Rusya Federasyonu’nun güneybatı bölümünde Kuzey Kafkasya’da yer alan Stavropol Krayı’nın merkezi olan Stavropol kenti, kendi ile aynı adı taşıyan plato üzerinde Graçovka Nehri'nin kaynağı yakınlarında yer almakta. Çerkeslerin Şetkale dedikleri şehre asıl adını Ruslar vermiş olsa da kelimenin kökeni Yunanca. Stavropol adı Yunanca bir kelime olan Stauropolis’ten geliyor. (Stavros; Hac, Polis; Şehir) Anlamı ise “Haçın Şehri”. Peki, neden bu kente haçın şehri demişler? Dilden dile aktarılan hikâyeye göre kenti korumak için yapılacak olan kalenin inşası sırasında askerler kocaman taştan bir haç bulmuşlar. Bu nedenle şehre haçın şehri adı verilmiş.
Stavropol Krayı içerisinde toplam 8 şehir yer almakta olup bölgenin toplam yüzölçümü 66.200 kilometrekare. Bölgedeki önemli sanayi ve kültür kentleri arasında gösterilen kent, Rusya ile Kafkasya arasında köprü görevi görmektedir. Moskova ile aynı saat dilimindedir, yani Türkiye ile de saat farkı bulunmamaktadır.
22 Ekim 1777 senesinde Rusya Federasyonu’nun güney sınırlarını korumak için kurulan kent, önemli bir yönetim merkezi haline gelmiş. Aslında kentin kurulmasının en önemli nedenlerinden biri 1768-1774 yılları arasında gerçekleşen Türk-Rus Savaşı. Savaş ardından Türklerin yeniden bir tehdit oluşturabileceğini düşündüklerinden güney sınırlarını korumak için buraya surlar inşa etmiş ve ordudan bir grup asker yerleştirmişler.
Surlar ilk olarak Prens Grigory Potemkin tarafından Büyük Catherine’in isteği üzerine Azov ve Mozdok arasına inşa ettirilmiş. Kale tamamlandıktan sonra imparatorluğun sınırlarını korumak amacıyla Khopersky alayında yer alan Kazaklar, Stavropol ve Georgiyevsk çevresine yerleştirilmişler. Yani kent ilk kurulduğunda burası askeri bir şehirmiş. 1785 senesinden sonra sivil halk da buraya yerleşmeye başlamış. Bundan sonra kent hızlı bir gelişim süreci yaşamış.
1809 senesinde I. Alexander, Ermenistan’dan pek çok aileyi bu bölgeye davet ederek Ermenistan ile ticari ve ekonomik ilişkileri geliştirmenin adımını atmıştır. 19. yüzyılın başlarında Kafkasları fethetmek isteyen Rus İmparatorluğu için Stavropol oldukça stratejik bir konumda yer alıyordu. Dolayısıyla burası imparatorluk için Kuzey Kafkasların en önemli ticaret merkezlerinden biri haline gelmiş. Şehirde 1843 yılında Rus Ortodoks Kilisesi Piskoposluğu ve 1847’de Stavropol Valiliği kurulmuştur.
Rus İç Savaşı sırasında pek çok defa el değiştiren kent, 29 Ocak 1920’de Kızıl Ordu tarafından ele geçirilmiş. 5 Mayıs 1935’te ismi Voroshilovsk olarak değiştirilen şehir, 1943 yılında yeniden Stavropol olarak anılmaya başlanmış.
Stavropol, İkinci Dünya Savaşı sırasında, 3 Ağustos 1942 – 21 Ocak 1943 tarihleri arasında Almanlar tarafından işgal edilmiştir. 1946’da şehrin yakınlarında doğalgaz çıkarıldıktan sonra gazın Moskova’ya iletilmesi için boru hattı döşenmiştir. Bu durum kentin önemini arttırsa da, Rostov- Bakü Demiryolu’na bağlanması sonrasında stratejik önemini kaybetmeye başlamış. Günümüzde önemli sanayi kenti olan Stavropol’de özellikle makine, kimyasal madde ve giyim eşyası üretimi yapılırken bir taraftan da geniş plato üzerinde tarım ve hayvancılık yaygın. 1 tane büyük otomotiv, 2 bira üretim, 1 konyak likör üretim, 1 süt ve süt ürünleri fabrikası var. Aynı zamanda dünyadaki tüm safir işlemeciliğinin % 65’i Stavropol’de yapılıyormuş. Iphone’ların ön ekran camları için üretilen madde de burada işleniyormuş ama üretim Çin’de.
