Benim için ilk, Tuğçe içinse ikinci kez Bled Gölü‘ndeyiz. Buraya gelmeden önce Tuğçe Bled’in güzelliğinden bahseder dururdu. Biz henüz evlenmeden önce üç arkadaş Slovenya gezisinde gelmişler ve buraya tutulmuş. Kendi kendine de “Bir gün buraya tekrar geleceğim ama bu kez eşimle birlikte” diye söz vermiş. İşte kısmet bugüneymiş diyelim. Tuğçe Bled’i daha önce “Büyüleyici güzelliği ile Bled Gölü” diye kaleme almış. Bu kez de Bled’i benden dinleyin.
Sık ağaçlar arasından kıvrıla kıvrıla çıktığımız yol bizi ilk olarak Bled Kalesi’ne getirdi. Burası Bled Gölü’nün ve Bled’in ortasındaki adanın en güzel fotoğraflandığı yer. Yani tüm kartpostalların olmazsa olmaz manzarası burada. Maalesef biz gittiğimizde tam öğle vakti olduğundan güneş biraz ters açıda kalıyordu. Buna rağmen manzara baş döndürmeye devam ediyordu.
Biz gezimize ilk olarak Bled Kalesi’nin restoranında huzur veren manzaraya karşı Bled lezzetlerini tadarak başladık.
Önden gelen aperatifler yiyeceğimiz enfes yemeklerin işaretçisi oldu. Başlangıç olarak füme somonsalatası, ardından gelen buhardapişirilmiş kuzu eti muhteşemdi. Yanında tabii ki bölgeye has beyaz şarap.
Yemeğin sonunda gelen Bled keki de unutamayacaklarımız arasında. Üstü pudra şekerli çıtır hamurun altını kıvamlı bir muhallebi tamamlamış. Yemek de sunum da ortam da çok güzeldi.
Gelelim Bled Kalesi’ne… Bled Gölü’ne yaklaşık 100 metre yükseklikteki sap kayalıkların tepesinden bakan Bled Kalesi 11. yüzyılın başlarında inşa edilmiş. Orta Çağ mimarisinin hâkim olduğu kale 19. yüzyıldan beri popüler bir turistik destinasyon. Günümüzde pek çok turistin ziyaret noktası olan kale içinde bir de Bled tarihinin anlatıldığı küçük bir müze var.
Biz gittiğimizde kalenin içinde bir takım tadilatlar devam ediyordu. Tuğçe buraya 7-8 sene önce geldiğinde kalenin içinde Orta Çağ’ı anlatan bir takım şovlar oluyormuş. Orta Çağ dönemini teatral olarak anlatan bir grup burada etkileyici şovlar yapıyormuş ancak biz gittiğimizde bu tadilat dolayısıyla bu gösterileri kalenin hemen çıkışında gördük. Orta Çağ dönemi kostümleri içindeki görevliler o dönemi size hissettirmek için burada ayrı bir alan yaratmışlar. Okçuluk, dericilik gibi o döneme has bazı unsurları tecrübe edebiliyorsunuz.
Ben biraz Kırgızistan gezimde edindiğim yeteneklerimi sergilemek adına hedef tahtası karşısında birkaç okçuluk örneği sergiledim. Sonra ne kadar “Tuğçe’cim sen başının üstüne bir elma koy geç şu hedef tahtası önüne” desem de ikna edemedim.
Kale gezimiz sonrası yaklaşık 7.000 kişinin yaşadığı Bled’in sevimli evleri arasından geçerek Bled Gölü kenarına ulaştık.
Bled Gölü aslında bir buzul gölü. Çok büyük değil, etrafını yürümek isterseniz 5 kilometre ama çok keyifli bir yol olduğunu garanti edebilirim. Gölde motorlu tekne kullanımı kesinlikle yasak. Hem çevreyi kirletmemesine hem de çevrede gürültü yaratmamasına özen gösteriyorlar.
İsterseniz göl kenarından “Pletna” adını verdikleri 7-8 kişilik gondol misali kürekle çekilen teknelere binerek gölün tam ortasındaki Bled Adası’na ulaşabiliyorsunuz. Adanın tam ortasında bir de “Church of the Assumption” isimli kilise var.
İlk olarak 9. yüzyılda yapılan bir kilise üzerine 17. yüzyılda tekrardan inşa edilen Barok tarzdaki bu kilise, çan sesleriyle ortamı şenlendiriyor. Kilisenin bir de hikâyesi var. Rivayete göre yıllar önce burada Tanrıça Ziva’nın bir tapınağı varmış ama Hristiyanlığa inananlar Paganlara ait bu tapınağı yıkıp yerine bu kiliseyi inşa etmişler. Eğer adaya gider, adadaki kiliseye girer, çan kulesine çıkar ve bu kilise çanını çalarsanız şans sizden yana oluyormuş.
Bled Gölü ve Bled Adası manzarası çok sayıda otel olsa da bunlardan bir tanesi özellikle dikkat çekiyor: Villa Bled, çünkü burası zamanında Tito’nun yazlık evi olarak kullanılmış. Bu oteli de ziyaret ettik gerçekten muazzam bir manzarası var. Günümüzde halen pek çok devlet davetinde bu otel kullanılıyormuş.
Ancak bütçenizi bu otelde konaklamaya ayırmak istemiyor ama benzer manzaradan fotoğraf çekmek istiyorsanız, oteli sağınıza alıp yaklaşık 300-400 metre ilerlediğinizde tam bu manzaraya karşı bir bank bulacaksınız, ama bu bankı boş bulmak… İşte o, o kadar kolay değil. Biraz beklemek gerekiyor. Biz sabrettik ve işte en sonunda o banka oturduk.
Alplerin kucağında Solčavsko Bölgesi ve Logarska Dolina'yi okumak için buraya tıklayabilirsiniz. Slovenya’nın Kranjska Gora Bölgesi gezisini okumak için buraya tıklayabilirsiniz.