(Mart 2013’de çok sevdiğim seyyah dostlarla kendimiz planlayıp, Nar Gezi ile yaptığımız turun Patagonya bölümüdür)
Yazmaya; “Patagonya’yı hep görmek istemişimdir” gibi klişe bir cümle ile başlamak bu coğrafyaya büyük haksızlık olurdu sanırım. Patagonya'yı sıradanlaştırmış olurdum. Ne bileyim; Paris'i, Hindistan’ı, hatta Everest’i hep görmek istemiş olabilirsiniz. Ve görürsünüz de… Çünkü Paris, Hindistan ve hatta Everest bu dünyadadırlar da Patagonya değildir sanki... Sanki Patagonya çok uzaklarda, hayali bir yerdir.
“İstanbul'u en iyi bilen kişi" profesyonel rehber Saffet Emre Tonguç; “Sadece adının cazibesinden bile insanların gidebileceği bir yer” demiş Patagonya için.
Tıp Fakültesini bitirir bitirmez dünya seyahatine çıkan Bekran Sarsılmaz ise, "Yol Hiç Bitmez Uzar gider" isimli sitesinde esprili bir şekilde “Türkler için uzaklık birimidir” diye yazmış.
Oda TV’den Gülcan Özcan'a göre Patagonya; “Daha öteye gidilemeyecek en uzak nokta”.
Uzaklar II isimli teknesiyle Horn Burnu’nu geçen -ve daha da öteye gidebilen!- Osman Atasoy'un gidip geldikten sonra söyledikleri de şöyle; “Patagonya birçok kişi gibi bana da var olmayan bir yerin simgesel ismiymiş gibi gelirdi. Ama öyle değilmiş, Patagonya sahiden var olan, hakiki bir yer...”
Benim bu konuda söyleyecek çok özel bir cümlem yok. Benim için Patagonya kesinlikle gerçekti. Şu ana dek görebildiğim en heyecan verici coğrafyaydı, muhteşem manzaralar, buzullar, dağlar, göller, nehirler ve tertemiz bir gökyüzüydü. Ve bir de ilk kez çıplak gözle gördüğüm bu topraklara özgü canlılardı…
Dünyanın kalanına çok uzak, bu sanki “var olmayan” ama gerçek topraklar Güney Amerika’nın güneyinde yer alıyor. Büyük bölümü Arjantin’e kalanı da Şili’ye ait. Bir milyon kilometrekareden biraz daha büyük bir yüzölçümü var. Patagonya olarak adlandırılan bu bölgede yaşayan nüfus da ancak 2 milyon kadar. Kilometrekareye 1,9 kişi düşüyor. Bildiğiniz ıssızlık yani!
Pampa denilen uçsuz bucaksız otluk steplerinde güçlü rüzgârların estiği ve Kutuplardan sonra yeryüzündeki en büyük buzul alanlarına sahip Patagonya, en azından benim için, bu gezinin asıl hedefiydi…
Iguazu sonrası Buenos Aires'deki bir kaç saatlik bekleyişin ardından 3 saatlik bir uçuşla El Calafate havalimanına ulaştık. Patagonya'nın giriş kapısı El Calafate Havalimanından bizi bekleyen minibüsümüz ile doğrudan El Chalten’e doğru yola çıkıyoruz. Havalimanı çıkışında önümüzdeki 3,5 saat ve 220 kilometre boyunca pek fazla
değişmeyecek olan uçsuz bucaksız pampaların görüntüsü karşılıyor bizi.
Yolun yarısında bir kahve içmek için Hotel de Campo La Leona’da duruyoruz. Burası La Leona nehrinin yanında kurulmuş küçücük bir otel. Fakat önemli bir mekân… 1800'lerin sonunda burada yerleşimcileri ve koyunlarını nehrin karşısına geçiren bir sal varmış. Atlantik kıyısından yaklaşık 1 ayda gelen yerleşimciler, burada sal ile karşıya geçmek için sıralarını beklerken konaklarlarmış. Hatta bu sal 1974'de La Leona üzerindeki köprü inşa edilene kadar da aktifmiş.
