Estonya’nın ikinci büyük kenti olan Tartu’ya, Letonya’nın başkenti Riga’dan yaklaşık 4 saatlik bir yolculuk sonrası ulaşıyoruz. Tartu, bir üniversite şehri. Nüfusu 100.000 civarında ve nüfusunun nerdeyse %40’ını üniversitelerde okuyan öğrenciler oluşturmaktadır. Üniversiteleriyle meşhur olan Tartu şehrinde toplam 7 tane üniversite bulunmaktadır. Entellektüel ve kültürel anlamda başkent Tallinn’in bir adım önünde.
M.S 600’lerde buraya gelen Estonlar, Toome tepesine bir sur inşa ederek Tarbotu kalesine yerleşmişler. 1030’da Kiev Prensi 1.Yaroslav Tarbatu kalesini alıp buraya Yuryev kalesini dikmiş. Ortaçağ döneminde Tartu diğer adı ile Dorpat, önemli bir ticaret noktası ve Dorpat Başpiskoposluğu’nun merkezi olmuş. Sonraki yıllarda Almanya, Polonya, İsveç ve Rusya hakimiyetinde kalmış. 1991 yılında bağımsızlığını kazanınca Estonya’ya dahil edilmiş. 1775 yılında geçirdiği büyük bir yangınla şehrin üçte ikisi yanmış. 2. Dünya Savaşı sırasında şehir merkezinin büyük bir bölümü yıkılmış. Şehirdeki binaların çoğu Sovyet işgali döneminde yapılmış.
Şehir küçük olmasına karşın önemli mimari ve dini yapılara ev sahipliği yapmaktadır. Şehirde özellikle Almanlar’ın dini, siyasi ve mimari etkisi hissediliyor. Şehre girdiğimizde Tartu’nun simgesi olan “Öpüşen Öğrenci Heykeli” ve heykelin arkasında bulunan belediye meclis binası karşılıyor bizi.
Belediye meclis binası önündeki meydana “Town Hall Square” deniliyor. Meydan çok sevimli ve şirin. Meydanın ortasında yuvarlak bir havuz, havuzun da ortasında birbirine sarılmış iki öğrenci ayakta ve öpüşüyorlar. Öpüşen öğrencilerin başlarının üzerinde de, Tartu’nun devamlı yağmurlu olduğunu simgeleyen bir şemsiye var.
Biz gittiğimizde de şakır şakır yağmur yağıyordu. Bu güzel heykel fıskiyelerle donatılmış.
Arka plandaki Belediye Meclis binası, 3 katlı frambuazlı bir pastayı andırıyor. 1786 yapımlı bu binanın alt katı kırmızı, üstteki iki kat pembe boyalı. Binanın rengini Büyük Katerina seçmiş. Renkler orijinal halini koruyor.
Tartu küçük bir şehir olduğundan şehri yaya olarak gezmeye başlıyoruz. Town Hall meydanının etrafı birbirinden güzel binalarla çevrili. Bunlardan bazıları Art Museum’a ev sahipliği yapan pembe yamuk ev. “Learning House” olarak adlandırılan bu yamuk ev Tartu’nun Pisa’sı olarak adlandırılıyor. Açık pembe 3 katlı şekerleme gibi yamuk bir bina. Tartu’da görülebilecek tüm mekanlar birbirine yürüme mesafesinde.
Tartu Üniversitesi Estonya’nın gurur kaynağı ve Tartu’nun sembollerinden biri. Üniversite 1632’de İsveç Kralı 2. Gustav Adolf tarafından yaptırılmış. Eski şehir merkezinden üniversite arasında İngle köprüsü doğal sınır teşkil ediyor sanki. Üniversite ana binası ve botanik bahçesi de görülecek yerler arasında. 19. yy.’da yapılmış İngle veya Melek köprüsü üzerinde büyük yazılarla “OTIUM REFİCİT VİRES” yazıyor. Tercümesi “Dinlenin, düşünün, güçlenin”miş.
Daha sonra Barut mahzeni olan Barut Cellar’a geliyoruz. 1762’de tepenin yamacına oyulmuş olan bu mahzen, 1809’a kadar barut mahzeni olarak kullanılmış. 1982 yılına kadar farklı işletmelere depo görevi görmüş. 1982’den bu yana ise bar ve restoran olarak hizmet veriyor. Bu restoran 11 metrelik tavan yüksekliği nedeniyle Guinness Rekorlar Kitabına girmiş.
