Gümüşhane Gezisi

Gümüşhane gezimizin tamamında Ramada Gümüşhane’de konakladık. Açıkçası kalacağımız oteli ilk öğrendiğimde biraz şaşırmadım değil, hatta ilk tepkim “Gümüşhane’de Ramada mı var!?” olmuştu. Ama yapmışlar ve olmuş, iyi ki de olmuş. Bölgede kalınabilecek en konforlu otel. Her gün farklı rotalara buradan çıktık ve gece yine aynı yere döndük.

Gümüşhane merkezden biraz bahsedeyim. Öncelikle Gümüşhane'nin adını yakınlarındaki gümüş madenlerinden almış olduğunu belirtelim. Gümüş madenleri nedeniyle de tarih boyunca pek çok medeniyet bölgeye yerleşmiş ve burada ticaret yolları geliştirmiş. Bölgede özellikle 1850’li yıllarda Rumların etkin olduğu göze çarpıyor. Hatta bölge o dönemde Yunancada gümüş kenti anlamına gelen “Argyropolis” olarak anılıyormuş.

"Medeniyetler Geçişi" Süleymaniye Mahallesi 

Biz de Gümüşhane’yi gezmeye Gümüşhane’nin en eski yerleşimi olan Süleymaniye Mahallesi’nden başlıyoruz. Günümüzde terkedilmiş bir mahalle havasında olsa da özellikle son dönemde gerçekleştirilen restorasyon çalışmaları sayesinde turizme kazandırılmaya çalışılıyor.

Gümüşhane’nin eski yerleşim yeri olan Süleymaniye Mahallesi’nin bilinen diğer adıysa “Canca”. İlk olarak M.Ö 3.000’lerde bir gümüş madeni üzerinde kurulmuş olan yerleşim alanı yıllar boyunca pek çok medeniyete ev sahipliği yaptığı için “Medeniyetler Geçişi” noktası olarak tanımlanıyor. 13. yüzyılda 10 mahallede toplam 60 bin kişinin yaşadığı tahmin edilen kent, 1479’da Osmanlı İmparatorluğu hakimiyetine geçiyor ve 1900’lerde madenciliğin bitmesiyle göç vermeye başlıyor. Ancak bölgenin neredeyse tamamen terk edilmesi 1950’lerdeki nüfus mübadelesi sonrasına rastlıyor. Gümüşhane merkezine sadece 5 km mesafede bulunması, Gümüşhane’nin ilk yerleşimi olması ve 2002’de “kentsel ve doğal sit alanı” ilan edilmesiyle birlikte restorasyon çalışmalarının başlaması bu bölgeyi potansiyel bir turizm cazibe merkezi haline getirmekte.

Bölgede çok sayıda tarihi eser ve kültürel varlık yer alıyor. Hagios Stephanos Kilisesi, Köprü, Dükkân, Ulu Cami (Süleymaniye Camii), Ulu Cami Çeşmesi, Ulu Cami Haziresi, Bagios lonnes Kaya Kilisesi, Hacı Tahir Efendi Türbesi, Bagios lonnes Kaya Kilisesi, Hagios lonnes Kilisesi, Rum Erkek Lisesi, Cami-ı Sağir Mahallesi Kilisesi, Camii Sağir Mescidi, Camii Sağir Mahallesi Kaya Kilisesi, Süleymaniye Hamamı, Dere Hamamı, Kavaklık Hamamı, Paşa Hamamı, Güzeller Mahallesi Çeşmesi ve Güzeller Mahallesi Camii bu eserlerden sadece bir birkaçı. Biz de mahallenin sokakları arasında dolaşırken eski Rum okulunu, çeşitli kiliseleri, Süleymaniye Cami'sini ve pek çok minareyi görüyoruz. Muhtemelen restorasyon çalışmaları tamamlanıp tesis hizmete girince burası bölge için oldukça popüler bir nokta haline gelecek.

