Safran Kenti: Safranbolu

Klasik Osmanlı mimarisini yansıtan evleri ile ünlü olan Safranbolu, Karadeniz bölgesindeki Karabük ilinin en büyük ilçesidir. Karabük aslında zamanında 12 hanelik çok küçük bir yerleşim yeriymiş, asıl merkez Safranbolu’ymuş. 1932 yılında burada yer altı zenginliklerinin farkına varılınca, Demir – Çelik fabrikası kurulmuş. Demir- Çelik fabrikasını da ilk İngilizler açmışlar. Bundan sonra Karabük çok kısa sürede büyümeye başlamış. Bu fabrikada iş bulmak bir ayrıcalık halini almış. Hatta kız istemeye gidenlere “Tap tap yapıyor musun?, Pat pat’ın var mı?” diye sorulurmuş. “Tap tap” demir dövüyor musun, “Pat pat” motorun var mı anlamını taşıyormuş. Eğer ikisi de evet ise kızı veriyorlarmış.

Safranbolu ismini burada yetişen dünyanın en pahalı baharatı olan safran çiçeğinden alır. Safran çiçeği ilaç, gıda ve kozmetik sanayinde kullanılan kıymetli bir bitkidir. Yalnızca çiçek tohumu kullanılan bitkinin yetiştirilmesi ve bakımı çok emek ister. En kaliteli Safran, burada üretiliyor.

İlçe Homeros’un İlyada destanında yer alan Paplagonya bölgesinde yer alıyor. Yaklaşık 3000 yıllık bir geçmişe sahip olan bu bölgede Gasgaslar, Hitit, Kimmer, Lidya, Persler, Helenistik krallıklar, Romalılar, Selçuklular, Çobanoğulları, Candaroğulları ve Osmanlılar hüküm sürmüşler. 17. yy.’da Sinop-Gerede-İstanbul ticaret yolu üzerinde önemli bir konaklama ve ticaret merkezi olan ilçe Osmanlı sarayının arka bahçesi olarak nitelendirilmektedir.

Safranbolu sivil Osmanlı mimarisini taşıyan geleneksel Türk evleri ve doğal güzellikleri ile ün kazanmış bir ilçemizdir. Cinci Hanı, Yeni ve Eski Hamamı, Köprülü Mehmet Paşa Camii, Kazdağlıoğlu Camii, İzzet Mehmet Paşa Camii, Saat Kulesi, Kent Tarihi Müzesi, Bulak Mağarası, Yemeniciler Arastası, Demirciler ve Manifaturacılar çarşısı, tarihi kemer ve çeşmeleri ile turistik bir çekim merkezidir. Şehir çevresindeki kaya mezarları ve tümülüsler de ilçenin ilgi çekici güzelliklerindendir.

Safranbolu denilince ilk akla gelen evleridir. Buradaki tarihi evler 17 Aralık 1994 yılında Dünya Mirasları Listesi’ne girmiş. Evlerin en dikkat çekici özelliği tavanlarındaki ahşap işlemeleri, “muşabak” adı verilen ahşap kafesleri, içlerinde serinlik vermesi, aynı zamanda yangına karşı bir önlem olarak düşünülen havuzları olması. Alt katları taş, üst katları ahşap-kerpiç karışımı olan, beyaz renkli 3 katlı bu evler, Safranbolu’nun simgesi durumundadır.

Evler 3 neslin bir arada yaşamasına olanak vermektedir. Her evin orta salona açılan ortalama 6 – 8 odası bulunuyor. Odaların her biri, çekirdek bir ailenin ihtiyacına cevap verecek şekilde düşünülmüş. Her odada “yüklük” adı verilen dolaplar, ocak ve sedirler, ayrıca ahşap dolap içine gizlenmiş gusulhane denilen banyolar bulunuyor. Her evin bahçesi ve taşlık kısmı vardır. Vakitlerinin çoğunu bu taşlık denen alanda geçirirler.

Safranbolu evlerinin diğer bir özelliği ise hiçbir konağın diğer bir konağın manzarasını kesmemesidir. Genelde bu evlerde yaşayanlar kışın orta katı, yazın ise üst katı kullanırlarmış. Bunun sebebi ise kışın orta katın daha kolay ısıtılabiliyor olmasıdır. Alt katta ise hayvanlar vardır. Mübalede sonrasında Safranbolu’dan Yunanistan’a gidenler orada da Safranbolu evlerinden oluşan Safranbolu mahalleleri kurmuşlardır.

