Eşim kızım ve ben bu sene Viyana’ya gitmeye karar verdik. 15-25 Temmuz 2013 tarih aralığında gerçekleştireceğimiz seyahat için uçak biletlerini THY’den şubat ayı içinde satın aldım. Üç kişi Viyana Sabiha Gökçen kalkışlı biletler için gidiş dönüş toplam 770 lira ödedim. Her sene yaptığımız gibi; bir apartment kiralamak için acele etmedim. Mayıs ayında “Debo apartments Schönbrunner Strasse” ‘de teraslı bir çatı katı kiraladım. 14 temmuz 2013 tarihine kadar ücretsiz iptal obsiyonu olduğundan; daha iyi bir fiyat veya daha iyi bir mekan oluştuğunda iptal yapabilecektim.
15 Temmuz 2013 tarihinde başlayan seyahatimiz sorunsuz bir şekilde Viyana’da son buldu. Viyana’ya 18 km mesafedeki Schwechat Havalalanı’na varıp sorunsuz bir şekilde gümrükten geçip, bavullarımızı da sorunsuz bir şekilde aldıktan sonra sıra Viyana şehrine gitmeye geldi. Havaalanından Viyana’ya CAT- City Airport Train ile ulaşım çok kolay. Havaalanındaki CAT tabelalarını takip ederek birkaç dakika içerisinde CAT istasyonuna ulaşıyorsunuz. CAT her yarım saatte bir kalkıyor ve her saatin 6 ve 36. Dakikalarına denk gelen saatte hareket ediyor. (10:06, 10:36, 11:06, 11:36 …gibi.) Gidiş kişi başı 11 Euro. Gidiş-dönüş alırsanız 17 Euro. 15 yaşından küçük çocuklar ücretsiz. Biletleri istasyondaki makinelerden kredi kartıyla alabildiğiniz gibi internetten de alabilirsiniz. Bilet almadıysanız dert etmeyin; çünkü sadece 1 Euro fazla ödeyerek trenin içindeki görevliye de bilet ücretini ödeyebiliyorsunuz. 10-15 dakika süren son derece konforlu bir yolculuğun ardından; Wien Mitte-Landstrasse istasyonunda iniyorsunuz. Artık Viyana’dasınız.
Wien Mitte-LandStrasse istasyonu bir çok metro ve tramvay hattının birleştiği merkezi bir istasyon. Buradan metro veya tramvaya binerek Viyana’nın her yerine ulaşabilirsiniz. Bir çok Avrupa kentinde olduğu gibi Viyana’da da çok iyi bir ulaşım ağı var. Metro, tramvay, tren, otobüs dörtlüsü çok iyi bir şekilde kurgulanmış . U1-U6 ile adlandırılan 6 adet metro hattı var. U harfi Almanca Urban kelimesinden geliyor. Ulaşım hattını Wiener Lienen işletiyor. Ulaşım için çok farklı kart seçenekleri var. Bunların tamamına Wiener Lienen internet sitesinden bakabilirsiniz. Ben burada sadece çok avantajlı olan bir karttan bahsedeceğim. Viyana’da her pazartesi günü satışa çıkan ve bir dahaki pazartesiye kadar sınırsız kullanılabilen bir kart var. Bu karta Wochencarte –WNV diyorlar. Kartın ortasında büyük bir W harfi var. Bu bir haftalık kart. Biz pazartesi günü Viyana’ya vardığımız için her birimiz için birer tane bu karttan aldık. (Biletleri her istasyonda bulunan bilet makinelerinden nakit ya da kredi kartı ile alabiliyorsunuz) Kişi başı 11 Euro olan bu kartı bir hafta boyunca; metro, tramvay, otobüs, ring tramvayda sınırsız kullanabiliyorsunuz. Haftalık kart diğer bütün kartlara göre çok daha ucuza geliyor. Ama sadece pazartesi günleri satılıyor. Bir şey daha eklemeliyim. Viyana’da ne metro girişlerinde ne de tramvay girişlerinde bilet okutmak için turnikeler yok. Elinizi kolunuzu sallaya sallaya inip biniyorsunuz. Sistem güven üzerine kurulu. Arada bir araçların içinde polis nezaretinde bir görevlinin dolaşıp bilet kontrolü yaptığını, internet sitelerinde bazı arkadaşların yazılarında okudum. Biz on gün boyunca onlarca defa metro ve tramvaya bindik ama kimse bilet kontrolü yapmadı. Yüzlerce turnike kurmak zorunda kalmamanın ulaşım maliyetini ne kadar aşağıya çekebileceğini bir düşünün. Aklın yolu birdir diye boşuna dememişler.
Wien Mitte- Strasse istasyonundan U4 metrosuna binip 4 durak sonra Pilgramgasse istasyonunda indik. Buradan 200 metre yürüyüşün ardından; Schönbrunner Strasse caddesi üzerinde bulunan dairemize ulaştık. 10 günlük 950 Euro olan ücreti kredi kartıyla ödedim. Dairemize yerleştikten sonra; her sene seyahatlerimizde yaptığımız gibi dışarıya çıkıp dairemize yakın muhitlerde bir keşif yaptık. Dairemize sadece 100 metre mesafedeki Billa marketten mutfak alışverişimizi yaptık. Viyana’ya geldiyseniz Billa’dan alışveriş yapmanız kaçınılmaz. Zira bu marketler zincirine Viyana’nın her yerinde rastlıyorsunuz. Fiyatlar uygun ve çeşit bol.