Harşit Çayı Vadisi ve Taş Köprü 

Süleymaniye Mahallesi sonrası Harşit Çayı Vadisi’nde kurulmuş olan Gümüşhane’nin günümüzdeki merkezine doğru gidiyoruz. Yaklaşık 60 bin kişinin yaşadığı kent oldukça sakin. Nüfusun üçte birini ise öğrenciler oluşturuyor. Gençlerin kentte gitmeyi en çok tercih ettikleri yer ise içerisinde sinema ve bowling salonları da bulunan Sema Doğan Parkı.

Şehrin içinden geçen Harşit Çayı üzerindeki en gösterişli yapı taş köprü. Karakola yakın konumu nedeniyle Karakol Köprüsü olarak da anılıyor. Köprünün üzerine çıktığımızda çayın iki kıyısı boyunca uzanan yolları görüyoruz. Bu yollar henüz tamamlanmamış ama bittiğinde çaya paralel giden toplam 12 km’lik bir bisiklet yolu olacakmış. Süper değil mi? Ayrıca çay kenarında üzerinde satranç oynanabilecek masalar da dizayn edilmiş durumda.

Buradan kentin ana meydanına doğru geçiyoruz. Geniş bir meydan, çevresinde sivil mimari örneklerini görebileceğiniz binalar, meydanın ortasında çay bahçesi… Ve çay bahçesi neredeyse günün her saati hareketli.  

Gümüşhane’de Pestil ve Köme Yapımı

Gümüşhane denilince akla ilk gelen şey pestil ve köme yapımıdır. Kent merkezinde ve çevresinde çok sayıda pestil ve köme yapım atölyesi bulunuyor. Aslında bu merkezlerde pestil ve köme yapımını turistik anlamda gidip göreceğiniz bir atölye yok. Ama biz nasıl yapıldığı ile epey ilgilenince yıllardır bu işi yapan Yöre Pestil bize atölyesinin kapılarını açtı.

Atölye girişinde öncelikle ayağımıza galoş giyiyoruz. Ellerimizi de dezenfektan ile temizledikten sonra atölyenin ikinci katına doğru geçiyoruz. Burada bize anlatmaya başlıyorlar: "Öncelikle dutlar toplanıyor ve sonrasında toplanan dutlar kaynatılarak şıra elde ediliyor. Daha sonra süzülerek şerbet haline getiriliyor ve unla karıştırılarak 'herle' denilen karışım elde ediliyor. İçerisine biraz dövülmüş fındık ya da ceviz ekleniyor."

Hazırlanan malzemeyi gördükten sonra bir üst kata çıkıyoruz. Burada çalışan herkes pırıl pırıl tek tip üniformalar içinde. Ortam biraz seraya benziyor. Çünkü her taraf camla kaplı ve ortam yoğun güneş alıyor. Burada hazırlanan malzemeyi yani herleyi özenle bezin üzerine döküyor ve ardından kaşıklarla iyice inceltiyorlar.

Bezlere serilen herle bir gün boyunca kurumaya bırakılıyor. Biraz sonra bu bezler üzerindeki yarı kurumuş herle ile birlikte çamaşır asar gibi asılıyorlar. Kuruması tamamlandıktan sonraysa kesilerek paketleniyorlar.

Kömenin yapımıysa biraz daha farklı. İpe dizilen cevizler öncelikle kaynatılmış pekmez kabına batırılıp çıkartılıyor ve kurumaya bırakılıyor. Bu işlem birkaç kez tekrar edildikten sonra yemeğe hazır hale getiriliyor. Bazı bölgelerde cevizli sucuk ya da bandırma olarak da biliniyor.

Her ikisi de oldukça lezzetli. Pestil ve kömeyi zaten biliyorduk ama herleyi sıcak sıcak hiç tatmamıştık. Atölye gezimiz sonrasında bir de sanki üzeri fındıklı puding gibi servis edilen ve sıcak sıcak yenen herleyi deneyimledik. Tabii çok daha doğal ve lezzetliydi.