Hıdırlık yokuşundan çıkarak Kaymakamlar Konağına ulaşıyoruz. Burası tipik Safranbolu konağının güzel bir örneği. Halen eğitim merkezi olarak hizmet veriyor.

Mümtazlar Konağı ise Safranbolu’nun en önemli yerlerinden. Bir çok filme mekan olan bu konak, 1888 yılında Gazi Süleyman Paşa Medresesi Baş Müderrisi Müftü, Müderris Ziya Efendi tarafından yaptırılmıştır. İnşası 5 yılda tamamlanmış ve kullanılmaya başlanmıştır. Toplam 3 katlı olan evin baş odasının tavan süslemesi 4.000 ahşap parçadan oluşmaktadır.

Safranbolu’daki diğer önemli konaklar ise Kileciler Konağı, Safranbolu Medresesi olarak bilinen Mektepçiler Konağı ve ilk restore edilen konaklarından biri olan Havuzlu Asmazlar Konağı’dır.

Buradan Eski Hükümet Konağı’nın yanına gidiyoruz. Sarı rengiyle şehre tepeden bakan konak, 1904 yılında Kastamonu Valisi Enis Paşa ve dönemin kaymakamı Ahmet Bey’lerin öncülüğünde inşa edilmiştir. 3 kattan oluşan konak, tarih boyunca adli, mülki, askeri yönetim merkezi olarak kullanılmıştır. 1976 senesinde bir kararla tapusu olmayanların evlerini terk etmesi gerektiği açıklanmış. Halk buna karşı çıkmış ve 19 Ocak 1976 tarihinde Hükümet Konağı’na gelerek tüm evrakları yakmışlar. Bu sırada bina da tamamen yanmış. 2000’li yıllarda restorasyonu yapılarak, Kent Tarihi Müzesi olarak ziyarete açılmıştır.

Eski Hükümet Konağının oradan Ulu camiyi görüyoruz. Ulu Camii aynı zamanda Ayastefanos Kilisesi olarak da bilinmektedir. Kıranköy mevkiinde bulunan cami aslen, 1872 yılında Rumlar tarafından yapılmış eski bir kilisedir. Çevresinde Skalion Mektebi ve eskiden Papazlarının kullandığı bir ev bulunmaktadır.

Safranbolu’da ilk yapılan cami Köprülü Mehmet Paşa Cami’dir. Bu caminin hikayesi bir hayli ilginç. Köprülü Mehmet Paşa’nın adı hazinede yolsuzluğa karışır ve Safranbolu’ya sürgüne gönderilir. Değerli eşyalarının tamamını satmak zorunda kalır. Elinde sadece işlemeli bir el havlusu kalır. Bunu da satıp, hizmetkarından kendisine bir tarhana çorbası yapmasını rica eder. Çorba tam Köprülü Mehmet Paşa’nın önüne geldiğinde çorbanın içine bacadan bir fare düşer. Bunun üzerine Paşa, dua eder, “Allah’ım beni bu durumdan kurtar, kurtulduğum gibi bu şehre bir cami yapacağım” der. Bunun üzerine saraydan bir görevli gelir ve adının aklandığını, saraya geri dönmesi gerektiğini söyler. Köprülü Mehmet Paşa, sarayda sadrazamlığa kadar yükselir ve adağı aklına gelir. 1661 senesinde Safranbolu’ya bu camiyi yaptırır. Cami, sekizgen bir alana oturtulmuştur. Avlusunda şadırvan, güneş saati ve kütüphane bulunmaktadır.

Buranın hemen altında İzzet Paşa Camisini görüyoruz. İzzet Mehmet Paşa, Safranbolu’lu. Saray’da 3. Selim’in döneminde sadrazamlığa kadar yükselmiş ama memleketini hiç unutmamış. Buraya ilk olarak şehir merkezine 7,5 km uzaklıktaki İncekaya su kemerini yaptırarak kente su gelmesini sağlamıştır. Bu şekilde kente gelen su 7 farklı noktada 7 farklı çeşmeye bağlanır. Bu sayede Safranbolulu’lar kolaylıkla suya ulaşabilir duruma gelirler. Tokatlı kanyonun üzerindeki kemer, zeminden 60 metre yükseklikte ve 116 metre uzunluğundadır. Kemer’den geçen su ise “Paşa Suyu” olarak bilinmektedir.