Evet önümüzde 10 gün var. Eşim, ben ve on yaşındaki kızım 10 gün boyunca Viyana’nın altını üstüne getireceğiz. Viyana’ya gelmezden önce bir çok seyahat yazısı okudum. Özellikle Viyana’ya turlarla gelen kimselerin; Viyana’nın küçük bir şehir olduğundan ve 2-3 günde gezilerek bitirilebilecek bir şehir olduğundan bahsettiklerini gördüm. Biz bu muhteşem şehri her gün sabahtan akşama kadar gezmemize rağmen 10 günde bitiremedik. Bu da herhalde bakmak ve görmek arasındaki nüansı gösteriyor. Bana çoğu zaman sorarlar; Niçin turlarla gezmiyorsun diye. Turların şehirleri hızlı tükettiğini düşünüyorum. Sadece ticari maksatla yapılan bu turizm organizasyonları insanlara bir şehri sadece hızlıca gösteriyor. İnsanlar tur şirketinin planladığı saatler ve faaliyetlerle sınırlandırılıyor. Bir şehri tanımak için her caddesine, her meydanına, her sokağına girilmesi gerektiğini düşünenlerdenim. Daha ötesi o şehirde yaşayan insanlarla diyalog kurmak gerekir. Bir şehrin kültürüne ortak olmadan o şehir tanınamaz. Şimdi söylediklerime şöyle bir karşı fikir gelebilir. Ama sizin söylediğiniz gibi yapılırsa seyahat çok masraflı hale geliyor denebilir. Öyle olmadığını göstermek için yazıyorum bu yazıları. İnsanların tur şirketlerinin prangalarından kurtulup özgürce seyahat etmelerini istiyorum. İnanın böyle daha ucuza geliyor. İnanın kendinize gerçekten özgür hissediyorsunuz.
Geldiğimizin birinci günü, Viyana’daki ilk günümüz. Market alışverişinden sonra evde bir şeyler hazırlayıp yiyoruz. Bu ilk günü eve yakın yerleri gezerek değerlendirmek istiyoruz. Elimizde Viyana haritası kendimizi yollara vuruyoruz. Özgürlük bu olsa gerek. Güneşli bir Viyana öğleden sonrası. İlk defa üzerine bastığınız kaldırım taşları. Planlı bir şehir ama ilk bakışta Edinburgh ya da Barcelona kadar hayret içinde bırakmıyor bizi. Stadt Park’a gidiyoruz yürüyerek. Eve üç durak mesafede. 1862 yılında yapılmış ve Viyana’nın halk için yapılan ilk parkı. 65 dönüm araziye yayılan bu park Donau Park ya da Prater ile karşılaştırıldığında çok küçük olduğu bile söylenebilir. Ortasından geçen Viyana Nehri parkı ikiye bölüyor. Bu parkı özel kılan içindeki heykeller. Anton Bruckner, Johann strausss, Franz schubert, Franz Lehar, Robert Stolz, Hans Makart ve tabi Mozart heykelleri var. Parkın ortasında küçük bir göl var. Gölde ördekler yüzüyor. 10 yaşındaki kızım çok seviyor bu parkı. Kızım, eşim ve ben salıncakta sallanıyoruz, tahterevalliye biniyoruz. Parkta bir süre dinlenip havasını içimize çektikten sonra Naschmarkt Pazarı’na doğru hareket ediyoruz. Bu pazar; pazartesi – cumartesi günleri 06:00 ile 17:00 arasında açık bir Pazar. Viyana’da taze sebze ve meyve bulunabilecek çok ünlü pazarlardan biri. Buradaki Pazar bizim kapalı Pazar yerlerine benziyor. Naschmarkt pazarını bizim pazarlardan ayıran şey; burada aynı zamanda restoran, cafe, bar tarzı yerlerinde olması.
Pazarda Türk esnaflarda var. Niğdeli olduklarını söyleyen bir ailenin işlettiği büyükçe bir tezgahın önünde laflıyoruz. Avusturya’nın eski Avusturya olmadığını anlatıyorlar bize. Şilinden Euroya geçildiğinden beri her şeyin çok pahalandığını, ücretlerin düştüğünü ve Avusturya’da hayatın çok pahalandığını anlatıyorlar.
Eve dönüşte metroya biniyoruz. Uçak yolculuğu, market alışverişi ve bu ufak geziden sonra gerçekten kendimizi çok yorgun hissediyoruz. Kocaeli’nde uyandığımız sabahı, Viyana’da akşam ediyoruz. Evde pratik ama güzel bir akşam yemeği hazırlayıp; kendimizi Viyana şarabı eşliğinde ödüllendiriyoruz. Eee bu kadar yorgunluktan sonra ne de olsa güzel bir akşam yemeği ve lezzetli bir şarabı hak ettik.