Eğer yolunuz Gümüşhane’ye düşerse sadece çevreyi gezmekle kalmayın ve bir pestil-köme atölyesini de mutlaka ziyaret edin!

Gümüşhane Çevresindeki Zenginlikler 

Gümüşhane’nin biraz dışına doğru çıktıkça tarihi ve doğayı bir arada harmanlayan noktalar ön plana çıkıyor. Santa Harabeleri, Krom Vadisi ve İmera Manastır Kilisesi (Olucak Köyü) bunlar arasında en önde gelenler. Tabii Kov Kalesi’ni de unutmamak lazım.

Kov Kalesi 

İlk olarak en yakınlardan başlayalım. Gümüşhane merkeze yaklaşık 20 km mesafede yer alan Kov Kalesi Gümüşhane’de yer alan 16 kalenin en önemlisi. Restorasyonu 2008 senesinde tamamlanmış olan kaleye giden yolun son 4-5 km’si stabilize durumda. Ancak kale araç ile kolaylıkla ulaşılabilir durumda.

Kalenin bulunduğu noktaya geldiğimizde aracımızı park ediyoruz. Buradan sonrasını yürüyerek gideceğiz. Çevreye hakim olmak maksadıyla kale ilk olarak 1361’de 3. Aleksios tarafından yaklaşık 130 metre yüksekliğindeki bir kaya kütlesinin tepesine inşa edilmiş. Savunma amaçlı kullanılan bu kale sonrasında Selçuklular tarafından da kullanılmış.

Gittiğimizde epey rüzgâr vardı. Kalenin içine girmek için dik yamaçtan basamakları teker teker çıktık ve kalenin içine sığındık. :) Gerçekten oldukça geniş, gösterişli ve heybetli bir kale. Büyük bir kaya kütlesi üzerine inşa edildiğinden de içinde yürümek kolay değil. İçerisinden burçlara çıkan daracık merdivenler tehlikeli fakat bir o kadar da keyifli. Ancak çok dikkatli olmak gerek. Biz buradan çok güzel drone görüntüleri aldık.

Krom Vadisi 

Kov Kalesi sonrası Gümüşhane merkezden biraz daha uzaklaşarak bu kez de Krom Vadisi’ne ulaştık. Krom vadisi, diğer adıyla Kromni Vadisi, adından da anlaşılabileceği üzere zamanında buradaki krom madenleriyle ünlüymüş. Dolayısıyla da o dönem ticaretle yoğun olarak uğraşan Rumların ticaret yolu üzerindeymiş. Öyle ki 1923’teki nüfus mübadelesine kadar bu vadide 1.500-2.000 hanelik büyük bir Rum yerleşimi varmış.

Günümüzde bu yerleşimden kalan bazı taş evler, 17 adet kilise ve şapel tescillenmiş durumda. Çayıroğlu Kilisesi, Ortayayla Kilisesi, Muhara Kilisesi, Soruhan Kilisesi, Muharakaya Kilisesi, Zembelek Kilisesi ve Alikinos Kilisesi bunlar arasında en öne çıkanlar. Bölgeyi bir çırpıda gezmek kolay değil, çünkü tescilli şapel ve kiliseler birbirlerine çok yakın mesafede yer almıyor.

Zamanında bu bölgede oturan Rumlar birbirinden güzel şapel ve kiliseler inşa etme yarışındalarmış ve bu nedenle pek çok mahallenin kilisesi ve şapeli çok bakımlı durumda olmasa da günümüze kadar ulaşmış.

Bölgede yer alan krom madeninden adını alan vadi zamanında sadece Rumlara değil; Türk, Kürt, İranlı, Alman, Fransız, Macar ve Arnavut kökenli nüfuslara da ev sahipliği yapmış. Buradaki Rumlar Ruslarla maden ticareti yaptıklarından bölge ticari anlamda da önemli bir merkez durumuna gelmiş.

