Hırvatistan Gezisi Bölüm 5: Zadar, Deniz Orgu ve Güneşe Selam

Plitvice Gölleri Doğal Parkı sonrasında durağımız, Adriyatik kıyılarının en güzel şehirlerinden biri olan Zadar.

Zadar’ın surlar içerisinde kalan tarihi bölümü kentin en popüler bölgesi. Bu nedenle biz de arabamızı hemen surların dışındaki park yerine bırakıp valizlerimizle sur içinde kalacağımız daireye gidiyoruz. Yerimiz çok merkezi, apartmandan indiğimiz gibi etrafta restoranlar, kafeler, hediyelik eşya dükkanları var. Tam anlamıyla kentin kalbindeyiz. Zadar’a vardığımızda, gün içinde Plitvice Gölleri Doğal Parkı’nda yaptığımız yürüyüşten dolayı o kadar yorgunduk ki pek dışarı çıkıp dolaşacak halimiz kalmamıştı. Varışımız da zaten saat 22.30’u bulunca doğrudan eve yerleştik ve yemeğe gittik. Zadar’da farklı mutfaklardan örnekleri rahatlıkla bulabiliyorsunuz. Ancak en yaygın mutfak İtalyan mutfağı ve deniz ürünleri. Biz ilk akşam hızlı da olmasını istediğimiz için İtalyan mutfağını tercih ettik.

Asıl macera ikinci gün başladı. Sabah kalktıktan sonra dışarı çıkmak üzere hazırlandık. Tam evden çıkacakken yan dairemizde yaşayan ev sahibimizle karşılaştık. 80-85 yaşlarında upuzun boylu eski tarih öğretmeni bir teyze. Bize “Çıkıyor musunuz? Önce şunları yiyin bakalım” diyerek bir tabak dolusu incir verdi. “Bizim bahçeden” dedi. Şimdi gel de yeme. Terastaki sandalyelere oturduk teyze ile birlikte. Bize uzun uzun gideceğimiz yerleri anlattı, restoran önerdi, tüyolar verdi. En sonunda da “Tekrar gelin, bu kez misafirim olun. Bu arada yorum yapmayı da unutmayın.” dedi bir öğretmen edasıyla. Murat’la birbirimize baktık. O anda aynı şeyi düşünmüşüz çünkü insan şaşırmadan edemiyor. 80-85 yaşlarındaki bu teyze, teknolojiyi son derece iyi kullanıyor. Evini booking’den, Airbnb’den kiraya vermiş. Gittiğiniz evin temizliğini de karşılamasını da o yaşında kendisi yapıyor. Bahçesinden kendi topladığı incirlerden size ikram ediyor. Aklı son derece yerinde ve size bir tur rehberinden bile derin bilgiler verebiliyor. Rezervasyon sisteminde yorumun ne kadar önemli olduğunun farkında ki sizi yorum yapmayı unutmamanız konusunda uyarıyor. Müthiş bir şey. İşte bu teyzeyle tanışmak, yönlendirmelerini dinlemek bazen 5 yıldızlı otellerin concierge’inden aldığımızdan daha değerli, onun topladığı inciri tatmak bazen lüks bir restoranda kahvaltı etmekten daha lezzetli.

Artık Zadar’ı gezme vakti.

Zadar, Adriyatik kıyılarının ya da diğer adıyla Dalmaçya kıyılarının tam ortasında yer alan tarihi bir kent. Dalmaçya kıyılarında Hırvatistan’a bağlı bulunan 1.000’in üzerinde ada var. Bu adaların ise 66’sı yerleşime açık. Zadar, Split ve Dubrovnik ise bu adalara ulaşımın en kolay ve hızlı sağlandığı ana kara tarafındaki kıyı kentleri.

