Aslında çok sevdiğim bir arkadaşım, 2 sene önce Malmö’ye taşınana kadar İsveç’i bu kadar yakından tanımıyordum. İsveç benim için, çok uluslu dergilerin her sene belli zamanlarda yayınladığı mutluluk endekslerinde dünyanın en mutlu ülkeleri listesinde başı çeken, en yaşanılası bilmem kaç ülke listelerinde geçen isimlerden biriydi sadece. Taa ki Nisan ayında pembe sırt çantamı kapıp İskandinav güzelini yakından tanımak için Malmö’ye gidene kadar…
Turning Torso
Turning Torso
Arkadaşımın tavsiyesiyle uçuşlar Kopenhag’a daha ucuz olduğu için (ucuz dediysem, aman yanlış anlaşılmasın öyle sudan ucuz, arada haftasonu kaçalımlı ucuzdan değil; İsveç biletlerine oranla daha ucuz-fiyatlarla ilgili detaylı bilgileri ayrıca bütçe bölümünde anlatacağım) biletimi gidiş-dönüş Kopenhag üzeri olacak şekilde aldım. Yaklaşık 3,30 saatlik bir uçuş sonunda (3 saat 15 dk gibi bir süre) Kopenhag’taydım. Uçak alçalırken Baltık Denizi üzerinde irili ufaklı gruplar halinde bana el sallayan rüzgar tribünleri, 3 tarafı denizlerle çevrili ülkemizde nükleer santral tartışması yaptığımızı bilirmişcesine benimle dalga geçtiler. Pilot iniş için alçalırken ben kafamdaki soruların ağırlığıyla onlara eşlik ettim. Neyse efendim bu bir gezi yazısı olacak hemen konumuza dönüyorum.
Gustav Adolfs Torg
Lilla Torg
Malmö ve Kopenhag arasında Baltık Denizi üzerinde uzanan 8 km (tünel ile birlikte 16 km) uzunluğundaki Öresund Köprüsü, İsveç ve Danimarka’yı birbirine bağlıyor. İsveç tarafından Malmö’de başlayan köprü denizin ortasında bitiyor ve suyun altından Danimarka tarafından yani Kopenhag’dan gelen tünel ile birleşiyor. Arada dikenli tellerin ve pasaport polislerinin olmadığı bir sınır anlayışı Avrupa için yabancı olmasa da Kadıköy’e geçer gibi başka bir ülkeye gidebiliyor olma fikri başımı döndürmedi desem azıcık kandırıkçılık yapmış olurum.
Alt katı tren, üst katıysa araçlar için kullanılmak üzere 2 katlı olarak inşa edilen Öresund Köprüsü, dünyanın en uzun köprülerinden biri ve aynı zamanda dünyadaki en uzun sınır ötesi köprü. Arabamızla -İsveç’teki arabaların % 80’i gibi tabii ki Volvo!- yaklaşık 20 dk süren kısa bir yolculuktan sonra Malmö’ye vardık. Ancak arabasız ulaşım da bittabi mümkün. İki şehir arasında neredeyse her 10 dakika bir tren var.
Mondo'da Planka
Malmö; İsveç’in güney sahillerinde yer alan, Stockholm ve Göteborg’dan sonra ülkenin en büyük 3. kenti ve Skane bölgesinin merkezi konumunda yer alıyor. Birazcık coğrafya bilgisi konuşturmak gerekirse, Malmö İsveç’in güney sahillerinde yer aldığı için ve Gulf Stream okyanus akıntıları (Meksika Körfezi'nden başlayıp İngiltere'nin kuzeyine kadar devam eden sıcak su akıntısı. Kuzey Ekvator Akıntısı'nca beslenir. Avrupa'nın kuzeyindeki iklimi yumuşatarak yaşanabilir kılar) sebebiyle okyanus iklimi hakim ve mevsimler arası sıcaklık farkı ülkenin diğer bölgelerine kıyasla daha az. Nisan ayındaki ziyaretim boyunca ortalama sıcaklık 11-16 derece arasındaydı örneğin. Ancak yine de şapka ve montun hayat kurtardığını düşündüğüm dakikalar yaşamadım değil : )
Birbirinden muhteşem İsveç peynirleri
Ziyaret için en uygun zamanın Mayıs ve Ağustos ayları arası olduğu söyleniyor. Ancak kent yıl boyu yağış aldığı için ne zaman giderseniz gidin yağmurlu olma ihtimali yüksek. Ben son günüme kadar hiç yağmurla karşılaşmayacak kadar şanslıydım. Son günümde de İstanbul’a döndüğüm için İsveç’in de en az benim kadar üzgün olduğunu ve ağladığını düşünmeyi tercih ettim.
Öresund Köprüsü
Malmö’de nereye gidilir derseniz şayet, Malmö’nün merkezinde görebileceğiniz 3 tane meydan var; Gustav Adolfs Torg, Lilla Torg ve Stortorget. Stortorget, Malmö’nün en büyük meydanı. Meydanın çevresinde sıra sıra dizili tipik İsveç mimarili binalar ve hediyelik eşya dükkanları dikkat çekiyor. Malmö’de görülecek yerler başlığıyla yapacağınız her araştırmada karşınıza çıkacak olan, tarihi 1500lü yıllara dayanan Lejonet Eczanesi de bu meydanda yer alıyor.