La Leona Patagonya argosunda dişi puma demek. Nehre bu ismi veren de ünlü Arjantinli kâşif ve bilim adamı Francisco Perito Moreno. Moreno; bu ismi, bölgede dişi bir puma tarafından saldırıya uğrayıp ciddi biçimde yaralandıktan sonra koymuş. İsim tanıdık geldi değil mi?
Bu küçük otelle ilgili bir diğer ilginç öykü de şu; 1905 yılında 3 bilinmeyen Gringo –yani Amerikalı- burada bir süreliğine konaklamışlar. Gringolar ayrıldıktan sonra yerel polis elindeki aranıyor ilanlarıyla çıkagelmiş. Otelin o dönemdeki sahipleri de ilanlarda arananları hemen tanımışlar. Bir süre önce ayrılan konukları ünlü soyguncular Butch Cassidy, Sundance Kid ve eşi Ethel Place’miş… Bu üçlü ile bilgi kaynağı 1969 yılı yapımı Paul Newman ve Robert Redford’lu harika film Sonsuz Ölüm (Butch Cassidy and the Sundance Kid) olan bendeniz, bu kadar güneye indiklerini bilmiyordum açıkçası. La Leona’nın duvarlarında bu önemli konuklara ait aranıyor ilanlarını görmek hoş bir sürpriz oldu…
(Birkaç gün sonra El Calafate’de Perito Moreno'da bize eşlik eden rehberimiz Pilar’ın tavsiyesi üzerine harika limonlu keklerini denemek üzere gideceğimiz La Zaina Cafe'nin sahibesinin, La Leone’yi birkaç kuşak yöneten aileden olduğunu öğreneceğiz. Bu cana yakın hanımefendi Butch ve Sundance ile ilgili öykünün doğru olma ihtimalinin düşük olduğunu anlatacak bize… Ama bu öykünün ayrıntıları daha sonra!)
La Leone’den çıktıktan sonra yaklaşık 1.5 saat daha yol yapıp kararan havayla birlikte El Chalten’e vardık.
El Chalten, El Calafate’nin 220 kilometre kadar kuzeyinde, 1985 yılında kurulmuş bir kasaba. Kasaba başlangıçta Arjantin’in Şili ile olan sınırının güvenliğini sağlamak için kurulmuş. Fakat günümüzde kasabanın var olma nedeni turizm; dağcılar ve trekking meraklıları için ünlü Fitz Roy ve Cerro Torre dağlarının base camp’i burası…
Fitz Roy, veya Cerro Fitz Roy; El Chalten kasabası yakınında ve yer alan ve adını Darwin’İn meşhur gemisi HMS Beagle’nın kaptanı Robert Fitz Roy’dan alan bir dağ. Himalaya’lara kıyasla oldukça mütevazı bir yüksekliği olsa da yeryüzünde tırmanması en zorlu dağlardan biri olarak biliniyor. Los Glacieres Ulusal Parkındaki bu en yüksek doruğun yüksekliği sadece 3359 metre.
El Chalten'e girer girmez önce otelimiz Kalenshen’e yerleştik ve ardından akşam yemeği için yürüyerek Ritual del Fuego isimli restorana geçtik. Restoran sevimli, yemekler güzel, yemeğin yanında değişik enstrümanlarla dünyanın farklı köşelerinden ezgiler çalan iki genci izlemek ise oldukça keyifliydi.
Ertesi sabah zorlu bir maceraya uyanıp düştük yollara. El Chalten kasabasının bitip, ünlü trekking rotası Sendero al Fitz Roy’un -Fitz Roy Patikası- başladığı noktadan ormana giriyoruz. Pek de kolay sayılamayacak bir eğimle tırmanmaya başlıyoruz. Uzunca bir süre muhteşem manzaralar eşliğinde yürüdükten sonra ilk mola yeri Laguna Capri’ye varıyoruz. Sanırım bu yürüyüş 3 saat kadar sürdü. Burada gölün hemen kenarında orman içerisinde, çadırlardan oluşan bir de kamp var. Bölgeye özellikle trekking yapmak için gelenler birkaç gün süren programlarda bu kamplarda konaklıyabiliyorlar.