Stavropol, sahip olduğu doğal kaynak sularının da etkisiyle önemli bir sağlık merkezi konumunda. Bu alanda Stavropol başı çekse de Pyatigorsk, Yessentuki, Kislovodsk ve Zheleznovodsk gibi merkezlerde de çok sayıda spa merkezi ve içerisinde şifalı su tesisleri olan sanatoryumlar var.
Stavropol’un merkez nüfusu 450 bin kişi. Burada yoğun bir öğrenci nüfusu olduğu da bir gerçek. Çünkü Stavropol aynı zamanda bir üniversite kenti. 30 civarında üniversite var. Bunlardan en önemlileri arasında Stavropol Devlet Üniversitesi, Tarım Üniversitesi, Stavropol Devlet Tıp Üniversitesi ve Kuzey Kafkasya Devlet Teknik Üniversitesi sayılabilir.
Bu güzel kenti ziyaret etmek isterseniz Türk Hava Yolları’nın haftanın 3 günü İstanbul Atatürk Havalimanı’ndan Stavropol Shpakovskoye Havaalanı’na karşılıklı seferleri olduğunu da unutmayın.
Stavropol konaklama konusunda cüzdan dostudur diyebiliriz. Birçok kaliteli oteli veya günlük kiralık daireleri uygun fiyatlara bulabiliyorsunuz. Stavropol'un kalbindeki başlıca alışveriş mağazasının karşısında yer alan Continent Hotel de şehrin en iyi otellerinden bir tanesi. Stavropol merkezî istasyonuna 5 dakikada bulunan otel, şehir merkezinde ulaşım ağlarının içinde bulunuyor. Bu otelin yanında fiyatları gayet uygun bir diğer merkezî otel olan üç yıldızlı Eurootel Stavropol’u da düşünebilirsiniz. Otel konum olarak, Lenin Meydanı'nın ve Koruyucu Melek heykelinin yanında yer almakta olup, TSUM mağazasına da sadece 5 dakikalık bir yürüme mesafesinde. Son olarak yine uygun fiyatlı otellerden Zvezda Hotel’i de aklınızın bir köşesinde tutmanızda yarar var. Her üç otel de şehrin hareketli bölgelerine yakın konumda bulunuyor. Bu otel önerilerinin dışında, Stavropol’daki diğer otel seçenekleri için buradan booking.com’a girip göz atabilir, isterseniz rezervasyon da yapabilirsiniz.
Stavropol'de Görülmesi Gereken Yerler
Krespostnaya Gora
Stavropol’ü gezmeye kentin kurulduğu bölge olan kale duvarı kalıntılarından başlayabilirsiniz. Günümüzde Krepostnaya Gora adı verilen kale duvarı kalıntıları yanında kente adını veren haçı da görebilirsiniz. Rivayete göre kenti korumak için kale duvarları inşa edilirken yapılan kazılarda bu haç ortaya çıkmış. Bu nedenle de kente “Haçın Şehri” anlamına gelen Stavros adı verilmiş. Stavros adı zaman içinde Stavropol olarak değişmiş.
Zamanında şehri çevreleyen bu surların kalınlığı yaklaşık 1 metre, yüksekliği ise 2 metre. Günümüze surların sadece çok küçük bir bölümü ulaşmış. Surların hemen yanı başında yer alan anıt hem mimari olarak hem de anlamsal olarak oldukça etkileyici. Bu anıtın duvarları yan yana dairesel şekilde dizilmiş üç açık kitap gibi inşa edilmiş.
Tarihteki önemli olayları da bu anıtın üzerine yazmışlar. Mimari olarak sırt sırta duran üç açık kitap figürünün ortasında ise silindirik bir anıt daha var. Bu silindirik yapı davulu temsil ediyormuş. Davulun üzerinde kentin kuruluş tarihi olan 1777 tarihi yazılı. Tarihin yazdığı yerin hemen üzerinde ise bir anahtar var. Bu anıtın söylemek istediği ise şu: “Stavropol’e gelen ziyaretçilerimize kentin anahtarını sunuyoruz.” Neden davul kullanılmış derseniz, zamanında Kazaklar önemli olayları haber vermek ve askerleri düzene sokmak için davul çalarlarmış, kente ziyaretçi gelmesini de önemli bir olay olarak görüyorlar.
Kızıl Ordu Anıtı
Bu park alanı içinde devasa bir heykel dikkatinizi çekecek. Tüm meydana hâkim konumda yükselen bu anıt, Kızıl Ordu Anıtı. Stavropol halkı da bu anıtları ile gurur duyuyor.