Lilla Torg; çeşitli galerilerin, şık butiklerin, sevimli kafelerin ve barların bulunduğu bir meydan. Eğer yemek yemek isterseniz Lilla Torg’da bulunan Piccolo Mondo’ya uğramadan geçmeyin ve mutlaka Planka yiyin derim. Planka son yıllarda ülkemizde de oldukça yaygınlaşan steak house kültüründen aşina olduğumuz tahta servisler üzerinde üzerinde servis edilen bonfile etin yayında coleslaw salata, soğan halkaları ve patates kızartmasından oluşan bir yemek. Yanına bir de İsveç birası -biralar ayrı bir yazı konusu olabilecek çeşitlilikte ve güzellikte- açtınız mı sizden iyisi yok. Biradan söz edip alkole gelmişken, İsveç’in alkol satış politikasından da bahsetmeden geçmek olmaz.
İsveç’te alkol oranı % 3,50 üzeri olan içkiler sadece Systembolaget adı verilen alkol dükkanlarında bulunuyor. Bizdeki gibi büyük süpermarketlerde yalnızca % 3,50’un altında alkol oranına sahip içkileri satın alabiliyorsunuz ve tabii ki İsveç lokasyonu itibariyle de deniz ürünlerinin çokça tüketildiği bir yer. Türkiye’ye kıyasla Norveç somonuna verdiğiniz parayla iki katı fazla somon alabiliyorsunuz. Somon haricinde ringa balığı, karides ve kerevit de en çok tüketilen deniz ürünleri. Yok ben tokum ama bir kahvenizi içerim diyorsanız (İsveçliler kahve keyfine fika diyorlar) yine Lilla Torg’da bulunan Folk Å Rock’ta kahve içip plaklara bakabilirsiniz. Bu alternatiflerin haricinde Möllevangstorget’te bulunan Restaurang Metro ve Bobs’un da favorilerim olduğunu söylemeden edemeyeceğim.
"Yediğin içtiğin senin olsun gezip gördüğün yerleri anlat!" diyorsanız; Malmö’nün tam bir bisiklet şehri olduğunu ve birbirinden şahane parklara sahip olduğunu söylemeliyim hemen. Bisikletle tüm şehri dolaşmak çok keyifli. Turning Torso’dan başlayıp (İsveç’in en yüksek binası (190 metre) ve aşağıdan yukarıya dönüyormuş hissi yaratıyor) opera binasına kadar sahil yolunu kullanıp birbirinden güzel binaları gördükten sonra muhteşem kütüphane binasını görmeden geçmeyin. Binanın güzelliğinden başınız dönebilir hatta hayran hayran seyrederken bisikletten de düşebilirsiniz; o konuda biraz dikkatli olmanızı önereceğim : ) Kütüphaneye giriş tabii ki ücretsiz ve içinde her dilden kitap, dergi, günlük gazete, film ve hatta müzik arşivi mevcut. Öyle harika dizayn edilmiş ki içinden çıkmak istemiyorsunuz. Kitap okuma bölümünü hemen yandaki kocaman bir parktan ayıran cam duvar olmasa parktaki ördeklerle muhabbeti koyulaştırmam an meselesiydi. Malmö’de sadece şehir merkezinde dolaşacaksanız her yer yürüme mesafesinde. Aksi halde bir Jojo kart (yani toplu taşıma kartı) edinmeniz şart.
Öresund Köprüsü
Sıra fasülyenin faydalarında! Yani her gezginin olmazsa olmaz bütçe rehberinde… İsveç ile ilgili en merak uyandıran birinci soru hava durumu ise ikincisi de hiç şüphesiz bütçe meselesidir. Çünkü İskandinav ülkeleri ile ilgili ortalıkta dolaşan bir "su bile 10 Euro'ymuş" efsanesi mevcut. Külliyen yalan demeyi çok isterdim. Tamam su meselesi yalan olsa da genel olarak her şeyin diğer Avrupa ülkelerine kıyasla oldukça pahalı olduğunu da söylemeden edemeyeceğim. Konunun biraz daha netleşmesi için örnek vermek gerekirse ortalama bir restaurant/kafede bira 60/90 kron, kahve 30/60 kron ve Planka yahut İsveç Köfte 200-250 kron. Bir de para birimi farklı olduğu için insanın kafası karışıyor. Hele benim gibi sizin de sayılarla aranız oldukça ‘iyiyse’ işinizi kolaylaştırmak için aldığınız/yediğiniz şeye kaç TL ödediğinizi hesaplamak için tutarı 3’e, Euro ile kıyaslamak isterseniz kron miktarını 10’a bölmeniz aşağı yukarı bir hesaplama yapmanıza yardımcı olabilir. Buradan hareketle bir biraya 30 TL, standart bir yemeğe 100 TL vermeniz oldukça olası. Kredi kartı harcamalarına Avrupa’nın hiçbir yerinde olmadığı kadar yüksek kur farkı uygulandığını ay sonunda kredi kartı ekstrenizdeki ‘minik’ sürprizle öğrenmek istemiyorsanız ne yaparsanız yapın sakın kredi kartı kullanmayın!
İskandinavya’daki ilk göz ağrım İsveç denilince aklıma gelişmiş demokrasi ve özgürlük anlayışı, şehir içindeki kocaman parkları ve yeşil alanlarıyla alışık olmadığımız doğa dostu şehircilik anlayışı, muhteşem deniz ürünleri ve dost canlısı insanları gelecek!