Tarihi taş evler arasında yürürken burayı bundan 6-7 sene kadar önce ziyaret ettiğimiz Gordes’e çok benzettik. Bu bölge sadece tarihiyle değil doğasıyla da kendine ziyaretçi çeken bir yer. Vadi içerisinde doğa yürüyüşü yapmak isteyenler için zorluk derecelerine göre yürüyüş güzergahları da belirlenmiş. Bu güzergahlara fotoğraf tutkunlarının da büyük ilgisi olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Gün Işığı: İmera 

Krom Vadisi içerisinde yer alan İmera (Olucak) Köyü ve İmera Manastır Kilisesi bence bölgenin en etkileyici noktası. 1350 senesine tarihlenen Manastır Kilisesi kısmen restore edilmiş olup ziyarete açık durumda. Ancak keşke biraz daha iyi korunsaydı dedik açıkçası. Dışı oldukça bakımlı duruyor fakat burayı koruyan bir görevli olmadığından olsa gerek Manastır Kilisesi’nin iç duvarları ziyaretçiler tarafından yazılan sayısız isimle dolu. Biz gittiğimizde ise 3 genç kilisenin çatısına çıkmış, düz zeminini bitirmiş gibi bir de tepesini geziyorlardı. Bir görevli ile kontrol sağlansa kilisenin çok daha iyi korunabileceği görüşündeyim. Çünkü tüm bu yapılar bizlere kalmış önemli kültür mirasları. Bir de İmera Türküsü var elbette… Rumcada "Gün Işığı" anlamına geldiğini bilenler bilir, bilmeyenlerin de bu yazıyı okurken fonda dinlemelerini tavsiye ederim.

Gelelim Santa Harabeleri’ne...  

Gümüşhane il merkezine 80 km mesafede yer alan Dumanlı Köyü sınırlarında yer alan Santa Harabeleri, Yanbolu Deresi’nin doğduğu bölgedeki vadilerde 3 farklı yamaç üzerine kurulmuş tarihi bir yerleşim. Ulaşımı hiç de kolay olmayan bölge, zamanında Rum çetelerinin sığınağı olarak kullanılmış.  Dini, kültürel ve ticari öneme sahip olan bölgede günümüzde 7 mahalle ve yaklaşık 300 civarı ev bulunuyor. Mübadele dönemi boşaltılan bu bölgedeki arazi ve yapılara çevre köylerin sakinleri yerleştirilmiş.

Günümüzde “Arkeoloji ve Doğal Sit Alanı” olarak ilan edilen bölge hem doğa turizmi hem de kültür turizmi için büyük potansiyel barındırmakta. Burada da aynı Krom Vadisi’nde olduğu gibi yürüyüş güzergahlarını gösteren tabelalar mevcut. Bölge doğa severler ve fotoğrafçılar için tam bir cennet. Yeşilin her tonunun tarihi taş evlerle uyumu, vadi arasından akan nehir, yamaçlarda otlayan kuzular ve koyunlar o kadar huzur verici ki...

Yolun büyük kısmı asfalt olsa da belirli alanları stabilize. Buraya biraz zorlasa da özel araçla da gidilebilir ancak 4x4’ler daha güvenli bir seçenek olur. Özellikle Santa’dan 7 km önceki Taşköprü bir durak yeri olup buradan sonra yol biraz daha bozuluyor. Belki de bu coğrafyanın bozulmamış olmasında yeterli yol olmamasının da pozitif bir etkisi vardır. :)

Santa Harabeleri gerek tarihî ve kültürel zenginliği gerekse doğal güzelliği ile kesinlikle çok yakın dönemde adından bahsettireceğe benziyor. Biz buranın sis altındaki görüntüsüne vurulduk. Dumanlı Köy adı da zaten bölgeden eksik olmayan sisten (dumandan) geliyor. Hele drone ile sislerin arasından hafifçe beliren yamaçlara kurulu yerleşimi görmek akıldan çıkmayacak güzellikteydi.