Kazan Katedrali
Buradan parkın içine doğru devam ettiğimizde altın renkli kubbeleri ile dikkat çeken Kazan Katedrali’ni görebilirsiniz. Bahçesindeki çanları da oldukça etkileyici.
Katedrale sırtınızı döndüğünüzde önünüzde muazzam bir manzara olacak. Çünkü katedral parkın en tepe noktalarından birinde yer alıyor. Katedrale sırtınızı dönüp yola devam ederken karşınıza çıkan iki tarafta yer alan merdivenlerden inerken yemyeşil ve doğal bir balo salonuna iniyor gibi hissediyorsunuz kendinizi. Aşağıya doğru inen yolun her iki tarafında yer alan çeşmelerden ise 24 saat kaynak suyu akıyor.
Stavropol ve çevresinde o kadar çok doğal kaynak var ki... O nedenle bu bölgede özellikle de Stavropol, Pyatigorsk, Yessentuki, Kislovodsk ve Zheleznovodsk gibi yerlerde çok sayıda spa merkezi ve içerisinde şifalı su tesisleri olan sanatoryumlar var. Bu bölge sağlık turizmi açısından oldukça gelişmiş.
İkinci Dünya Savaşı Anıtı
En aşağıya ulaştığınızda bu kez de İkinci Dünya Savaşı Anıtı ile karşılaşıyorsunuz. Ruslarda sönmeyen ateş pek popüler. Moskova’da da vardı. Burada da anıtın önünde sönmeyen ateş var. Yani ateş yandığı sürece barış ve huzur devam edecek. Bu anıtın önünde de sürekli nöbet tutan askerler var. Denk gelirseniz nöbet değişimini izleyebilirsiniz.
Biz gittiğimizde bir grup öğrenci anıtın yan tarafında, önlerinde bir asker, askerin arkasında sıralanmış ve asker yürüyüşünü öğrenmeye çalışıyorlardı. Dışarıdan kolay görünse de arkada askeri taklit etmeye çalışan öğrencileri görünce ne kadar zor olduğuna kanaat getirdim.
İkinci Dünya Savaşı Anıtı ziyareti sonrasında, Stavropol’ün 200 senelik tarihe sahip en eski caddesi olan Karla Marksa Caddesi’ne gidebilirsiniz. Bu cadde adını ünlü Alman filozof ve ekonomist olan Karl Marks’tan almıştır. Ancak 200 senelik cadde tarih boyunca 5 kez isim değiştirmiş olup, Car Nikolay, Stalin isimlerini de taşımıştır.
Ermolov Bulvarı
Stavropol halkı kendi tarihlerine çok büyük saygı duyuyor. Bu nedenle kentin farklı yerlerinde önemli şahsiyetlerin heykelleri ya da büstleri ile karşılaşabilirsiniz. 1777 senesinde doğmuş olan General Ermolov bunlardan biri. Kafkasya tarihine ünlü asker, bilge, politikacı ve reformcu olarak girmiş. Stavropol’ün gelişmesine büyük katkısı olmuş. 1999 senesinde heykeli dikilmiş ve bulunduğu bulvara da Ermolov adı verilmiş.
Tiflisskiye Vorota
Bu bulvarın bir başında 1841 senesinde inşa edilmiş olan Tiflisskiye Vorota yani Tiflis Kapısı’nı görebilirsiniz. Kafkasya’nın kapısı ya da Güneşin Kapısı olarak anılan bu yapı Paris’teki Arc de Triomphe yani Zafer tagının bir kopyası. Çünkü Paris’ten kopyalanarak bu bölgede şehircilik geliştirilmiş.
General Suvorov Heykeli
Bir diğer önemli şahsiyet ise 1729 senesinde doğmuş ve katıldığı hiçbir savaşı kaybetmemiş olan General Suvorov. General Suvorov aynı zamanda Kırım ve Kafkasya’nın Rusya’ya katılmasında büyük rol oynamıştır.
Stavropol’deki bir diğer önemli heykel ise Aleksandr Puşkin’e ait. Ünlü yazarın ölümünün 150. yılı anısına 1987 senesinde yapılmıştır.
Rusya’nın en önemli sanayi kentlerinden biri olarak gösterilen Stavropol, bence bir sanayi şehri olmanın çok ötesinde. Hayatımda gördüğüm şehir merkezinin içi en yeşil kentlerden. Komünizm döneminde herkesin bir evi bir de kendi ürününü ekebilmesi için bir bahçesi varmış. Komünizm rejimi son bulduktan sonra yine park alanlarına büyük önem vermişler. Kent içinde 2 tane büyük park var. Biri kentin tam göbeğinde yer alan merkez parkı, diğeri Zafer parkı. Her iki parkta da çocuklara ve gençlere yönelik oyun alanları, yürüyüş ve bisiklet yolları, kafe ve restoranlar, paten ve kaykay yapmak için alanlar yer alıyor.
