağına tarihlenen tarım alanları, ibadet yerleri, kayaları çizilmiş resimler ve mağaralar yer alıyor.

İlk çıktığımız tepeden kentin görüntüsü harika.

Burada fotoğrafları çektikten sonra dar patika yollardan ilerleyerek diğer tepede bir mağara içinde yer alan arkeoloji müzesine ulaşıyoruz. Enteresan bir müze.

Burada Kırgız halkının islamiyete geçmeden önceki dönemde yaşayışları konu alınmış. Neolitik dönem, bronz çağı, ateşe tapanların kültürü ve şamanizm zamanları gibi İslam öncesi dönemde bölgedeki kültüre has unsurlar müzede sergileniyor.

Özellikle geç bronz çağda bölgede yaşayan ateşperestlerin bölgede bulunmuş toplu mezarını görünce etkilenmemek mümkün değil. Adeta kolesyum gibi silindir şeklindeki yapının içinde mezarlar halka halka dizilmiş. En dıştaki halkada biraz daha büyükçe mezarlar var, bunlar erkeklerin mezarları. Hemen içteki halka biraz daha küçük olan kadın mezarlarına ait. En çarpıcı ve üzücü olan da ortadaki daha küçük halkaya yerleştirilmiş çocuk mezarlar. 

Süleyman Dağı Müzesi çok eski çağlardan beri yerleşim olmuş bu bölgeyi daha iyi anlamak için mutlaka ziyaret edilmesi gereken bir yer.

Her ne kadar çok tepelere tırmanmanız gerekse de içeride şaşıracağınızı garanti ediyoruz.

Buradan sonra yeniden bir başka tepeye doğru çıkıyoruz. Bu tepede oldukça enteresan bir mağara var.

Tepesinde iki delik olan mağara fotoğrafçılar için farklı açılardan güzel kareler sunabilir.

Zamanında burada ateşe tapanların kurban ritüellerini gerçekleştirdikleri düşünülüyor.

Buradan sonra ise dağın İslamiyet döneminden izler taşıyan tarafına geçiyoruz. Patikadan yine tepeye doğru yürürken sol tarafta mağaralar görüyoruz.

Bunların bir çoğu adak yerine dönüşmüş. Mesela inanışa göre Hz. Süleyman’ın gözyaşlarının aktığı daracık girişi olup 10 metre ilerleyen mağaraya girer, Hz. Süleyman’ın gözyaşlarını içer ya da sürerseniz hastalıklarınız geçer, güzelleşirmişsiniz.
Hemen yanında duran adak için para bırakılan oyuk alanlara ise Beşiktaş deniliyor. Bir zamanlar buraya bebekleri getirip beşiğe benzer bu taşa bebekleri yatırıp isim verme ritüelini gerçekleştiriyorlarmış. Bu nedenle adı Beşiktaş olarak kalmış. Süleyman Dağı’nda Beşiktaş mağarası olması insanın aklına ister istemez Süleyman Seba’yı getiriyor :)

Hemen devamında ise üzeriden kayıla kayıla parlamış bir taş var. Kurban zamanlarında Müslümanlar burada adak adayıp havyan kurban eder ve kanını oluk gibi kaydıraktan kaydırrsan dileğin gerçek olurmuş.

Ama normal zamanlarda da bu taşın bir işlevi var. Eğer hamile bir kadın buradan göbek üstü kayar ve bir çocuk dilerse dileği gerçek olurmuş.

Biraz daha tepeye doğru devam ettiğimizde bu kez de küçücük bir camiye ulaşıyoruz. Bu cami önceden Babür’ün bizzat yaptığı tek odalı küçük bir evmiş. Sonradan camiye dönüştürülen mekan “Babür Evi” olarak anılıyor.

Burayı da gördükten sonra bu kez tepenin kentin diğer tarafına bakan bölümüne doğru inişe geçiyoruz. Şehre doğru inerken yemyeşil çatılı genişçe bir cami göreceksiniz. İşte bu cami kentin en eski camisiymiş.

Orta asya mimarisini net olarak görebileceğiniz Rabat Abdullah Han Camii ise 16. yüzyıla tarihleniyor ve görülmeye değer.

Camiyi solumuza alarak yürüyüşe başlıyoruz. İçinde bulunduğumuz mahalle tarihi bir Kırgız mahallesi. Tek katlı evler ve açık renklerde boyanmış evler ve önünde koşuşturan çocuklar görülmeye değer.

Akbura Nehri kıyısında kurulan pazarı büyük alışveriş merkezleri kurulmadan önce Orta Asya’nın en renkli, en büyük ve en hareketli pazarıymış. Hala çok kalabalık olsa da modern çağda artık popülerliğini kaybetmiş. Bizim maalesef ziyaret etme fırsatımız olmadı. Ama bu pazarda tarım ve hayvan ürünlerinden tekstile, canlı hayvandan ziraat ürünlerine kadar pek çok ürün satılıyormuş. Eğer yolunuz düşerse pirinç, ceviz, üzüm ve ipek ürünleri alabilirsiniz.