Viyana’da 2. gün :
Viyana’da yine güneşli bir gün. Sabah kahvaltımızı yapıp dışarıya çıktık. Bu gün planda Şehir merkezine gitmek var. Şehrin en hareketli noktalarından biri Karntner Strasse. Bu uzun caddenin bir ucunda Stephan Platz Meydanı ve o meydanda Stephansdom ( Aziz Stephan Katedrali), diğer ucunda ise meşhur Viyana Devlet opera binası (Wiener Staatsoper) var. Cadde boyunca sağlı sollu turistik eşya satan alışveriş mağazaları, kafeterya ve restoranlar var. Turistlerin uğrak yeri olduğundan her daim hareketli bir cadde. Bu caddede akşam saat 17’den sonra sokak sanatçılarını görmek de mümkün.
Anlaşılan bütün bir günü bu cadde civarında geçireceğiz. Zira gezilecek çok yer var bu bölgede. Görkemli Stephansdom’un önündeyiz. Bu katedral 1365 yılında inşa edilmiş ve Viyana’nın en önemli simgelerinden biri. Romanesk batı cephesi, Gotik kulesi ve Barok altarı üç ayrı mimariyi bir arada sergiliyor. Mozart’ın 1782 yılında evlendiği ve 1791 yılında cenaze töreninin yapıldığı yer burası. Katedralin hemen önünde Mozart kılığına girmiş kimseler var. Bu kimseler turistlere opera bileti satmaya çalışıyorlar. Katedralin diğer tarafında fayton durağı var. Burada geleneksel giysiler içerisindeki fayton sürücüleri müşterilerini bekliyor. Bu faytonlara binerek uzun veya kısa bir Viyana turu atabilirsiniz.
Katedrali gezdikten sonra, fayton duraklarından aşağıya doğru giden RotenturmStrasse caddesinden kanala doğru ilerliyoruz. Bu cadde üzerinde bir çok yeme içme mekanı var. Schewenplatz’a doğru giden bu cadde üzerinde dikkat çeken dükkanlar; Nordsee adındaki ve Viyana’da bir çok yerde şubesini gördüğümüz balık restoranı, Eis Greissler adındaki dondurmacı (Bu küçük dondurmacı dükkanının önünden ne zaman geçtiysek sokağa taşan bir sıra vardı), Wanner şekerleme ve çikolata mağazası ( bu dükkandan meşhur Wanner gofretlerini alabilirsiniz. Gerçekten çok lezzetliler.)
Kanala kadar ilerliyoruz. Az ileride ring durağı var. Bu duraktan 1 veya 2 nolu ringe binebilirsiniz. Tabi bunu biz de yapacağız ama bugün değil. Bu gün Karntner Strasse civarını dolaşıyoruz. Geldiğimiz yoldan geri dönüp tekrar Aziz Stephan Katedrali’nin önüne varıyoruz. Bu katedralin hemen karşı çaprazında; Karntner Strasse’ye bağlanan Graben caddesi var. Graben Viyana’nın ünlü mağaza ve kafelerinin bulunduğu bir cadde. Burada Yahudi mahallesini, Yahudi müzesini, soykırım kurbanları için yapılmış anıtı ve Nazi katliamından kurtulan tek sinagogu görebilirsiniz. Caddenin sonuna kadar ilerlediğinizde sola doğru Kohlmarkt caddesi başlıyor. Kohlmarkt caddesi devamında Michaelerplatz’a kavuşuyor. Michaeler meydanının hemen karşı tarafında ise görkemli Holfburg Sarayı (İmparatorluk sarayı) ve binaları var. İmparatorluk sarayını sonraki gün gezeceğimizden buradan tekrar Stephan Meydanına geri dönüyoruz.
Viyana’ya gelmeden önce methini çok duyduğumuz Figmüller’de şinitzel ve soslu patates salatası yemek hayaliyle, Stephansdom’un arka tarafına ilerliyoruz. Büyük bir hayal kırıklığı! Figmüller’de tadilat var ve temmuz ayı boyunca kapalı. Talihimize küsüp, Viyana’nın meşhur şinitzelini başka bir restoranda yiyoruz. Viyana’nın şinitzelleri çok büyük. Büyük bir tabakta geliyor ve insanı rahatlıkla doyuruyor.
Karntner Strasse boyunca Viyana Opera Binası’na doğru ilerliyoruz. Turistik eşya satan dükkanlara girip Türkiye’ye dönerken alacağımız hediyelik ve hatıralıklar için ön bilgi topluyoruz. Viyana’da turistik eşyalar gerçekten çok pahalı. Bu dükkanlardan Mozart çikolataları alıp, yürüyüşümüz esnasında yiyoruz. Kızım Mozart çikolatalarını seviyor. Eşim ve ben pek tutmuyoruz bu çikolataları. Hani öyle abartılacak bir lezzeti yok. Sonunda Karntner Strasse’nin sonuna ulaşıyoruz. Hemen sağ köşede Meşhur Viyana Opera Binası. Bina tüm görkemiyle kucaklıyor insanları. Karntner Strasse ring caddesiyle kavuşuyor bu noktada. Ring caddesi, üzerinden ring atan 1 ve 2 nolu tramvayın geçtiği ve bir çok tarihi, turistik mekanın bir arada bulunduğu bir cadde. Ring caddesi cadde önünden geçtiği simge yerlerin isimlerini alıyor. Karntnerring, opernring, burgring, Doktor-Karl_Renner-ring, schöttenring, üniversitatsring. Bir kimse sadece bir haftayı burada geçirebilir. Bu bölgede yüzlerce, evet evet yanlış yazmıyorum; yüzlerce müze var. Hofburg Sarayı ve çevre binaları, Museum Quartier denen ve bir çok müzenin bir arada bulunduğu yer, Viyana üniversite binası, Viyana Parlamentosu, Viyana doğa tarihi müzesi, Viyana sanat tarihi müzesi ve daha bir çokları bu bölgede toplanmış.