Zadar, Adriyatik kıyılarının tam ortasında yer aldığından kuzey-güney yönü boyunca otoyol geçmektedir, yine iç kentlere de otoyol ile ulaşımı çok rahattır. Biz ülkenin kuzeyinden gezimize başladığımız için karayolu ile geze geze Zadar’a geldik ancak siz gezinize direkt Zadar’dan başlamak isterseniz, burada havaalanı olduğunu unutmayın. “Zracna Luka Zadar Havaalanı” kent merkezine sadece 8 kilometre mesafede. Türkiye’den direkt uçuş olmasa da Zagreb’ten aktarmalı uçuş bulmak gayet kolay.

Günümüzde Zadar’da yaklaşık 75.000 kişi yaşıyor. Bu nüfusun ise yaklaşık %93’ü Hırvat. Diğer kısmın büyük bölümü ise İtalyan.

Zadar’da ilk yerleşimin milattan önce 7. yüzyılda olduğu tahmin ediliyor. Tarih boyunca Fenikeliler, Etrüskler, Yunanlar bu topraklarda yaşamış. Kıyı kenti olduğundan burada denizcilik de ticaret de gelişmiş.

Ladislaus isimli Macar Kralı bu bölgeyi cüzi bir ücret karşılığında 1400’lerin başında Venediklilere satmış. Dolayısıyla bu bölgede uzun bir süre Venedikliler hakim olmuş. Bu da sayıca çok olan İtalyan restoranlarını açıklıyor.

Venedikliler döneminde eski kentin bulunduğu bölüm düşman saldırılarına karşı kenti korumak için hendekler kazılarak anakaradan ayrılmış ve bir yarımada haline getirilmiş. İşte bu yarımada üzerinde kurulu kentin üç tarafını çevreleyen surlar, 16. yüzyılda Türklerin saldırılarına karşı savunma amacıyla Venedikliler tarafından yapılmış. Kentin iki giriş kapısı var. Birisi deniz kapısı, diğeri kara kapısı.

Her iki kapı da 1500’lerde Veronalı Mimar Michele Sanmicheli tarafından yapılmış. Deniz kapısından girip ilerlerseniz Roma Forumu’na, kara kapısından girerseniz Narodni Trg yani Halk Meydanı’na ulaşabilirsiniz. Bu meydanın çevresinde belediye binası, şapel ve renkli restoranlar yer alıyor.

Kara kapısı üzerinde yer alan St. Mark Venedik Aslanı ve şehrin koruyucu azizi olan St. Chrysogonus’un rölyefi görülmeye değer.

Kara kapısının güneybatısına doğru ilerlerseniz, 1400’lerin başında yapılıp günümüze kadar ulaşan Zadar Kalesi’ni görebilirsiniz.

Kente uzun süre Roma İmparatorluğu hâkim olduğundan o dönemden kalma amfi tiyatro, su kemerleri, tapınak gibi çok sayıda tarihi eser de var. Bunlar arasında en önemli olanı 1. yüzyılda Augustus döneminde yaptırılmış olan forum alanı. Tabii günümüzde sadece kalıntılarını görebiliyoruz.

Forum alanının kalıntılarının bir kısmının surların yapımında kullanıldığı söylenenler arasında. Ayakta kalan iki tane sütun var. Bunlardan biri Utanç Sütunu olarak adlandırılıyor. Sebebi ise Orta Çağ döneminde burada zalimlerin zincirlenerek aşağılanması.

Forumun hemen yanı başında ise tüm Dalmaçya bölgesinin en iyi korunmuş ve günümüze kadar ulaşmış olan Bizans kilisesi yer alıyor: St. Donat Kilisesi. Kilise 9. yüzyıla tarihleniyor. Yanındaki çan kulesi ise daha sonradan eklenmiş. Günümüzde içi boş olan kilise akustiği ile öne çıkıyor. Bu nedenle dönem dönem bu kilise içinde özel konserler düzenleniyormuş.

Kilise'nin hemen karşısında ise Benedictine Manastırı yer alıyor. Ancak bu manastır günümüzde sanat müzesi olarak hizmet veriyor ve içerisinde resim, heykel ve dini öğeler sergileniyor.

Biz bu bölgeyi dolaşırken dikkatinizi çevrede kurulan stantlar çekti. Her bir stantta çevre bölgelerde yaşayan halkın yaptığı ev yapımı reçeller, peynirler, kurabiyeler, sabunlar, dantel işlemeler, cam ve seramik ürünler sergileniyordu.