Merkez park biraz daha engebeli ve farklı farklı alanlara sahip. Bu park diğerine göre daha fazla çiçeklendirilmiş. Hatta her sene buraya 1 milyon 70 bin kök çiçek dikiliyormuş. Ama bu bölgedeki çiçekleri görmek isterseniz Botanik Parkı ziyaret etmenizi öneririm. İçinde 720 çeşitten fazla gül ve 700 çeşidin üzerinde lale var.
Zafer Parkı
Zafer Parkı düz bir arazi üzerinde ve tüm oyun alanları bir arada. Burası biraz bizdeki Gülhane Parkı’nın eski zamanlarını andırıyor. Çocuğu ile seyahat edenler için güzel bir seçenek olabilir. Girişte ufak trene binerek bu parkın bir bölümünde tur yapabiliyorsunuz. Fiyatı 50 Ruble yani yaklaşık 80 Cent. Ancak bir çocuk ile tüm günü burada geçirip çeşitli etkinliklere katılırsanız yaklaşık 30 dolar tutabiliyormuş.
Kentte gezerken devasa komünizm dönemi mimarisini, tek katlı 200-250 senelik yapıları ve yeni yapılan çok katlı modern binaları bir arada göreceksiniz. Burada yeni yapılan yapılar arasında en modern olarak gösterilen 200. Yıl Meydanı'na yakın konumdaki bir Türk şirketin yapmış olduğu binalar. Şehirdeki tek mermer basamaklar bu binada.
Sokaklar çok temiz ve çok düzenli. En uzun caddesi hiç kesintisiz 18 kilometre devam ediyor. Birbirini dik kesen cadde ve sokakların tümü ağaçlandırılmış. Pek çok yerde bisiklet yolları var. Sokaklarda neredeyse sigara içen kimse yok. Bunun sebebi yine komünizm döneminin etkileri. Şöyle ki komünizm döneminde kimse evinde çocuğunun yanında sigara içmezmiş, çocuklar kötü etkilenmesin diye böyle bir yasak varmış. Bir de sigara içmek sosyal düzende biraz ayıp kabul ediliyormuş. O nedenle herkes gizli gizli içermiş. Zaman geçmiş, yasaklar kalkmış ancak kişilerin alışkanlıkları değişmemiş. Hâlâ çocuklarının yanında içmiyorlar. 2014 senesine kadar kapalı alanda sigara içmek de serbestmiş ama 2014’te yasaklanmış. Şu an kişiler dışarıda bile sigara içerken eski alışkanlıkları gereği daha gizlice içiyorlar.
Sokakta bazı bina kapıları önünde polis görmeniz çok olası. Çünkü Dağıstan’da ilkokula yapılan terör saldırısı sonrasında burada yeni bir yasa çıkmış ve 10 kişiden fazla kişinin bulunduğu kamuya ait okul, hastane gibi yerlerde görevli polis bulundurma zorunluluğu getirilmiş.
Yollar çok geniş ve herkes aynı Avrupa’da olduğu gibi yaya geçitlerinde duruyor. Bazı noktalarda bizden daha gerideler ancak bazı noktalarda da çok ilerideler. Halk genel olarak çok yardımsever. Ancak İngilizce bilen kişi sayısı çok çok az. Tabela ve yönlendirmelerde sadece Kiril alfabesi var. O nedenle gitmeden önce Kiril alfabesindeki harflere çalışmanın faydası olacaktır.
Tiyatro Binaları
Stavropol’de 3 tane büyük ve de aktif çalışan tiyatro binası var. Vaktiniz olursa bale, tiyatro, opera ya da operetlerden birine bilet alın. Çünkü Ruslar gerçekten gösteri sanatlarında çok başarılılar. Biz burada değil ama akşam Hotel Stavropol’e gelen koreografi ekibini izledik. Müziklerden kostümlere, makyajdan danslara kadar her şey mükemmeldi.