Bunun yanında İzzet Paşa, “Safranbolulu herkese bir saat hediye edeceğim” demiştir. Herkes o dönem var olan cep saatlerini herkese nasıl dağıtacağını düşünürken, İzzet Paşa kente 1797 senesinde kare planlı bir saat kulesi yapar ve üzerine de İngiltere’den getirtilen saati yerleştirir. Londra’dan getirtilen saat zembereksizdir.

Sonra bir cami inşa etmek istemiştir. Ama bu camiyi de şehrin dışındaki Bağlar bölgesinde yapmak istemiştir. Çünkü o dönemde Safranbolulular tarımla uğraşmaktadır. Dolayısıyla da tarım yapılan alanlar azalmasın diye evleri genelde vadide yer almaktadır. Tarım yapılan düzlüğe bir şey inşa etmemektedirler. İzzet Mehmet Paşa ileri görüşlüdür ve kentin gelişmesini vadide sıkışıp kalmamasını istemektedir. Ama halk caminin kent içinde olmasını isteyince, ısrarlara dayanamaz ve camiyi 1796 senesinde kentin içine inşa eder.

Caminin minaresi zemininden dolayı yıkılma tehlikesi ile karşılaşabileceğinden hiçbir usta bu minareyi yapmak istemez. Bu nedenle bir Rum usta gelir ve minareyi biraz eğimli bir biçimde inşa eder. Ama Rum usta da minare bitince yıkılacağı endişesiyle, “yıkılırsa kellemi uçururlar” diyerek Kastamonu’ya kaçar. 15 sene boyunca kendi kendine sürgün hayatı yaşatır. 15 sene sonra “Bu kadar zaman yıkılmayan minare yıkılmaz” diyerek geri döner ve parasını döndüğü zaman alır. Minare hala ayakta bu arada…

İstanbul’daki Nuriosmaniye Camisi’nin küçük bir modeli şeklinde olan İzzet Paşa Caminin mihrabının üzerinde padişah 3. Selim’in tuğrası bulunmaktadır.

Buradan biraz ileride 2 kubbeli bir yapı olan Cinci Hanı ve Hamamı’na geliyoruz. Yapı 2 bölümden oluşmaktadır: Odalar ve ahır bölümü olmak üzere, 2 katlı ve 62 odalıdır. Burası gelen kervanın tüm ihtiyacına cevap verecek şekilde yapılmıştır. Buraya gelen kişi önce atını bağlar. Ardından dinlenmek ve yıkanmak için hamama gider. İhtiyaçlarını ise çevredeki çarşılardan giderir. Cinci Hüseyin efendinin babası, oğlunun okuyup alim olmasını ve saraya girmesini çok istese de, kendisi büyü ile çok ilgilidir ve büyü yaparak çevreden para kazanmaktadır. Deli İbrahim’in kadınlara olan soğukluğunu giderdiği zaman namı tüm Osmanlı’ya yayılır. Bunun üzerine herkes Cinci Hüseyin Efendi’nin kapısını arşınlar. O kadar zenginleşir ki, tahta çıkan padişahlara borç para verecek duruma gelir. Kadı olarak Galata’ya atanır. Ama haksız yoldan para kazandığı için sürgüne gönderilerek orada idam edilir. Tüm mal varlığına el konulur. Buradaki 1640 senesinde inşasına başlanan Cinci Hanı ve Hamamı ise yarım kaldığından 1648 senesinde eşi tarafından tamamlanmıştır.

Görülmeye değer diğer camiler ise 1778 tarihinde yapılmış olan Kazdağlıoğlu Cami ve 1880 senesinde yapılmış olan Lütfiye cami’dir.

Hıdırlık Tepesi, Türklerin ilk konuşlandığı yerdir. 2 adet açık namazgâhı bulunan ve eskiden “yağmur duası” ile “Hıdırellez” kutlamaları için kullanılan Hıdırlık, üzerinde Köstendil Kaymakamı Hasan Paşa’nın türbesi, Hızır paşa’nın mezarı ile Kurtuluş Savaşı kahramanlarından Dr. Ali Yaver Ataman’ın anıt mezarı bulunmaktadır. Bu tepede bir de ufak bir uçak bulunuyor. Bu uçak Teyyare cemiyeti tarafından hediye edilmiştir. Arkasında bir de mezarlık vardır.

Buradan çarşıya gidiyoruz. Yemeniciler Arastası adı verile çarşı kahvesinde oturabileceğiniz, hediyelik eşyalar ve el sanatları ürünleri alabileceğiniz bir yer.