Eğer siz de gittiğinizde bu stantlara denk gelirseniz sevdiklerinize buradan yöresel ürünler alabilirsiniz. Ufak bir not: Dönmeden alınacaklar listenize mutlaka kiraz likörünü ekleyin. Çok lezzetli.

Evet, biz gezmeye devam ediyoruz. Bölgede görebileceğiniz diğer önemli eserler arasında 16. yüzyılda şehrin su ihtiyacını karşılamak için Venedikliler tarafından yapılmış olan su kuyuları, 12.-13. yüzyıla tarihlenen Romanesk tarzı ile dikkat çeken St. Anastasia Katedrali, ilk olarak 1190’da yapılmış olan ancak 16 ve 17. yüzyılda restorasyon ve eklemeler yapılan St. Simeon Kilisesi ve de kilise içerisindeki işçiliği ile göz kamaştıran lahit sayılabilir.

Müze gezmeyi seviyorsanız, Benedictine Manastırı içindeki Sanat Müzesi’nin dışında 1830’da kurulmuş olan Arkeoloji Müzesi, içerisinde Roma dönemine ait cam ürünlerin sergilendiği Antik Cam Müzesi gezilebilir.

Sahil tarafına ilerlediğinizde -ki bunu akşamüzeri saatlere bırakmanızı öneririm- Sea Organ ve Solar Circle’ı göreceksiniz.

2005 senesinde Hırvat Mimar Nikola Bosic tarafından yapılmış olan devasa bir tür müzik aleti olan “Sea Organ” yani “Deniz Orgu” kentin simgesi haline gelmiş. Hemen deniz kenarında yer alan mermer basamaklar ve basamakların altındaki 35 tane borudan oluşuyor bu devasa org.

İskeleye vuran dalgaların boruların içine ilerlemesi ile iskelenin üzerinde bulunan deliklerden farklı müzikal sesler çıkıyor. Sahil boyunca 70 metre devam eden orgda her yedi adımda bir boru var. Dalgaların vuruşları farklı sesler ve melodiler oluşturuyor. Dolayısı ile vuran dalgalar birbirinden farklı güçte olduğundan çıkan her melodi eşsiz bir müzik oluşturuyor.

Yani bir duyduğunuz melodiyi bir daha duyamıyorsunuz. Doğanın müziği desem yeridir. Bu proje 2006 senesinde “Avrupa Kentsel-Kamusal Alan” ödülünü kazanmış.

Burası özellikle akşamüstü saatlerde sadece turistlerin değil, yerel halkın da akın ettiği bir yer. Birasını alan doğanın müziğini dinlemek ve gün batımını izlemek için buraya geliyor. Hava güzelse bu basamaklarda güneşleniyor ve oradan denize giriyorlar.

Deniz Orgu’nun hemen arkasında ise yine aynı mimarı bir diğer eseri Solar Circle yer alıyor. Bu eserin diğer adı ise “Greeting To The Sun” yani “Güneşe Selam”.

Burada çapı 22 metre olan çok büyük dairesel bir güneş paneli var. Daha doğrusu bu büyük daireyi 300 kadar solar panel oluşturuyor. Bu güneş panelleri gün boyunca güneş enerjisini depoluyor. Akşam saatlerinde de paneller vasıtasıyla enteresan bir ışık şovu izleme şansınız oluyor.

Adriyatik kıyılarında bir seyahat planlarsanız, mutlaka Zadar’ı listeye ekleyin.

Hırvatistan Gezisi yazı dizisinin diğer bölümleri için tıklayınız:

TUĞÇE YILMAZ

Yazar Hakkında

TUĞÇE YILMAZ

 Yaklaşık 15 sene Medya satın alma ve Planlama sektöründe çok uluslu şirketler ile çalıştıktan sonra kendi tutkusu olan gezi ve seyahate yönelerek Gezimanya.com’u kurmuştur.1997 - 1999 İstanbul Üni