Hırvatistan Gezisi Bölüm 10: Split

Split, hem Adriyatik kıyılarının en popüler adalarına geçişte önemli bir durak olması, hem de Akdeniz turu yapan cruise gemileri için bir liman olması sebebiyle bizi bu bölgede en çok meraklandıran kentlerden biriydi.

Varışımız akşam saatleriydi. Kiraladığımız daire ise Eski Kent bölgesini çevreleyen surların dışında yer alıyordu. Kente ilk girdiğimizde biraz hayal kırıklığına uğradığımızı söyleyebilirim çünkü burası Hırvatistan’ın 2. büyük kenti ve ülkenin en büyük limanı olmasına rağmen neredeyse etrafta in cin top oynuyordu. Komünizm döneminden kalma büyük yapılar kenti çevrelemiş gibi bir izlenim edindik. Belki de bizim bu kentten beklentimiz çok yüksekti. Dediğim gibi henüz varışımızdaki izlenimimiz bu idi. Dönerken hissettiklerimiz ise bunun tam aksiydi.

İlk gün varışımız geç olduğundan direk uyuduk ancak ertesi sabah erkenden Split’i keşfetmek üzere sahile doğru yürüyüşe başladık. Sanki dün gece yattığımız şehir ile sabah kalktığımız şehir birbirinden farklıydık. Etraf o kadar renkli ve hareketliydi ki, şaşırdık. Bir gece önce yaşadığımız hayal kırıklığından sonra bunu pek beklemiyorduk.

Sabah erkendi ve kahvaltı şarttı. Bu nedenle ilk olarak surların denize bakan tarafında bir kafede kahve ve kruvasan sipariş ederek güne başladık. Kafeler çok şık, etraf çok bakımlıydı.

Ancak tüm büyük şehirlerde olduğu gibi burada da trafik problemi var. Biz bu bölgeye araba ile gelip sahil tarafında en az 30 dakika park yeriaradık. Bunu rahatlıkla söyleyebilirim.

Kahvaltı sonrası Split’in simgesi haline gelmiş olan Diocletian Sarayı’na gittik. Bu saray günümüzde dünya üzerindeki en iyi korunmuş Roma saraylarından biri. Bu saray MÖ 300’lerde Roma hükümdarı Diocletian için yazlık saray olarak yaptırılmış.

Hükümdarın ölümü sonrasında Romalı yöneticiler bu sarayı kullanmaya devam etmişler. Yapımında Split’e yakın konumda bulunan Brac Adası’ndan çıkarılan taşların kullanıldığı sarayın mermerleri ise İtalya ve Yunanistan’dan getirilmiş. Saraydaki kolon ve sfenksler ise Mısır’dan getirilmiş.

Saray'a ulaştığımızda çok büyük bir kalabalık vardı. Bunun sebebi ise zamanında buradaki hayatı canlandıran bir ekibin gösteri yapacak olması.

Bazı yerler vardır ya mesela Slovenya’da Bled Gölü, Almanya’da Trier ya da Belçika’da Brugge... Buralarda nedense gösterilerde hemen kendimi o döneme ışınlanmış gibi hissetmiştim, ama burada bu his olmadı. Sanırım etraftaki turist sayısının bolluğu bu hissi biraz engelledi ancak yine de güzel bir gösteriydi. Bence bu saray Split’in en etkileyici yerlerinden biri. Saraya girmek için ekstra bir ücret ödemeniz gerekmiyor. Saray ışıklandırmalar sayesinde gece de gündüz olduğu kadar etkileyici.

Saraya çok yakın konumda bulunan Saint Dominus Kilisesi ise 7. yüzyıla tarihleniyor. Asıl yapım amacı Diocletian’a mezar olmasıymış. 7. yüzyıldan beri hiç restorasyona uğramamış. Bu Katolik kilisesine 13. yüzyılda üzerinde İsa’nın hayatının tasvir edildiği motifler olan ahşap kapılar eklenmiş. İçine girilebiliyor ancak çok kısa şort ya da etek pek hoş karşılanmıyor, kabul görmüyor. İçeride fotoğraf çekimi de yasak.

