5 aylık pandemi süreci boyunca evde çok sıkılmıştık. Hafta sonu kaçamağı olarak sosyal mesafemizi koruyabileceğimiz güzel bir tatil destinasyonu için Van Gölü’nün Kuzey ve Batı bölgelerini seçtik.
Van Gölü 3.713 km2 yüzölçümü ile ülkemizin en büyük gölü. Gölün en doğu noktası ile en batı noktası arasındaki uzaklık yaklaşık 90 km. Süphan Dağı’nın eteklerinden Van Gölünü izleye izleye Adilcevaz’a ulaştık. Arapça "Cevizler Vadisi’ anlamına gelen Zatülcevz’den ismini almış.
Adından da anlaşılabileceği gibi ceviz ağaçlarının çok olduğu bir bölge. Adilcevaz sahil hattında Van Gölü suları beyaz - mavi arası bir tonda olduğu için muhteşem gözüküyor. Adilcevaz’da Ulu Cami ve Zal Paşa Camii'nden başka gezilecek tarihi bir yer yok. Adilcevaz’dan Ahlat’a geçerken yol boyu göle girenler ve jet ski sürenleri gördük. Ardından Kubbet’ül İslam Ahlat’a geldik. Hatta zamanında Van Gölü’ne Ahlat Denizi deniliyormuş. İlçedeki neredeyse tüm kamu binaları, müstakil evleri ve apartmanlarının dış cepheleri Ahlat Taşı ile kaplı, Ahlat’a otantik bir hava katıyor bu durum.
Ahlat’daki ilk durağımız, Ahlat Surları'nın olduğu ve tarihi camilerin bulunduğu kale mahallesi. Kaleye gitmek için aşağı indiğimizde tüm ihtişamıyla Ahlat Cumhurbaşkanlığı Köşkü ve diğer ek binalarını görme fırsatımız oldu. Ardından bizi Ahlat Surları karşıladı.
Bazı burçlar kısmen de olsa sağlamdı. Sur kapısından içeri girdiğimde tarihi dokusunun bozulmamış ve yemyeşil olması beni çok etkiledi. Sokakta yürürken Ahlat taşıyla yapılmış tarihi evler, fındık ağaçları, çeşmelerden gelen su sesleri beni mest etti. Kadı Cami ve İskenderpaşa Camilerini gezdik. Her iki cami de çok iyi bir şekilde restore edilmesiyle birlikte çevre düzenlemeleri de çok iyi yapılmış.
İskenderpaşa Camii'nin minaresi Mardin Ulu Camii’nin minaresine benziyordu. Caminin az yukarısında bostanların arasında tarihi bir kapı vardı ama tenha olduğu için nereye çıktığına bakamadım.
Kale mahallesinden ayrılıp UNESCO Geçici Dünya Mirası Listesi'nde bulunan Ahlat Selçuklu Meydan Mezarlığı'na gittik. Emir Bayındır Kümbeti’nin olduğu yerden mezarlığı gezmemiz 1 saati aştı.
Her bir taş tek tek süslenmiş, farklı motifler, kimi mezar taşı 3 metre boyunda ve çok eski. En eski mezar taşı 13. yy’a kadar gitmekte.
Mezarlığın kuzeyinde Harabe Şehir denen ve Ahlat’ın ilk kurulduğu bölgeyi yorgunluktan gidemedik. Bu arada mezarlığa girerken ateşimiz ölçüldü ve maske takmak zorunluydu.
Ardından günün son durağı olan Tatvan’a doğru yola çıktık. Yol boyunca Van Gölü -ya da Ahlat Denizi mi diyelim :)- kıyısında kurulmuş köyler, kumsallar, tarlaları, yarımadaları geçe geçe Tatvan’a ulaştık. Van Gölü Ekspresi’nin son durağı olan Tatvan limanıyla, tren garıyla ve transit yollarındaki konumuyla gelişmiş bir ilçe. Nüfusu Bitlis merkezden de daha kalabalık. Tatvan Öğretmenevi'ne yerleşince hayatımda en mutlu olduğum bir anı yaşadım. Odamız Van Gölü manzaralıydı.
Tatvan sahil hattı ve uçsuz bucaksız Van Gölü manzaralı güzel odamızdan yemek yemek için çarşıya, ardından yürüyüş yapmak için Tatvan sahiline gittik. Yaklaşık 3 km’ lik sahil hattı ile cıvıl cıvıldı. Kafeler, canlı müzikler, bisiklet kiralama noktaları ile sanki bir Ege kasabasındaymış gibi hissettik. Tatvan’daki memur nüfusunun fazla olmasının da etkisiyle Bitlis kadar koyu muhafazakar bir yer değildi Tatvan. Ardından öğretmenevine geçip yattık.
Sabah erkenden balkona çıkıp Van Gölü ve Nemrut Dağı'nı seyredip, kahvaltımızı yapıp Nemrut Krater Gölü'ne gitmek için yola çıktık. 10 km sonra krater gölünü panoramik olarak görebileceğimiz bir tepeye geldik.
Çok ürkütücüydü, devasa bir çukur ki bu çukur yani kraterin patlamasıyla Van Gölü oluşmuş… Nemrut Krater Gölü'ne gitmek için kalderanın içine girdik, ardından babam daha kısa olur düşüncesiyle tali yola saptı ve daha önce yağmur yağdığından dolayı arabamız uçurumun kenarında saplandı gibi bir şey oldu. Neyse uzun uğraşlarımız sonucu arabayı kurtardıktan sonra Bitlis merkeze hareket ettik.
Bitlis’in kurulduğu yer çok acayip bir coğrafya. Bitlis’e Mardin’in yeşil hali diyebiliriz ama Mardin kadar korunamamış. Yamaçlara dayanan kat kat tarihi konakları, camileri ve köprüleriyle otantik bir havası vardı. Ayrıca Türkiye’de Atatürk’ün ismini taşıyan 3 camiden biri de Bitlis'te.
Bitlis Kalesi dik bir yamaca kurulmuş olup üstüne çıkılmıyor, Bitlis Kalesi’nin altında ise Bitlis Belediyesi'nin tarihi binası bulunmakta. Hasiye Medresesi ise 16. yy’da inşa edilip bugün kamu binası olarak hala kullanılmaktadır. Güzel bir hafta sonu geçirdiğimiz Bitlis gezimiz de burada sonlandırdık.