Bu günlük bu kadar yeter deyip evimize dönüyoruz. Eşim ve kızımla birlikte evde yediğimiz akşam yemeğinin ardından bütün yorgunluğumuzu unutuyoruz. Yemek sonrası evin terasında içtiğimiz kahve ve yanında yediğimiz Wanner gofretleri hepimizin yüzüne bir tebessüm katıyor.
Viyana’da 3. gün :
Önce Hofburg Sarayı’na gidiyoruz. Hofburg hanedanının yıllarca ikamet ettiği bu saray şimdilerde bir müze. Hofburg müzesinin içinde aslında üç tane müze var. Bir tek bilet alıp aynı bina içerisindeki bu üç müzeyi de gezebiliyorsunuz.
Bu müzeler; silah müzesi, müzik aletleri müzesi, Ephesus müzesi. Müzeye giriş kişi başı 14 Euro. Çocuklardan ücret alınmıyor. Müze haline getirilen sarayın tavan resimleri muhteşem. Müzik aletleri müzesinde bir çok tarihi estrümanı bir arada görüyorsunuz. Bunların içinde Mozart’ın kullandığı piyano dikkat çekiyor. Silah müzesinde ise ortaçağ Avrupa’sında kullanılan silahlar sergileniyor. Bunların içerisinde mızraklar, kılıçlar, şövalye zırhları, mumya atlar var. Ephesus müzesini bilerek en sona bırakıyoruz. Viyana’daki meşhur Ephesus müzesi. Yani Türkiye’den Efes harabelerinden getirilmiş tarihi eserlerin bulunduğu kısım. Burada sergilenenlerin detayından çok, bu kadar büyük tarihi eserlerin nasıl oluyor da ülkemizden buraya getirilebildiğine takılıyor aklımız. Eşim ve ben üzülüyoruz. 10 yaşındaki kızım da şaşırıyor anlattıklarımızı dinleyince. Bu eserlerin neden Türkiye’de değil de burada sergilendiğine anlam veremiyor.
İki saat süren müze gezisinden sonra dışarıya çıkıyoruz. Ring caddesi’nden karşıya geçiyoruz. Burada Hofburg sarayının birbirine karşılıklı bakan ve tamamen simetrik olan iki binası var. Binaların hemen ortasındaki geniş bahçe Maria-Theresien Platz ismiyle anılıyor. Çok güzel dizayn edilmiş bu bahçe ve meydandaki ağaçların budanma şekilleri dikkat çekiyor. Binalardan biri sanat tarihi müzesi (Kunsthistorisches museum) diğeri ise doğa tarihi müzesi (Naturhistoriches Museum) yapılarak turistlerin ziyaretine açılmış. Aynı gün her iki müze de açık olmadığından, sadece sanat tarihi müzesi için bilet alabiliyoruz. Bu bina da çok görkemli bir bina. Binadan içeriye girdiğinizde çok geniş ve olağanüstü güzellikte mermer merdivenlerin karşısında buluyorsunuz kendinizi. Sanat tarihi müzesinde farklı dönemleri anlatan resim, heykel ve diğer tarihi eserlerin sergilendiği bölümler var. Bunlardan Mısır tarihinin sergilendiği salon çok ilgi çekici. Burada firavun mumyaları, mezarlar ve daha bir çok şey sergileniyor. Diğer kısımlarda ise özellikle Rönesans Avrupası’nı anlatan Mermer heykeller, altın işlemeli yemek takımları, kristaller ve daha bir çok tarihi eser sergileniyor. Gezmekle, incelemekle bitiremiyorsunuz bu müzeyi. Birkaç saat süren sanat tarihi müzesi gezisinin ardından iyice yorulmuş hissediyoruz kendimizi. Müzeden çıkar çıkmaz yeşilliklere bırakıyoruz kendimizi. Sabahleyin evde hazırladığımız sandoviçleri sırt çantalarımızdan çıkartıp afiyetle yiyoruz. Çimlerin üzerine yatıp olağanüstü manzarayı seyrediyoruz. Hofburg hanedan binaları ve bahçelerinin birlikte oluşturdukları uyum Viyana’nın bu hareketli şehir merkeziyle hiç de tezat oluşturmuyor. Her yer müze, her yer tarih…
Öğleden sonra Sanat tarihi müzesinin hemen yan tarafında kalan Museum Quartier’e gidiyoruz. Bu kompleks içerisinde bir çok müze var. Bu müzeler; Architektur Zentrum Wien, Mumok Museum, Leopold Museum, Zoom Kinder Museum, Kunsthalle Wien, Design forum Wien. Biz bu müzelerden “Zoom Kinder Museum’u” geziyoruz. Ne de olsa yanımızda 10 yaşındaki kızımız var ve onun ilgisini çekecek bir şeylerde yapmalıyız. Çocuklarıyla birlikte Viyana’ya giden ailelerin bu müzeyi muhakkak ziyaret etmelerini tavsiye ederim. Müzeye giriş; bir yetişkin 4 Euro. Çocukların girişi ücretsiz. Bu müzede öncelikle çocuklar bir masanın etrafında oturtulup onlara geçmişte insanların nasıl yaşamış olabileceği hakkında sorular soruluyor. Çocuklara ortaçağda insanların giydiği giysiler giydiriliyor. O giysilerle yaşamanın nasıl olduğunu hissetmeleri sağlanıyor. Çocukların her birine bitki çayı yaptırılıp bu çaylar çıkışta onlara hediye olarak veriliyor.