Hemen yanında ise 17. yüzyılda yapıya eklenmiş olan Çan Kulesi bulunuyor. Çan Kulesi’nin tepesine cüzi bir ücret ödeyerek çıkabiliyorsunuz. Vaktiniz varsa çıkmanızı öneririm. Tepeden eski şehrin daracık sokaklarını, limanı, uzaktaki adaları izleyebiliyormuşsunuz ancak biz kapanmak üzere olduğundan yetişemedik.

Bu bölgede yer alan Jüpiter Tapınağı da görebilecekleriniz arasında. Tapınak bölgesindeki müzik ziyafetini kaçırmamalısınız.

Zamanında İmparatorluk Sarayı’nın en alt katında zindanlar varmış. Günümüzde bu bölüme merdivenlerden inerek dar bir koridordan geçerek ulaşabiliyorsunuz.

Ancak yine günümüzde hediyelik eşya tezgâhları ile dolu olan, biraz minik bir Kapalı Çarşı izlenimi veren bu koridorun sonuna kadar ilerlerseniz sadece zindanların girişini görebiliyorsunuz.

Zindanları geçtiğinizdeyse direkt sahil tarafına, liman bölgesine çıkabiliyorsunuz. Splitska Riva ise denize paralel uzanan genişçe bir cadde. Cadde boyunca şık kafeler, restoranlar, adalara günübirlik tur satan acenteler yer alıyor.

Bana biraz Bodrum sahili anımsattı ancak daha düzgün yerleşime sahip. Burası Split’in her daim hareketli olduğu bölge.

Çünkü ada turları için için buraya mutlaka yolunuz düşüyor. Aynı zamanda bu bölge yılın farklı dönemlerinde festivallere ve dini törenlere de ev sahipliği yapıyor.

Bu bölge de en az surların içi kadar keyifli.

Buradan başta da belirttiğim gibi Dalmaçya kıyılarında yer alan pek çok adaya giden tekne turlarına katılabilirsiniz. Aralarında en popüler olanları Hvar Adası turu ve Mavi Lagün turu ama tabii bunun dışında çok sayıda alternatif de var. Çevrede o kadar çok turizm acentesi var ki, karar vermeden önce birkaç acenteye uğramanızda yarar var. Ayrıca bu acenteler sadece adalara tur yapmıyor. Plitvice Milli Parkı, Trogir Kenti, Krka Millî Parkı gibi oldukça popüler noktalara yapılan turları da buradan satın almak mümkün.

Adalara gitmek istemez ama yine de Dalmaçya’nın keyfini sürmek isterseniz Split’in en iyi plajı olarak gösterilen şehir merkezindeki Bacvice Plajı’na gidebilirsiniz. Burası son derecetemiz bir plaj. Ayrıca plajın çevresinde yer alan kafelerde vakit geçirebilir ya da akşamüstüne doğru hareketlenen ortamda plaj partilerine katılabilirsiniz.

Tercih edebileceğiniz diğer plajlar ise Obojena Svjetlost, Žnjan ya da Kasuni Plajı. Ancak bu plajlar Bacvicekadar hareketli değil ve daha taşlık.

Split’e veda etmeden önce yapılacak bir diğer şeyse Marjan Tepesi’ne çıkmak. Burası büyük bir park alanı. Çamlarla kaplı orman içinde bisiklete binebilir ya da yürüyüş yapabilirsiniz. Burası turistler kadar yerel halkın da çok rağbet ettiği bir bölge. En tepede 13. yüzyıla tarihlenen bir kilisenin de yer aldığı tepe, Adriyatik kıyılarını alabildiğine izleyebileceğiniz bir bölge.

Yolunuz Hırvatistan’a düşerse planınız ister adalara açılmak olsun, isterse ana karada kalmak olsun, ama hem tarihi, hem de doğasıyla göz kamaştıran Split’i mutlaka planınıza ekleyin.

Hırvatistan Gezisi yazı dizisinin diğer bölümleri için tıklayınız:

TUĞÇE YILMAZ

Yazar Hakkında

TUĞÇE YILMAZ

 Yaklaşık 15 sene Medya satın alma ve Planlama sektöründe çok uluslu şirketler ile çalıştıktan sonra kendi tutkusu olan gezi ve seyahate yönelerek Gezimanya.com’u kurmuştur.1997 - 1999 İstanbul Üni