Doğal park alanında gezerken 19. yüzyılda rasathane olarak kullanılmış gözlemevine geliyoruz. Ancak günümüzde müze olarak kullanılıyor. Bina sapsarı.
Parkta Melek köprüsü olur da, Şeytan köprüsü olmaz mı? Biraz ilerlediğimizde 1613 yapımlı Şeytan köprüsünü görüyoruz. Buradan biraz daha ilerlediğimizde Baltıkların en büyük katedrali olan Tartu Katedrali’ne ulaşıyoruz. Dorpat Piskoposluk merkezi de burada. Eski Gotik tarzda kırmızı tuğladan yapılmış bu katedralin büyük bölümü yıkıntı halinde. Biz gittiğimizde restorasyon çalışmaları vardı.
Katedral Aziz Petrus ve Pavlus’a adanmış. 17. asırdan itibaren kalıntı halinde imiş. Savaşlardan sonra harabe haline gelmiş.
Günümüzde bir bölümü Tarih Müzesi olarak hizmet veriyor. Kulelerin yüksekliği ilk yapıldığında 67 metreymiş. Ama savaşlardan sonra 25 metreye inmiş.
Parkta yer yer heykeller, küçük küçük köprüler, yemyeşil ormanlar, aralarda küçük patikalar ve yerlerde sapsarı kurumuş yapraklar… Parktaki heykeller üniversitede eğitim veren Alman hocalara ve bilim adamlarına ait. Parktaki en önemli heykel ise 1932’de üniversiteyi yaptıran 2. Gustav Adolf’a ait.
Ardından Tartu Üniversitesi ana binasına geliyoruz. Üniversitenin kurulduğu 1632 senesinde 4 fakülte varmış burada. 19. yy.’da 6 fakülte olmuş. Ana bina 19. yy.’da yapıldığı için girişinde 6 fakülteyi sembolize eden 6 beyaz sütun bulunuyor.
Üniversite ana binasının karşısında ise yine kırmızı tuğladan yapılmış St. John Katedrali bulunuyor. St. John’s Katedrali günümüzde önemli konserlere ev sahipliği yapıyor. Katedralin duvarlarının dış kısmına, pencere üstlerine yaklaşık 1.000 adet minik Terracota heykel monte edilmiş. Kent genelinde olduğu gibi üniversite bünyesinde de pek çok müze bulunuyor. Tartulular çok entelektüel ve kültürlüler.
Tartu’da yer alan Vanemuine Tiyatrosu pek çok müzikal ve şovlara ev sahipliği yapıyor.
Ayrıca KGB Müzesi (Gray House) görülmesi gereken yerlerden. Tutukluların maruz kaldığı işkencelerin anlatıldığı çok etkileyici bir müze.
Eski şehir merkezinde el sanatlarının sergilendiği pazara gidip yöresel hediyeliklerden alınabilir.
Kentte gezerken hep genç nüfusun yoğunluğu gözümüze çarpıyor. Genç nüfusun fazla olması da kentte ayrı bir hareketliliğe neden oluyor, özellikle de gece hayatında… Club Tallinn, Club Atlantis ve Club İllision gençler tarafından en fazla rağbet edilen mekanlardan. Ruslar’ın etkisi alkol tüketiminde de hissediliyor. Burada da votka çokça tüketiliyor. Saku biraları da meşhur. Gençler gündüz vakitlerinde ise Toomemägi Parkı'nda vakit geçiriyorlar.
Yemek yiyebileceğiniz orijinal mekanlardan en meşhuru Suudlevad Tudengit. Burada yediğimiz av etleri çok lezzetliydi. Ayrıca arzu edenler için McDonald’s da bulunuyor bu öğrenci şehrinde.
Kentin ortasından geçen Emajõgi Nehri'nde bot turları da düzenleniyor. Biz yürüyerek gezmeyi tercih ettik ama bu bot turları ile gezerken de şehirdeki önemli yerlerden bazılarını görebilirsiniz. Bu nehirde yaz aylarında yüzülebiliyormuş. Gerçi görüntü olarak çok iç açıcı gelmedi bana. Kış aylarında ise nehir donuyor ve üzerinde buz pateni yapılıyormuş. Biz bu 2 mevsim arasında gittiğimizden ikisine de tanık olamadık maalesef.
Tartu'da konaklamak isterseniz mükemmel konumda bulunan Souptown Apartment ve Alexander Apartment tercih edilebilecek otellerden. Evet Tartu’ya veda vakti geldi. Yarınki rotamız Başkent Tallinn. Tartu’dan yaklaşık 180 km uzaklıkta bulunan Tallinn’de görüşmek üzere…