Saatler süren müze ziyaretleri sonrası Viyana sokaklarını biraz daha arşınlayıp evimize geri dönüyoruz. Akşam yemeğinden sonra; eve dönerken aldığımız Sacher Torte’yi yiyoruz. Sacher Torte Hotel Sacher’in pastanesinde üretilerek ünlü olmuş ve şimdilerde marketlerde de satılan bir turta. Dışı çikolata kaplı olan bu turta gerçekten lezzetli.
Viyana’da 4. gün:
Bugün Schönbrunn Sarayı ve Bahçeleri’ni gezeceğiz. Schönbrunn Sarayı’nın hemen yanında büyük bir hayvanat bahçesi var. Kızımla birlikte seyahat ettiğimizden, gittiğimiz şehirde hayvanat bahçesi varsa muhakkak bir günümüzü tamamıyla oraya ayırırız. O yüzden; Schönbrunn Sarayı ile Schönbrunn Hayvanat Bahçesi yan yana olduğu halde hayvanat bahçesi ve botanik parkını gezmek için bir sonraki gün buraya tekrar geleceğiz.
Öncelikle biletlerimizi alıyoruz. Yetişkin 14 Euro, çocuk 9 Euro’ya satılıyor. Grand tur alınırsa sarayın her yerini gezebiliyorsunuz. Biletlerin üzerinde yazan saatte içeriye giriş kısmına gidiyorsunuz. İçeriye girerken birer cihaz veriliyor. Bu cihazın Türkçe dil desteği de var. Sarayda numaralanmış kısımları gezerken o kısımla ilgili Türkçe anlatımı dinliyorsunuz. Şimdiye kadar bir çok müzeye gittim ama cihazlarda Türkçe dil desteği yoktu. Türkçe dil desteğinin olması Schönbrunn Sarayı gezisini daha da keyifli hale getirdi.
Öncelikle sarayın içini geziyoruz. Sarayın içinde mütevazi bir hava var. Sarayın içinde dolaşırken 16 çocuk doğurmuş İmparotoriçe Maria Theresa, Franz Joseph ve onun eşi SİSİ lakaplı imparatoriçe Elisabeht’in hikayelerini dinleyerek ilginç bir tarih yolculuğu yapıyoruz. Sisi’nin odasında Sisi’nin balmumu bir heykeli var. Burada Sisi’nin çok uzun saçları olan çok güzel bir kadın olduğunu, günün önemli bir bölümünü uzun saçlarının bakımına ayırdığını, kalan zamanlarda ise saray yaşamını sorgulayan bir mutsuz kraliçe olduğunu öğreniyoruz.
Müziğin hamisi olan Maria Theresa zamanında Schönbrunn Sarayı, konserler ve operaların sahnesi olmuş. Zamanın bir çok meşhur ismi bu sarayın salonlarında konserler, dinletiler vermiş. Maria Theresa’nın Mozart’ı daha altı yaşındayken kabul ettiği ve dinlediği odayı da görüyoruz.
Schönbrunn Sarayı muhteşem bir saray. Bahçeleri insanı hayrete düşürecek güzellikte. Kraliçe Marie Teresa’nın sarayı olarak bilinen Schönbrunn uçsuz bucaksız muhteşem bahçeleriyle ünlü. İçeri girdiğinizde heybetli yapısı ve nefis kokulu çiçekler, sağlı sollu dizilen antik mitolojiden esinlenerek yapılmış heykellerle karşılaşıyorsunuz… Rokoko iç düzenlemesiyle sizi yüzyıllar öncesine götüren sarayın sağında ve solunda kapalı bulunan Salon Bahçesi ile Veliaht Prens Salonu dışındaki tüm bahçeler halka açık. Neptün Çeşmesi, saray kadınlarının güneşten etkilenip yanmaması için iki tarafı tamamen ağaçlarla çevrili Schönbrunn bahçeleri harikulade.
Bahçe kısmında karşıya doğru bakıldığında yukarıda Gloriette denen mimari yapı ve onun etrafında muhteşem bahçeler. Bu bahçelerde simetri hakim. Toprak yollar boyunca uzanan ağaçlar öyle güzel budanmış ki; karşıdan bakıldığında derin bir dehliz görüntüsü sunuyor.
Gloriette’ye doğru, az eğimli bahçeden yukarıya doğru tırmanıyoruz. Gloriette denen mimari yapıya ulaşınca Schönbrunn Sarayı’na yukarıdan bakıyoruz. Schönbrunn Sarayı buradan harika görünüyor. Gloriette’nin içinde bir restoran-kafe var. Dilerseniz burada bir şeyler yiyip içebilir ve bu noktadan Schönbrunn Sarayı’nın ve bahçelerinin seyir şölenine katılabilirsiniz. Schönbrunn bahçelerini gezdiren küçük bir gezi treni var. Aynı buna benzer bir tren Viyana’da Prater eğlence Merkezi’nde ve Donua park içerisinde de var.