Stavropol konaklama açısından oldukça uygun fiyatlara sahip, cüzdan dostu bir şehir. Bu yüzden otel konusunda çok sıkıntı çekmeyeceksinizdir. Bu oteller arasından birkaç öneri vermek gerekirse, kaliteli bir apart otel olan Apartment Prestizh’i seçebilirsiniz. Şehir merkezine çok yakın bir mesafede bulunan otel ulaşım ağlarına da çok yakın konumda. Buna alternaif olarak da Hotel Stavropol’u seçebilirsiniz. Otel konum olarak, Stavropol'un merkezindeki Lenina Caddesi'nin üzerinde yer alıyor. Lenina Meydanı'na ve Stavropol Drama Tiyatrosu'na yürüyerek 15 dakikada ulaşabilirsiniz. Eğer çok daha ucuz oteller arıyorsanız da, apart daireler ile hizmet veren Apartments on Krupskoy 29’u düşünebilirsiniz. Bu otel önerilerinin dışında, Stavropol’da ki diğer otel seçenekleri için buradan booking.com’a girip göz atabilir, isterseniz rezervasyon da yapabilirsiniz.
Aziz Andrew Katedrali
Stavropol’de görülebilecek diğer noktalar arasında 19. yüzyıla tarihlenen Aziz Andrew Katedrali ve Kutsal Bakire Katedrali sayılabilir. Gostiny Dvor adı verilen kapalı çarşı da özellikle mimari açıdan görülmeye değer. Kafkasya Savaşları ve göçler konusunda derinlemesine bilgi edinmek isterseniz Stavropol Devlet Tarih Müzesi ilginizi çekebilir.
Son olarak zamanında cami olarak yapılmış olan ama günümüzde Stavopol’lün ressamı P.M. Grechishkin’in eserlerine ev sahipliği yapan müzeyi ziyaret edin.
Grechishkin Müzesi
Müzenin ilk katında ressamın Rusya’nın çeşitli bölgelerine ait manzara resimleri var. İkinci katta ise faklı ülkeleri resmettiği tablolar var. Burada Grechishkin’in en önemli özelliği kendi ülkesinde daha çok manzara odaklı resimler yaparken, diğer ülkelere ait resimlerinde simgesel yapıların ve kişilerin manzaranın önüne geçmesi. Bunu şöyle açıklıyorlar. Ressam gittiği yerleri kendi halkına gerek mimarisi gerekse halkın yaşantı biçimiyle aktarmak istemiştir. Toplam 13 farklı ülke gezmiş olan ressamın tabloları arasında Hindistan’ın yeri bir başka. En fazla etkilendiği ülkenin Hindistan olduğu söyleniyor. Tabii ki bu tablolar arasında İstanbul da var.
Kravtsovo Gölü
Kentin biraz dışına doğru çıktığınızda 10 bin sene önce oluşmuş olan Kravtsovo Ozero yani Kravtsovo Gölü’nü de ziyaret edebilirsiniz. Deniz seviyesinden 560 metre yükseklikte yer alan gölde yaklaşık 5 farklı cins balık var. Burası kaplumbağa, su yılanı gibi yerleşik canlılara ek olarak göçmen kuşların da uğrak noktası. Bu bölgede koruma altına alınmış 10’dan fazla ot çeşidi bulunmaktadır. Gölün en önemli özelliği ise içinde yer alan küçük adanın sürekli yer değiştiriyor olması.
Volchiyi Vorota
Bu bölgeye yakın bir diğer görülmeye değer nokta ise Volchiyi Vorota yani Kurt Kapısı. Burası göle çok yakın konumdaki dağ üzerinde bir boğaz. Rüzgâr estiğinde ulumaya benzer ses çıktığı için bu ismi almış.
Yine burada Tomuzlovka Nehri’nin önü kesilerek yapılmış olan ve 1956‘dan beri kentin içme suyunu karşılayan 523,5 hektar alana yayılmış temiz su rezervini de görebilirsiniz.
Kuzey Kafkasya Bölgesi’ne yapacağınız seyahatlerde Stavropol çok yerinde bir başlangıç noktası. Türk Hava Yolları Stavropol hattını 22 Nisan 2015 tarihinde açtı ve haftanın 3 günü İstanbul Atatürk Havalimanı’ndan Stavropol Shpakovskoye Havaalanı’na karşılıklı seferler var.
Havaalanı kent merkezine 15 kilometre mesafede. Yine bu havaalanından Moskova, St. Petersburg ve Yerevan’a da sık sık seferler var.
Eğer klasik rotalardan sıkıldıysanız, alternatif rotalar denemeye hazırsanız bu bölge tam size göre. Stavropol’de yani bol oksijenli şehirde çiçek kokuları arasında Kafkas kültürü ile tanışın, ünlü spa merkezlerinde kendinizi dinlemek için Pyatigorsk’ta mutlaka bir gece kalın, doğa cenneti olan Dombay ve Arhız’da ister kayak yapın, ister ATV’ler ile dolaşın ister ata binin ister şelaleleri izleyin. Ama mutlaka bu farklı seyahati deneyimleyin. :)