Şehzadeler Şehri olarak bilinen Amasya, Samsun’a 131 kilometre, Ankara’ya 335 kilometre, İstanbul’a ise 671 kilometre mesafede yer almaktadır. Biz İstanbul’dan çıkarak yaklaşık 7 saat süren bir yolculuk sonrasında, sabah erken saatlerde Amasya’ya ulaştık.
Amasya’yı gezmeye Amasya Müzesi’nden başlıyoruz. Müze’de Roma dönemi (M.Ö 30 – M.S 395), Frig, Hitit (M.Ö 1450 – 1200) ve Tunç Çağı (M.Ö 2000 – 1450) gibi 13 farklı medeniyete ait lahitler, takılar, mühürler, sikkeler, cam ürünler, ikonalar, kandiller, çeşitli silahlar, el yazması kitaplar gibi antik eserler sergileniyor. Müzenin birinci katı sikke ve arkeolojik eserlere ayrılmış. Aynı zamanda müzede 14. ve 19. yüzyıllara ait Osmanlı döneminden kalma silahlar, el yazması kitaplarda görülebilmektedir. Selçuklu ve Osmanlı dönemine ait eserler ve mumyalar ise müzenin ikinci katında görülebilmektedir. Burada sergilenen mumyalar 14. Yüzyıla tarihlenmektedir.
Müzenin bahçesinde ise lahitler, mezar taşları, sütun başlıkları ile çam kozalağı şeklinde yapılmış Osmanlı güneş saati bulunuyor.
Müzeden sonra 1485 yapımlı Sultan 2. Beyazıt Külliyesi’ne geliyoruz. Külliye içindeki cami, mimari açıdan döneminin en önemli örneklerinden biri. Amasya’nın görülmesi gereken yerlerinin başında geliyor.
Külliyenin bahçesinde caminin 2 minaresi hizasında bulunan 2 yaşlı çınar ağacının külliye ile yaşıt olduğu tahmin ediliyor, yaklaşık 525 yıllık.
Yeşilırmak şehri ikiye bölüyor. Nehir kıyısındaki Şehzadeler yolu çok güzel dizayn edilmiş. Nehir kıyısındaki yol boyunca Osmanlı döneminde Amasya’ya eğitim için gönderilen şehzadelerin büstleri var. Şehzade Yıldırım Beyazıt, Çelebi Mehmet, Şehzade 2. Murat, Şehzade Ahmet Çelebi, Şehzade 2. Mehmet, Şehzade Aleaddin, Şehzade 2. Beyazıt, Şehzade Ahmet, Şehzade Murat, Şehzade Mustafa, Şehzade Beyazıt ve Şehzade 3. Murat Amasya’da valilik yapmışlardır.
Ayrıca Ferhat’la Şirin destanını sembolize eden bir çeşme ve Ferhat’la Şirin heykellerini de görüyoruz.
Nehrin karşı kıyısında ise nehir boyunca sıralanmış tipik Amasya evleri ve evlerin arkasındaki tepelerde kaya mezarları yer alıyor. Buradaki evler Kastamonu, Kula, Safranbolu evlerine benziyor. Amasya çok güzel ve sevimli bir şehir. Kaya mezarlarının nehre yansıyan görüntüsü muhteşem. Burası aynı zamanda Amasya’nın en önemli turistik noktalarından biri. Pontus krallarına ait bu mezarlar M.Ö. 333 - M.S. 26’ya tarihleniyor. Nehir kenarından kalker kayalara oyulmuş dar yollar ve merdivenlerden çıkılarak mezarlara ulaşılabiliyor. Mezarların kendilerinden çok arkalarına oyulmuş geçitler dikkat çekicidir. Buradaki mezarlardan bir tanesinin yanında nehre kadar uzanan bir tünelin girişi bulunmaktadır.
Daha sonra Hazeranlar Konağı (Etnografya Müzesi)’na geliyoruz. Konak, 1865 yılında nehir kenarında Roma dönemi sur duvarları üzerine kurulmuş. Osmanlı döneminin en zarif sivil mimari örneklerinden biri. Konak haremlik-selamlık olarak düzenlenmiş. Osmanlı yaşam tarzı gayet güzel bir şekilde tasvir edilmiş. Konaktaki tavan ve dolap kapakları ile raflardaki bezemeler dikkat çekici güzellikte.
Artık karnımız acıktı. Nehir kenarında Şehzadeler yolu manzaralı bir restoranda öğle yemeğimizi yiyoruz. Amasya’nın misket elması kadar ünlü diğer meyve ve sebzeleri kiraz, şeftali ve bamya. Buradaki yediğim bamyanın lezzetini unutamıyorum, harikaydı. Bir de buğday yarması, nohut ve süzme yoğurtla yapılan Toyga çorbası çok lezzetli. İkisini de tavsiye ederim. Ayrıca bölgeye has lezzetlerden biri de bakla, buğday yarması, kıyma ve baharat çeşitleri eklenerek asma yaprağına sarılıp, kaburga eti üzerinde pişirilen baklalı dolma.
Yemek sonrası Bimarhane (Darüşşifa)’ya geliyoruz. İlhanlı döneminden günümüze ulaşan tek eser. 1308-1309’a tarihleniyor. Burası açık avlulu bir medrese. Ön cephesinde taş işçiliğinin nadide bir örneğini görüyoruz. Burası uzun yıllar şifahane olarak kullanılmış. Anadolu’da müzikle tedavi yapılan ilk hastane olma özelliğini taşıyor.
Şehzadeler Müzesi de görülmesi gereken diğer bir nokta. Nehir kenarındaki tipik Osmanlı mimarisi ile yapılan 2 katlı bu konağın alt katında Amasya’da valilik yapan ama Sultan olamayan şehzadelerin, üst katta ise Sultan olma şansını yakalayan şehzadelerin balmumu heykelleri sergileniyor. Ayrıca müzede alçı üzeri kalem işi süslemeler, çini panolar, tavan göbekleri, hat, tezhip ve minyatür sanatından örnekler, el yapımı kök boya ile yapılan yün halılar görülmeye değer.
Amasya denilince Ferhat Su Kanallarından bahsetmeden olmaz. Ferhat’la Şirin destanına konu olan bu su kanalları Amasya’nın su ihtiyacını karşılamak amacı ile arazi eğimine göre kayalar oyularak, tüneller açılarak yapılmış 6 km.lik bir su yolu. Aracınız ile karayolundan geçerken bu su kanallarını görebiliyorsunuz.
Harşene Dağı adı verilen dik kayalıklar üzerine kurulu olan Amasya Kalesi’nin 4 kapısı var. Kalenin içinde sarnıç, su kuyusu ve zindanlar bulunuyor. Kaleden Yeşilırmak nehrine ve kral mezarlarına kadar uzanan M.Ö. 3. yy.’a ait merdivenle inilen yeraltı yolu, burç ve cami kalıntıları görülmeye değer.
Amasya’da daha görülecek pek çok tarihi yapı var. Sanırım bir başka gelişte onları gezebilme şansımız olur. Amasya defalarca gidilebilecek çok şirin bir ilimiz.
Amasya'da Amasya Kalesi'ne çok yakın, şehir manzaralı Amasya otellerinden Armin Hotel ve Beyoglu Hotel'i konaklamak için tercih edebilirsiniz. '