Bu sarayı ve bahçelerini gezmek oldukça zamanımızı alıyor. Ama bizim için çok keyifli bir gün oluyor. Geldiğimiz yerden geri dönüp, metroyla yine şehir merkezine geliyoruz. Günün kalan kısmını şehir merkezinde geçirdikten sonra akşamleyin evimize doğru yola koyuluyoruz.
Viyana’da 5. gün:
Bu gün Yine Schönbrunn istikametine geliyoruz. Ama bu gün hayvanat bahçesini ve botanik parkını gezeceğiz. Hayvanat bahçesi için iki yetişkin ve bir çocuk ücreti olarak toplam 40 Euro ödüyoruz. Viyana Hayvanat Bahçesi Avrupa’nın en eski hayvanat bahçelerinden. Hayvanat bahçesi yemyeşil büyük bir alanın içinde. Bahçeye girer girmez güzel bir doğa kucaklıyor sizi. Bütün günümüzü burada ve botanik parkında geçiriyoruz. Evde hazırladığımız yiyeceklerimizi burada yiyip küçük bir piknik de yapıyoruz. Hava çok güzel. Yine çok güzel ve keyifli bir gün geçiriyoruz.
Viyana’da 6. Gün:
Bugün 1 numaralı tramvaya binerek Viyana’da ring attık. Ringin bir tarafta son durağı Prater’de. Diğer durağı Viyana’nın dışa mahallelerine kadar uzanıyor. 1 numaralı tramvaya elinizdeki haftalık bilet ile binebiliyorsunuz. Haricen bir ücret ödemiyorsunuz. Ring güzergahı boyunca bir çok tarihi ve turistik eserin önünden geçiyorsunuz. Ring atan tramvaylardan bazıları eski model bazıları ise yeni tramvaylar. Eski tramvaya binerseniz Viyana ringi sizin için daha nostaljik bir hal alabilir.
1 numaralı tramvayla bir git bir gel yaptıktan sonra son durak Prater’de indik. Prater Viyana şehrinde çok büyük bir park, eğlence ve dinlence alanı. Bu alanın tam ortasından geçen yol parkı ikiye bölüyor. Yol trafiğe kapalı ve bu yolu sadece bisikletler ve yayalar kullanıyor. Yol boyunca çok büyük ağaçlar üstünüzü örtüyor. Prater’de spor sahaları, geniş yeşil alanlar, piknik alanları, antreman sahaları, adını yine buradan alan çok büyük bir lunapark var. Prater’de dolaşırken dört kişinin aynı anda binip pedal çevirebildiği bisikletler görüyoruz. Sora sora bu bisikletlerden nerede kiralayabileceğimizi öğreniyoruz. Burada bir bisiklet tamircisi, anlaşılan iyi bir girişimci; dört kişilik, tepesi tenteli bisikletler tasarlamış ve saatini 20 Euro’ya kiralıyor. Bu bisikletlerden bir tane kiralayıp; kızım, eşim ve ben biniyoruz üstüne. Bütün Prater’i bu bisikletle dolaşıyoruz. Bu bisiklet gezisi bize müthiş keyif veriyor. Prater o kadar büyük ki, bir saatlik bisiklet gezisi bile her yeri gezmeye yetmiyor.
Prater lunaparkı oldukça büyük bir lunapark. Bu lunaparkı ünlü kılan bir şey var. Avrupa’nın en eski dönme dolabı Riesenrad. Riesanrad çok büyük ve tren kompartımanı şeklinde tahta odacıklardan yapılmış bir dönme dolap. Dönme dolabın bir kompartımanı yemekli. Çok enteresan değil mi. Yemek kompartımanında şık giyimli bir garson sizi karşılıyor ve servis yapıyor. Riesenrad döndükçe bizim içinde bulunduğumuz kompartıman daha da yükseliyor. Az sonra müthiş bir Viyana manzarası. Bir dönme dolaptan Viyana’ya 360 derecelik seyir zevki.
Riesenrad’dan sonra Liliput Bahn’a biniyoruz. Bu küçük bir tren ve bütün lunaparkı ve civarını trenle gezme zevkini tattırıyor. Buna benzer bir tren Schönbrunn Sarayı bahçelerinde de görmüştük. Sonrasında Donau Park’ta da aynı treni “Donau Bahn” ismiyle göreceğiz.
Akşam geç vakitlere kadar lunaparkta eğlendikten sonra eve dönüyoruz. Bir şehirde mükemmel bir ulaşım altyapısı olunca, hayliyle insanları daha sosyal oluyor. Bir yerden bir yere gitmek o kadar kolay ki. Dönüş için hiçbir zaman kaygılanmıyorsunuz.