Ardından Laguna de Los Tres’e doğru yola devam ediyoruz. Laguna de Los Tres, Fitz Roy dağına en yakın noktadaki lagün ve hiç tartışmasız dünyanın en ünlü trekking rotalarından biri... Los Tres yani üç veya üçlü ismi ise lagün kıyısından görebileceğiniz manzaradan geliyor. Ancak bu noktada üç zirveyi en iyi şekilde görebiliyorsunuz; Fitz Roy (3,359 m), Poincenot (3,002 m) ve Saint-Exupéry (2,558 m).
Anlatmaya bu kadar iddialı başladıktan sonra sonunu da aynı şekilde getirmek isterdim ama maalesef ben sonuna kadar gitmedim. Bu rotanın son bölümü oldukça dik. Ayrıca hava kararmadan El Chalten’e dönebilmek için bu son 4-5 kilometrelik bölümü bir hayli hızlı tırmanmak gerekiyor. Ben de, gruptaki pek çok kişi gibi o zorlu son bölümün başladığı Rio Blanca nehri kıyısındaki kamp, Campamento Poincenot'a kadar gittim sadece. Orada Fitz Roy karşısında uzanıp, muhteşem manzara eşliğinde yanımda getirdiğim paket öğle yemeğimin tadını çıkardım.
Gün boyu içerisinde yürüdüğümüz Ulusal Park, Los Glaciares Ulusal Parkının küçük bir bölümüydü sadece. Oldukça popüler bir trekking rotası olmasına rağmen temizliği beni şaşırttı. Etrafınızda doğaya ait olmayan en ufak bir şey görme şansınız yok. Ne bir pet şişe, ne bir poşet, ne de bir bira kutusu... Pek çok yerde patikanın dışında yürümemeniz konusunda uyaran tabelalar bile var; kırılgan bitki örtüsüne zarar vermemeniz için. Lagün ve akarsulardaki buzullardan gelen sular tertemiz ve lezzetli. Umarım hep böyle kalır.
En son etabı pas geçsem de oldukça zorlu sayılabilecek neredeyse 19 kilometrelik (tam olarak 18,8 km.) yürüyüşün ardından, sabah 9 gibi başladığımız noktaya ancak öğleden sonra 5 gibi ulaştım. Fakat tüm bu manzaraları görmek için bu yorgunluğa değerdi doğrusu…
Akşam yemeği Patagonicus Restorandaydı. Yolun sonuna kadar gidebilenler, diğerlerine “hafif yukarıdan bakıp” havalarını atarken, et dışında bir mutfağı da olan Arjantin’in popüler yemeği Locro’yu denedik.
Sonraki gün bizi sadece Patagonya’da yaşanabilecek bir macera bekliyor.
Sürecek..
*** “PATAGONYA” bir yazı dizisidir. Yazı dizisinin diğer bölümlerine aşağıdaki linklerden ulaşabilirsiniz:
http://gezimanya.com/GeziNotlari/patagonya-2-buzul-uzerinde-yurumek
http://gezimanya.com/GeziNotlari/patagonya-3-muhtesem-perito-moreno
http://gezimanya.com/GeziNotlari/patagonya-4-sili-patagonyasina-gecis-torres-del-paine
http://gezimanya.com/GeziNotlari/patagonya-5-torres-del-paineden-punto-arenasa
http://gezimanya.com/GeziNotlari/patagonya-6-dunyanin-sonuna-giden-yol
http://gezimanya.com/GeziNotlari/patagonya-7-ushuaia-dunyanin-sonundaki-sehir
http://gezimanya.com/GeziNotlari/patagonya-8-ve-son-en-guneydeki-sehrin-sokaklari-ve-ates-topraklari