Biraz daha uzaklaşalım ve Şiran ilçesine gidelim. Gümüşhane merkeze 90 km mesafede yer alan Giresun ve Erzincan ile sınır durumda olan Şiran ilçesinin görülmeye en değer noktaları Tomara Şelalesi ve Çakırkaya Kilisesi.

Kırk Kaynak Şelalesi 

Dar ve derin bir vadiye akan Tomara Şelalesi, dağın ortasından 40 farklı kaynaktan çıkan doğal suların oluşturduğu bir şelale. Halk arasında “Kırk Kaynak Şelalesi” olarak da anılıyor. Şiran ilçesi’nin 25 km güneyinde yer alan Şelale, özel araçla kolaylıkla ulaşılabilir durumda.

Bizi, burada milli park alanının girişindeki alanı uzun dönemliğine kiralayan özel işletmenin sahibi karşılıyor ve çok da ilgileniyor. Öncelikle şunu söylemeliyim ki burada da her şey doğayla uyumlu olacak biçimde ahşaptan yapılmış. Tesisler henüz yeni yapıldığı için haliyle çok temiz ve bakımlı durumdalar. Çayımızı içip yanında olmazsa olmaz kömemizi yedikten sonra şelaleye doğru yürüyüşe başlıyoruz. Gözünüz korkmasın. Yol çok zorlu değil ve oldukça keyifli.

Öncelikle kesme taşlardan yapılmış yoldan yaklaşık 5-6 dakika yürümek, ardından 55-60 basamak çıkmak ve oradan kısa bir yürüyüş daha yapmak gerekiyor. Sadece bu son yürüyüş yolu üzerindeki basamakları tırmandıktan sonra karşımıza çıkan alanda çok sarp kayalıklar var ve buradan zaman zaman taşlar kopup düşebiliyor. O nedenle dikkatli olmak gerek.

Hazır Şiran’a kadar gelmişken 13. ve 15. yüzyıllar arasında yapıldığı tahmin edilen Çakırkaya Kilisesi’ni de görmeden olmaz. Bir kaya kilisesi olan Çakırkaya, 65 metrelik bir kayanın oyulmasıyla yapılmış. Biraz Kapadokya’daki kaya kiliselerini andırıyor. Ancak buraya gidince biraz içimiz buruldu açıkçası. Çünkü kiliseyi ayakta tutan sütunlar kesilmiş ve kilise yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya.

Buradan sonra yaklaşık 45 bin kişilik nüfusuyla Gümüşhane’nin en büyük ilçelerinden biri olan Kelkit’e geçiyoruz. Tarihinin M.Ö. 3.000’lere dayandığı düşünülen Kelkit’i, Satala Antik Kenti nedeniyle ziyaret ettik. Ancak henüz bölgedeki arkeolojik kazı çalışmaları tamamlanmamış durumdaydı. Bu nedenle de sadece tarihi su kemerlerini fotoğraflayabildik.

Kısa dönemde pek çok yerini gezme fırsatı bulduğumuz Gümüşhane bizi çok etkiledi. Türkiye’de gezecek yeni yerler peşindeyseniz Gümüşhane’yi listenizin başlarına alın!

Gümüşhane gezisinin önceki yazıları:
Gümüşhane Gezisi Birinci Durak: Torul

#Makedonyadan yazılar alanında göster
Kapalı
TUĞÇE YILMAZ

Yazar Hakkında

TUĞÇE YILMAZ

 Yaklaşık 15 sene Medya satın alma ve Planlama sektöründe çok uluslu şirketler ile çalıştıktan sonra kendi tutkusu olan gezi ve seyahate yönelerek Gezimanya.com’u kurmuştur.1997 - 1999 İstanbul Üni