Viyana’da 7. Gün :
Bugün 1.55 boyundaki Prens Eugene’nin yazlık konutu Belvedere Sarayı’nı ve bahçelerini geziyoruz. Prens Eugene’nin bir askeri deha olduğu söyleniyor. Belvedere Sarayı bahçeler ile birbirine bağlı iki saraydan oluşuyor. Aşağı ve Yukarı Belvedere olarak iki parçadan oluşan barok stili sarayda, bugün muhteşem tablolar sergileniyor. Avusturya’nın 15 Mayıs 1955′de 2. Dünya Savaşı sonrasında özgürlüğünü kazandığı anlaşma Belvedere Sarayı’nda imzalanmış.
Önünde ve arkasında heykellerle simetrilenmiş bahçeler var. Arka tarafında çok büyük bir havuz var. Saray mimari açıdan çok gösterişli bir saray. Bu saray şu anda resim sergilerine ev sahipliği yapıyor. Stadpark metro durağından Belvedere sarayına yürüyerek gidebilirsiniz. Ayrıca U1 metrosuyla Taubstummeng durağında inip, Prinz-Eugen Strasse üzerinden de Belvedere Sarayı’na ulaşmak mümkün.
Belvedere Sarayı gezisini bitirdikten sonra metroyla Karlplatz’a geliyoruz. Yukarıya Stadtsoper’in (Viyana Devlet Operası) karşısına çıkıp, ring caddesi boyunca yürüyüp Ratthaus’a varıyoruz. Burası Viyana’nın neogotik belediye binası. Oldukça görkemli olan bu neogotik binanın hemen önünde karşılıklı yan yana kurulu yeme içme mekanları var. Burası bir panayır alanı gibi. İnsanlar burada yiyip içip, yine burada verilen ücretsiz konserleri ve performansları izliyor. Rathaus’un az çaprazında ise bir şehir parkı var. Burası gece yarısına kadar hareketli ve eğlenceli bir mekan.
Rathaus’un önünde vakit geçirdikten sonra Freud müzesine gitmek için yola koyuluyoruz. Birkaç kilometrelik yürüyüşün ardından Burgasse 19 numaraya ulaşıyoruz. Bu binada Freud’un aynı zamanda hasta da baktığı evi var. Şimdi müze olan bu evi ziyaret ediyoruz. Freud’un kitaplığı, hasta kabul ettiği odası. Duvarlarda siyah beyaz fotoğraflar. Freud’un diplomaları ve en önemlisi meşhur, metalden yapılma hasta koltuğu. Psikanalizin babasının tüm hayatı burada gözlerinizin önüne seriliyor.
Viyana’da 8. Gün:
Bugün Donau Park’a gidiyoruz. Donau Park Tuna Nehri kıyısında çok çok büyük bir park. U1 metrosuna binip Kaisermühler durağında iniyoruz. Yukarıya çıkıp yoldan karşıya geçiyoruz. Avusturya center binasının yanından geçip, Donau Turm tabelasını takip ederek Donau Park’a ulaşıyoruz. Muhteşem bir park. Her yerde meyve ağaçları var. Çok büyük ağaçlık araziler ve yine aynı büyüklükte yeşil alanlar. Yeşil alanlarda güneşli havanın tadını çıkarmak isteyen Avusturyalılar mayolarını giymiş güneşleniyorlar. Bu parkın ortasında Donau Turm denen 252 metre yüksekliğinde bir kule var. Bu kuleye çıkmak için toplam 18 Euro ücret ödeyip yüksek hızlı bir asansörle yukarıya çıkıyoruz. Bu kulenin 165 metre yüksekliğinde döner bir restoran var. 252 metre yükseklikteki açık alana ulaşınca, muhteşem bir şehir manzarası bizi karşılıyor. Az ileride Tuna nehri ve onun tam ortasında uzanan Donau insel (Tuna adası) Donau insel Viyana’nın dinlenme yerlerinden bir diğeri. 1970’li yıllarda şehri sel baskınlarından korumak için yapılmış bu suni ada sonrasında Viyanalıların buluşma mekanı haline gelmiş.
Kulenin zirvesinde dolandıkça farklı Viyana manzaraları size arkadaşlık ediyor. Bir tarafta yeşillikler içerisinde müstakil Viyana evleri, bir tarafta Tuna nehri, onun hemen ortasında yılan gibi uzanan Tuna adası ve onun arkasında Viyana şehri. Viyana şehri bütün çıplaklığıyla kendisini size sunuyor Donau Turm’den.
Donau Turm’de Bungee-jumping yapılan bir platform var. Bungee- jumping yapmak isteyenler aşağıda bu organizasyonu yapan gençlere ücreti ödeyip küçük bir eğitimden geçirildikten sonra , aynı asansörle bizim çıktığımız açık alana getiriliyor ve oradaki gençler tarafından hazırlanıp, bungee-jumping atlaması gerçekleştiriliyor. Donau parkında Donau Turm’a yakın bir banka oturup yanımızda getirdiğimiz sandoviçlerimizi yerken bangee-jumping yapanların atlayışlarını seyrediyoruz. Her defasında kalbimiz ağzımıza geliyor. 252 metre yükseklikten kendini boşluğa bırakan insanların cesareti ağzımızı açık bırakıyor.
Donau Park’ta da bir gezi treni var. Bu trenin adı Donau Bahn. Donau kulesine yakın olan bilet satış gişesine 2 yetişkin bir çocuk ücreti olarak toplam 10 euro ödeyerek bilet alıyoruz. Gişede satış yapan bey bir Türk. İsmi Engin. Engin abi elli yaşlarında ve buradaki ikinci nesil Türklerden.