Pazarın yanı başında yer alan Şehit Tepe Camii, Sovyetler Birliği döneminde kapalı kalmış ve 1943 sonrası yeniden ibadete açılmış. İlk yapımı 1910 senesine tarihlenen cami birkaç sene önce Suudi Arabistan’ın desteği ile restore edilmiş. Aynı anda 5 bin kişinin ibadet edebildiği bu camiye de yolunuz düşerse mutlaka uğrayın.

Kırgızistan’ın en büyük ve en eski üniversitelerinden olan Oş Üniversitesi 16 fakülte ve 6 enstitü ile eğitim veriyor. Bazı bölümlerde dersler Türkçe okutuluyor.

Kentte, tüm Kırgızistan genelinde olduğu gibi, İngilizce bilen kişi sayısı çok az. Ülke genelinde Kırgızca ve Rusça olmak üzere iki resmi dil kullanılıyor. Burada yerel halk ile Türkçe iletişim kurmaya çalışabilirsiniz. Hatta konuşurken pek çok ortak kelimemiz olması hoşunuza gidecek: bayrak, çay, bıçak, kaşık, gül, erkek, arık, kılıç vs diye gidiyor, eminim yüzlerce bulacaksınız.  

Kent yeşilden hiç kopmamış, çok sayıda park var. Genel olarak bozkır algısını kırıyor. Bu parklardan birinde 19. yüzyıl sonlarında Ruslar’ın Orta Asya’da izledikleri yayılmacı politika karşısında Kırgızlar’ın başına geçerek Kırgız halkını Ruslara karşı kahramanca savunmuş ve halkına liderlik etmiş olan ulusal kadın kahraman Kurmancan Datka’nın heykeli bulunuyor. Kentin tam ortasında ise Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nden kalma Lenin heykelini görebilirsiniz... 1990 senesinde Sovyetler’in Orta Asya’daki gücünün sona ermesinden hemen önce Ruslar’ın oynadığı bir oyun sonucu Oş ve civarında, Kırgızlar ve Özbekler arasında ciddi fikir ayrılıkları yaşanmış ve çıkan etnik kavgalarda bin kişi hayatını kaybetmiş. O nedenle olsa gerek halen Özbekler ve Kırgızlar arasında zaman zaman gerginlikler yaşanabiliyor.

Oş’ta ne yenir?
Oş, Kırgızistan’ın gurme merkezi olarak gösteriliyor. Bu bölgede herşeyin çok daha lezzetli olduğunu söylüyor yerel halk. Mutlaka yenmesi gereken lezzet samsa. Derince bir tandır içinde yaklaşık 50 dakika pişirilen içi etli bir ekmek türü samsa. Sıcak sıcak servis ediliyor. Kapalı bir pide gibi düşünün ama tombul ve sert bir ekmek formunda. Önce üstünü kesiyorsunuz, hamurlu kısım kase gibi oluyor. İçinde ise oldukça yağlı, yumuşacık parça etler. Kestiğiniz parçayı çanak kısmında bulunan sulu kısma batıra batıra tüm yemeği yiyorsunuz. Çok lezzetli.

Esmer pirinç ile yapılan etli pilav ise kaçırılmaması gereken bir lezzet. Pilavın içinde taze soğan, nar, mantar gibi malzemeler de yer alıyor. Ortaya tepsi ile servis edilen pilavdan herkes istediği kadar alıyor. Yine şaşlık kebabı da bu bölgede çok popüler.
Yemeğin yanında su, komposto, yeşil ya da siyah çay tüketiyorlar. Yemek ile birlikte alkollü içecek içme gibi bir alışkanlıkları yok.
En önemli noktalardan biri de sofrada yemek bırakmamak. Eğer bir restorana giderseniz ve yemeğinizi bitiremezseniz hemen size poşet veriyorlar ve daha sonra yemek üzere bu poşete doldurarak istediğiniz yemeği yanınıza alabiliyorsunuz. Güzel bir alışkanlık.

Oş çevresinde ise Karahanlılar’dan kalma yapıları görebileceğinizÜzgen’i, mineralli su kaynakları ile ünlü Jalalabad’ı ve şelalesi ve ceviz ağaçları ile meşhur ArslanBob’u planınıza eklemelisiniz.

İyi seyahatler... 

TUĞÇE YILMAZ

Yazar Hakkında

TUĞÇE YILMAZ

 Yaklaşık 15 sene Medya satın alma ve Planlama sektöründe çok uluslu şirketler ile çalıştıktan sonra kendi tutkusu olan gezi ve seyahate yönelerek Gezimanya.com’u kurmuştur.1997 - 1999 İstanbul Üni