Burası Köprülü Mehmet Paşa Camii’ne bitişik olup, caminin vakfı tarafından camiye gelir getirmesi amacıyla 1661 yılında yapılmıştır. Burada 48 ahşap dükkânın yer alır. Çarşı içinde farklı bir çarşı görünümündeki, yemeni adı verilen el yapımı deri ayakkabıların hayat bulduğu eski bir lonca çarşısı vardır. Lonca kelimesi, aynı işi yapan kişilerin bir arada bulunduğu yer anlamına gelmektedir. Bu nedenle de çarşı Yemeniciler Arastası olarak adlandırılmaktadır.

“Pabucu dama atılmak” lafı, buradan çıkmış. Buradaki yemenici ustaları çırak yetiştirirmiş. Çırak iyi ayakkabı yapınca kalfa ve sonra usta olurmuş. Usta olunca da kendi ustasının pabucunu alır, dama atarmış. Esnaf localarının meslek edindirme yoludur. Pabuç dama atılınca usta olmuş kabul edilirmiş.

Bu çarşıda gördüğümüz bir yazı çok hoşumuza gitti… “Demir tava geldi, kömür bitti, akıl başa geldi, ömür bitti”

Buradan sonra eski tabakhaneye gidiyoruz. Akçasu ve Gümüş deresinin birleştiği alandaki tabakhane, 1990’ların sonuna kadar faaliyet göstermiş, şimdi ise atıl vaziyette bulunmaktadır. Taze köpek pisliği tabaklama açısından çok verimliymiş. Bu nedenle bir çok insan koşa koşa ellerinde köpek pislikleri ile Tabakhaneye gelişmiş. “Tabakhaneye bok mu yetiştireceksin” lafı da buradan geliyormuş.

Buradan sonra 1661’den beri hizmet veren Arasta Kahvesi’ne gidip, iki Türk kahvesi istiyoruz. Burada kahveler kömür ateşinde pişiriliyor. Yanında karadut şerbeti, safranlı lokum ve çifte kavrulmuş lokum eşliğinde bakır tepsi içinde servis ediliyor.

Safranbolu Lokumu dünyaca tanınmaktadır. Daha az tatlı ve hafif olması nedeniyle diğer lokumlardan farklıdır. Hindistan cevizli, fındıklı, çifte kavrulmuş, safranlı, fıstıklı, güllü, damla sakızlı gibi farklı çeşitleri vardır.

Yörenin diğer önemli lezzeti ise Çavuş Üzümüdür. Safranbolu Yazıköy’de yetiştiriciliğine devam edilmektedir. Her sene Eylül’de bağbozumu şenlikleri ile hasadı yapılmaktadır.

Cevizli Çörek ise mutlaka tadılması gereken bir lezzettir. Yöre Mutfağının diğer öne çıkanları arasında Bükme, Perohi, Körüklü Etli Bamya, Uzun ve Dilme Fasulye, Keşkek, Safranlı Zerde yer almaktadır.

Safranbolu’nun çevresinde 32 adet Tümülüs yer almaktadır. Bunun yanı sıra Safranbolu-Kastamonu karayolu üzerinde bulunan Gündoğan, Üçbölük, Hacılarobası ve Çavuşlar köyleri çevresinde Roma dönemine ait pek çok kaya mezarı bulunmaktadır.

Türkiye’nin 4. Büyük mağarası olan Bulak (Mencilis) Mağarası da Safranbolu’ya sadece 8 kilometre mesafede yer almaktadır. Bu mağaranın toplam uzunluğu 6.050 metredir ancak sadece 400 metresi ziyarete açıktır.

Safranbolu’ya 11 kilometre mesafede yer alan Yörük Köyü ise Kayı boyunun Karakeçili Aşiretinden gelen 3 kardeş tarafından asırlar önce kurulmuştur. Safranbolu’nun ufak bir modeli gibi olan köy, 1997’de Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından koruma altına alınmıştır.

Safranbolu, tarihiyle, mimarisiyle ve eşsiz doğasıyla Türkiye’nin mutlaka görülmesi gereken yerlerindendir.

Safranbolu'da konaklamak için bir çok seçenek mevcut; isterseniz köy kahvaltısı için ideal bir mekan olan Rasitler Bag Evi isterseniz şehir, bahçe manzarası için Safranbolu Seyi̇r Konak Otel'i tercih edebilirsiniz. 

HÜSEYİN YILMAZ

Yazar Hakkında

HÜSEYİN YILMAZ

 1942 Sinop Ayancık doğumluyum. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi mezunuyum. Mecburi hizmet nedeni ile Hakkari, Yüksekova, Siirt’te görev yaptım.