Engin abi burada doğmuş ve hayatı hep Viyana’da geçmiş. Gezi treninin küçük istasyona gelişini beklerken Engin abi ile laflıyoruz. O da Şilinden Euro’ya geçtikten sonra Avusturya’da hayatın çok pahalılaştığını ve yaşam koşullarının çok zorlaştığını anlatıyor. Türkiye’de evlerinin olduğunu arada sırada Türkiye’ye gelip izinlerini burada geçirdiklerini anlatıyor. Ama Avrupa’da nasıl bir yabancı iseler Türkiye’de de bir yabancı olduklarını söylüyor. İki kültür arasında nasıl da sıkıştıklarını anlatıyor. Bu arada küçük Donau Bahn geliyor. Engin abi ile vedalaşıp gezi trenimize biniyoruz. Tren tüm Donau Park’ı dolaşıyor. Gezi hemen hemen yarım saat sürüyor. Donau Park’ın ne kadar büyük olduğunu varın siz düşünün.
Viyana’da 9. Gün:
Bugün Viyana’nın en büyük caddesi olan Mariahilfer Strasse’yi dolaşıyoruz. Bu cadde Viyana’nın alışveriş caddesi. Mariahilfer Strasse; Museumsquartier’den başlayıp Technisches Museum Wien’e kadar uzanıyor. Çok uzun bir cadde ve cadde boyunca bir çok alışveriş mağazası, yeme içme mekanları var. Viyana’da alışveriş yapmayı planlıyorsanız muhakkak bu caddeye uğramalısınız.
Mariahilfer Strasse üzerindeki büyük alışveriş merkezlerinden biri Gern Gross. Gern Gross içinde Saturn, Sport Experts, Merkur mağazaları var. Viyana’da spor giysisi veya ekipmanları alışverişi yapmayı düşünüyorsanız Sport Experts mağazası tam size göre. Bu mağazada A’dan Z’ye tüm spor dalları ile ilgili giysi ve ekipmanı uygun fiyatlara bulabilirsiniz. Mariahilfer Strasse üzerinde; Neubaugasse, Zieglergasse, Westbahnhof metro istasyonları var.
Mariahilfer Strasse’de akşam saat beşten sonra dükkanlar kapanmaya başlıyor. Bütün günümüzü bu caddede geçirip Türkiye’ye dönüş öncesi alışverişimizi yaptıktan sonra buradan ayrılıyoruz.
Viyana’da 10. Gün:
10 gün süren Viyana seyahatimiz sona eriyor. Evet bu gün onuncu gün. Türkiye’ye dönüş vakti geldi. Şimdi Viyana ile ilgili genel izlenimlerimi özetlemek istiyorum. Viyana güzel bir şehir. Tarihi dokusunu muhafaza etmiş, turist dostu bir şehir olduğunu söyleyebiliriz. Viyana’da dolaşırken çok fazla Türk’le karşılaşıyorsunuz. Bunda Viyana’da çok Türk vatandaşının yaşıyor olmasının yanında; Türk turistlerin ve Türkiye’deki seyahat şirketlerinin bu şehre çok ilgi duyuyor olmalarının da etkisi var. Anlaşıldığı kadarıyla Osmanlı Devleti’nin, zamanında Viyana’yı kuşatmış olması Türk turistlerin ilgisini buraya çekiyor.
Viyana diğer Avrupa şehirleriyle kıyaslandığında sanki biraz sönük kalıyor. Örneğin Barcelona’daki muhteşem şehir plancılığı ve muhteşem özgürlük ortamını Viyana’da göremiyoruz. Öte yandan zaman zaman gürültülü bir şehir. Kaldığımız dairede gece geç vakitlerde bazen korna sesleri falan duyuyoruz. Aslına bakılırsa bu da bir Avrupa şehri için çok alışıldık bir şey değil. Bundan yıllar önce Amsterdam’dan dönerken altmış yaşlarında bir beyefendi ile uçakta yaptığım diyalog aklıma geliyor da: Oğlunun yanına Türkiye’den üç aylığına gelen beyefendiye Hollanda’da kaldığı üç ay boyunca kendisi için en akılda kalıcı şeyin ne olduğunu sorduğumda bana : “İnanır mısınız üç aydır hiç korna sesi duymadım,” demişti.
Viyana genel olarak pahalı bir şehir. Müze fiyatlarının makul olduğu söylenebilir. Valsler şehri olarak ünlenmiş olan bu şehirde; insan daha çok klasik müzik nameleri duymak istiyor. Ancak müzeler ve Stadsoper dışında klasik müzik izlerine çok fazla rastlamıyorsunuz. Avusturya insanı yardımsever, çok sıcakkanlı olduklarını söyleyemeyiz. İskoçların ya da İspanyolların yardımseverliğini ya da sıcakkanlılığını görmeyi beklemeyin.
Ulaşım altyapısına söylenebilecek hiçbir aksi şey bulamıyorum. Çok iyi bir ulaşım altyapısı var. Zaten bu ulaşım altyapıları Avrupa’yı diğer ülkelerden ayıran en önemli şeylerden bir tanesi. Daha iyi ulaşım; daha sosyal bir hayat, daha verimli ve sonuçta daha mutlu insanlar...